Prof. Dr. Sinsi
|
Kılıc Kuşanan Evliyalar
Fâtih Sultan Mehmed Han, fetihden sonra hocası Akşemseddîn´e, son taarruzun başladığı sırada; "Yâ Fakîh Ahmed" diyerek Fakîh Ah- med´den himmet taleb etmesini söylediğini hatırlatarak;
"Fakîh Ahmed kimdir ki; tazarru ve niyâz eyledim? Himmetini iste dim? Allahü teâlâyı tazarru etmiş olsa idim evlâ değil mi idi?" diyerek, sebebini sordu Hocası Akşemseddîn bu suâle;
"O sırada Fakîh Ahmed, kutb, sâhib-i tasarruf idi " cevâbını vererek, Allahü teâlânın yardımını, onun vâsıtasıyla ve onun bereketi ile gönder diğini ve onun da himmet ettiğini söylemiştir Akşemseddîn hazretlerinin "Fakîh Ahmed" de diği kendisi idi Fakat tevâzuunun çokluğundan şöh retten kaçıp, kendisini gizle yerek böyle konuşmuş, gâyet ârifâne bir tavır takınmış olduğu rivâyet edilmiştir
Halvetiyye tarîkatı şeyhlerinden Ali Dede Bosnevî (rahmetullahi te- âlâ aleyh) Bosna´nın Mostar kasabasında doğdu Küçük yaşta din ve fen ilimlerinin tahsîline başladı Kısa sürede ilerleyerek bu ilimlerde ke mâl dereceye ulaştı Ancak bu ilim kâfi gelmemişti Bu sebeple İstanbul´a geldi Devrin ulemâsından dersler aldı, ilmini ilerletti Öğrendikçe ilâhî aşkı artıyordu Nihâyet hocalarının tavsiyesi ile Bosnalı Bâlî Efendinin halîfesi Nûreddînzâde´ye bağlandı Uzun sene hizmetinde bulundu Nef sinin isteklerine sırt çevirdi ve tasavvuf mertebele rinde ilerledi Sonra ho casının izni ile hac vazîfesini yaptı ve Ravda-i mutahherayı ziyâret etti
Ali Dede Bosnevî hazretleri 1566´da Sigetvar seferine katıldı Bu se fer Kâ nûnî Sultan Süleymân´ın son seferi oldu Pâdişâh çok hasta idi ve kalenin günler süren kuşatmasına rağmen düşürülememesine çok üzü lüyordu Nitekim vefâtın dan bir gün önce Sokullu Mehmed Paşaya gön derdiği hatt-ı hümâyûnda; "Şu ocağı yanası dahi alınmaz mı?" demişti Ertesi gün Ali Dede Bosnevî´nin, askeri duâlarla teşyî edip cesâretlen dirmesi ile kale zabtedildi Bu sırada Kânûnî de ve fât etmişti
Sigetvar Kalesi civârında Kânûnî Sultan Süleymân Han için bir türbe inşâ edildi Ali Dede Bosnevî hazretleri de türbedârlığa getirildi Türbenin yanına bir de zâviye yaptıran Ali Dede, böylece Osmanlı Devletinin bu serhat boyunda İslâmı yaymaya, dînin emir ve yasaklarını öğretmeye başladı Bundan sonra "Türbe Şeyhi" ünvânıyla tanındı Sohbet halkası kısa sürede genişledi Yaşayı şını, davranışlarını, iyi hallerini, cömertliğini kısaca tam uygulamaya çalıştığı Resûlullah efendimizin ahlâkını gören gayr-i müslimler seve seve müslüman oluyorlardı Sohbet ve derslerinde hep İslâmiyete uyulması, dînin emirlerinin yerine getirilip yasaklarından kaçınılması üzerinde konuşurdu
1597 senesinde Serdar-ı ekrem Satırcı Mehmed Paşanın dâveti üze rine Varat Seferine katıldı Avusturya ordusuna karşı askeri teşyî ederek zaferin ka zanılmasını sağladı Sefer dönüşü H 1007?de Sigetvar Kalesi yakınlarında ikindi namazını edâ ederlerken dördüncü rekatta Hakk´ın rahmetine kavuştu Sigetvar´daki makâmına defnedildi
Serhad evliyâsının büyüklerinden olan Ali Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) Rumeli´nde gâzîler arasında meşhûr olup, onların mânevî desteği oldu Ali Efendi, genç yaşında aklî ve naklî ilimlerde ilerleyip, vakitlerini ibâdet ve Kur´ân-ı kerîm okumakla kıymetlendirmişti Peygamber efen dimizin bildirdikle rine tâbi olmakta ısrarlı olunca, güzel ahlâkta üstün oldu Birgün Kur´ân-ı kerîmi hatmederken;
"Bu hatm-i şerîfi Resûlullah efendimizin rûhu için okuyacağım " diye niyet eyledi Hatmi bitirince, Resûlullah efendimizi rüyâsında görmekle şereflendi Kendisine Allah yolunda ilerleyeceği, yüksek makamlara ka vuşacağı bildirildi Mübârek bir zâta talebe olacağı, ondan çok istifâde edeceği işâret edilip, bâzı alâmetleri gösterildi Serhat boylarında, Allahü teâlânın rızâsı, insanların huzur ve saâdeti için çarpışan Osmanlı akın- cılarının arasına karışıp yıllarca cihâd etti Rüyâsında işâret edilen Mah- mûd ismindeki Allah dostu bir velîden ilim ve feyz alıp kemâle geldi Halkın arasına karışıp, müezzinlik, imâmlık, hatîplik gibi hizmetlerde bu lundu Halk arasında Hak´la beraber olup, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatarak ilim ve feyz saçtı Kendini halktan bir kimse gibi gösterip, gösteriş ve riyâdan uzak bir hayat yaşadı Hasan Paşa ku man dasındaki Osmanlı askerlerinin, Seçen Kalesi civârında yaptıkları sa vaşta, onların arasındaydı Bulunduğu savaşlarda onun varlığı askerin mâneviyâtını yükseltirdi Sık sık akıncı birlikleri arasına karışır, onlara, insanlara iyi davran maları ve her işi Allahü teâlânın rızâsı için yapmaları husûsunda nasîhatlerde bulunurdu
İşi, fikri ve zikri hep Allahü teâlânın rızâsı olan Ali Efendi, bâzı serhad ka sabalarını ziyâret edip, bir kısmında uzun zaman ikâmet etti İki defâ hacca gitti Şam´da, Çelebi Halîfe talebelerinden Üveys Efendinin yo lunda olan Abdülkerîm Efendi ve kardeşi Muhammed Çelebi ile görüşüp sohbet etti Üveysiyye yoluna dâhil oldu Tekrar serhad boyuna döndü Çok sıkıntılar çekti Yirmiden fazla çocuğu vardı Evlâdının hepsi vefât etti Kalbi merhametinden kan ağlarken, gö zünden bir damla yaş akıt madı Bu, Allahü teâlânın emrine râzı olmanın bir ifâ desi idi Veren de, alan da O idi Çocuklarından Ömer ve Hasan Çelebiler, ilimde icâzet al dıktan sonra vefât etmişlerdi Baba kalbi bu işe daha fazla daya namadı Vücûdu günden güne eridi Yatağa düştü O sırada Sultan Üçüncü Meh- med Han, Eğri seferine çıkmıştı Askerin bâzısı firâr etmiş, Osmanlı ordusu zor duruma düşmüştü Ordunun yenildiği haberi, Molla Ali Efen dinin kulağına kadar gelmişti Haber kendisine gelince bir mikdâr durak layan Ali Efendi; "Ha yır haber doğru değildir!" dedi Çok geçmeden ordu nun muzaffer olduğu haberi geldi
Molla Ali Efendi, çok cömert bir kimse idi Kudretine göre gariblere ve yol culara ziyâfet ve ikrâmlarda bulunurdu Altmıştan fazla Kur´ân-ı kerîm yaz makla şereflendi Kur´ân-ı kerîm okumakta, Allahü teâlânın ismini zi kir ve te fekkürde devamlı idi Söylediği söz, okuduğu duâ tesirini hemen gösterirdi
Ali Gav Sultan (rahmetullahi teâlâ aleyh) on birinci asırda yaşamış gâzi ve mücâhid şeyhlerdendir Türkler, on birinci asrın başlarından îtibâ ren Anadolu´ya yoğun bir şekilde akınlar yapmaya başlamışlardı Bu akınlar Malazgirt Zaferinin ön hazırlıkları mâhiyetinde idi Mücâhid gâziler ve şeyhler önderliğinde hare kete geçen Selçuklu Türkleri, gönül verdik leri İslâm dînini yaymağa ve çoğalan nüfûsa yeni yerleşim yerleri ara maya çalışıyorlardı Bilhassa Afşin Bey idâre sindeki Türklerin yiğitlik, alplik, mertlik, cesâret ve muhâripliğinin yanısıra, İslâmın cihâd rûhu ve emri ile hareket etmeleri, Rumları müthiş bir bozguna uğ rattı
Bu cihat hareketi esnâsında Afşin Beyin kuvvetleri arasında dikkati çeken bir kişi vardı; Derviş Ali Bu zât, Afşin Bey kumandası altındaki kuvvetlerin mânevî komutanı ve fetihlerin mânevî fâtihidir Hiç bir ânını boşa geçirmek is temez, her nefesini, Allahü teâlânın dînini yaymak için sarfederdi Gâzileri de vamlı cihâd etmeğe ve İslâmiyeti yaymağa teşvik ederdi Fırsat buldukça da İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğretmekle meşgûl olurdu
Gönülleri cihâd aşkı ile tutuşan gâziler, Gaziantep, Haleb ve Antakya bölge sinde uğramadık yer bırakmadılar Nihâyet 1068 yılında Konya ku şatma altına alındı Günlerce süren muhâsaraya rağmen şehir, bir türlü düşürülemedi Ordu komutanı şehri kuşatan duvarları savaş yoluyla aşamayacağını anlayınca, harp meclisini toplayarak ne yapılması gerek tiğini sordu Bu gibi durumlarda gâzi şeyhlerin sözlerine çok îtibâr edilirdi Meclistekiler, Şeyh Ali´ye bakarak onun konuşmasını beklediler Şeyh Ali kısa bir murâkabeye, düşünceye daldıktan sonra;
"Ordumuz kuşatmayı kaldırıyormuş gibi geri çekilsin ve gizlenelim, sonra gizlice kaleye girmenin çâresini araştırırız " dedi Bu teklif, emirler tarafından beğenildi Selçuklu kuvvetleri dağınık bir şekilde çekilmeye başladılar
Selçukluların çevreden tamâmiyle uzaklaştıklarını gören ve günlerce süren muhasaraya rağmen teslim olmadan kuşatmayı atlatmanın sevin cine kapılan şe hir halkı, birkaç gün sonra normal yaşantılarına başladı Kapılar açıldı Çarşı ve pazarda faâliyetler normal seyrine döndü
Halk şehir içinde olduğu gibi, şehir dışında da bağ, bahçe ve yaylak işleriyle uğraşmağa başlamıştı Bir gece şehre dönmeye başlayan sığır sürülerinin arasına bir öküz postuna bürünmüş bulunan Şeyh Ali de ka rıştı ve böylece kimseye belli etmeden şehre girmeye muvaffak oldu Şehirde, akşam karanlığında kimseye görünmemeyi başararak bir yere gizlendi Herkesin yorgunluktan derin uykuya daldığı bir saatte yavaşça gidip, şehri kuşatan duvarların kapısını açtı ve o gece yakınlara kadar gelerek bekleşen askerlere kararlaştırdıkları işâreti verdi Şeyh Ali´nin her türlü tehlikeyi göze alarak açmayı başardığı kapıdan şehre akan as ker ler, nöbetçileri de tesirsiz hâle getirdikten sonra şehre hâkim olmakta ge cik mediler
İşte şehrin ele geçirilmesi sırasında bu gâzi şeyhe, öküz postuna bü rünme sinden dolayı Ali Gav Sultan denildi Gav, Farsçada öküz demek tir
Ali Rızâ Acara (rahmetullahi teâlâ aleyh) Kurtuluş savaşının mücâ- hid gâ zilerindendir Kars, Ardahan ve Batum 1878´de Rusların eline geçmişti Bu yıl larda başlayan hürriyet ve istiklâl mücâdelesinde Ali Rızâ Acara da yerini aldı Rus ve İngilizlere karşı Batum´da Türklük ve müslü- manlığı kurtarmak üzere gi rişilen zor, çetin ve amansız mücâdele 1918´- de Brest-Litovsk Antlaşması ile he define ulaştı Bu antlaşma ile Ev liye-i Selase de denilen Kars, Ardahan ve Batum anavatana kavuştu
|