Yalnız Mesajı Göster

Kılıc Kuşanan Evliyalar

Eski 08-24-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kılıc Kuşanan Evliyalar




Sultan Vahideddîn Han bu münâsebetle Elviye-i Selâseden bir heyeti İstan bul´a dâvet etti Bunun üzerine Temur Paşa başkanlığında bir heyet İstanbul´a geldi Bu sırada Ali Rızâ Acara İstanbul´da bulunuyor ve Mek- teb-i Kuzâtta oku yordu Yıldız´da pâdişâhın verdiği yemeğe katıldı Ali Rızâ Acara bizzat şâhid olduğu bu vakayı şöyle nakletmektedir:

"Yemekte Vahideddîn Han, Temur Paşa´ya ve diğer heyet âzâlarına pekçok iltifat gösterdi Yemekten önce ise şu konuşmayı yaptı: Bir baba düşününüz ki, evlatlarını kaybetmiştir Kırk yıl onların yokluklarının ıstıra bıyla yaşadıktan sonra birgün evine dönünce onları çıkıp gelmiş ve ye mek masası etrâfında top lanmış bir halde görse, nasıl heyecan ve sevinç duyar, tasavvur edebilir misiniz? İşte ben o sevinç ve heyecan içinde yim"

Temur Paşa, İstanbul´da bulunduğu müddetçe kendisine her türlü resmî iş lerde rehberlik eden Ali Rızâ Efendinin hizmetlerinden son de*rece memnun ol duğu için Batum´a döndüğünde onu her tarafta medh ü senâ etmiş ve îtibârını yükseltmiştir

Ali Rızâ Acara, Mekteb-i Kuzâttan mezûn olunca Batum´a geldi Da- ha önce Temur Paşanın onun hakkında yaptığı medh ü senâsı sebe*biyle muazzam bir ilti fât ve alâka gördü Cenûbî Garbî Kafkas Hükûmetinin ku- rucusu müteşebbisleri arasında yer aldı 1915-17 yılları arasında düşma- na ve komitacılara karşı hare keti bizzât idâre etti Ta mamen mahallî "A- cara" elbisesi giydirilmiş bulunan milis askerleriyle karşılarındaki on sekiz komiteye karşı parlak zaferler kazandı Yapılan savaşlarda sekiz bin esir ile pekçok silâh ve malzeme ele geçirdiler Kâ zım Karabekir Paşa ile yaptığı yazışmalar sonunda esirleri serbest bı raktı Mal zeme ve silâhları ise kendisine verilmek üzere Hopa´ya gön derdi

Ancak bu sırada artan İngiliz baskı ve sıkıştırması üzerine Ali Rızâ Efendi Batum´dan çıkmaya mecbûr oldu Esâsen bu sırada Birinci Büyük Millet Mecli sine Batum Mebusu olarak seçildiğinden Ankara´ya da çağı rılmaktaydı Fakat Batum´daki mücâdele dolayısıyla Meclise dört ay geç iltihâk edebildi Gelirken Trabzon´a uğrayarak Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Barutçuzâde Ahmed ve ulemâdan İbrâhim Cûdî Efendilerle görü şüp konuştu Câmilerde halka vâzlar vererek, onları millî mücâdeleye ve birliğe teşvik etti

Ali Rızâ Efendi, bundan sonra "Deli" nâmıyla bilinen Hâlid Paşanın kuv vetleri içinde gerek silahı ve gerekse hitâbeti ile emsalsiz ve unutul maz hizmet lerde bulundu Yalova´dan Kars´a kadar "Tekâlif-i harbiye" için dolaşıp şehir şe hir, câmi câmi vâz ve konferanslarla halkın Kurtuluş Savaşına teşviki istikâme tinde azim ve sebatla çalıştı

Cephede bulunduğu bir sırada İkdâm Gazetesi´nin muhâbiri ile yap tığı mü lâkat, onun cenâb-ı Hakk´ın lütfu ihsânıyla tahakkuk edecek za fere ümit ve inancını belirtmektedir Muhâbir; "İleriyi nasıl görüyorsu nuz?"

"Çok iyi olacak"

"İngilizler İstanbul´dan giderler mi?"

"Mecburen"

"Pek güç, bak Mısır´dan gitmediler"

"Mısır´ın arkası Sudan, İstanbul´un arkası ise Anadolu´dur Anadolu´ daki azim ve îmân, İngiliz´i İstanbul´dan kovacak bir kudrete sâhiptir"

"Bunu nasıl anlıyorsunuz?"

"Bu bir histir, böyle şeyler aklî hesaplara uymaz Bu millet i´lâ-yı ke lîmetullah dâvâsına bin yıl fedâkarâne hizmet etmiş büyük ve emsalsiz zafer ler kazanmıştır Biz de o şehid ve gâzilerin evlâdlarıyız Cenâb-ı Hak bizi onların hizmetleri hürmetine yardımından mahrûm etmeyecektir Benimle birlikte bütün Anadolu halkı, bu inancı taşımaktadır İnanıyoruz, o hâlde zafer bizimdir"

Bu ümit ve cesâretle çarpışarak Kurtuluş Savaşının âbidevî şahsi yetleri ara sında yerini alan Ali Rızâ Acara Efendi, savaş sonunda vatanı Batum´un Ruslara terkedildiğini esef ve üzüntü ile gördü Savaş mey danlarının bu namlı mücâhidi, Cumhuriyet´in îlânından sonra kendini ta mâmen tâat ve ibâdete verdi 1969 yı lında Ankara´da Rahmet-i Rah mâ- na kavuştu

İznik´le Mekece arasındaki bir mevkide Hâlid Paşa kuvvetleri yeni bir sa vaşa girmenin hazırlığı içinde bulunuyor Bütün efrâd hazır vaziyette durmakta dır Yoklama yapıldıktan sonra heybetli, siyah sakallı, ilim ve fazîlet sembolü, sarığıyla kır bir atın üzerinde Ali Rızâ Acara Efendi mey- dana çıktı Efrâdı bir baştan bir başa at üstünde dolaştıktan sonra orta yerde durdu Gür sesi ile ruh lara rahatlık, heybet ve heyecan veren şu konuşmayı yaptı:

"Askerler! Kardeşlerim! Mübârek dînimizin ana şartlarından biri de hacdır Hacılar hac maksadıyla mübârek Kâbeye gittikleri zaman orada "Hacerü´l-Esvede" yüzlerini, gözlerini sürmek sûretiyle onu öperler Çün- kü Hacerü´l-Esved cenâb-ı Rabbülâlemin tarafından Cennet´ten gön derilmiş mübârek bir taştır Siz de bugün öyle şerefli bir mücâdele ve hizmet üzerindesiniz ki, cenâb-ı Hakk´ın yardımıyla muvaffak olup, zafer müyesser olunca, bütün millet, ihtiyar analarımız, güngörmüş babaları mız, genç kızlar, çocuklar, hâsılı bütün arkada bıraktıklarımız Hacerü´l-Esvedi öpen hacıların heyecan ve iştiyakiyle sizi sarılıp öpecek ve bağ rına basacaktır Siz bu mücâdelede ölürseniz "şehîd", kalırsanız "gâzi" olmak sûretiyle Cennet-i âlâdan gönderilmiş bulunan Hacerü´l-Esved gibi bu mazlûm milletin mukaddesâtına dâhil olacaksınız Cenâb-ı Hak, nurlu ve açık alınlarınız gibi bahtınızı da açık eylesin ve yarın rûz-ı mahşerde Peygamber aleyhisselâtü vesselâm efendimizin iltifât ve şefâatlerine mazhar kılacak zaferi lütfu ihsân buyursun Sizleri, İslâm´ın bin yıllık va tanı olan bu topraklarda ezan seslerini devâm ettirecek bu savaşın gâli biyetiyle şereflendirsin"

Ali Rızâ Acara Efendinin böylece devâm eden heyecanlı vâzı so nunda er lerden yedi kişi aşırı heyecan sebebiyle bayıldı Bundan sonra başlayan taar ruzda erler, kükremiş arslanlar gibi düşmana saldırdılar Ali Rızâ Efendi de elinde silâhla askerin arasında idi Cenâb-ı Hakk´ın yar dımı ile düşman püskür tüldü

Nakşibendî büyüklerinden Alvarlı Muhammed Lütfi (rahmetullahi te- âlâ aleyh) Erzurum´un Hasankale ilçesine bağlı Kındığı köyünde doğdu Babası Hâce Hüseyin Efendi, annesi, Seyyide Hadîce Hanımdır 1890 yılında babasıyla Bitlis´e giderek Muhammed Küfrevî hazretlerine talebe oldu Her gün iki saat hocasının sohbetinde bulunurdu

Efe hazretleri anlatır: Bir gün sohbetten sonra hazret-i Pir dışarıya çıkmış lardı Ben de kendimde olmaksızın kapıya yöneldim Odadan dı şarı çıktığımda hazret-i Pir´i bir kolunda büyük oğlu Şeyh Abdülhâdî, di ğer kolunda Şeyh Abdülbâkî hazretleri olduğu halde sofada ayakta bek ler gördüm Elleriyle yak laşmamı emrettiler Yanına vardığımda mübârek ellerini şakaklarıma koyup öyle bir nazar ettiler ki, başım Arşa değdi san dım"

Muhammed Lütfi Efendi, bu nazarla bilinmeyen, anlaşılmayan dere celere kavuştu Ertesi sabah Pîr-i Küfrevî hazretleri kendisini halîfe seçti ğini ve halkı irşâda memur ettiğini bildirdi Böylece icâzetini (diploma) al dıktan sonra bir müddet daha Sivaslı Câmiinde göreve devâm etti

Sonra tâyini Erzurum´un Dinarkom köyüne çıktı Burada iken 1916´da Rus ların doğuda Van, Muş ve Bitlis´i ele geçirmeleri üzerine Erzurum´a geldi Rus istilâsının devâm etmesi ile Tercan´ın Yavi Köyüne gitti Bu rada bir taraftan imâmlık yaparken diğer taraftan gönlüne girdiği herkesi Rus zâlimlerine karşı silahlandırdı

1917´de Rusya´da bolşevik ihtilâlinin vukû bulmasından sonra Ruslar, Os manlı topraklarından çekilirken silahlarını Ermenilere vererek onları mâsum ve savunmasız Türkler üzerine kışkırttılar Ermenilerin hedefi, Doğu Anadolu´yu da içine alan büyük Ermenistan devletini kurmaktı Bu nun için Türk ve Müslü man olan halkın bölgeyi terketmesini istiyorlardı Bu gâyeleri tahakkuk ettirmek üzere görülmemiş bir kıyım ve imhâ hare ketine başladılar Beşikteki bebeklere ve yatalak hastalara varıncaya ka dar öldürdüler Bâzılarını câmi, ev ve ahırlara toplayarak sonra ateşe verdiler Bu mezâlim, doğudan batıya doğru büyük bir göç dalgasının başlamasına sebep oldu

Ermenilerin bu insanlık dışı fiillerine karşı, Muhammed Lütfî Efendi, Yavi ve komşu köylerden topladığı altmış kişilik bir müfrezeyle harekete geçti Önce Oyuklu köyü yakınında Rusların karargâh deposu olan ve Ermenilerin elinde bulunan bir silah deposunu bastı Bu silah ve malze meleri Haydari Boğazı´ndaki Zergide köyünde bulunan Türk ordusuna ulaştırdı 12 Mart 1918´de Türk ordusu ile birlikte Erzurum´a girdi Ancak aynı gün babası Hâce Hüseyin Efendi şehîd düştü

Alıntı Yaparak Cevapla