Yalnız Mesajı Göster

Osmanli Tasavvufla Yükseldi

Eski 08-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanli Tasavvufla Yükseldi




Bu olayı hangi tabiat kanunu açıklarMetaryalist kafalar bu olayı nasıl yorumlarlar?
Bir tarikat şeyhinin ve Allah dostunun terbiyesi altında büyümüştürİstanbul'u fethetmiştirKaranlık bir çağı kapatmıştırTarihe, ismini altın haerfler ile unutulamıyacak ve kaybolmayacak bir şekilde kazımıştır


Bu, bazı aydın geçinen kara zihinlilere, islamın ilim ve bilim dini olduğu, ilericiliğin islam ile, tasavvuf ve tarkatlar ile olduğu gerçeğini gösterir
Bu, medeniyetin manevi bir ruh hali ile kurulacağı gerçeğini ortaya koymaktadır
İslam hep kazandırmış, müslümanları bu dini yaşadıkları takdirde en ötelere taşımıştırÖyleki müslümanların ellerinin ulaştığı ve başardığı işlere gavurların hayalleri bile ulaşamamıştır
Bu noktada, yetişen gençliğe verilen eğitimde islamın saf dışı bırakılmak istenmesinin amacı ne olabilir? Tabiki gavurluk olabilir, başka bir şey değilÇeşitli oyun ve hileler ile Tarikatlardan ve tasavvufdan insanları tiksindirmek veya nefret ettirmeye çalışmakta bu gavurluğun bir parçası olsa gerektir
İslamı saf dışı bıraktık, tasavvufu bir kenara attık; hakim değil mahkum olduk


Yavuz Sultan Selim Mısır seferine çıkmış, gaza mahalline doğru ilerlerken bir bağdan geçmek zorunda kalmışlarBir üzüm bağıBüyük padişah hemen emir verir
''Bakın bakalım, bağdan izinsiz yere üzüm alan varsa tez bana haber verile'' bakmışlar ve araştırmışlar koca üzüm bağınıEvet bir salkım üzüm koparılmış ancak alınan salkım yerine parası asılmışPadişah ''Eğer parasını asmamış olsaydın gazadan vazgeçerdim, çünkü haram yiyen bir ordu ile zafer kazanılmaz'' diyorAsker ordudan ihraç ediliyor
Belki askeri üzümü kopardığı zaman kimse görmeyecekti, ancak tasavvuf ahlakı ile kalbine işlediği ''Allah'ım her yerde beni görüyor'' itikadı buna izin vermedi


Padişahlar tasavvufu iliklerine kadar yaşıyorlardıÖyleki bir karıncayı incitmeyecek bir maneviyata sahiptilerŞöyle meşhur bir olay vardır:
Kanuni Sultan Süleyman, sarayın bahçesinde armut ağaçlarını kurutan karıncaların öldürülebilmesi için Şeyhülislam Ebussuud Efendi'den şu beyitle fetva istedi:
Dırahta ger ziyan etse karınca
Zararı varmıdır anı karınca
Padişahın bu fetva talebi üzerine, Ebussuud Efendi de, bir beyitle şöyle cevap verdi:
Yarın Hakk'ın divanına varınca
Süleyman'dan hakkın alur karınca
Bir karıncayı bile incitmekten çekinecek kadar mükemmel bir manevi terbiyeden geçmiş bulunan Kanuni Sultan Süleyman Han, hem dirayetli bir kumandan, çok zeki, teşkilatçı bir devlet adamı ve hem de alim ve edip bir şahsiyetti


Abdul Mecid Han'da, silsilemizde 32 sırada bulunan Mustafa İsmet Garibullah büyük şeyh Efendi'ye intisab etmiştirBüyük şeyh Efendi Risale-i Kudsiyyesinde Abdulmecid Han'a bakın nasıl dualar ediyor ve methiyeler sıralıyor:


Dünyaya gelmemiştir böyle şehin şah (Cihana onun gibi kıymetli padişah gelmemiştir)
Kuruldu sayesinde hayli han-gah (Sayesinde çok tekkeler kurulmuştur)
Stanbul ve Şam, Erzurumda dahi gah (İstanbul, Erzurum, Şam ve heryerde)
Anın ekseri hem erkanı agah (Onun adamlarının çoğuda hakikat üzeredir)
Gönülden et dua Hakka gidelim
Cemali ba kemali seyredelim
Mahmud Efendi Hazretlerimiz'in Üstadı olan Ali Haydar Efendi de, 4 padişahın huzur hocalığını yapmıştır


Ne zaman ki dünyalık ilimler, tasavvuf ve islami ilimlerin önüne geçmiştir, işte o zaman padişahlar adam bulmakta zorlanmaya başlamışlar ve bu konuda çok sıkıntı çekmişlerdirBu konularda tarih kitaplarında yer tutan önemli bir husustur


Osmanlı devletini oluşturan halkta tasavvuf terbiyesi ile yetişiyorduManeviyatın verdiği bu yüksek ruh halini Kurtuluş savaşlarına kadar görebiliyoruzDüşmanına yardım eden askerlerin öyküsü Çanakkale'de bir destandır


Halk, adeta tasavvufun zirvesini yaşıyorduHer mahalle veya semtte bir tekke bulunurduHalk günlük işlerinin yanında irşad ve tasavvuf sohbetlerine katılırlardı Öyleki bir mürşide bağlanmayan çok az görülürdü
Hayat kısmen gece başlardıTeheccüd namazı için kalkar, seher vaktini zikir ile geçirirlerdiSabah namazı ile hayat da başlamış olurduŞu meşhur olay halkın manevi ruh halinin zirvesinde olduğunu bize gösterir:

İstanbul'un fethinden sonra Fatih, umumi bir afv ilan etmiş ve bizanslı mahkumları serbest bırakmıştıBunlar arasında iki alim filozof papaz kimse vardıFatih onlara cezalarının sebebini sorduOnlada:
''Biz, Bizansın en ileri gelen papazları idikKralın zulmünden, işkencelerinden, yaptığı rezalet ve sefahattan dolayı kendisini ikaz ettikAkıbetinin kötü, yıkılışının yakın olduğunu ve devletinin çökeceğini söyledikO'da ikazımıza kızarak, bizi zindana attırdı''
Bu ifadeler Fatih'in dikkatini çektiOsmanlı Devleti hakkında düşüncelerini sorduOnlar da, ancak bir müddet sonra kanaatlerini bildirebileceklerini ifade ettiler
Papazlar, ellerindeki beratla her yere girip çıktılar
Sabahın erken saatlerinde bir bakkala giderek birşeyler almak istedilerBakkal onlara:
''Ben siftah yaptımSiftah yapmayan komşumdan alın'' dediPapazlar çok şaşırmışlardı(Sadece kendisinden alışveriş yapılmasını isteyen mağazaların giriştiği kampanyaları düşünün)
En kalabalık ve en ıssısız yerlere kadar dolaştılar, herkesle sohbet ettilerBütün halkın, yalnız iyilik ve ahlaki üstünlük sahneleyen hallerini müşahede ettiler


Bir çarşıya girdiler ki, o esnada ezan okunuyorduEsnaf, dükkanını kilitlemeden camiye gidiyordu(delirmiş mi bunlar? Hiç kimse bir başkasına haset etmiyorduSanki herkes birbirinin teminatı gibiydiNamazlarını huşu içerisinde eda ediyorlardıPapazlar bu durumuda hayretler içerisinde müşahede ettiler(Papazlar, hapse girmeden önce günümüzdeki istanbul gibi bir Kostaniyye'de yaşamışlar, hayret etmemek imkansız)


Papazlar bu halleri görüp şaşkına döndülerKaç şehir dolaştıkları halde, mahkemelerde ağır cezalık bir davaya rastlamadılarHırsızlık, katil, ırza tecavüz, dolandırıcılık, adeta meçhuldü(Mahkemelerin günümüzdeki yoğunluğu ve çoğunun gasp, katl ve tecavüz gibi ağır olmasını düşünün)


Bir muhakeme onların çok dikkatini çektiHayret içinde kaldılar
Kadı efendiye bir davalı gelmiştiDavacı şöyle bir mes'ele arzetti:
''Efendim bendeniz bu din kardeşimin falan tarlasını satın aldımEkin için çift sürerken, orada altın dolu bir küpe rastladımKüpü alıp tarlasını aldığım bu kardeşime götürdüm:
-Buyur, bu senindir; al! dedim
O da:
-Ben bu tarlayı altı ve üstü ile sattımArtık bana helal olmaz!deyip kabul etmediHalbuki toprağın altından bu küpün çıkacağını bilse satmazdı''
Kadı Efendi öbür kişiye söz verdiO da:
-Durum aynen kardeşimin arzettiği gibi vaki olduFakat ben ona tarlayaı satınca, altı ve üstü hepsi içine girer düşüncesindeydimNasıl üstündeki mahsulden bir hakkım yoksa, altındandakinden de öyledir'' dedi


Papazların hayretle temaşa ettikleri bu durum, kadı efendi için tabii bir hadise idi(böyle bir duruma şahit olsak o papazlardan daha çok şaşırırız galiba) İslamı yaşıyan br toplum için bu, en tabi bir haldi
Kadı, bu iki gerçek müslüman arasında hüküm vermek için güçlük çekmediBirinin salih bir oğlu, diğerinin saliha bir kızı olduğunu öğrenince, ikisine aracı olduTarafların rızası ile bu iki gencin nikahlarını kıydıO bir küp altınıda düğün ve çeyiz masraflarına harcattı




Alıntı Yaparak Cevapla