Konu
:
Rasulullah (S.A.V.) Efendimizi Savunan Osmanlı
Yalnız Mesajı Göster
Rasulullah (S.A.V.) Efendimizi Savunan Osmanlı
08-24-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Rasulullah (S.A.V.) Efendimizi Savunan Osmanlı
Osmanlı'nın temellerindeki en sağlam harç ya da mayalardan biri de "ALLAH ve Peygamber Sevgisi" idi
Osmanlı'nın temellerindeki en sağlam harç ya da mayalardan biri de "ALLAH ve Peygamber Sevgisi" idi
Osmanlı¸ İslâm'a¸ Hz
Peygamber'e (
) ve kutsal topraklara karşı beslediği sonsuz muhabbet¸ hürmet ve sadâkati devletinin esası ve en mümeyyiz vasfı seviyesinde tutmuştu
Îlâ-yı Kelimetullâh uğrunda yedi iklim üç kıtada fütûhâtta bulunurken¸ Osmanlı'yı asırlar boyunca arkasında sürükleyen başlıca hedefler arasında¸ rızâ-yı Bârî'yi kazanmak kadar Hz
Peygamber'in hoşnutluğunu elde etmek de vardı
Ecdâdımız¸ manevî değerlere hürmet¸ muhabbet ve hizmeti varlık sebebi olarak saydığı gibi; bunlara yönelik özellikle Batı'dan gelen tahripkâr ve tecavüzkâr saldırı ve tahrifatları ortadan kaldırıp "dinin izzetini" korumayı da kutsal bir görev olarak addetmiştir
İşte¸ günümüzde Avrupa'da hortlayan çirkin "karikatür faciaları"nın Osmanlı özelinde rastlanan benzer versiyonları ve ceddimizin bunlara karşı nasıl mücadele ettiğini gösteren mâzî penceresinden muhteşem müdafaa şaheserleri:
En Savunan: Abdülhamid Han
İslâm'a¸ Peygamber Efendimiz'e ve diğer mukaddesâta karşı Batı'da patlak veren saldırı ve iftira kampanyalarına karşı adeta heykelleşen Sultan II
Abdülhamid¸ bu mel'anetlere karşı tüm duyarlılığıyla müdahale etmiş ve tam bir azim ve kararlılık içerisinde tavizsiz bir politika izlemiştir
Devletin en güçsüz ve bunalımlı bir döneminde hükümdar olmasına rağmen "Halife" sıfatının mes'uliyetiyle hareket eden Sultan Abdülhamid uluslar arası platformda¸ İslâmiyet/Peygamberimiz hakkında eser kaleme alan yazarların¸ tiyatrolarda piyesler sahneleyen oyuncuların dinî değerlerimize karşı daha itinalı olmalarını sağlayan derin hassasiyetin değişmez adresi olmuştur
İngiltere ve Fransa'da¸ dinimize ve peygamberimize hakaretlerle dolu piyeş tiyatro ve kitaplara müdahalede Osmanlı'nın ve Abdülhamid'in¸ ne denli dakik ve duyarlı olduğunu şu misâller çok güzel ifade etmektedir:
İlk misâl¸ Fransız Yazar Volter'in kaleme aldığı ve Paris'te sahneye konan "Muhammed yahut Taassub" isimli piyesle ilgilidir
Piyesin tepkiye sebep olan en dikkat çekici özelliği¸ Peygamber Efendimizi küçük düşürmeye çalışmasıydı
Abdülhamid¸ oyunu duyar duymaz elçilik vasıtasıyla harekete geçmiş ve oyunun durdurulmasını; aksi halde bunun bir siyasî mesele yapılacağını Fransız Hükümeti'ne bildirmişti
Fransızlar piyesi kaldırmışlar; lâkin bu sefer de aynı oyunun¸ İngiltere'ye geçip Londra'da sahnelenmesine mâni olunamamıştı
Bu kez Abdülhamid¸ Fransızlara çektiği ültimatomu aynen İngiliz Hükümeti'ne de gönderecekti
İngiltere Hükümeti ise¸ geç kalındığı¸ biletlerin çoktan dağıtıldığı; esasen böyle bir hareketin vatandaşların hürriyetine tecavüz olacağı karşılığını vermişti
Fakat Sultan¸ tekrar öyle bir ültimatom yazacaktı ki¸ İngiltere'ye tiyatroyu hemen durdurmaktan başka çare kalmayacaktı
Abdülhamid¸ şöyle demişti: "Müslümanların Halifesi olarak¸İngilizler Peygamberimizi karalayıcı hakaretler ediyorlar' diye İslâm Âlemi'ne bildiri göndereceğim! Büyük Cihad ilan edeceğim!
"
Diğer misâl de yine Fransa'da cereyan etmiştir
Tanınmış Fransız Yazar Vickonte Marki de Bonnier¸ "Muhammed" isimli 1800 mısralık manzum bir dram yazmış ve bunu Komedi Franz (Comedie Français) Tiyatrosu'na 1888'de kabul ettirip programına aldırmaya ve sahne provalarının da 1890'da başlatılmasına muvaffak olmuştu
Piyeş peygamberimizi sahnede gösterdiği gibi¸ O'nu ve İslâm Dini'ni aşağılayıcı bir muhtevaya sahipti
Abdülhamid¸ "Halîfe-i Müslimîn" sıfatıyla duruma derhal müdahale ederek Paris Elçisi Salih Münir Paşa aracılığıyla Fransa Cumhurbaşkanı Sadi Carnot'ya bir haber uçurmuş ve bütün Fransa'da oyunun temsilini¸ her zaman olduğu gibi yasaklatmayı yine başarmıştı
Emeline Fransa'da ulaşamayan yazar¸ bu defa piyesini İngiltere'de oynatmak için meşhur İngiliz aktör İrvinç ve Londra Lyceum Kraliyet Tiyatrosu ile anlaşma yoluna gitmişti
Sultan Abdülhamid bu sefer¸ diplomatik kanallardan İngiltere'nin ılımlı Dışişleri bakanı Lord Salisbury'yi devreye sokarak piyesin aynen Fransa'da olduğu gibi tüm İngiltere'de oynamasını yasaklatmıştı
Ancak bir müddet sonra Salisbury'nin yerine İslâmiyet'e daha mesafeli duran Lord Roserbery geçince¸ Marki de Bonnier tekrar atağa kalkmış ve bir başka Londra tiyatrosuyla anlaşmıştı
Lakin yine eserini sahneye koyamayacaktı; zira Abdülhamid'in mahir diplomatik atakları daha fazla galebe çalacak ve bu mel'anetin icrasına müsaade ettirmeyecekti
Abdülhamid¸ art arda vuku bulan tüm bu teşebbüslerin önüne geçebilmişti; fakat Bonnier¸ teslim olacak gibi değildi
Piyesin yazar ve organizatörleri¸ Avrupa'da sahneye koyamadıkları oyunu¸ İngiliz organizatör Halkin kanalıyla¸ Amerika'nın New York ve Chicago şehirlerinde oynatma yönünde girişimde bulunmaktan da geri durmamışlardı
Amerikan medyasını yakın takibata aldıran Abdülhamid¸ 1892 sonlarında Osmanlı'nın Washington Büyükelçisi Mavroyani kanalıyla etkili bir mücadele vermiş ve Bonnier'e dördüncü kez haddini bildirmişti
Bonnier¸ 1893'te Fransız Akademisi'ne seçilmesiyle birlikte son kez girişimde bulunmuş; ancak dışişleri bakanı ve aktörlerle anlaşma yapıldığı ve oyunun oynanacağı haberinin gazetelerde yer aldığı bahane edilmesine rağmen¸ diğerleri gibi bu da sonuçsuz kalmış ve Bonnier bir defa daha hüsrana uğramıştı
Bu konuyla ilgili son olarak şu notu düşelim: 1900 yılında Paris'te oynanmak istenen "Muhammed'in Cenneti" adlı bir başka piyes de¸ yine Abdülhamid'in ince diplomatik girişimleri sonucunda¸ ismi ve muhtevası değiştirilerek sahneye konulabilmiştir
II
Mahmud'un Savunması ve Şiiri
Vehhâbiler¸ Mekke ve Medine'de çok büyük zulüm ve vahşette bulunarak¸ Ehl-i Sünnet Müslümanları kılıçtan geçirip¸ seleften yâdigâr kalmış bütün türbeleri ve camileri yıkınca; devrin Osmanlı hükümdarı Sultan II
Mahmud¸ Vehhâbi saldırganları def ve tard ettikten sonra¸ buradaki bütün eserleri yeniden inşa ve ihyâ etmişti
1820'de Hücre-i Saadet'e hediye ettiği şamdanla birlikte gönderdiği aşağıdaki şiir¸ II
Mahmud'un Resûlullah'a beslediği hürmet ve muhabbetin bir vesikasıdır:
Şam'dan ihdâya eyledim cür'et yâ Resûl
!
Murâdımdır Ulyâya hizmet¸ yâ Resûl
!
Değildir ravzaya şâyeste destâvri-i nâçîzim¸
Kabûlünde kıl ihsân u inâyet¸ yâ Resûl
!
Kimim var hazretinden gayrı¸ hâlim eyleyem i'lâm¸
Cenâbındandır ihsân u mürüvvet¸ yâ Resûl
!
Dahîlek¸ el-emân¸ sad-el-emân¸ dergâhına düşdüm
Terahhüm kıl¸ bana eyle şefâat yâ Resûl
!
Dü-âlemde kıl istishâb hân-ı Mahmûd-i Adlî'yi¸
Senindir evvel ü âhirde devlet yâ Resûl
!
Son Savunan: Fahreddin Paşa
Osmanlı¸ I
Dünya Savaşı sonrasında fiilen yıkıldığı Mondros Mütârekesi sırasında bile¸ Peygamberimize ve kutsal beldesine hürmet ve bağlılığını¸ kanının son damlasına kadar korumaktan çekinmemiştir
"Çöl Kaplanı" pâyesiyle mâruf Fahreddin (Türkkan) Paşa'nın¸ İngilizlere karşı giriştiği destansı ve hazin "Son Medine Müdâfaası"¸ bunun en muhteşem bir misâlidir
Fahrettin Paşa¸ mütârekeye rağmen tam 2 ay 1 hafta; sıcaklığın gölgede 47¸ güneşte 72 dereceyi bulduğu cehennemî bir atmosferde¸ subay ve askerleriyle "çekirge yemek" pahasına Medine-i Münevvere'yi savunmuş; İstanbul Hükümeti üzerinde yoğunlaşan siyasî baskılar neticesinde teslim olmak mecburiyetinde kalmıştı
Medine'de kalan 500 kadar subay ile 6 bin Mehmetçiğimiz¸ fevkalâde mecalsiz¸ yara bere içerisinde Harem-i Şerif'i son defa ziyaret edip¸ ceyhun olan gözyaşlarını Resul-i Kibriyâ'ya sunduktan sonra vedâ etmişlerdi
Kutsal toprakları İngilizlere vermemek için sonuna kadar direnen Fahreddin Paşa¸ Hz
Peygamber'e olan sonsuz aşkını gözyaşları içinde¸ şu dramatik sözlerle âdeta haykırmıştı:
"Ey Nâss! Mâlûmunuz olsun ki¸ şecî ve kahraman askerlerim¸ bütün İslâm'ın sırtını dayadığı yer¸ mânevî gücün desteği¸ Hilâfetin gözbebeği olan Medine'yi son fişengine¸ son damla kanına¸ son nefesine kadar muhâfazaya ve müdâfaaya me'murdur
Buna Müslüman'ca¸ askerce azmetmiştir
Bu asker¸ Medine'nin enkâzı ve nihâyet Ravzâ-i Mutahhara'nın yeşil türbesi altında¸ kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe¸ Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihâyet Mescid-i Saâdet minâreleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır! Allahu Teâlâ bizimle beraberdir! Şefâatçimiz O'nun Rasulü¸ Peygamber Efendimizdir! Ey bütün tarihi eşsiz kahramanlar; şan ve şerefle dolu Osmanlı ordusunun yiğit zâbitleri! Ey her cenkte cihânı tir tir titretmiş¸ aslâ kimseye boyun eğmeyerek dâimâ nâmus ve din borcunu kanıyla ödemiş¸ şecî Mehmetçiklerim¸ kardeşlerim¸ evlatlarım! Gelin hep beraber ALLAH'ın ve işte huzûrunda huşû ve vecd içinde gözyaşları döktüğümüz Peygamber (
)'in karşısında¸ aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki; Yâ Rasul
¸ biz seni bırakmayız!
"
Fahrettin Paşa'nın karargâh subayı olan İdris Sabîh'in¸ Hz
Peygamberin kabri başında terennüm ettiği şu kıt'a da insan hissiyatını galeyâna getirecek kabildendir:
Yapamaz¸ Ertuğrul evlâdı sensiz
Can verir¸ canânı veremez Türkler!
Ebedî Hâdimü'l-Harameyniniz
Ölsek de ravzanı¸ rûhumuz bekler!"
Kaynakça:
1- Osman Ergin¸ Türk Maarif Tarihi¸ İstanbul 1977¸ C
3-4¸ s
1404-1405; Ali Arslan¸ Darülfünun'dan Üniversiteye¸ İstanbul¸ 1995¸ s
26-54; Mehmet İhsan Gençcan¸ Kan Çiçekleri¸ İstanbul¸ 2003¸ s
67-88; Yahya Akyüz¸ Türk Eğitim Tarihi¸ İstanbul¸ 1994¸ s
256; İbrahim Refik¸ Çanakkale'nin Ruh Portresi¸ İstanbul¸ 1998¸ s
30; İsmail Çolak¸ Mahşerin İrfan Ordusu Başbakanlık Osmanlı Arşivi¸ Yıldız Arşivi Hus
¸ 392/112¸ 283/69¸ 349/43¸ 303/86¸ 418/8¸ 267/60-82¸ 295/3; Y
mtv
66/61; Y
PRK
HR
12/77; Dışişleri Bakanlığı Arşivi¸ 12 No'lu Fihrist¸ s
61¸ Rumuz: TS-Tİ; Ahmet Uçar¸ "İslam'a Hakarete Karşı Acil Müdahale"¸ Tarih ve Düşünce Dergisi¸ Nisan 2002¸ Sayı: 27; "Avrupa Sahneleri Osmanlı'nın Denetiminde"¸ Tarih ve Medeniyet Dergisi¸ Kasım 1998¸ Sayı: 56; Feridun Kandemir¸ Medine Müdafaası¸ İstanbul¸ 1991; İsmail Çolak¸ Doğu-Batı Kavşağında Osmanlı¸ İstanbul¸ 2004; Abdülhamid'i Yeniden Keşfetmek¸ İstanbul¸ 2007¸ Akis Kitap
somuncubaba
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul