Yalnız Mesajı Göster

Osmanli Tasavvufla Yükseldi

Eski 08-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanli Tasavvufla Yükseldi




Osmanlı tarihini yazmış olan yerli ve yabancı bütün müellifler, daha ziyade zahiri
sebep ve hadiseler üzerinde dururlarAncak bu sebeplerin birde ledünni iklimi,
yani iç dünyası vardır ki bunun asıl özü ve mayası, ilk kuruluş günlerinde daha
net olarak görülür


Moğol istilarıyla dağılan Selçuklu Devletin'den sonra Anadolu Türk-İslam birliği parçalanmıştıAnadolunun bölünmüş manzarası adeta bir kör dövüşüne dönüşmüştü
Böylesine buhranlı bir devirde ızdırapların teskini ve siyasi bir otoritenin teşekkülünün zarureti, manevi rehberliğe olan ihtiyacı had safhaya yükseltmişti
İşte Anadolu'da Yunuslar, Mevlanalar'la başlayan tasavvufi irşadın Şeyh Edebali'de zirveleşmesi, bu ihtiyaç ve zaruretle idiGerek ahlaki vaziyet, gerekse coğrafi mevkii itibariyle en müsaidi olan Osmanlılar'ın yıldızının parlaması da, bu Hakk dostlarının irşadları neticesi gerçekleşmiştir
Osmanlı beyliği, kardeş kavgalarına iltifat etmeyerek yüzünü küffara karşı dönmüştürİslamın gaza ve cihad ruhunu en güzel bir surette ve manevi bir heyecanla yaşamıştırNeticede İslami irşadın bereketiyle süratle büyüyüp serpilmiştir


Yüksek manevi irşadın neticesi olarak Osmanlılar, daha başlangıçtan itibaren bir benlik davası gütmemiş, kuru bir istiklal ve cihangirlik sevdasıyla ortaya çıkmamışlardır
Diğer taraftan bu keyfiyet, dahada şümüllendirilmiş ve Osmanlı Devleti ''Devlet-i Aliyye-i Muhammediyye'' olarak da zikredilmiştirBöylece bu devamlılık şuürunun Peygamber Efendimiz'e kadar dayandırılması ile islam tarihinin bütünü tevarüs edegelmiştir


Onlar, muvaffakiyetlerini nefsani hakimiyet heveslerine değil, Cenab-ı Hakk'ın rızasına dayandırmayı bilmiş ve fütuhatlarını hep bu ölçü içinde gerçekleştirmeyi başarabilmiştirBunun için maneviyat rehberlerinin terbiyesi ile önce nefislerini fethetmişler ve bu zaferleri nefsani hakimiyetin sultası yerine Allah rızası için gerçekleştirme dirayetini göstermişlerdirBu başarılarından, nefislerine pay vermekten kaçınmışlar, hareketlerine nefsin gölgesini düşürmemek için ihtimam, dikkat ve gayret göstermişlerdir
Nitekin dasitani zaferlere nail olan Yavuz Sultan Selim, fanilerin iltifatından pay almamak için Mısır seferi dönüşü İstanbul'a girerken geceyi beklemiştiVe yine bir sefer dönüşü en başta değil, asker kıyafeti ile askerlerin arasında girmişti


İşte bu halet-i ruhaniyye içinde bulunan Osmanlı sultanları, devletin kuruluşundan yıkılışına kadar maaşlı askerlerine her cuma selamlığına gidip gelirken:
''Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!'' diye bağırtarak kendilerine haricen yapılan manevi irşad ve ikazı resmileştirmek yoluna bile gitmişlerdirTıpkı Hazreti Ömer'İn bir kimseye belli bir ücret mukabili devamlı bir surette:
''Ya Ömer! Unutma, ölüm var'' diye söyletmesi gibi


Osmanlı Padişahları Tasavvuf erbabının elinde dünyayı tanıyorlardıİstanbul'u fetheden Sultan Mehmed, Hacı Bayram-ı Veli'den icazetli bir tarikat şeyhi olan Akşemseddin Hazretleri'nin manevi terbiyesi ile yetişmiştirİstanbul'u fethettiği gün:
''Bende gördüğünüz bu sevinç ve huzur, yalnız bu kalenin fethine değil, Akşemseddin gibi aziz ve mubarek bir Allah dostunun benim zamanımda ve benimle beraber olmasıdır'' demesi şayan-ı dikkattir


Ya Ebu Eyyub Sultan'ın kabrinin bulunmasını ne ile açıklayabilirsinizHatırlayalım:
Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul'un fethinden sonra Resulullah Efendimiz'i evinde misafir eden, 90 yaşında İstanbul surlarının önüne gelen ve oraya defnedilen büyük sahabi Ebu Eyyüb el-Ensari'nin kabrini bulmak istiyorduAkşemseddin Hazretlerine müracaat ederek:
''Efendi Hazretleri! Ebu Eyyub el-Ensari Hazretleri'nin kabrini nasıl bulabiliriz?'' diye sordu
Hazreti Pir, bir kaç dakika murakabeye durduktan sonra o mubarek ve şanlı sahabinin yerini gösterdiOraya işaret olması için bir sopa dikildiFakat, Fatih Sultan Mehmed Han, hocasına itimatsızlıktan değil, ancak gönlünün tamamen mutmain olması için geceleyin sopanın yerini değiştirdiErtesi gün belirlenen yeri kazmak üzere gelindiğinde Akşemseddin Hazretleri, tekrar murakabeye vardı ve talebesi Fatih'in hayret nazarları arasında:
''Sultan'ım, işaretimizin yeri değişmiş!'' deyip sopayı eski yerine koydularSultan'ın kalbinde zerre kadar şüphe kalmamıştıKazım yapılınca büyük sahibinin mezar taşına rastlanıldıSultan Fatih, bir türbe ve cami yapılmasını emretti

Alıntı Yaparak Cevapla