Prof. Dr. Sinsi
|
Ahzab Sûresi Tefsiri
Meâl-i Şerifi
35- Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır
35- Gerçekten müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, Allah'ın hükmüne boyun eğip selâmete giren, ikrar veren erkekler ve kadınlar ve mümin erkekler ve mümin kadınlar, tasdiki vacip olan şeyleri ikrar ile birlikte kalben de tasdik eden erkekler ve kadınlar; bununla birlikte boyun eğen erkekler ve boyun eğen kadınlar, divan durup itaate devam üzere bulunan itaatli erkekler ve kadınlar; bununla birlikte doğru erkekler ve doğru kadınlar, sözünde ve işinde içtenlikle doğruluk yapan erkekler ve kadınlar; bununla birlikte sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, sabırlı olan, gerek itaate ve gerek günahlara sabreden erkekler ve kadınlar; bununla birlikte mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, kalpleri ve organları ile alçak gönüllü olan erkekler ve kadınlar; bunun yanında sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar; bunun yanında Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, farz oruçları tutan erkekler ve kadınlar; bunun yanında ırzlarını haramdan muhafaza edip koruyan erkekler ve kadınlar; bunun yanında Allah'ı çok zikreden, gerek kalbi ve gerek dili ile anıp unutmayan erkekler ve kadınlar bunların hepsine, bu iyilikleri yapıp bir araya getirenlere Allah, bir bağış, insanlık hali arada sırada meydana gelen küçük günahları örtecek bir mağfiret ve itaatlerine karşılık büyük bir ecir hazırlamıştır ki, onun şimdi tasavvuru mümkün değildir Bu şeklide bu ayet, hem ehli beyte, hem de onlar gibi bu güzel ahlak ve nitelikleri kendilerine huy edinenlere bir vaad ve müjdedir Deniliyor ki, Peygamberin hanımları hakkında o ayetler nazil olduğu zaman müminlerin kadınları "Bizim hakkımızda bir şey nazil olmadı" demişlerdi Bu ayet bu sebeple nâzil oldu Diğer bir rivayette, Peygamberin hanımları demişlerdi ki: "Ya Resulullah! Allah Kur'ân'da erkekleri zikrediyor, demek ki bizim zikrolunacak hiçbir iyiliğimiz yok, bizden hiçbir itaat kabul buyurulmayacak diye korkuyoruz " Bu ayet bunun üzerine nazil oldu
Meâl-i Şerifi
36- Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur Her kim de Allah ve Resulüne âşi olursa açık bir sapıklık etmiş olur
37- Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye: "Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork" diyordun da nefsinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun İnsanlardan çekiniyordun Halbuki Allah kendisini saymana daha lâyıktı Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın Allah'ın emri de yerine getirilmiştir
38- Peygambere Allah'ın takdir ettiği, mübah kıldığı şeyde bir darlık yoktur Bundan önce geçen bütün peygamberler hakkında Allah'ın sünneti böyledir Allah'ın emri ise biçilmiş bir kaderdir
39- Onlar, Allah'ın gönderdiklerini tebliğ ederler ve O'ndan korkarlar, Allah'tan başka kimseden korkmazlardı Hesap görücü olarak da Allah yeter
40- Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir Ama Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur Allah her şeyi hakkiyle bilendir
36- "Hiçbir mümin erkek ve kadın için, Allah ve Resulü bir ise hüküm verince seçme hakkı yoktur " Resulullah (s a v ) halası "Ümeyye binti Abdulmuttalib"in kızı Zeyneb binti Cahş'i, Zeyd b Hârise'ye birbirleriyle evlenmek üzere aday olarak belirlediği zaman, Zeynep ve kardeşi bunu kabul etmemişler, bu âyet bu yüzden nazil olmuş deniliyor ki, yukarıda geçen "Peygamber müminlere canlarından ileridir " (33/6) ayetinin uygulamalarından birisi demektir Âyetin burada gelişi Peygamberin hanımlarına yapılan muhayyer bırakma âyeti açısından bir tamamlama, yani Peygamberi bakış açısını gözetmek gerekliliğine bir işaret olduğu gibi, bundan sonraki âyete göre de bir ön giriş mahiyetindedir
37- Hatırla o zamanı ki, diyordun ona, o kendisine Allah'ı nimet verdiği, Allah ona zeka ve kabiliyet vermiş, senin nezdine sevketmiş, İslam nimeti ile nimetlendirmişti Senin de nimet verdiğin kimseye -Allah'ın yardımı ile kendisine türlü bağışlarda bulunduğun, kısaca azad edip hürriyet nimetine erdirdiğin kimseye- ki şimdi ismi gelecek olan Zeyd'dir Yani Zeyd b Hârise b Şurahbîl, annesi Su'da binti Sa'lebe b Abdi Âmirî, Benî Ma'n b Tay'dendir "El-İsabe fî Marifeti's-Sahabe" isimli eserde hayat hikayesi şöyle yazılıdır: Zeyd b Harise'nin annesi Su'dâ kendi kavmini ziyarete gitmişti Zeyd de beraberinde idi Cahiliye devrinde Benî Kayn b Cisir süvarileri, Benî Ma'n evlerine baskın yaptılar Zeydi kapıp aldılar, anlayışlı bir çocuk idi, Ukaz panayırına getirdiler, satılığa çıkardılar Hakîm b Huzam, halası Hatice hesabına dört yüz dirheme onu satın aldı Hz Hatice de Resulullah kendisi ile evlendiği zaman, onu Resulullah'a hibe etti, onu kaybetmiş olan babası Harise:
"Zeyd'e ağladım, bilmem ne yaptı Sağ mı, ümid olunur mu? Yoksa ecel önüne mi geçti?" diye başlayan acıklı beytler söylemiş, sonra Harise'nin kabilesi olan Kelb kabilesinden birtakım kimseler hacca gelmişler Zeyd'i görmüşler Zeyd onlara kendisini tanıtmış, onlar da tanımışlar ve şu beyti aileme götürün demiş:
"Kavmime özlemlerimi bildiririm Gerçi uzağım, çünkü Meşair'in yanında beytin civarında kalanlardanım "
Gitmişler babasına bildirmişler ve yerini tarif etmişler Bunun üzrine Harise ve kardeşi Ka'b onu kurtarmak için fidyesini alıp yola çıktılar Mekke'ye geldiler Peygamber (s a v )'i sordular, Mescid'de olduğu söylendi Yanına gittiler "Ey Muttalib'in oğlu, ey kavminin efendisinin oğlu! Siz Allah'ın şerefli Harem'inin civarında kalan kimselersiniz Siz sıkıntı içinde olanları kurtarır, esirleri doyurursunuz Biz sana senin yanındaki çocuğumuz için geldik Bize lutfet ve ihsan et Takdim edeceğimiz fidyesini kabul eyle Serbest kalmasına yardım buyur" dediler Resulullah "O kim" buyurdu "Zeyd b Harise" dediler, bunun üzerine (yahut da başkası), "Haydin çağırın onu da muhayyer bırakın, eğer sizi tercih ederse, fidyesiz sizin olsun; yok eğer beni tercih ederse, vi ben, beni tercih edene karşı fidyeyi tercih etmem" buyurdu
Bunun üzerine Zeyd b Harise'yi çağırdılar Resulullah (s a v ) "Bunları tanıyor musun?" buyurdu Zeyd: "Evet şu babam, şu amcam" dedi Resulullah: "Ben de bildiğinim, sana olan davranışımı ve arkadaşlığımı gördün Şimdi ya beni tercih et, ya onları " O zaman Zeyd dedi ki: "Ben sana karşı kimseyi tercih edemem Sen benim hem babam, hem amcam yerinesin " Buna karşı babası ve amcası: "Yazık sana ey Zeyd, köleliği hürriyete, babana, amcana ve ehli beytine tercih mi ediyorsun?" dediler Zeyd de: "Ben bu zattan öyle şeyler gördüm ki, ona karşı hiçbir kimseyi tercih edemem " diye cevap verdi Resulullah bunu görünce, onu Hıcr'e çıkardı Ve buyurdu ki: "Şahid olun Zeyd benim oğlumdur, bana varis olacak, ben de ona varis olacağım " Bunu görünce babası ile amcasının da gönülleri hoş oldu, memnun olarak dönüp gittiler "
Bundan böyle ta İslam'a gelene kadar "Zeyd b Muhammed" diye çağırılırdı Resulullah onu böyle oğul edindiği zaman halası Ümeyme binti Abdulmuttalib'in kızı Zeyneb binti Cahş'ı de daha sonra ona nikah etmişti Ondan önce de azadlı cariyesi Ümmü Eymen'i onunla evlendirmiş, ondan oğlu Üsame doğmuştu Sonra Zeyneb'i boşadığı zaman, onu, Ukbe b Ebi Muayt'ın kızı Ümmü Gülsüm ile evlendirdi ki, bu da anası tarafından Abdulmuttalib'in torunundan, yani Peygamberin hala çocuklarındandı Bundan da Zeyd b Zeyd ve Rukuyye doğmuştu, sonra Ümmü Gülsüm'ü de boşadı Ebu Leheb'in kızı Dürey ile evlendi Sonra onu da boşadı Hz Zübeyr'in kızkardeşi Hind binti Avvam ile evlendi Buharî'de yer aldığı üzere İbn Ömer (r anhüma) "Onları öz babalarına nisbet ederek çağırın" (Ahzab, 33/5) âyeti ininceye kadar Zeyd b Harise'ye "Zeyd b Muhammed" derdik diye haber vermiştir
Zührî, "Biz Zeyd b Harise'den önce müslüman olan bilmiyoruz" demiştir Zeyd b Harise "Bedr" ve ondan sonraki savaşlarda Resulullah (s a v ) ile birlikte bulunmuş ve nihayet Mute savaşında emîr , yani kumandan olarak şehit olmuştur Resulullah (s a v ) onu seferlerinin bazısında Medine'de yerine bırakmıştır Bera b Azib'den rivayet olunduğuna göre, Zeyd b Harise: "Ya Resulullah Hamza ile aramızda kadeşlik sözleşmesi yaptık " demiştir Hz Aişe'den rivayet olunur ki "Resulullah (s a v ) Zeyd b Harise'yi herhangi bir seriyyede (düşman üzerine gönderilen küçük süvari müfrezesi) gönderdiği zaman mutlaka onu kumandan yapardı Ve eğer sağ kalmış olsaydı, onu halife bırakırdı " Buharî'de rivayet olunduğu üzere Seleme b Ekvâ (r a ) demiştir ki: "Peygamberle birlikte yedi gazâ ettim Resulullah, onu bize kumandan yapardı "
Zeyd'in katıldığı seriyyeler: Önce Karede, sonra Hamum, sonra, Iys, sonra Mutrıf, daha sonra sırasıyla, Hısma, Kurza seriyyeleri olmuş, daha sonra Mute savaşında kumandan olmuş ve bu savaşta ellibeş yaşında iken şehid olmuştur Kur'ân'da ondan başka hiçbir sahabi ismiyle söylenmemiştir Yine Buharî'de İbn Ömer (r anhüma)dan rivayet olunduğu üzere, Resulullah (s a v) buyurmuştur ki: "O, yani Zeyd, gerçekten kumandanlığa layıktır Ve gerçekten en çok sevdiklerimdendir "
Tirmizî ve başka muhaddislerin rivayeti ile Hz Aişe demiştir ki: "Bir sefer Zeyb b Harise Medine'ye geldi, Resulullah benim odamdaydı, geldi kapıyı çaldı, Resulullah kalktı, ona sarıldı ve öptü "
Bir de İbnü Ömer (r anhüma) şöyle demiştir: Ömer, Üsâme'ye benden daha çok maaş bağladı Kendisine sordum O, Resulullah'a senden daha sevgili idi, babası da Resulullah katında senin babandan daha sevgiliydi dedi
İşte Zeyd böyle çeşitli yönlerden Allah'ın ve Resulü'nün nimetine ermiş bir zat idi Burada bunun bu niteliklerle nitelenmesi, nimetin değer ve şükrünü bilecek güzel niteliklere sahip olduğunu tescil ile, gönüldekini kendisine olduğu gibi söylemek için çekinecek bir taraf olmadığına bir dikkat çekmektir Yani senin, böyle senden nimet görmüş bir kimseye karşı çekinmene hiçbir sebeb yokken diyordun ki Eşini bırakma, kendi yanında tut Yani Zeyneb'i boşama Burada tefsirler bu konudaki rivayetlerin arasına şöyle bir paragraf eklemişlerdir: Güya Resulullah (s a v ) Zeyneb'i Zeyd'e nikâhladıktan bir zaman sonra, tesadüfen gözü ona ilişmiş, birdenbire güzelliği gönlünde yer etmiş de "Gönülleri çeviren Allah'ı tesbih ederim" demiş Zeyneb de tesbihi işitmiş Zeyd'e söylemiş, Zeyd intikal etmiş ve bunun üzerine Zeyneb'le beraberliği uygun görmeyerek Resulullah'a gelmiş: "Ben eşimden ayrılmak istiyorum" demiş Resulullah (s a v )de: "Ne var, ondan seni şüpheye düşürecek bir şey mi oldu?" buyurmuş Zeyd: "Yok Vi ben ondan hayırdan başka bir şey görmedim Fakat şerefli bir aileden gelmesi dolayısıyla kendisini benden büyük görüyor " demiş Ve o zaman Resulullah "Hanımını kendine sıkı tut" buyurmuş Ansızın görülen bir güzelin güzelliğini son derece temiz ve ince bir biçimde duyup takdir ederek yaratanın yaratıcılık gücünü tesbih ve tenzih ile ilan etmekte peygamberlerin ismet (günah işlememe) özelliğine aykırı hiçbir durum olmadığından, bu hikayenin gerçekten olmuş olmasını varsaymakta aslında bir sakınca yoktur Bununla birlikte birtakım hırıstiyan yazarların dedikodu aracı yapmak istedikleri bu hikaye, Hadis ilmi bakımından, gerçekten olmuş bir olay değildir Bir kere rivayet açısından sahih hadis kitaplarında, sahih bir yol ve sened ile rivayet edilmemiştir Sonra dirayet, yani hadisin mânâsı açısından, Zeyneb'in güzelliğini Resulullah'ın henüz yeni görüp anlamış olması aklen kabul edilemez Zira Zeyneb Resulullah'ın yakın akrabasından olmakla, ta çocukluğundan beri görüp bildiği ve özellikle tesettür edilmemiş bulunduğu için vücud güzelliğini yakından tanıyageldiği bir kadın iken, bunu ilk olarak bu defa görülmüş beğenilivermiş diye anlatmak kendi kendini yalanlayan bir hikayedir Doğrusu Resulullah Zeyneb'i önceden biliyordu ve bildiği için onu evlat gibi sevdiği Zeyd'e nikah etmiş idi Fakat Zeyneb onurlu bir kadındı Zeyd'i kölelikten azad edilmiş olduğundan dolayı kendine denk sayamamış, ona varmak istememişti Sırf Resulullahın emrine itaatla ona varmış, fakat gereği gibi ısınamamıştı Ara sıra Peygamber'e akrabalığından dolayı şerefli olması ve asaletiyle övünerek Zeyd'e karşı büyüklenmek istiyordu Gerçekten kumandanlığa layık olarak yaradılmış olan Zeyd buna bir süre sabretti ise de Resulullaha varıp Zeyneb'den ayrılmak istediğini arz eyledi Resulllah (s a v )da bunu nefsinde uygun gördüğü halde, birdenbire müsade etmeyip dedi ki: "Hanımını kendine sıkı tut " Ve Allah'tan kork Yani kadını boşamanın, önemsiz bir mesele olmadığını, Allah katında sorumluluk getiren bir iş olduğunu düşün, çünkü "Yani Allah katında helallerin en çirkini boşamadır " Bu nasihatlar güzel, fakat böyle derken İçinde de Allah'ın meydana çıkaracağı bir şey gizliyordun Boşamasını uygun görüyordun, yahut onu nikahlamayı düşünüyordun da söylemiyordun Taberî'de Süfyan b Uyeyne kanalıyla Ali b Hüseyn'den rivayet edildiğine göre, Allah, peygamberine bildirmişti, Zeyneb ilerde Resulullah'ın hanımlarından birisi olacaktı Böyle iken Zeyneb'den şikayete geldiği zaman, ona hanımını kendinde tut demişti Çünkü o halde halkı da sayıyordun Zeyd'in hatırını sayıyor ve insanlar dedikodu ederler diye çekiniyordun Oysa Allah'ı sayman daha uygundu Eğer korkacak bir şey varsa, halkı hiç hesaba almayarak yalnız Allah saygısını duyasın Yani sırf gizlemek sakıncalı değildir Allah için korkacak, Allah'ın emrine aykırı olacak bir şey olsaydı, sade Allah korkusuyla gizlemek de sakıncalı değildi Fakat Allah için korkacak bir durum yok iken sırf insanlardan korkarak gizlemek veya Allah korkusuyla birlikte bir de halk korkusu gözetmek, işte hatırlatmanın sebebi budur Halktan hiç korkmayarak yalnız Allah korkusunu gözetmek gerekti Çünkü Allah'ın ilahi mesajını tebliğ eden peygamberler açıklanacağı üzere Allah'tan başka kimseden korkmazlar "Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar " (Ahzab, 33/39) Deniliyor ki Peygamber'e karşı en şiddetli âyet bu "İçinde Allah'ın meydana çıkaracağı bir şey gizliyordun" âyetidir Hz Aişe der ki: "Resulullah (s a v ) Allah'ın kitabından bir şey gizleseydi bu âyeti gizlerdi " "İçinde de Allah'ın meydana çıkaracağı bir şey gizliyordun " "İnsanlardan çekiniyordun, oysa Allah'dan çekinmen daha uygundu " Demek ki bu ayet bu şekilde Resulullah'ın doğruluğuna ve pek yüksek olan huşu ve takvasına da açık bir delil oluyor Zeyd ondan tamamen ilişiğini kesince, yani senden nimet elde etmiş olan Zeyd, sonunda o hanımı olan Zeyneb'den muradına erince, onu tutmak istemeyip boşadı ve iddeti çıktı Ona hiçbir şekilde bir ihtiyacı kalmadı ve bu şekilde Zeyneb açıkta mahrum kaldı O zaman biz onu seninle evlendirdik, yani senin çekinmene rağmen nihayet onunla evlenmeni sana emrettik Demek ki Peygamber insanlara karşı söylemekten bile kaçındığı bir fiilin açıktan açığa yapılmasına emir almış bulunuyordu Şüphe yok ki bu onun iman ve kesin inancını ortaya çıkaran büyük bir imtihandır Fakat bu ne için böyle oluyordu? Ne idi? Bu evlendirmede ümmet için önemli bir hüküm hikmeti vardı Şöyle ki Oğulluklarının, hanımlarında ilişkilerini kestikleri zaman, müminler üzerine bir darlık olmaması hikmeti için Zira sûrenin başında geçtiği üzere, siz oğulluk edinmekle yüce Allah onları gerçekten sizin oğullarınız edivermemiştir Şu halde, Nisa Sûresi'nde "Öz oğullarınızın hanımları ile evlenmeniz haram edildi " (Nisa, 4/23) buyruğuna uygun olarak, öz oğulların hanımları ile nikâhlanmak haram edilmiştir, diye oğullukların hanımlarını da gerçekten onlar gibi saymak gerekmez Bir kimsenin oğul edindiği evlatlığının hanımını boşayıp iddeti çıktığı zaman, o adamın onunla evlenmesi şer'an caizdir, bunda hiçbir sakınca yoktur İşte cahiliyet devrinde kökleşmiş olan bu adetin bu darlığın İslam'da kaldırılması için, ilâhî hikmet Peygamber'in bizzat kendisinde tatbikini gerektirmiş ve bu hikmet için o evlenme emredilmiştir Allah'ın buyruğu yerine getirilmiştir Onun için bu emir de yerine getirilmiş, Peygamber evlenmiş, Zeynep de Peygamber'in hanımı olmuştur Bu şekilde bu evlenmenin meşru olduğu tatbikatla gösterilmiştir
38- "Müminler üzerine bir darlık olmaması için " (Ahzab, 33/37) diye sebep gösterilmesinden anlaşılır ki, bir ayrıcalık delili bulunmadıkça Peygamber ile ümmet hakkında hüküm aynıdır Burada şöyle bir yanlış kanaat hatıra gelebilir: Evlenmek peygambere layık mıdır? Hele birden çok hanımları varken böyle bir daha evlenmek peygamberliğin durumuna, şerefine bir eksiklik vermez mi? Hz Yahya ile İsa hiç evlenmemiş oldukları için, ruhbaniyeti tercih etmek isteyen mutaassıp hıristiyanlar bu meseleyi bahane ederek Peygamber'in evlenmelerine dil uzatmak istemişlerdir Buna karşı buyuruluyor ki Peygambere Allah'ın lehinde olarak farz ve takdir buyurduğu, yani helal ve mübah kıldığı şeyde bir güçlük, bir darlık olamaz Allah'ın helal ve mübah kıldığı hakta hiç kimseye bir yasaklık, bir baskı doğru olmadığı gibi, Peygamber'e de olamaz Bundan önce geçenler de Allah'ın sünneti, adeti olarak böyledir Bütün geçen peygamberlerde Allah'ın adeti bu, kanunu budur ki, hiçbir peygambere, şeriatında mubah olarak hükme bağlanan şey hakkında güçlük ve baskı yapmamıştır Geçen peygamberler de evlenmişler, hem Süleyman ve Davus (a s ) gibi bazıları pek çok evlenmişler, hiçbirine evlenmek yasak edilmemiş, Yahya ve İsa (a s ) da kendilerine yasak edildiği için değil, evlenmek farz kılınmadığı, yapılmasında veya yapılmamasında bir güçlük bulunmadığı için evlenmediler Ve Allah'ın emri biçilmiş bir kader bulunuyor Ezelde bilinip, takdir edilmiş, kat'î, kesin bir hüküm bulunuyor Yahut ezelde takdir edilmiş olmakla birlikte, mükelleffin kudretini de çekip almaz, emredilen kimse için de kudret dahilindedir Dolayısıyla herkesin takdir edilmiş olan kaderi, başına gelir, bununla birlikte sorumluluğuna engel olmaz
39- Onlar, o peygamberler ki hep Allah'ın buyruklarını tebliğ ediyorlardı, yani senin gibi Resul idiler Ve ondan korkuyorlardı Bununla birlikte ruhbaniyet yapmıyorlardı, evleniyorlardı Hem de Allah'tan başka hiçbirinden korkmuyorlardı Halktan çekinmiyorlardı Allah hesap görücü olarak yeter Allah korkusu başka bir korkuya ihtiyaç bırakmaz
40-Sözün özü Muhammed sizin içinizdeki erkeklerden hiçbirinin babası değildir Yani kendisinden dünyaya gelmiş olmayan, sizin içinizdeki erkeklerden hiçbirinin gerçek anlamı ile babası olmamıştır Bundan dolayı Zeyd'in de gerçekte babası değildir Onun için, "Hurmeti musahere" (Evlenme ile meydana gelen akrabalıktan dolayı haramlık) meydana gelmez ve bundan dolayı bir güçlük konusu olmaz Gerçi Kasım, İbrahim, Tayyib, Tahir, Mutahher, adında oğullarının babası olmuştur Fakat bunlar büluğ çağına erişmeden vefat ettikleri için, ayette geçen "rical" (yetişkin erkek) kavramına dahil olmamışlardır Çünkü gerçekte "recul" büluğ çağına erişen erkeğe denir Bununla birlikte büluğ çağına ermiş olsaydılar o zaman da "Sizin erkeklerinizden" değil onun erkek çocuğu olurlardı ve yine olumsuzluk ifade eden cümlenin genel kapsamı bozulmazdı Yani o zaman da ümmetin içinden hiçbir yetişkin erkeğin "recul"un, geçekten babası olmamış olurdu Fakat Allah'ın resulüdür Onun için babalardan daha çok şefkatli ve daha çok hayır dileyendir, ebedî hayatın sebebidir Bu açıdan her resul ümmetinin babasıdır denilebilir ise de, bu bir mecazî mânâdır Mecazın hükümü ve belirtisi de, gerçek mânânın ondan alınmasının sahih olmasıdır Doğrusu gerçekten baba değil, fakat babadan daha şefkatli Allah resulüdür Hem de peygamberlerin en sonuncusudur
HÂTEM, Asım kıraatinde "tâ"nın üstünü ile, diğer kıraatlerde esresi ile okunur Esre ile hâtim, ismi fail olup hâtim eden, sona erdiren veya mühürleyen demektir Mühür de bir şeyin belgelendirilmesi ve tasdiki için sona basıldığından hem son mânâsını, hem tasdik mânâsını içerir Şu halde iki kırâet, "Hatemünnebiyyin" niteliğinin iki anlamına ayrı ayrı işaret ediyor Yani Muhammed Resulullah hem peygamberleri sona erdiren son peygamberdir, peygamberlerin en sonuncusudur, hem de bütün peygamberleri tasdik ve belgeleyen ilâhî bir mühürdür Eğer o gelmeseydi, diğer peygamberler unutulup gidecek tarihte onların varlıklarını ve peygamberliklerinin gerçekliğini ilmen isbat etmek mümkün olmayacaktı Çünkü diğer peygamberlerin hayat ve varlıkları tarihin bağrında Muhammed'in hayatı gibi açık ve sağlam olarak bilinmemektedir Öyle ki bugün Kur'ân olmasaydı Musa ile İsa'nın bile varlıkları ciddiyetle ispat olunamazdı Hz Muhammed'in hayatının ve peygamberliğinin tarihte açıklık ve kesinlikle bilinmesi sayesindedir ki, diğer peygamberlerin de geçmişteki peygamberliklerini tasdik için bir belge elde edilmiş bulunuyor Aynı zamanda Muhammed (s a v) diğer peygamberlerin kendisi hakkındaki müjdelerini gerçekleştirmek itibariyle de onların peygamberliklerini mühürleyen ilahi bir damgadır Hz Muhammed'in peygamberliği ile insanlık din açısından, ilerlemenin son noktasına erişmiştir Ondan sonra başka peygamber beklememeli, Muhammedî nur'u izlemelidir Allah her şeyi çok iyi biliyor Her şeyi bilip duyuyor Onun için bu hükümleri emrediyor
|