Prof. Dr. Sinsi
|
Peki Yikilmasin!
Yıl bin beş yüz on ikiydi
Yavuz Sultan Selim, vezirini, vüzerasını, emirini, âlimini, umerasını yanına alıp, Bursa'ya ecdlarının kabirlerini ziyarete gitti
O sırada Koca Mustafa Paşa, küçük vezir sıfatıyle hünkârın yanında bulunuyordu
Ziyaret sırası, talihsiz Cem'in türbesine gelmişti
Yavuz Sultan Selim, sandukanın başında uzun düşüncelere daldı Dedesi Fatih Sultan Mehmet, açıkça onu veliaht olarak göstermişti
Buna rağmen ortalıkta neler neler dönmüş, babası Sultan Bayezit ile amcası birbirine silah çekmiş, sonunda o güzel adam,"küffar arasında" ıstırap içinde can vermiş, belki yanında ağzına bir yudum su verecek kimse yokken ölmüştü Sultan Selim, bu hikâyede, küçük vezirin oynadığı rolü biliyordu
O aynı oyunu kendisi tahta çıkarken de oynamak istemiş, Şehzade Ahmet'i Selim'e tercih etmişti
Bu hatıraların tazelenişi, Koca Mustafa Paşa'nın katli fermanı için yeter sebepti
Yavuz'a sanki şimdi, amcası Cem kabrinde daha rahat yatıyormuş gibi geldi
İstanbul'a dönüşte, bu işin henüz tamam olmadığını düşünerek, muhasiplerinden birine emir verdi ki:
"Tiz adam göndertip küçük vezirin camisin de, imaretin de ortadan kaldırsınlar, İstanbul'a böyle bir soysuzun yapısı gerekmez!"
Balta, kürek, Koca mustafa paşa camisinin avlusuna gelenler orada sanki hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi toprak çapalayan Sümbül Efendi ile karşılaştılar
İşini bıraktı, emir kullarının yüzlerine sakin sakin baktı,"Ne istersiniz?" diye sordu
Böyle soracağına, ellerinden baltaları, kürekleri alsaydı da kafalarına vursaydı, küfretseydi, dövseydi, kovsaydı onları Gelenler, mahçup, perişan, geldikleri gibi kös kös geri göndüler
Varıp efendilerine:
"Biz o camiye elimizi süremeyiz O camide bir zat var
Yüzümüze bir baktı, ne istersiniz, diye bir sordu Yok, yok, varsın başkaları yıksın, biz bu işte yokuz!" dediler
Haber, büyüye yayıla Hünkâr'ın huzuruna vardı
Selim bir emir versin de yapılmasın? Demek bu da oluyor
Oluyor diyen varsa gelsin de görsün
Hünkar emir saldı, o öfkeyle atlandı, yanına alacaklarını aldı
Yel oldu, esti, sel oldu aktı, vardı Koca mustafa paşa camisine  
Sümbül Sultan'ın uyanık kalbi bu haberi almış, derviş hırkasını üstüne, tacını başına giymiş, siyah sarığını dolamış, bir kaç dervişiyle cami avlusunda beklemeye başlamıştı
Uçan bir atın nal seslerini duyunca, gözlerini kapadı, sadece yanık bir sada ile "Hak!" dedi
Hünkar kapı önünde attan atılmış ok gibi ileriye atılmıştı
Fakat birdenbire hızı kesiliverdi
Ne oluyordu ki acaba?
Onu durduran neydi?
Dervişler, niyaz duruşunda, başları yerdeydi
Ortalarında da sarı benizli, kara sarıklı güzelmi güzel bir tanesi var
O başını eğmemiş hükümdara bakıyordu
Bu başka bir bakıştı
Selim'in içine, ta' can evine uzanan bu bakışlar kalbinin sayfalarını bir bir okuyor, dünya alemden sakladığı sırlarını, tasalarını, acılarını , üzüntü ve şevkini katmer katmer açıyordu
Bu bakış biraz daha devam ederse Selimi Kahhar sel sel ağlayabilirdi
Onun için, yavaş bir adım attı, başını yere eğdi ve ancak duyulabilen bir sesle "Peki yıkılmasın" dedi
Bir gönül yapmak için cami yapmak kadar sevaplı, bir gönül yıkmak için bir cami yıkmak kadar veballi bir iştir
Hünkar ise hem camii yıkmadı, hem gönül yaptı
Ancak, bir mesele vardı ki Sümbül Sinan onu ihmal edemezdi
Onun için: "Hünkarım!" dedi, "Padişahların ahdinin yerine getirilmesi gerekir
Onun için,hiç değilse, ocakları yıksınlar, Hünkar sözü vücut bulsun"
Kazmalar, imaret bacalarını indirirken, Yavuz Sultan Selim ne haldeydi, ne düşünüuyordu bilmiyoruz
Onu bir kendisi, bir Allah bilir
Fakat şu gerçek tarihlere geçmiştir:
Sırtından kendisine pek yakışan beyaz samur kürkünü çıkardı, ihtiramla Sümbül Efendi'ye giydirdi
O anda elinden başka bir şey gelmezdi
Sümbül Efendi bu kürkü dergâhında zaman zaman giyermiş
|