Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanli Tasavvufla Yükseldi
Bu olayı hangi tabiat kanunu açıklar Metaryalist kafalar bu olayı nasıl yorumlarlar?
Bir tarikat şeyhinin ve Allah dostunun terbiyesi altında büyümüştür İstanbul'u fethetmiştir Karanlık bir çağı kapatmıştır Tarihe, ismini altın haerfler ile unutulamıyacak ve kaybolmayacak bir şekilde kazımıştır
Bu, bazı aydın geçinen kara zihinlilere, islamın ilim ve bilim dini olduğu, ilericiliğin islam ile, tasavvuf ve tarkatlar ile olduğu gerçeğini gösterir
Bu, medeniyetin manevi bir ruh hali ile kurulacağı gerçeğini ortaya koymaktadır
İslam hep kazandırmış, müslümanları bu dini yaşadıkları takdirde en ötelere taşımıştır Öyleki müslümanların ellerinin ulaştığı ve başardığı işlere gavurların hayalleri bile ulaşamamıştır
Bu noktada, yetişen gençliğe verilen eğitimde islamın saf dışı bırakılmak istenmesinin amacı ne olabilir? Tabiki gavurluk olabilir, başka bir şey değil  Çeşitli oyun ve hileler ile Tarikatlardan ve tasavvufdan insanları tiksindirmek veya nefret ettirmeye çalışmakta bu gavurluğun bir parçası olsa gerektir
İslamı saf dışı bıraktık, tasavvufu bir kenara attık; hakim değil mahkum olduk
Yavuz Sultan Selim Mısır seferine çıkmış, gaza mahalline doğru ilerlerken bir bağdan geçmek zorunda kalmışlar Bir üzüm bağı  Büyük padişah hemen emir verir
''Bakın bakalım, bağdan izinsiz yere üzüm alan varsa tez bana haber verile '' bakmışlar ve araştırmışlar koca üzüm bağını Evet bir salkım üzüm koparılmış ancak alınan salkım yerine parası asılmış Padişah ''Eğer parasını asmamış olsaydın gazadan vazgeçerdim, çünkü haram yiyen bir ordu ile zafer kazanılmaz '' diyor Asker ordudan ihraç ediliyor
Belki askeri üzümü kopardığı zaman kimse görmeyecekti, ancak tasavvuf ahlakı ile kalbine işlediği ''Allah'ım her yerde beni görüyor'' itikadı buna izin vermedi
Padişahlar tasavvufu iliklerine kadar yaşıyorlardı Öyleki bir karıncayı incitmeyecek bir maneviyata sahiptiler Şöyle meşhur bir olay vardır:
Kanuni Sultan Süleyman, sarayın bahçesinde armut ağaçlarını kurutan karıncaların öldürülebilmesi için Şeyhülislam Ebussuud Efendi'den şu beyitle fetva istedi:
Dırahta ger ziyan etse karınca
Zararı varmıdır anı karınca
Padişahın bu fetva talebi üzerine, Ebussuud Efendi de, bir beyitle şöyle cevap verdi:
Yarın Hakk'ın divanına varınca
Süleyman'dan hakkın alur karınca
Bir karıncayı bile incitmekten çekinecek kadar mükemmel bir manevi terbiyeden geçmiş bulunan Kanuni Sultan Süleyman Han, hem dirayetli bir kumandan, çok zeki, teşkilatçı bir devlet adamı ve hem de alim ve edip bir şahsiyetti
Abdul Mecid Han'da, silsilemizde 32 sırada bulunan Mustafa İsmet Garibullah büyük şeyh Efendi'ye intisab etmiştir Büyük şeyh Efendi Risale-i Kudsiyyesinde Abdulmecid Han'a bakın nasıl dualar ediyor ve methiyeler sıralıyor:
Dünyaya gelmemiştir böyle şehin şah (Cihana onun gibi kıymetli padişah gelmemiştir)
Kuruldu sayesinde hayli han-gah (Sayesinde çok tekkeler kurulmuştur)
Stanbul ve Şam, Erzurumda dahi gah (İstanbul, Erzurum, Şam ve heryerde)
Anın ekseri hem erkanı agah (Onun adamlarının çoğuda hakikat üzeredir)
Gönülden et dua Hakka gidelim
Cemali ba kemali seyredelim
Mahmud Efendi Hazretlerimiz'in Üstadı olan Ali Haydar Efendi de, 4 padişahın huzur hocalığını yapmıştır
Ne zaman ki dünyalık ilimler, tasavvuf ve islami ilimlerin önüne geçmiştir, işte o zaman padişahlar adam bulmakta zorlanmaya başlamışlar ve bu konuda çok sıkıntı çekmişlerdir Bu konularda tarih kitaplarında yer tutan önemli bir husustur
Osmanlı devletini oluşturan halkta tasavvuf terbiyesi ile yetişiyordu Maneviyatın verdiği bu yüksek ruh halini Kurtuluş savaşlarına kadar görebiliyoruz Düşmanına yardım eden askerlerin öyküsü Çanakkale'de bir destandır
Halk, adeta tasavvufun zirvesini yaşıyordu Her mahalle veya semtte bir tekke bulunurdu Halk günlük işlerinin yanında irşad ve tasavvuf sohbetlerine katılırlardı Öyleki bir mürşide bağlanmayan çok az görülürdü
Hayat kısmen gece başlardı Teheccüd namazı için kalkar, seher vaktini zikir ile geçirirlerdi Sabah namazı ile hayat da başlamış olurdu Şu meşhur olay halkın manevi ruh halinin zirvesinde olduğunu bize gösterir:
İstanbul'un fethinden sonra Fatih, umumi bir afv ilan etmiş ve bizanslı mahkumları serbest bırakmıştı Bunlar arasında iki alim filozof papaz kimse vardı Fatih onlara cezalarının sebebini sordu Onlada:
''Biz, Bizansın en ileri gelen papazları idik Kralın zulmünden, işkencelerinden, yaptığı rezalet ve sefahattan dolayı kendisini ikaz ettik Akıbetinin kötü, yıkılışının yakın olduğunu ve devletinin çökeceğini söyledik O'da ikazımıza kızarak, bizi zindana attırdı ''
Bu ifadeler Fatih'in dikkatini çekti Osmanlı Devleti hakkında düşüncelerini sordu Onlar da, ancak bir müddet sonra kanaatlerini bildirebileceklerini ifade ettiler
Papazlar, ellerindeki beratla her yere girip çıktılar
Sabahın erken saatlerinde bir bakkala giderek birşeyler almak istediler Bakkal onlara:
''Ben siftah yaptım Siftah yapmayan komşumdan alın'' dedi Papazlar çok şaşırmışlardı (Sadece kendisinden alışveriş yapılmasını isteyen mağazaların giriştiği kampanyaları düşünün )
En kalabalık ve en ıssısız yerlere kadar dolaştılar, herkesle sohbet ettiler Bütün halkın, yalnız iyilik ve ahlaki üstünlük sahneleyen hallerini müşahede ettiler
Bir çarşıya girdiler ki, o esnada ezan okunuyordu Esnaf, dükkanını kilitlemeden camiye gidiyordu (delirmiş mi bunlar? Hiç kimse bir başkasına haset etmiyordu Sanki herkes birbirinin teminatı gibiydi Namazlarını huşu içerisinde eda ediyorlardı Papazlar bu durumuda hayretler içerisinde müşahede ettiler (Papazlar, hapse girmeden önce günümüzdeki istanbul gibi bir Kostaniyye'de yaşamışlar, hayret etmemek imkansız )
Papazlar bu halleri görüp şaşkına döndüler Kaç şehir dolaştıkları halde, mahkemelerde ağır cezalık bir davaya rastlamadılar Hırsızlık, katil, ırza tecavüz, dolandırıcılık, adeta meçhuldü (Mahkemelerin günümüzdeki yoğunluğu ve çoğunun gasp, katl ve tecavüz gibi ağır olmasını düşünün)
Bir muhakeme onların çok dikkatini çekti Hayret içinde kaldılar
Kadı efendiye bir davalı gelmişti Davacı şöyle bir mes'ele arzetti:
''Efendim bendeniz bu din kardeşimin falan tarlasını satın aldım Ekin için çift sürerken, orada altın dolu bir küpe rastladım Küpü alıp tarlasını aldığım bu kardeşime götürdüm :
-Buyur, bu senindir; al! dedim
O da:
-Ben bu tarlayı altı ve üstü ile sattım Artık bana helal olmaz! deyip kabul etmedi Halbuki toprağın altından bu küpün çıkacağını bilse satmazdı ''
Kadı Efendi öbür kişiye söz verdi O da:
-Durum aynen kardeşimin arzettiği gibi vaki oldu Fakat ben ona tarlayaı satınca, altı ve üstü hepsi içine girer düşüncesindeydim Nasıl üstündeki mahsulden bir hakkım yoksa, altındandakinden de öyledir'' dedi
Papazların hayretle temaşa ettikleri bu durum, kadı efendi için tabii bir hadise idi (böyle bir duruma şahit olsak o papazlardan daha çok şaşırırız galiba) İslamı yaşıyan br toplum için bu, en tabi bir haldi
Kadı, bu iki gerçek müslüman arasında hüküm vermek için güçlük çekmedi Birinin salih bir oğlu, diğerinin saliha bir kızı olduğunu öğrenince, ikisine aracı oldu Tarafların rızası ile bu iki gencin nikahlarını kıydı O bir küp altınıda düğün ve çeyiz masraflarına harcattı
|