Yalnız Mesajı Göster

Kılıc Kuşanan Evliyalar

Eski 08-24-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kılıc Kuşanan Evliyalar




Doğu´nun Ermeni mezâliminden kurtarılmasından sonra tekrar Ha- sankale´ye döndü Kendisine Hasankale müftülüğü teklif edildi ise de kabûl etmedi Bu sı rada Alvar köyü insanlarının ısrarlı istekleri üzerine oraya yerleşti Bundan sonra halk arasında "Alvar İmâmı" ve "Efe haz retleri" ünvanıyla tanındı Bir Nakşibendî-Hâlidî şeyhi olarak 1939´a ka dar bu köyde, bu târihten sonra da Er zurum´da halkı irşâd ile meşgûl oldu 1947, 1949 ve 1950 yıllarında olmak üzere üç defâ hacca gitti 12 Mart 1956´da vefât etti Cenâzesi Alvar köyüne götürüle rek oraya defne dildi

Tâbiîn devrinin mücâhid velîlerinden olan, Amr bin Utbe (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hazretleri, şüpheli olmak korkusu ile mubah şeylerin ço- ğundan sa kınır dünyâdan ve dünyâlık olan şeylerden uzak du rur, zühd hayâtı yaşardı De vamlı gazâlara katılır, cenâb-ı Hak´tan şehîdlik rütbesi isterdi O; "Rabbimden üç şey istedim Birincisi dünyâya rağbet etmeye- yim Dünyâlıktan elde ettiğime de elde edemediğime de önem vermeye- yim İkincisi, Allahü teâlâ çok namaz kılmayı nasîb etsin Üçüncüsü, şe- hîdlik rütbesine kavuşayım Allahü teâlâ bana ilk iki isteğimi nasip etti Üçüncüsünü bekliyorum İnşâ ona da kavuşu rum" demiş ve her ü- çüne de kavuşmuştur

Amr bin Utbe, bir gün dört bin dirhem vererek çok soylu bir at satın aldı Tanıdıkları; "Bu ata bu kadar para verilir mi?" dediler Bunun üze rine onlara; "Bu atın, Allahü teâlânın yolunda attığı her bir adım, benim gözümde dört bin dirhemden daha kıymetlidir" cevâbını verdi

Amr bin Utbe hazretlerini, kölesi şöyle anlatır:

"Amr bin Utbe bir gazâya çıkmıştı Bir nöbet esnâsında namaza durdu Bu sırada bir arslan kükremesi işitildi Herkes telâşa kapılıp, sağa sola kaçmaya başladı Amr bin Utbe, kendinden geçmiş bir vaziyette namazına devâm etti Arslan, etrâfında dolaşıp bir şey yapmadı Sonra arkadaşları; "Arslandan kork madın mı?" dediler O; "Allahü teâlânın dı şında başka bir şeyden korkmaktan Allahü teâlâya karşı hayâ eder, uta nırım" diye cevap verdi

Amr bin Utbe hazretleri, babasının kumandasında katıldığı bir ga zâda beyaz bir elbise çıkarıp onu giydi ve; "Kanımın bunun üzerine ak*masını istiyorum" dedi Daha sonra harb başladı Mâseyzân denilen mevkide yapılan bu şiddetli muhârebede atılan iri bir taş ile yaralandı ve sonra vefât etti Böylece uzun za mandır arzu ettiği şehîdlik makâmına kavuştu Şehîd olduğu yere giydiği elbise ile defnedildi

Arab Baba (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; Harput velîlerinden olup ismi Yûsuf, babasının ise Arabşah´tır Arab Baba, Harput´un fethi için gelen Sel çuklu kumandanlarından olup, aynı zamanda büyük bir ve lîdir

İslâmiyeti yaymak için bâzan kılıç kullanan Arab Baba çoğu zaman insan lara doğru yolu göstermek için vâz ve nasîhatlerde bulundu Sık sık "Kılıçla geldim kalemle gideceğim!" buyururdu Vefât târihi belli değildir

Arab Baba´nın türbesi 1276 târihinde yapılmıştır Türbenin alt katında kabir odası, üst katında ise ziyâret edilen sanduka vardır Arab Baba´nın kabrinin bir özelliği de nâşının herkes tarafından görülebilecek şekilde olmasıdır Daha önce ziyârete gidenler yeşil örtüleri açıp bakabilirlerdi Son zamanlarda Arab Baba´nın nâşı cemakan içine alındı İnanmayan lar cesedin mumyalandığını iddiâ etmektedir Bununla ilgili şöyle bir hâ dise anlatılır:

Belediye başkanının birisi inanmayarak, nâşı müzeye kaldırdı Halk buna mâni olmaya çalıştı Ancak belediye başkanı:

"Hayır! Bu cesed mumyalıdır Bunu âlem de görmeli Müzeliktir bu cesed!" cevâbını verdi

Ertesi sabah cesedin, müzeye kaldırıldığı yerde olmadığı görüldü Belediye başkanı bunu birilerinin yaptığını sandı ve tekrar müzeye koy durdu Aynı hâdise birkaç defâ tekrar etti Belediye başkanı isteğinde çok ısrar etti, fakat sonunda felç oldu

Atâ Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) Üsküdar´daki Özbekler Tekke sinin son şeyhidir İstanbul´un İngiliz işgâlinden kurtarılması sırasında büyük kahra manlık ve fedâkarlıklar göstermiştir

Atâ Efendinin postnişîn olarak vazîfeli bulunduğu Özbekler Dergâhı nın ku ruluşuyla ilgili şu menkıbe nakledilir: Sultan İkinci Mahmûd Han devrinde Öz bekistan´dan kalkıp hacca gitmek üzere yola çıkan bir grup Türkistanlı, Halîfeyi görmek ve izin almak için İstanbul´a gelmişlerdi Çünkü eskiden beri hacca gi decek olanlar, sultandan izin almak maksa dıyla İstanbul´a gelirler, Cumâ selâm lığında Halîfeyi görürler duâsını alırlardı Bu bir nevî izin almak idi Türkistan´ dan gelen Özbekler de ilk Cumâ selâmlığında Halîfeyi görmek üzere Sultantepesinde çadırlarını kurup yerleşmişlerdi Sultan İkinci Mahmûd Han maiyyetiyle oradan ge çerken, çadırlarının şeklinden onların yabancı olduğunu anlayarak kim olduklarını merâk etti ve bir adamını göndererek durumu öğrendi Sonra da atını sürerek yanlarına gitti Durumlarını anladıktan sonra; "Halîfe em retse burada kalır mısınız?" deyince, hepsi birden; "Hay hay emr ü fer mân Pâdi şâhımız efendimiz hazretlerinindir" dediler Bunun üzerine Sultan İkinci Mahmûd Han; "Öyle ise ben halîfeyim, emr ediyorum Hac dan sonra dönünüz, burada kalınız Size münâsip bir dergâh yapıla ve siz de gelecek hemşehri hacı larınızın hizmetini îfâ edesiniz!" diyerek onların el etek öpmesine meydan ver meden atını sürüp gitti Hac dönü şüne kadar, bir dergâh ve iki odalı bir ev ya pıldı O günden îtibâren "Özbekler Tekkesi" diye anılan bu dergâh yapıldı ve Türkistanlı hacıların hizmetlerinde kullanıldı

Alıntı Yaparak Cevapla