Yalnız Mesajı Göster

Taberi Tefsiri

Eski 08-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Taberi Tefsiri




6- Abdullah b Abbas diyor ki:

"Resulullah (sav) buyurdu ki: "Cebrail bana Kur´am bir harf üzere okut­tu Ben Cebraile bir talepte bulundum Ben ondan, kıraati arı artırmasını işitiyor­dum O da artırıyordu Nihayet yedi harf üzere okunmasına kadar ulaştı [47] İbn-i Şihab ez-Zühri bu hadisin izahında şöyle demiştir: "Bana ulaştığına göre buradaki yedi harften maksat, tek bir mesele hususunda yedi lehçedir Bu kıraatlar helal ve haramı değiştirmeyen kiraatlardır

7- Ümmi Eyyub, Resulullah´m şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Kuran yedi harf üzere inmiştir hangisini okursan senin için yeterli-dir; [48]

8-Übeyb Kâ´b diyor ki:

"Ben, bir adamın Kur´an okuduğunu işittim Dedim ki "Bunu sana kim okuttu?" Dedi ki: "Resulullah okuttu" Dedim ki: "Haydi ResuluUah´a gidelim" ResuIuİlah´a gittim ve dedim ki: "Sen şunun okumasını iste," Bunun üzerine Re­sulullah "Oku" dedi Adam okudu Resulullah: "Güzel okudun" dedi Ben de dedim ki: "Sen bana şöyle şöyle okutmamış rmydın?" Resulullah: "Evet, sen de gjzel okuyorsun" dedi Ben de elimle işaret ederek: "İkimize de "İyi okudun" diyorsun" dedim Bunun üzerine Rusuluilah, eliyle göğsüme vurdu sonra buyurdu ki: "Ey Allah´ım, sen, Übey´den şüpheyi gider" Bunun üzerine benden bir ter boşandı içim korkuyla doldu ve Rasulullah buyurdu ki: "Ey Übey, bana iki melek gelmişti Biri bana "Sen Kur´anı bir harf (lehçe) üzere oku" dedi Diğeri ise "Artırmasını iste" dedi Dedim ki: "Artır" bunun üzerine o melek dedi ki: "İki harf (lehçe) üzere oku" diğer melek dedi ki: "Artırmasını iste" Dedim ki: "Artır" yine o melek dedi ki: "Üç harf (lehçe) üzere oku" Diğer melek te dedi ki: "Yine artırmasını iste" dedim ki: Artır" O melek: "Dört harf (lehçe) üzere oku" dedi Diğer melek: "Artırmasını iste" dedi Dedim ki: "Artır" O melek dedi ki: "Beş harf (lehçe) üzere oku "Diğer melek dedi ki: "Artırmasını iste "Ben de "Artır" dedim O melek te "Altı harf (lehçe) üzere oku" dedi Diğer melek "Artırmasını iste" dedi O melek te "Yedi harf (lehçe) üzere oku Kitfan yedi harf (lehçe) üzere inmiştir" dedi [49]

9- Übey b Kâ´b yine diyor ki:

Benim Müslüman olmamdan itibaren şu hadise dışında, göğsümü hiçbir şey tırmalamamış!! Hadise şöyle olmuştu: "Ben bir âyet okudum, başka biri de o âyeti benim okuduğum kıraatin dışında bir kıraatla okudu Ben ona dedim ki: "Bu âyeti bana Resulullah (sav) okuttu" O adam da: "Bu âyeti bana da Resıı-İuilah okuttu" dedi Bunun üzerine Resulullaha vardım ve ona: "Ey Allah´ın Peygamberi, şu ve şu âyeti sen bana şöyle ve şöyle okutmadın mı?" dedim "Re­sulullah "Evet" dedi O adam da Resulullah´a: "Sen bana da şöyle ve şöyb okutmadın mı?" dedi Resulullah: "Evet" dedi ve devamla şöyle buyurc´u: "Cebrail ve Mikâil (as) bana geldiler Cebrail sağ tarafıma Mikâil de sol ta afıma oturdular Cebrail (as) dedi ki: "Sen, Kur´anı bir harf üzere oku "Mikâil de bana dedi ki: "Cebrailin artırmasını iste Cebraüin artırmasını iste Nihayet Cebrail yedi harfe (kiraata) kadar ulaştı Her kıraat safi (şifa veren) ve Kâfidir (yeterlidir) [50]Bu hadis-i şerifin son bölümü, diğer bir rivayette şöyledir:

"Bukiraptlardan hiçbiri yoktur ki, onlar, şâfı ve kâfi olmasın Senin demen bu kıraatlardandır Yeter ki azap âyetini rahmet âyetiyle rahmet âyetini de azap fıyetiyle bitirme [51]

10- Übey b Kâ´b başka bir rivayette diyor ki:

"Resulullah, Merv taşları yanında Cebrail ile karşılaştı ve ona: Ey Cebra­il, ben, okur yazarlığı olmayan bir ümmete Peygamber olarak gönderildim On­ların içinde yaşlı kadın, yaşlı erkek, genç erkek, çocuk, kız çocuğu ve hiçbir şey okumamış erkekler bulunmaktadır" Cebrail de dedi ki: "Ey Muhammed, şüphesiz ki Kur´an, yedi harf (kıraat) üzere indirilmiştir [52]

ll- Übeyb Kâ´b diyor ki:

"Bir gün ben Mescide gitmiştim Bir adam gelip namaz kılmaya başladı Namazda, okuduğu kıraatini yadırgadım Sonra başka bir adam geldi O da baş­ka bir kıraatla okudu Biz, namazı bitirince hep birlikte Resuluîlah´ın yanına vardık Resuhıllah´a dedim ki: "Bu adam, benim,yadırgadığım bir kiraatla Kur´an okudu Diğeri sonra gelip o da daha başka br kıraatla okudu "Bunun üzerine Resulullah; onlara okumalarını emretti İkisi de okudu Resulullah ikisi­nin de okuma şeklini güzel buldu Bunun üzerine, içime öyle bir yalanlama duygusu düştü ki ben, cahiliye döneminde bile böyle bir duyguya kapılmamıştım Resulullah (sav) beni kaplayan bu hali görünce göğsüme vardu Benden öyle bir ter boşandı ki, sanki ben, korkumdan Allah´ı gözümün önünde görüyormuşum gibi oldum Resulullah bana, "Ey Übey, Kuranı bir harf (kıraat) üzere oku­mam için emir gönderildi Ben bu emir üzerine rabbime baş vurarak "Ümmeti­me Kuranı okumayı kolaylaştır" dedim Bana, iki harf (kıraat) üzere okumam emri geri gönderildi Tekrar ben, rabbime baş vurdum ve "Ümmetime Kur´an okumayı kolaylaştır" dedim Daha sonra bana yedi harf (kıraat) üzere okumam için emir geri gönderildi ve bana denildi ki: "Bana her müracaat etmene karşılık sana, isteyeceğin bir dileğin verilecektir" Ben de dedim ki: "Ey Allah´ım, sen ümmetimi affet, ey Allah´ım sen ümmetimi affet" Üçüncü isteğimi ise, bütün yaratıkların ve hatta İbrahim (as)´m Bana başvuracakları (benim şefaat etmemi isteyecekleri) güne bıraktım" [53]

12- Übey diyor ki:

"Resulullah Gifar oğullarına ait bir gölün kenarında bulunuyordu Ona, Cebrail (as) geldi ve ona dedi ki: "Allah sana emrediyor ki "Ümmetin Kur´anı bir harf (lehçe) üzere okusun" Resulullah dedi ki: "Ben, Allah´tan afiyet ve mağfiret dilerim Şüphesiz ki ümmetimin buna gücü yetmez" Cebrail Resulul-lah´a ikinci defa geldi ve dedi ki: "Allah sana emrediyor ki, ümmetin Kur´anı iki harf (lehçe) üzere okusun" Resulullah dedi ki: "Ben, Allah´tan afiyet ve mağfi­ret dilerim Şüphesiz ki ümmetimin buna gücü yetmez" Sonra Cebrail üçüncü defa ona geldi ve dedi ki: "Allah sana emrediyor ki" Ümmetin Kur´anıüç harf (lehçe) üzere okusun" Resulullah dedi ki: "Ben Allah´tan afiyet ve mağfiret diterim Şüphesiz ki ümmetim buna güç yetiremez" Sonra Cebrail Resulullah´a dördüncü defa geldi ve ona dedi ki: "Allah sana emrediyor ki, ümmetin Kur´anı yedi harf (lehçe) üzere okusun Onlar hangi harf (îehçe) üzere okuyacak olurlar­sa isabet etmiş olurlar" [54]

13- Ebu Bekre, diyor ki:

Cebrail Resulullah´a goidi ve ona: dedi ki: "Ey Muhammed, sen Kur´am bir harf üzere oku" Mikfüi dedi ki: "Artırılmasını iste" Resululiah da artırılma­sını istedi Cebrail dedi ki: "Sen onu iki harf üzere oku" Mikâil dedi ki: "Artırıl­masını iste Resulullah´da artırılmasını istedi Cebrail de onu yedi harfe (lehçe­ye) ulaşıncaya kadar artırdı ve dedi ki: "Hepsi de şâfi ve kâfidir Yeter ki azap âyetini rahmet âyetiyle, rahmet âyetini de azap âyetiyle bitirmiş olma Bu kıra­ati ar senin = Gel,=Yönel, Haydi, deme» veya Git, = Koş, = Acele et demen gibi ifadelerdir [55]

14- Ebu Cüheym diyor ki:

"İki adam, Kur´an-ı Kerimin bir âyeti hakkında ihtilaf etti Birincisi dedi ki: "Ben bunu Resulullah´tan öğrenip aldım" Diğeri de "Ben de bunu Resuluİ-lah´tan öğrenip alüım" dedi İkisi de Resuİullah (sav)den sordular O da bu­yurdu ki: "Kuran yedi harf üzere okunur Kur´anda tartışmaya girmeyin Çünkü

Kur´anda tartışmaya girmek inkâra düşmektir[56]

15- Abdullah b Mes´ud diyor ki: "Resululiah (sav) buyurdu ki: "Bana Kur´am yedi harf (lehçe) üzere okumam emredildi Hepsi de kâfi ve Safidir" [57]

16- Ebu Hureyre diyor ki: Resululiah (sav) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki bu Kur´an yedi harf (lehçe) üzere indirilmiştir Siz onu okuyunBunda size bir zorluk yoktur Fakat, rahmetin arkasından azabı anarak ve azabın arkasından da rahmeti anarak âyeti tamamlayın [58]



Kur?an Arap Şivelerin Tümüyle İnmemiştir


Bu hususta Taberi özetle şunları zikretmektedir "Arap şivelerinin yedi­den fazla oldüğ muhakkaktır Hatta sayılamayacak kadar çoktur Resululiah, Kur´anm bu şivelerden sadece yedisiyle indiğini beyan etmiştir Hadis-i şerifler­de geçen "Kur´an yedi harf üzere indirilmiştir" ifadesinden maksat da, Kur´anm yedi lehçe üzere indiğini bildirmektir Şayet denilecek olursa ki "Bu ifadenin, Kur´anm yedi lehçe üzere indiğini beyan ettiğine dair delilin nedir? Çünkü senin bu izahına karşı çıkanlar, bu ifadeyi şöyle izah etmişlerdir: Kur´an yedi yönde indirilmiştir Onlar da emirler, yasaklar, teşvikler, korkutmalar, kıssalar, ör­nekler vb şeylerdir Ayrıca bu gibi izahlar da ümmetin geçmişlerinden ve âlimlerin seçkinlerinden nakledilmiştir?" Cevaben denilir ki: Kur´anm yedi yön­le indiğini söyleyenler, bizim Kur1 anın yedi şive üzere indiğini söylememize, zannettiğin gibi ters bir şey söylememişler ve bizim zikrettiğimiz haberi senin söylediğin gibi te´vil etmemişler, sadece Kur´anm yedi vecih üzere indiğini söy­lemişlerdir ki, bu da doğrudur Biz, onların söylediklerini ifade eden haberleri Resulullahtan ve sahabelerinden kısmen naklettik Yeri geldiğinde de geri kala­nın tamamını nakledeceğiz Daha önce zikrettiğimiz ve onların bu yorumunu doğruluyan haberlerin biri de Übey b Kâ´bdan gelen şu haberdir Übey, Resu-lullah´ın şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Ben Kur´am, cennetin yedi kapısın­dan, yedi harf üzere okumakla emrolundum" [59] Buradaki yedi harften maksat, daha önce de izah ettiğimiz gibi, yedi lehçedir "Cennetin yedi kapısı´ndan mak­sat ise Kur´anm ihtiva ettiği emirler, yasaklar, teşvikler, korkutmalar, kıssalar ve misallerdir Bunlara "Cennetin kapılan" denmesinin sebebi, kişinin bunlarla amel ettiği takdirde cenneti kazanması d ir Görüldüğü gibi, Selef âlimlerinden bu gibi te´villerde bulunanlar, Allah´a hamdolsun ki bizim söylediğmize muhalif bir şey söylememişlerdir Bizim, hadiste zikredilen "Yedi harften masadın "Yedi lehçe´-1 ve "Yedi kıraat" olduğunu söylememiz bu hususta Ömer b El-Hattab, Abdullah b Mes´ud, Übey b Kâ´b ve diğer sahabilerden rivayet edildiği sabit olan sahih haberlere dayanmasındandır Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu gibi sahabiler, Kur´an-ı Kerimin, mânâsında değil okunuşunda ihtilaf etmiş­ler ve bu ihtilaflarını gidermek üzere Resulullah´a başvurmuşlar Resulullah da herbirine Kur1 an okutmuş ve farklı kıraatlannı uygun bulmuştur Öyle ki onlar­dan bazıları Resulullah´ın muhtelif kıraatlan uygun görmesini yadırgamış, içine vesvese girmiş ve şüpheye düşmüştür ResuluUah da, onlardan şüpheye düşen­lerin şüphesini gidermek için "Allah bana, Kur´am yedi harf üzere okumamı emretti" buyurmuştur Elbette ki birbirleriyle ihtilaf eden sahabileri, okudukları kıraatlann ifade ettiği, helal, haram, vaad tehdit vb hükümleri hakkında tartış­mamışlardır Şayet bunu yapmış olsalardı Resulullah´ın, herkesin görüşünü tas­vip etmesi imkânsız olurdu Çünkü bu takdirde, Allah tealanın, bir kıraatin ifa­desine göre bir şeyi farz kılmış olması diğer bir kıraatin ifadesine göre de onu yasaklamış olması başka bir kiraatın ifadesine göre de onu mubah kılmış olma­sı gerekirdi ki bu da Allah tealanın, hikmet dolu kitabında beyan buyurduğu şu âyet-i kerimeye ters düşerdi "Kur´anı düşünmüyorlar mı? Eğer Kur´an, Al­lah´tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı, onda birbirine zıt olan bir çok şey bulurlardı*44^ Allah tealanın, kitabında böyle bir şey olmadığını beyan etmesi, Muhammed (sav)´in diliyle indirilmiş olan kitabının bütün hükümlerinin, tüm yaratıkları için aynı olduğunu, yaratıklarından bir kısmına başka, diğer bir kıs­mına başka olmadığını göstermektedir ve yine bu, bizim "Kur´an yedi harf üze­re inmiştir" ifadesini "Yedi lehçe" şeklinde izah etmemizin doğrulunğu ortaya koymaktadır ve bizim görüşümüzün aksine "Bundan maksat, yedi ayrı mânâdır" diyenlerin iddialarını çürütmektedir Zira, Kur1 anın okunuşunda ihti­laf edenler Resulullah´a vardıklarında, Resulullah onlann okuyuşlarının hepsini tasvip etmiştir Şayet Resulullah´ın, onlann kıraat şekillerini değil de kıraatla-nndan anlaşılacak farklı manâları tasvip ettiği söylenecek olursa, Resulullah´a, Allah tealanın, kitabında olmadığını biidirdiği bir şeyi isnad etmek olur ki bu da bâtıldır Halbuki Resulullah´ın bir şey hakkında, birbirine zıt iki hüküm verdiği­ne dair veya ümmetine böyle birşeyi yapmalarına izin verdiğine dair herhangi bir delil yoktur Tam aksine dair delil vardır Evet, bütün bunlardan anlaşılıyor ki "Kuran yedi harf üzere inmiştir" ifadesinden maksat Kur´an Arap lehçelerin­den yedi lehçe üzere inmiştir Bu lehçelerden hangisiyle okunursa Kur´anın ifa­de ettiği manâ değişmez Bu sebeple Resulullah, Kuranı çeşitli lehçelerde oku­yup ta, birbirleriyle tartışmaya giren sahabilerinden her birinin kıraat şeklini doğru bulmuş ve güzel olduğunu söylemiştir Diğer yandan, Kur´an-ı Kerimin okunuşu hakkında birbirleriyle tartışan ve Rsulullah´a başvuran sahabilerin hep­si Allah tealanın, kitabında dilediği emir ve yasaklan zikredebileceğine ve dile­diği vaad ve tehditlerde bulunabileceğine inanmış ve boyun eğmişlerdir Anıkonlann, bir kısım hükümlere karşı çıkarak birbirleriyle tartışmış olmaları düşü nülemez Onların sadece bir kısım kelimelerin okunuşlannda ve lehçelerin fark­lı oluşlannda tartışmalar mümkündür Ayrıca, Kur´an okuyan sahabilerin tartış-malarının, sadece Kur´amn kıraati hakkında olduğunu, Resul ullah´tan zikrettiği­miz şu haber, bir Nass olarak göstermektedir Ebu Bekre diyor ki Resuluîlah´a

"Cebrail (as) geldi ve dediki: "Ey Muhammed, "Sen Kur´anı bir harf üzere oku" Mikâil dedi ki: Artırılmasını iste "Resululah da artırılmasını istedi Cebrail de dedi ki: "Sen onu iki harf üzere oku" Mikali dedi ki: "Artırılmasını iste" Resulullah da artırılmasını istedi Cebrail de onu yedi harfe (lehçeye) ula­şıncaya kadar artırdı ve dedi ki: "Hepsi de Safi ve Kâfidir Yeter ki azap âyetini rahmet âyetiyle rahmet âyetini de azap âyetiyle bitirmiş olma Bu kıraatlar senin = Gel, =Yörel, = Haydi, demen veya = Git, = Koş ve - Acele et demen gibi ifadelerdir [60] Evet, bu haber açıkça gösteriyor ki, üzerinde ihtilaf edilen yedi harften maksat, yedi kıraattir ve gibi mânâları aynı fakat lafızları farklı olan kelimelerin farklı şekilleridir Yoksa muhtelif hükümleri gerektiren mânâların ihtüaf; değii-dir Selef ve halef âlimleri de bu ihtilafı bu şekilde izah etmişlerdir

a- Abdullah b Mes´udun şunları söylediği rivayet edilmiştir: Ben, Kurra-ian dinledim, onlan birbirlerine yakın buldum Sizler, Öğrendiğiniz gibi oku­yun Taassuptan kaçının Zira bu kıratlar, sizden birinizin = Hay­di, Gel demesi gibidir

Abdullah b Mes´ud diğer bir rivayette de şöyle demiştir: "Sizden kim Kur´anı bir harf üzere okuyacak olursa onu bırakıp başkasına dönmesin Şayet Allah´ın kitabım benden daha iyi bilen birisini tanımış olsaydım, mutlaka onun yanına vanrdırn"

Taberi diyor ki: "Elbette ki, Abdullah b Mes´ud" Sizden kim, Kur´anı bir harf üzere okuyacak olursa, onu bırakıp başkasına dönmesin" sözüyle, "Sizden kim: Kur´andaki emir ve yasağı okuyacak olursa onu bırakıp ta vaad ve tehdidi okumasın Kim de Kur´andaki vaad ve tehdidi okuyacak olursa onu bırakıp kıssalan ve misalleri okumasın" demek istememiştir Fakat o bu sözüyle "Kim, Kur´anı bir kıraat üzere okursa o kıraati bırakıp ta diğer kıraat ile okumasın" demek istemiştir Nitekim Araplar, bir kişinin kıraatına da "Harf derler Alfabe harflerinden birine de "Harf1 derler Yani demek istemiştir ki: "Kim, Übey b Kâ´bın kıraatiyla veya Zeyd b Sabitin kıraatıyla yahut Resulullah´ın sahabilerin-den herhangi birinin okuduğu yedi kıraattan biriyle Kur´anı okuyacak olursa, bu kıraati hoş görmeyerek terkedip başka bir kiraata geçmesin Zira bu kıraaîlardan bir kısmını inkâr etmek, tümünü inkâr etmek gibidir

b- A´meş diyor ki: "Enes b Mâlik şu âyet-i kerimeyi "Şüphesiz ki gece ibadete kalkmak daha tesirli, okumak daha isabetli [61] şeklinde okumuş bir kısım insanlar da ona "Ey Ebu Hamza, âyetin sonu ( ´ya (yî ) şeklindedir" demişler o da kelimeleri hep ay­nı şeyi ifade ederler" diye cevap vermiştir

c- Leys, Mücahid´in, Kur´anı beş harf üzere okudğunu rivayet etmiş Sa­lim, Said b Cübeyrin, iki harf üzere okuduğunu rivayet etmiş, Muğire de, Yezid b Veüciin, üç harf üzere okuduğunu rivayet etmiştir

Taberi diyor ki: "Şimdi Resulullah´ın "Kur´an yedi harf üzere inmiştir" hadisini "Kur´an emir, nehiy, vaat, tehdit, mücadele, kıssa ve misal olmak üzere yedi vecih üzere inmiştir" şeklinde te´vil etmeye kalkan kimse ne diyecektir? Mücahidin, bunlardan sadece beşini, Said b Cübeyrin ikisini ve Yezid b Veli-din de ifçünü okuduğunu mu söyleyecektir? Şayet bunu iddia edecek olursa bu gibi zatların, Kur´an hakkındaki bilgileri ve ihtisasları hususunda, onlara isnadı doğru olmayan bir tahmine girişmiş olur Zira bunlar, Kur´anı çok iyi bilen kişi­lerdir

d- Muhammed b Kâ´b diyor ki: "Bana anlatıldığına göre Cebrail ve Mi-kail Resulullah´a gelmişler ve Cebrail Resuluiiah´a "sen Kur´anı iki harf üzere oku" demiş Mikâil de ona: "Artırılmasını iste" demiştir Bunun üzerine Cebra­il: "Sen Kur´anı üç harf üzere oku" demiş Mikâil de yine Resulullah´a: "Sen onun artırılmasını iste" demiş, nihayet yedi harfe kadar artırmıştır Muhammed b Kâ´b diyor ki: "Bu kıraatlar, helalin haramın, emirin ve yasağın değişmesine yol açmayan kıraatlardır Bunlar, senin gibi ayrı kelimelerle aynı mânâyı ifade eden sözlerin gibidir Mesela, bizim kıraatımızda şu âyet,

şeklindedir Abdullah b Mes´udun kıraatında ise şeklindedir (Burada geçen kelimesi de kelimesi de aynı mânâdadır ve "Çığlık atmak" demektir

e- Şuayb diyor ki: "Ebul Âliyenin yanında bir kişi Kur´an okuduğunda Ebul Âliye ona "Bu senin okuduğun gibi değildir" demiyor, ona "Ben de bu âyeti şöyle ve şöyle okuyorum" diyordu Ben, Ebul Âliyenin bu durumunu İb­rahim en-Nahaiye anlattım O da dedi ki: "Sanırım ki arkadaşın "Kim, Kur´anın okunduğu bir kıraati inkâr edecek olursa, onun tümünü inkâr etmiş olur" sözü­nü duymuştur

f- Said b el-Müseyyeb demiştir ki: "Allah tealanın" şüphesiz biz, kâfirlerin, "Bu Kur´anı Muhammed´e bir adam öğretiyor" dediklerini çok iyi bi­liriz"[62] âyetinde zikrettiği "Bir adam´ın fitneye düşmesine sebep şuydu: O kişi, Resulullah´a gelen valiyi yazıyordu ResuluIIah ona sonlarında veya gibi ifadeler bulunan âyetleri yazıdırdıkîan sonra vahyin in­diği anda çok meşgul oluşundan dolayı âyeti yazdırdığı kimseye daha sonra da âyetin sonu miydi yoksa yahut miy­di? diye soruyor, onun ne yazdığını böylece kontrol etmiş oluyordu Ve onun yazdığına "Tamam senin yazdığın gibi" diyordu İşte bu durum bu kişiyi fitneye düşürdü ve o, kendi kendine "Muhammed bu işi bana bıraktı Ben dilediğimi yazayım" diyordu Said b el-Müseyyebin anlattığına göre işte âyet sonlarındaki bu gibi ifadeler yedi kiraattandır

g~ İbrahim en-Nehai Abdullah b Mes´udun şöyle dediğni rivaeyt etmiştir: "Kim Kur´andan bir kıraat şeklini veya bir âyeti inkâr edecek olursa şüphesiz ki onun tümünü inkâr etmiş gibi olur Kuranın yedi harf üzere inmesi demek, on­daki bir kelimenin mânâsının, eş anlamda yedi kelimeyle ifade edilebilmesi de­mektir "Gel" emrinin "Bana", "Seni kastedi­yorum" "Bana doğru," Yakınıma, gibi kelimelerle ifade edi­lebilmesi buna misaldir Yoksa "Kur´an yedi harf üzere indi" ifadesi, ondaki herhangi bir kelimenin yedi şekilde okunması demek değildir Keza Arapların yedi lehçesi, Kur´anın çeşitli yerlerine dağıtılmış demek değildir

Taberi diyor ki: "Eğer bir kimse diyecek olursa ki: "Madem ki Resulul­lah´ın, "Kur´an yedi harf üzere indirildi" sözünün te´vili senin izah ettiğin ve le­hine deliller gösterdiğin gibidir, o halde sen bize Allah´ın kitabında, yedi lehçe­ye göre okunmuş olan bir yer bul da biz de bununla senin sözünün doğru oklu­ğuna kanaat getirelim

Şayet böyle bir şey bulamayacak olursan Resulullah´ın bu sözünü "Kur´an yedi mânâ (ifade şekli) ile inmiştir Bunlar da emir, nehiy, vaad, tehdit, mücade­le, kıssa ve misallerdir" şeklinde yorumlayan görüşün doğru olduğu, senin görüşünün de fasit olduğ ortaya çıkar Veya cevaben diyeceksin ki: "Yedi kıraat, Arap kabilelerinden yedi kabilenin şivesidir Bu şiveler Kur´anın tümüne yayıl­mış durumdadır "Sen bu sözünle meseleye dikkatla bakmayan kimselerin söy­lediği sözü söylemiş olacaksın ki bunun da fasit bir söz olduğu, akıl sahibi bir insana uzak değüdir Bu sözün yanlışlığı hemen anlaşılır Zira sen, Hz Ömer, Abdullah b Mes´ud, Übey b Kâ´b gibi sahabilerden hadisler rivayet ederek Kur´an-ı Kerimin yedi harf üzere indiği ifadesini, Kur´anın yedi lehçe üzere in­diği şeklinde yorumlamış oldun" Eğer yedi kıraat Kur´anı kerimin çeşitli yer­lerine yayılmış ve tesbit edilmişse arlık bunlar hakkında sahabilerin ihtilaf et­memeleri gerekir Dolayısiyle sahabilerden nakledilen haberlerin sıhhatsız ol­ması icabeder Zira öğretici aynı ve bilgi de aynı olduğu halde öğrencilerin ihti­laf etmeleri beklenmeyen bir şeydir Yani Kur´anı okuyanlar onun hangi bölü­mü, Araplardan kimlerin lehçesiyle inmişse onu o lehçe ile okur böylece ihti­laflara da mahal kalmazdı Halbuki senin zikrettiğin haberlerde sahabilerin Kur´anı okurken birbirleriyle ihtilaf ettikleri ve neticede Resulullah´a başvurduk­ları, Resulullah´ın da herbirini dinledikten sonra hepsinin kıraatim da hoşgördü-ğü zikredilmektedir Bu da gösteriyor ki yedi lehçe, Kur´anın çeşitli taraflarına dağıtılmış ve Kur´anın bir kısmı bir lehçeyle diğer bir kısmı başka bir lehçeyle inmiş ve öylece tesbit edilmiş değildir

Taberi diyor ki: "Bu soruyu yöneltene cevaben denilir ki: "Kur´anın yedi harf Üzere inmesinin mânâsı, senin anlamış okluğun bu iki şekilde de değildir Bunun mânâsı, Kur´andaki herhangi bir mânâyı eş anlamda yedi kelimeyle ifade etmektir Böylece mânâ bir fakat kelimeler farklı olur kelimelerinde olduğu gibi Eğer diyecek olursa ki: "Sen, Allah tealanın kitabının neresinde bir yer bulabilirsin ki farklı lafızlarla yedi şivede okunmuş fakat bu lafızların mânâsı da aynı olmuştur´? Böylece biz de senin, hadisi yorumlama şeklini kabul etmiş olalım" Cevaben denilir ki: "Biz bugün böyle bir şeyin mevcudiyetini iddia etmiyoruz Biz sadece Rsulullahın: "Kur´an yedi harf üzere indirilmiştir" ifadesini, yukarda zikredilen haberlere dayanarak bu şekilde yo­rumluyor, muhaliflerimizin yorumladığı gibi yorumlamıyoruz Eğer diyecek olursa ki "Şayet mesele senin anlattığın gibiyse yedi kıraattan diğer altı kıraat niçin mevcut değildir? Halbuki Resulullah bunları sahabilerine okutmuş, onla­rın bu kıraatlan okumalarım emretmiş ve Allah teala da bu kıraatları bizzat tava­fından indirmiştir Yedi kıraatin bu altı kıraati neshedilip ortadan kaldırılmış mıdır? Eğer böyleyse buna dair delil nedir? Yoksa bu altı kıraat, muhafaza edil­meleri emredildiği halde ümmet tarafından unutulmuş mudur? Yahut durum ne­dir? Cevaben denilir ki: Bunlar ne neshedilip kaldırıldı ne de korunmaları emre­dildiği halde ümmet tarafından zayi edildi Çünkü Ümmet, Kur´anı korumakla emrolunmuş, onu çeşitli şekillerde okumakta ve bu kıraatlardan dilediğini koru­makta serbest bırakılmıştır Bu mesele tıpkı yeminini bozan kimsenin keffaretlerden herhangi birini seçmekte serbest olması gibidir Maddi durumu iyi olan bir insan yemin edip te yeminini bozacak olursa o, yeminine keffaret olarak, di­lerse bir köleyi azad eder, dilerse on kişiyi doyurur, dilerse on kişiyi giydirir Nasıl ki yeminin keffaretini yerine getiren bu kimse, bunlardan herhangi birini yaptığında, Allah´ın üzerine farz kılmış olduğu hakkı ifa etmiş olur İşte bunun gibi, ümmet de Kur´an-ı Kerimi muhafaza eder ve herhangi bir sebepten dolayı da, seçmekte serbest bırakıldığı yedi kıraattan birini alıp onunla Kur´an okuya­cak olursa, Allah´ın, yükümlü kıldığı görevi yerine getirmiş olur Diğer altı kıra­ati okumaması onun için bir sorumluluk getinnez Fakat bunlardan herhangi bi­rini okuması, okuyan kimse için yasaklanmış değildir

Eğer denilecek olursa ki"Yedi kıraattan, belli bir kıraat üzerine karar kılı­nıp diğer altı kıraattan herhangi biri üzerine karar kilınmayışının sebebi nedir? Cevaben denilir ki: "Bu hususta şunlar rivayet edilmektedir

a- Zeyd b Sabit diyor ki: "Resul´ın çok sayıda sahabisi Yemame´de (Mürtedlerle yapılan savaşta) öldürülmüştü Ömer b el-Hattab Ebu Bekir´in ya­nına vararak ona "Resulullah´ın sahabileri Yemamede, kelebeklerin kendilerini ateşe attıkları gibi savaşın kucağına attılar? Korkuyorum ki bundan sonra katıla­cakları her savaşta da öldürülünceye kadar aynı şeyi yapacaklardır Bunlar, Kur´anı kalblerinde taşıyan insanlardır Bunlar ölürse Kur´an zayi olur, unutulur Sen Kur´am toplayıp yazdirsan nasıl olur?" dedi Ebubekir bundan çekindi ve dedi ki:"Ben, Resulullah´ın yapmadığı bir şeyi mi yapacağım?" Bu hususta Ömerle Ebubekir karşılıklı olarak meseleyi incelediler Sonra Ebubekir birini gönderip Zeyd b Sabiti yanına çağırdı Zeyd diyor ki: "Ben Ebubekir´in yanına girdim Ömer bir tarafa çekilmiş duruyordu Ebubekir dedi ki: "Bu beni bir iş yapmaya çağırdı Ben onun davetini kabul etmedim Sen vahiy kâtibisin, eğer onun görüşüne katıhrsan ikinize uyarım Benim görüşüme katıhrsan onun dedi­ğini yapmam" dedi Zeyd diyor ki: "Ebubekir, Ömer´in istediğini anlatirken Ömer konuşmuyordu Ben de bu tekliften kaçındım ve dedim ki: "Biz, Resulul­lah´ın yapmadığı bir şeyi mi yapacağız?" Nihayet Ömer "Yaparsanız size hangi sorumluluk gelir?" dedi Biz de birbirimizin yüzüne baktık ve dedik ki: "Hiçbir şey Vi bunu yaparsak bizim aleyhimize hiçbir şey olmaz" Bunun üzerine Ebubekir bana emretti Ben de Kur´anı deri parçalarına, kürek kemiklerine, hur­ma dallarına yazdım Ebubekir ölünce, Ömer bunu bir sahifede (defterde) topla­yıp ta yazmıştı, onun yanında bulunuyordu Ömer ölünce de bu sahife, Ömer´in kızı ve Resulullah´ın zevcesi Hafsanın yanında bulunuyordu Sonra Huzeyfe b el-Yeman, Erminya sınırında yaptığı bir savaştan geri dönmüştü Evine gitme­den Osman b Affan´ın yanına vardı ve ona "Ey Müminlerin emiri, insanların yardımına yetiş" dedi Osman: "Ne var?" dedi Huzeyfe de dedi ki: "Ben, Er­minya sınırında savaşıyordum Orada Iraklı ve Şamlılar da bulunuyordu Şam­lılar, Kur´ani übey b Kâ´bm kıraatma göre okuyorlar böylece Iraklıların işitmediği bir şeyi yapmış oluyorlar Iraklılar da onlara kâfir diyorlar Iraklılar da Ab­dullah b Mes´udun kıraatıyla okuyorlar Onlar da Şamlıların işitmediği bir şeyi yapıyorlar, Şamlılar da onlara kâfir diyorlar" Zeyd diyor ki: "Buun üzerine (Xs-man b Affan bana, kendisi için bir mushaf yazmamı emretti ve dediki: "Ben se­nin yanına zeki ve fasih birini vereceğim İkiniz ittifak ettiğiniz âyetleri olduğu gibi yazın Üzerinde ihtilaf ettiğinizi ise bana sunun" İşte o zaman Osman, Eban b Said b el-As´ı Zeydin yanına vermişti Zeydin anlattığına göre onlar, Talutun hükümdar olacağının alameti, Ta-butun size gelmesidir" âyetine vannca Zeyd: "Bu kelime dur" de­miş Eban ise (Bu kelime dur" demiştir Zeyd diyor ki: "Biz bu meseleyi Osmana arzettik o da diye yazdı Ben, yazma işini bitirdikten sonra yazdığımı gözden geçirdem Mushafta "Müminler içinde Öyle erler vardır ki Allah´a vermiş oldukları ahde sada­kat gösterdiler Onlardan kimi bu uğurda canlarını feda etti Kimi de bu şerefi beklemektedir Onlar, Allah´a verdikleri sözü asla değiştirmediler [63] âyetini bulamadım Ben, muhacirlere arzettim onlardan bu âyeti sordum Fakat bunu, onlardan herhangi birinin yanında bulamadım Sonra meseleyi Ensara arzettim Bu âyeti onlardan sordum ve bunu onlardan herhangi bir kimsenin yanında da bulamadım Nihayet onu Huzeyme b Sabitin yanında buldum ve onu yazdım Yazdığımı bir daha gözden geçirdim Bu defa da yazdıklarımın içinde şu iki âyeti bulamadım

"Ey insanlar, şüphesiz ki size kendinizden bir Peygamber gelmiştir Sı­kıntıya düşmeniz ona ağır gelir O size son derece düşkündür Müminlere çok şefaatli ve çok merhametlidir Ey Peygamber, eğer yüzçevirirlerse de ki: "Allah bana yeter Ondan başka hiçbir ilah yoktur Ben ona güvendim O yüce arşın rabbidir [64]

Yine meseleyi muhacirlere arzettim Bu âyetleri, onlardan herhangi bir kimsenin yanında bulamadım Sonra meseleyi Ensara arzettim Bu âyetleri on­lardan sordum Onlardan herhangi bir kimsenin yanında da bulamadım Nihayet bu âyetleri de başka birisinin yanında buldum Bu kimseye de "Huzeyme" ismi veriliyordu Ben bu iki âyeti Tevbe suresinin sonuna yerleştirdim Onlar üç âyet olsaydı onları tek başına bir sure yapardım Sonra yazdıklarımı tekrar gözden geçirdim Onların içinde herhangi bir şey görmedim Sonra Osman, Hafsaya bir adam göndererek ondan Hz Ömerin yazdırdığı Kur´anı istedi ve Hafsaya onu tekrar geri vereceğine dair yemin etti Bunun üzerine Hafsa o sahifeyi Osman´a verdi Osman, yazılan mushafı o sahi leyle karşılaştırdı Bunların herhangi bir noktada çakışmadıkları, tam bir ayniyet ifade ettikleri görüldü Bundan sonra Osman, sahifeyi Hafsaya iade etti Böylece içi rahatladı Osman, insanlara ımıs-haflar yazmalarını emretti Hafsa ölünce Osman, Abdullah b Ömer´e Hafsa´nin sahifesi için önemli bir heyet gönderdi Onlar da gidip bu sahifeyi yıkadılar, (sikliler)

b- Ebu Kılabe diyor ki: "Osman´ın Hilafeti döneminde muallimlerden her biri belli bir adamın kıraatina göre Kur´aıı okutuyorlardı Böylece çeşitli mual­limlerden Kur´an Öğrenen çocuklar birbirleriyle karşılaştıklarında ihtilaf ediyor­lardı Nihayet bu iş muallimlere de sıçradı Öyle ki onlar birbirlerinin kıraatlan-nı inkâra kalkıştılar Mesele Osman´a intikal etti Osman bu hususta bir hutbe irad ederek şöyle dedi: "Sizler benim yanımda bulunurken Kur´aıı hakkında ihti­lafa düşüyor ve birbirinizin yanıklığını söylüyorsunuz Benden uzak olan diğer şehirlerin insanlan ise Kur´an hakkında daha fazla ihtilaf ediyor ve birbirlerini daha fazla suçluyorlar Ey Muhammed (sav)´in sahabileri, toplanın Kur´anı in­sanlara rehber olacak şekilde bir mushaf haline getirin" Ebu Kılabe diyor ki: "Enes b Malik dedi ki; "Ben de Kur´anı söyleyerek yazdırtanlardanım Bazen bir âyet hakkında ihtilaf ediyor ve onu, bizzat Resulullah´tan öğrenen kişi hatır­lıyordu Bazen o kişi bulunamıyor veya vadilere gitmiş oluyordu Ayetin başım ve sonunu yazıyorlar, adam gelinceye veya getirilinceye kadar âyetin yerini boş bırakıyorlardı Kur´anı toplayanlar onu mushaf haline getirince Osman, şehirle­rin halkına mektup yazarak bildirdi ki "Ben şöyle şöyle yeptım ve bunun dışın­da olanları imha ettim Sizler de ellerinizde bulunanları imha edin" Başka bir rivayette, Enes b Malik şunları söylemiştir "Huzeyfetül Yeman, Müslümanla­rın, Kur´anı okurken ihtilaf etmelerini ve bu yüzden Yahudi ve Hristiyanlann durumuna düşeceklerinden korktuğunu Hz Osman´a haber verince Hz Osman olaydan çok korktu Hafsaya bir adam göndererek Ebubekir´in, Zeyd´e toplattır­dığı sahifeleri ortaya çıkarmasını istedi ve Osman bu sahiflereden Mushaflar kopya ettirdi Bu mushaflan çeşitli yerlere gönderdi

c- Zühri diyor ki: "Resululiah vefat ettiğinde Kur´an-ı Kerim bir araya toplanmamıştı Âyetler hurma dallarına ve o dalların köklerine yazılı idi, Sa´saa diyor ki: "Mirasçı olarak asılı ve füruu bulunmayan kimseye, diğer akrabalarını mirasçı kılan ve Kur´an-ı Kerimi bir araya toplatan ilk insan Ebubekirdir

Taberi diyor ki: "Zikredilen bu haberler ve buna benzeyen ve burada zik­redilmeleri halinde bu kitabı bir hayli uzatacak olan diğer haberler göstermekte­dir ki, Müslümanların imamı ve müminlerin emiri olan Osman b Affan (ra) Müslümanların iman ettikten sonra inkâra düşeceklerinden korkarak ve onların perişan olmalarına acıyarak Kur´an-ı Kerimi tek bir mushaf halinde toplamış ve bu mushafta da Kur´anın yedi kiraatından birini tesbit etmiştir Zira, bizzat Hz Osman´ın döneminde Kur´anın inmiş olduğu yedi kıraattan bir kısmını yalanla­yanlar ortaya çıkmıştır Halbuki bu kıraatları sahabiler, bizzat Resulullah´tan işitmişler ve Resululiah onlara, bu kıraatlardan herhangi birini yalanlamayı ya­saklamış ve bunlar hakkında tartışmaya girmelerinin kendilerini inkâra düşüre­ceğini bildirmiştir İşte bu sebepler Hz Osman´ı Kur´anı bir araya toplamaya ve kıraatlardan sadece birini tercih etmeye sevketmiş ve diğer kiraatlan belirten nüshaları imha ettirmiştir Ümmet de Hz Osman´ın bu davranışına güvenmiş ve omm yaptıklarını doğru ve isabetli bulmuştur Bu nedenle âdil imamları olan Hz Osman´ın, terkedilmesini istediği altı kıraati bırakmış tek kıraata bağlı kal­mışlardır Neticede bu kıraat şüyu´ bulmuş ve diğer kiraatîar silinip gitmiştir Bugün artık onlardan herhangi birini okumaya imkân yoktur Zira bunlar orta­dan kalkmış, eserleri yok olmuş ve Müslümanlar bizzat ekndilerini ve kendile­rinden sonra gelecek kuşakların selametini düşünerek altı kıraati terkedip bir kı­raata uymaya devam etmişlerdir Fakat onlar, diğer kıraatların varlığını da inkâr etmemişlerdir Günümüz Müslümanlarının da âdil ve müşfik imamları Hz, Os­man´ın tercih ettiği kıraata bağlı kalmaları ve diğer altı kıraati terketmeleri ge­rekmektedir

Taberi diyor ki: "Eğer bilgisi zayıf olan birisi çıkıp diyecek olursa ki "Resulullah´m okuttuğu ve okunmalarını emrettiği kıraatları ümmetin terketmesi nasıl caiz olabilir? Cevaben denilir ki: "Resululiah sahabilerine bu kıraatları okumalarını emrederken farz veya vacip olduklarını bildirmek için değil, mubah okluklarını emretmek için bildirmiştir Şayet Resululiah onlara farz veya vacip olduğunu bildirmek için emretmiş olsa, onlar da bunu bilmiş olsalardı herhangi bir kimsenin, doğruluğunu bildiği bir kıraati terketmesi caiz olmazdı Bilakis onu teketmemek vacip olurdu Ümmetin bu gibi kıraatları terketmesi, kendileri­nin bu gibi kıraatları okumakta serbest bırakıldıklarının açık bir delilidir O hal­de ümmetin yedi kıraattan altısını terketmesi, kendileri için vacip olan bir şeyi terketmeleri değildir Bilakis ümmet bu kıraatları terkederek üzerlerine gerekli olanı yapmışlardır Zira onlar, bu kıraatları terkederek ümmetin ihtilafa düşmesini Önlemişler, Müslümanların, bir kısım kıraatları inkâr ederek, kâfirliğe düş­me tehlikesini bertaraf etmişlerdir [65]


Aynî Kelimelerin Çeşitli Şekillerde Okunması Yedi Farklı Lehçe Sayılmaz


Taberi diyor ki: "Bir kelimenin şeklinin aynı kalması şartıyla onu ötre, üstün veya esreli okumak yahut o kelimeyi harekeli veya sakin okumak ya da bir harfi diğer harfle değiştirerek okumak, Resulullah´ın "Kur´an yedi harf üzere indirilmiştir" hadis-i şerifinin şümulüne girmemektedir Çünkü hadis-i şerifte yedi harften (lehçeden) herhangi birisi hakkında tartışmaya girişmenin, kişiyi inkâra düşüreceği zikredilmiştir Halbuki, bir kelimenin çeşitli harekelerle okunması hakkında tartışmaya girişmek, kişiyi inkâra sürüklemez Hiçbir âlim böyle bir iddiada bulunmamıştır [66]


Kur´anın İndiği Yedi Lehçe Hangileridir?


Taberi diyor ki: Eğer bir kimse diyecek olursa ki "Sen, Kur´anın indiği yedi lehçeyi biliyor musun? Bu lehçeler Arap lehçelerinden hangisidir? Ceva­ben deriz ki: "Kur´anın inmiş olduğu altı lehçeyi, bizim bilmemize gerek yoktur Zira biz onları bilsek dahi yukarıda zikrettiğimiz sebeplerden dolayı bugün Kur´anı o lehçelerle okumayız Bununla birlikte, denilmiştir ki: "Bu lehçelerden beşi Hevazin kabilesinin kollarına aittir İkisi ise Kureyş ile Huzaa kabilelerine aittir Ancak bu rivayetlerin hepsi Abdullah b Abbas´a dayandırılmaktadır Fa kat, Abdullah b Abbas´tan bunları rivayet edenler, nakilleri delil gösterilmeye­cek kimselerdir Zira, beş lehçenin Hevazin kabilesinin kollarına ait olduğunu, Abdullah b Abbas´tan rivayet eden zat, Kelbi´dir O da Ebu Salih´ten rivayet et­miştir Diğer iki lehçenin Kureyş ve Huzaa kabilelerine ait olduğunu, Abdullah b Abbastan rivayet eden kimse ise Katade´üir Katade ise Abdullah b Abbas´la ne görüşmüş ne de onu dinlemiştir Taberi diyor ki: "Hevazin kabilesinin kollan Sa´d b Bekr, Haysem b Bekr, Nasr b Muaviye ve Sakiyf tir

Taberi yine diyor ki: "Resulullah´ın "Kur´an yedi harf üzere indirilmiştir Hepsi de safi ve kâfidir" hadisindeki "Safi ve kâfi" kelimelerinin mânâsı, Allah tealanın, şu âyetinde de beyan ettiği gibi, Kur´an müminlerin kalblerine gelen çeşitli manevi hastalıkları Şeytanınvesveselerini tedavi eder ve kulu, diğer bü­tün öğütlerden müstağni kılar ve onlara muhtaç bırakmaz" demektir Allah tea-la bu hususta şöyle buyurmaktadır: "Ey insanlar, size, rtıbbinizden bir gelmiştir O, kalhlerdeki hastalıklar için bir şifa, iman edenler için bir hidayet ve rahmettir [67]


"Kur´an Cennetin Yedi Kapısından İnmiştir" Hadisi


Taberi diyor ki: "Resulullahtan nakledilen bu hadis-i şerifin Iafızlannda raviler ihtilaf etmişler onu farklı lafızlarla rivayet etmişlerdir

a- Bu hadisi, Abdullah b Mes´udun Resuiullahtan şu şekilde rivayet ettiği nakledilmektedir Resulullah (sav) buyunnuştur ki; "Önceki kitap tek bir kapı­dan ve tek bir harf (lehçe) üzere inmişti Kur´an ise yedi kapıdan ve yedi harf (lehçe) üzere inmiştir Bunlar da, yasaklar, emirler, haramlar, helaller, muhkem­ler, müteşabihler ve misallerdir Kur´anın helalini helal görün haramını da ha­ram Emroîunduğunuz şeyleri yapın Size yasaklananlardan da vazgeçin Kur´anın misallerinden ibret alın Muhkemiyle amel edin Müteşabihine de iman edin ve deyin ki: "Biz buna iman ettik Hepsi de rabbimizin kalındandır"

b- Yine bu hadisi Ebu Kılabenin, Mürsel bir şekilde Resulullahtan şu şe­kilde rivayet ettiği nakledilmiştir Ebu Kıiabe demiştir ki: "Bana ulaştığına göre Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kur´an yedi harf üzere indirilmiştir Bunlar, emirler, yasaklar, teşvikler, korkutmalar, cedcller, kıssalar ve misallerdir"

c- Bu hadisi Übey b Kâ´bin da Resulullahtan şu şekilde rivayet ettiği nakledilmektedir: Übey dedi ki: "Resulullah bana şöyle buyurdu" "Allah bana emretti ki Kur´anı tek harf üzere okuyayım Ben de dedim ki: "Rabbim, sen bunu, ümmetime hafiflet "Allah teala buyurdu ki: "Sen onu iki harf üzere oku" Dedim ki: "Rabbim sen onu ümmetime hafiflet" Bunun üzerine Allah bana em­retti ki: "Kur´anı cennetin yedi kapısından yedi harf üzerine okuyayım Bunların hepsi de safi ve kâfidir"

d- Yine bu hususta Abdullah b Mes´udun, bu rivayet edilenlere muhalif olarak şunları söylediği rivayet edilmektedir "Şüphesiz ki Allah Kur´anı beş harf üzere indirmiştir Bunlar, helaller, haramlar, muhkemler, müteşabihler ve misallerdir Sen, Kur´anın helalini helal, haramını da haram kabul et Muhkem âyetlerle amel et Müteşabih olanlarına da iman et ve misallerinden de öğüt al

Taberi diyor ki: "Resulullahtan nakledilen bu haberlerin hepsinin mânâları birbirlerine yakındır Çünkü bir kişinin "Falan kişi bu işin kapılarından bir kapısının üzerinde durmaktadır" demesi veya "Falan kişi, bu işin yönlerin­den bir yönü üzerinde durmaktadır" demesi yahut, "Falan kişi bu işin tarafların­dan bir tarafında durmaktadır" demesi yahut, "Falım kişi bu işin taraflarından bir tarafında durmaktadır" demesi aynı mânâya gelir Gönnczinisin ki Allah te­ala kendisine yapılan ibadetlerden sadece bir yönüyle ibadet yapan bir kavmi vasıflandırırken, bunların, kendisine sadece bir harf üzere ibadet ettiklerini be­yan etmiş ve şöyle buyurmuştur "İnsanlardan öylesi vardır ki, AUaha bir harf üzere (yarım yamalak) ibadet eder [68] Buradaki bir harften maksat, bir yönüzere" demektir Yani onlar Aliaha şüphe ile ibadet ederler, kesin olarak değib Resulullahtan çeşitli şekillerde rivayet edilen bu hadisi de bu kabildendir Yani Resulullahm "Kur´an yedi kapıdan indirilmiştir" Veya "Kur´an yedi harf üzere indirilmiştir" ifadelerinin mânâları aynıdır Bütün bunların mânâsı, Resululla­hm, Allah tealanın ümmetine verdiği özellikleri ve faziletleri zikretmektedir Zi­ra bizim kitabımızdan önce inen her ilahi kitap, tek bir lehçe ile inmiştir Diğer lehçelere çevirildiğinde onun tercümesi ve tefsiri sayılmıştır Onun, Peygambe­rine indirdiği bir okuyuş şekli sayılmamıştır Halbuki bizim kitabımız yedi leh­çe üzere indirilmiştir Okuyucu bu lehçelerin hangisiyleokuyacak olsa Kur´anı tilavet etmiş olur Onu tercüme veya tefsir eden sayılmaz Kişi, Kur´anı bu yedi lehçenin dışında herhangi bir lehçeye çevirecek olursa ve o zaman da mânâsım aktarmış olursa onu tercüme etmiş sayılır İşte Resulullahm "Önceki kitaplar tek harf üzere indirilmişti Kur´an yedi harf üzere indirilmiştir" adisinin mânâsı ise Allah tealanın, önceki peygamberlerine indirdiği kitaplardan bazıla­rında, cezaiar, hükümler, helaller ve haramlar bulunmuyordu Mesela, Hz Da-vuda inen Zebur böyleydi Çünkü o, bir kısım hatırlatmalar ve öğütlerden iba­retti Hz İsa´ya inen İncil de böyleydi Çünkü o da sadece Allah´ı ululamak, ona hamdetmek, insanların kusurlarına bakmamak ve kötülüklerden yüzçevir mek gibi hususlan ihtiva ediyordu Bunların dışındaki hükümleri ihtiva etmiyordu Kur´an´dan önce inen diğer kitaplar da Kur´anın kapsadığı yedi çeşit hükümden bazılarını kapsıyorlardı Bizim kitabımız olan Kur´an ise bu yedi hükmün tümü­nü de kapsamaktadır Allah bu özelliği Hz Muhammed´e ve ümmetine vermiş­tir Halbuki daha önceki kitapların muhteviyatıyla yükümlü olan ve onları yeri­ne getirerek ibadet edecek olan kullar Allanın cennetini kazanmak ve onun rı­zasına erişmek için kitaplarının indiği tek yoi ve yönden başka bir yol bulamı-yorlaidi Sadece o yol kendilerini cennete ulaştırıyordu Halbuki Allah teala Hz Muhammed´e ve ümmetine insanları Allah´ın rızasına eriştirecek ve cenneti ka­zandıracak yedi yönü ve yedi yolu bulunan bir kitap vermişti Eğer bu ümmet, bu kitabı hakkıyla uygulayacak olursa yedi yoldan cennetin yedi kapısına ulaşa­bilecektir Bu yedi yolu şöyle izah etmek mümkündür

a- Allah´ın kitabındaki emirlerini tutmak cennetin kapılarından bir kapı­dır

b- Allah´ın kitabında yasakladığı şeylerden kaçınmak cennetin kapıların­dan ikincisidir

c- Allah´ın; kitabında helal kıldığı şeyleri helal saymak cennetin kapıla­rından üçüncü bir kapıdır

d- Allah´ın, kitabında haram kıldığı şeyleri haram kılmak cennetin kapıla­rından dördüncü bîr kapıdır

e- Allah´ın kitabındaki ilmini ancak kendisinin bildiği müteşabih âyetlere boyun eğmek ve bunların Allah katından olduğunu ikrar etmek cennetin kapıla­rından altıncısıdır

g- Kur´anda zikredilen misaller ve öğütlerden ibret almak ta cennetin ka­pılarından yedincisidir

Evet, Allah teala Kur´andaki yedi yönlü mânâ ve Kur´anm indiği yedi ka­pıyı kullan için rızasına erişme ve cennete ulaştırma yolları kılmıştır İşte Resu-luilahın "Kuran cennetin yedi kapısından inmiştir" hadisinin mânâsı budur [69]


Kur´an Âyetlerinin Mânâsını Anlamak


Bu hususta Taberi özetle şunları zikretmiştir "Kur´an-ı Kerim´in âyetleri, ihtiva ettikleri mânâları anlamak yönünden üç kısma ayrılmaktadır Bir kısım âyetler vardır ki bunların mânâlarını ancak Allah teâlâ bilir Diğer bir kısım âyetler de vardır ki bunların mânâları ancak Resulullahın açıklamasıyla bilinir Başka bir kısım âyetler de vardır ki bunların mânâlarının bir kısmını Kur´anın indiği Arap dilini bilen herkes bilir Taberi bunların izihını özeüe şöyle yapmıştır

Taberi diyor ki: "Daha önce Kur´an-ı Kerimin tümünün Arapça olduğuna ve onun, Arapların tümünün lehçeleriyle değil sadece bir kısmının lehçeleriyle indiğine, bugün Müslümanların mushaflannda bulunan ve okudukları lehçenin de bu lehçelerden sadece bir kısmını teşkil ettiğine dair deliller zikretmiştik Yi­ne biz, Kur´anm ihtiva ettiği, nurları, delilleri, hikmetleri ve beyanları açıklarken Allah tealanın, Kur´ana yerleştirdiği hükümlerin, emirlerin, yasaklar, helaller, haramlar, vaadler, tehditler, muhkem âyetler, müteşabih âyetler olduklarını söy­lemiş ve bunların çeşitli hikmetler taşıdıklarını beyan etmiştik Bu beyanları­mız, Kur´anı anlamaya muvaffak olanlar için yeterlidir Şimdi de diyoruz ki "Kur´anın âyetlerinin mânâları da onları anlayacaklar açısından üç kısma ayrıl­maktadır

1- Ayetlerin bir kısım mânâian vardır ki, bunları ancak bir ve kahredici olan Allah teala bilir Bunlar da, kıyametin kopma anı, sur´a üfleme zamanı ve İsa´nın inme vakti gibi bir kısım olayların zaman ve vadeleriyle ilgili bilgilerdir Bu olayların ne zaman gerçekleşeceklerini ve bu zamanın ne kadar olacağını Allah´tan başka kimse bilmez Çünkü Allah teala bunların bilgilerini kendisinde saklı tutmuştur Nitekim bu hususta şöyle buyurmuştur: "Ey Muhammet! sana kıyametten soruyorlar ne zaman kopacak dîye De ki "Onun ilmi ancak Rakbi-min kalındadır Kıyametin vaktini ancak o açıklar O kıyaınct, göklerde ve yer­de ağır basmıştır Size ansızın gelecektir Gerçekten onu biliyor muşsun gibi senden sorarlar De ki: "Onun ilmi ancak Allah karındadır Fakat insanlarımı çoğu bunu bilmezler [70] Resulullah bu gibi bir olayı zikrettiğinde, bunların gerçekleşmelerinden önce ortaya çıkacak olan alâmetlerinden söz ediyordu Ni­tekim bir gün, Deccalin çıkacağı meselesi bahse konu olunca, sahabilerine şöyle buyurmuştu: "Nevvas b Sem´an diyor ki:

"Bir gün sabahleyin Resullullah Deccalı anlattı Onu anlatırken sesini ba-zan kıstı bazan yükseltti Bizler de Deccal´ın, hurmalıklardan birinin içinde ol­duğunu zannettik Resulullah´ın yanına vardık Bizi görünce durumumuzu anla­dı ve buyurdu ki: "Ne oldu size?" Biz de dedik ki: "Ey Allah´ın Resulü, sen sa­bahleyin Deccal´ı anlattın Onu anlatırken sesini bazan kıstın bazan yükselttin Öyle ki bizler onu bazı hurmalıklar içinde zannettik" Resulullah da buyurdu ki: "Ben sizin için, Deccal´m dışındaki şeylerden daha fazla korkuyorum Şayet, ben sizin içinizdeyken Deccal çıkacak olursa ona karşı sizin savunucunuz ve mücadele vereniniz ben´im Eğer, ben sizin içinizde olmadığım bir zamanda çı­kacak olursa, herkesin savunucusu kendisidir Allah her müslüman için benim vekilimdir O Deccal, saçı çok kıvırcık bir gençtir Bir gözü patlaktır Ben onu, -Abdüluzza b Katan´a benzetir gibi oluyorum Sizden kim, ona yetişecek olursa, ona karşı Kehf suresinin baş tarafını okusun [71]

2- Ayetlerin diğer bir kısım mânâları da vardır ki bunlar ancak Peygam­ber (sav)´in açıklamasıyla bilinirler Bunlar da âyetlerde zikredilen ve farziyet, mendupluk ve irşad ifade eden emirlerin çeşitlerini bilmek, nehiylerin kısımları­nı bilmek, çeşitli haklar ve cezalarla ilgili olan hükümlerin sebeplerini bilmek, farzların miktarlarını bilmek ve yaratıklarından bir kısmının diğerleri için ne kadar lazım olduğunu bilmek vb şeylerdir Bu hususları Resulullah açıklamadan her hangi bir kimsenin bu meseleler hakkında görüş beyan etmesi caiz değildir Resulullah bunları ya bizzat kendisi açıklamış veya ümmetine, açıklamaları için bir kısım delil ve işaretler zikretmiştir Kur´anın âyetlerinin mânâlarından bir kısmının ancak Resulullahm açıklamasıyla bilineceği şu âyet-i kerimelerden an­laşılmaktadır "Onları mucizelerle ve kitaplarla gönderdik Sana da Kur´anı in­dirdik ki, insanlara vahyedilenleri açıklayanın Belki düşünürler [72]Sana kitabı indiren O´dur Onun bir kısım âyetleri muhkemdir Mânâsı açıktır Bu âyetler kitabın esasıdır Diğer bir kısım âyetleri de müteşabihtir Anlaşılması güçtür Kalblerindc eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve arzularına göre açık­lamak niyetiyle müteşabih olanlarına uyarlar Oysa bunların açıklamasını sa dece Allah bilir İlimde ileri gitmiş olanlar ise: "Biz bunlara iman ettik Hepsi rabbimizin kalındadır Bunları ancak akıl sahipleri düşünür´ Kur´an-ı Ke­rimin, kulların kendi görüşleriyle tefsir edilemeyeceğini beyan eden şu haberler de göstermektedir ki, Kur´an âyetlerinin mânâlarından bazılarını Resulullahm açıklaması olmadan idrak etmek mümkün değildir Bu bakımdan herhangi bir kimsenin kendi özel görüşüne dayanarak bunlar hakkında söz söylemesi caiz değildir Velev ki söylediği sözde isabet olsun O kişi bu sözü söylemekle hata­ya düşmüştür Çünkü onun isabeti, yakine dayanan bir isabet değil tahmine ve zanna dayalı olan bir isabettir Allah´ın dini hakkında bir takım zanlara dayana­rak bir şeyler söylemek, Allah´a karşı bilmediği şeyleri söylemek olur ki Allah teala bunu Kur´an´da haram kılmıştır [73]"De ki: RAbbim açık ve gizli hayasızlıkla­rı, günah işlemeyi, haksız yere yapılan zulmü, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah´a ortak koşmanızı ve bilmediğiniz şeyi Allah´a karşı söylemenizi ha­ram ki ldı," [74]

Kur´ân-ı Kerimin bir kısım mânâlarını kulların kendi görüşleriyle açıkla­yamayacaklarını beyan eden haberlerden bazıları şunlardır: Abdullah b Abbas, Resulullahm şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Kim, Kur´an hakkında, kendi görüşüyle bir şey söyleyecek olursa, ce­hennem ateşinde yerini hazırlasın [75]Diğer bir rivayette, Abdullah b Abbas Resulullahm şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir

"Kim Kur´anhakkmda bilgisi olmadığı halde bir şey söyleyecek olursa o kimse cehennem ateşinde yerini hazırlasın" [76]

Hz Ebubekir (ra)´m şunu söylediği rivayet edilmektedir "Şayet ben, Kur´an hakkında görüşüme göre bir şey söyleyecek olursam veya bilmediğim bir şeyi diyecek olursam, hangi yer beni üzerinde daşır? Hangi gök beni gölge­lendirir?"

Cündeb b Abdullah el-Beceli diyor ki: "Resulullah buyurdu ki:

"Kim Aziz ve Cclil olan Allah´ın kitabı hakkında, görüşüne göre bir şey söyleyecek olursa, isabet ettirse dahi hata etmiş olur [77]

Görüldüğü gibi Resulullah (sav) Kur´an hakkında kendi görüşüne daya­narak te´vile girişen insanın, isabet etmiş oisa dahi hata etmiş olacağını bildir­miştir Çünkü böyle bir davranışta bulunması hatalıdır Zira, açıklamaya çalıştı­ğı mânâlar ancak Resulullahm açıklamasıyla bilinecek mânâlardandır Kulların kendi görüşleriyle açıklayabilecekleri mânâlar söz konusu olursa elbette ki, kul­ların bunları kendi görüşleriyle açıklamaları caizdir

3- Kur´ânm âyetlerinin mânâlarından bazıları da vardır ki onlan Kur´ânm indiği Arap dilini bilen her kişi anlayabilir Bunlar da, Kur´ânm irabı ve özel isimleri zikredilen şeyleri bilme ve özel sıfatlan beyan edilen hususları idrak et­medir Mesela bir kişi, "Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" denildiği zaman onlar "Biz ancak ıslah edicileriz" derler [78] âyetini dinlediği zaman "Bozgunculuk yapma"nın, terkedilmesi gereken zararlı bir şey olduğunu "îsiah etme"nin ise yapılması gereken faydalı bir şey olduğunu anlar Fakat o, Allah

tealamn, neleri bozgunculuk çıkarma kabul ettiğini, neleri de ıslah etme saydığı­nı bilemez Bunları bilmek ancak Resulullahm bildirmesiyle olur Yani kul, Kur´an´da Özel isimleri zikredilen eşyayı ve özel sıfatları beyan edilen sıfatlan­mış olanları da bilebilir Fakat o, bu eşyaya ait hükümlerin ve sıfatların neler ol­duklarını bilemez Bazılarım ancak Resulullahm beyanı ile bilebilir Ayrıca, ba­zı mânâları da vardır ki onlan Allah kendisinde saklı tutmuştur

Taberi diyor ki: "Bizim, âyetlerin mânâlarını üç kısmı ayırmamız, Abdul­lah b Abbas´tan nakledilen bir görüşe göre de zikredilmiştir Ebuzzinad diyor ki: "Abdullah b Abbas dedi ki: "Tefsir dört çeşittir Bazı tefsirler vardır ki onu Araplar, dillerinden dolayı bilirler Bazı tefsirler de vardır ki hiçbir kimse onu bilmemekte mazur görülemez Bazı tefsirler de vardır ki onu, âlimler bilir Yine bazı tefsirler vardır ki onu ancak Allah bilir Taberi diyor ki: "Abdullah b Ab-basın "Bazı tefsirler de vardır ki onu bilmemekte hiçbir kimse mazur görül­mez" şeklinde zikrettiği ifadeden maksat, Kur´amn mânâlarım anlama yolların dan birini beyan etmek değil, bazı tefsirlerin mutlaka öğrenilmesi gerektiğini beyan etmektir

Taberi diyorki: "Bizim, âyetlerin mânâlarını üç kısma ayırmamız, Resu-lullahtan nakledilen ve senedi tartışılabilir olan şu hadiste de zikredilmiştir Ab­dullah b Abbasın, Resulullah´ın şöyle söylediğini rivayet ettiği nakledilmiştir: "Kur´an dört harf üzere indirilmiştir Bunlar, helal ve haramlardır ki hiçbir kim­se bunları bilmediğinden dolayı mazur görülemez Bîr de bir izah şeklidir ki onu Araplar tefsir ederler Bir de bir tefsir şeklidir ki onu âlimler tefsir ederler Bir de müteşabih âyetlerdir ki onları ancak Allah bilir Allah´ın dışında kim bunları bildiğini iddia edecek olursa o yalancıdır

Taberi diyor ki: "Kur´ân-ı Kerimin, tefsir edilmesini teşvik eden haberler ve bir kısım sahabilerin, Kur´anı tefsir etmeleri, işte Kur´âmn mânâlarından ba­zılarının kuliar tarafından bilinebileceğini göstermekte ve bu üçüncü kısımda zikredilen mânâlara işaret edilmektedir [79]


Kur´anın Tefsirini Bilmeye Teşvik Eden , Bazı Haberler


1- Abdullah b Mes´ud diyor ki: "Bizden bir adam, on âyet öğrendiğinde, onların mânâlarını Öğrenip onlarla amel eünedikçe o âyetleri bırakıp başkalarına geçmezdi

2- Ebu Abdurrahman diyor ki: "Bize Kur´an okutanlar diyorlar ki: Onlar, Resulullah´tan kendilerine Kur´an okutmasını isterlermiş Onlar, on âyet Öğren­diklerinde o âyetlerde geçen hükümlerle amel etmeden onlan bırakıp geçmez-lermiş Böylece bizler, hem Kur´ani hem de Kur´anla amel etmeyi birlikte öğrenelik,

3- Abdullah b Mes´ud diyor ki: "Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah´a yemin olsun ki, Allah´ın kitabında hiçbir âyet inmedi ki ben onun ne hakkında indiğini ve nerede indiğini bilmeyeyim Şayet Allah´ın kitabını benden daha iyi bilen herhangi bir kimsenin, binekle gidilebilecek bir yerde olduğunu bilmiş olsam mutlaka ona giderim

4- Mesruk diyor ki: "Abdullah b Mes´ud, önce bize bir sureyi okur sonra gün boyu onu bize anlatır ve tefsir ederdi

5- Şakiyk b Seleme diyor ki: "Hz Ali Abdullah b Abbasi Hac emin ta­yin etti İbn-i Abbas öyle bir hutbe okudu ki, onu Türkler ve Rumlar dahi duy-salar Müslüman olurlardı Sonra Nur suresini okudu ve onu tefsir etmeye girişti

6- Yine Şakiyk b Seleme diyor ki: "Abdullah b Abbas Bakara sûresini okuyup tefsir etmeye başladı Dinleyenlerden biri "Bunu, Deylemiler bile işite­cek olsalar Müslüman olurlardı" dedi

7- Saiü b Cübeyr dedi ki: "Kim, Kur´anı okur da sonra onu tefsir etmeye­cek olursa o, bir kör veya bir Bedevi gibidir

Taberi diyor ki: "Allah tealanm da kullarını Kur´andaki âyetlerden öğüt almaya ve onlan açıklamaya teşvik etmesi gösteriyor ki, kullan kendilerine ka­palı tutulmayan âyetlerin tevillerini bilmekle yürkümlüdürler Bu hususta, Allah teala şöyle buyurmuştur: "Bu Kur´an, âyetlerini iyice düşünsünler, akü sahiple­ri ibret alsınlar diye sana indirdiğimiz bir kitaptır, [80]Şüphesiz ki biz, bu Kur´anda, öğüt alsınlar diye insanlara her türlü misali verdik [81] Görüldüğü gibi âyet-i kerimeler Kur´anm okunup düşünülmesini ve ondan öğüt alınmasını emretmektedirler Bu da Kur´anın tefsir ve te´vilini bilmeyi gerektirir Zira, ken­disine söyleneni anlamayana ve ne demek olduğunu bilmeyene "Sen, bu anla­madığın şeylerden ibret al" demek mümkün değildir Eğer kullara Kur´anı dü­şünmeleri ve öğüt almaları emredilmişse elbette ki onlann Kur´anı anlamaları da emredilmiş olur Mesela Arapçayı bilmeyen bir kısım insanlara, içinde misaller, öğütier ve hikmetler bulunan Arapça bir kaside okusan da onlara "Siz bu kasi­dedeki misallerden ibret alın, öğütlerden yararlanın" desen bu sözünün bir mânâsı olur mu?" Şayet onlar, Arapçayı biliyor ve söylediklerini anhyorlarsa onlara bu gibi tavsiyelerde bulunabilirsin İşte Kur´an-i Kerim için de durum böyledir Allah teala kullarına, Kur´anın âyetlerini düşünmeyi ve onda zikredi­len misallerden ibret almayı emrettiğine göre anlatılıyor ki, Allah teala, kulları­nın Kur´anı anlamalarını ve onu tefsir etmelerini istemektedir Bu da gösteriyor ki, Allah teala kullarına, bilgisini kendi nezdinde saklı tuttuğu âyetlerin dışında­ki âyetleri bilmeyi emretmiştir Bu husus açık bir şekilde ortada olduğuna göre, müfessirlerin, Allah tealanın kitabını tefsir etmelerine karşı çıkanların görüşleri­nin fasit olduğu meydandadır [82]


Kur´anın Tefsir Edilmesine Karşı Çıkanların Yanlış Yorumladıkları Bazı Haberler


Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki "Sen, Kur´anın tefsir edilmesini savunuyorsun, bu hususta zikredilen şu haberler hakkında ne dersin?

a- Hz Aişe (ra)´m şöyle dediği rivayet edilmektedir "Resululİah, Kur´anın âyetlerinden hiçbir şeyi tefsir etmezdi O sadece Cebrailin kendisine öğrettiği sayılı bir kısım âyetleri tefsir etmişti

b- Ubeydullah b Ömer diyor ki: "Ben, Medinenin fıkıh âlimlerine yetiş­tim Onlar, Kur´anın tefsiri hakkında bir söz söylemeyi çok büyük bir hadise gö­rüyorlardı Salim b Abdullah, Kasım b Muhammed, Said b el-Müseyyeb ve Nâfı bunlardandı

c- Yahya b Said diyor ki: "Ben, bir adamın, Said b el-Müseyyebden Kur´anın âyetlerinden birinin tefsirini sorduğunu işittim O da dedi ki: "Ben, Kur´an hakkında bir şey söylemem" Diğer bir rivayette şöyledir: "Said b el-Müseyyeb, Kur´antn, bilinen âyetleri dışında herhangi bir âyet hakkında konuş­mazdı"

d- Yezidb Ebi Yezid diyor ki: "Biz, Said b el-Müseyyebden, helalleri ve haramları sorardık O, insanların, bu hususları en iyi bileni idi Fakat biz ona, Kur´anın âyetlerinden bir âyetin tefsirni sorduğumuzda o sanki hiç duymamış gibi susardı

e- Amr b Mürre diyor ki: "Bir adam, Said b el-Müseyyebden "Kur´âmn bir âyetinin tefsirini sordu O da dedi ki: "Sen, Kur´anın âyetlerini benden sor­ma (İkrimeyi kastederek) Sen onu, Kur´andan herhangi bir şeyini, gizli kalma­dığını zannedene sor"

f- Muhamrned b Şîrîn diyor ki: "Ben, Ubeyde es-Selmaniye bir âyetin mânâsını sordum O da bana dedi ki: "Doğrudan ayrılma Kur´amn neyin hak­kında indiğini bilenler, artık ölüp gittiler

g- İbn-i Ebi Müleyke diyor ki: "Abdullah b Abbas´tan bir âyetin mânâsı soruldu O, sorulan bu âyet hakkında herhangi bir şey söylemedi Bu âyet öyle bir âyetti ki o sizden birinize sorulacak olsaydı elbette ki onun hakkında bir şey söylerdiniz

h- Velid b Müslim diyor ki: "Talk b Habib, Cündeb b Abdulfaha geldi ve ondan, Kur´anın âyetlerinden birinin mânâsını sordu Cündeb ona dedi ki: "Çık dişan Eğer Müslüman isen dışarı çıkarsın veya benimle oturmazsın"

1- Şa´bi demiştir ki "Üç şey hakkında ölünceye kadar söz söylemem Bun­lar, Kur´an, Ruh ve görüş´tür (Kıyas ve ictihaddır)

Taberi diyor ki: "Zikredilen bu haberlere cevaben denilir ki:

a- Hz Aişeden nakledilen hadis, bizim söylediklerimizi doğrulamaktadır Çünkü biz, Kur´ânın âyetlerinin bir kısım mânâları vardır ki o mânâlar ancak ResuluIIahm açıklamasıyla bilinebilir? deniştik Bu açıklamalar da Allah teala­nın, emirlerinde,, yasaklarında, helallerinde, haramlarında, cezalarında, farzla nnda ve yüce dinindeki diğer şer´î hükümlerin mücmel (kapalı) olan kısımlarını izah etme şeklindedir Zira, bu gibi hükümler Kur´ânın zahirinde veciz bir şekil­de zikredilmişlerdir Kulların, bunların açıklanmasına ihtiyaçları vardır Bunla­rın mânâlarını bilme yolu ise ancak Allah tealanın, Peygamberinin diliyle açık­lamasıyla olur Bu sebeple bu mânâları, Resululİah açıklamadan herhangi bir kimse bilemez Resululİah da, Allah tealanın, kendisine, Cebrail veya diğer me­lekler vasıtasıyla öğretmedikçe bilemez İşte, Hz Aişe´nin hadisinde zikrettiği ve ancak Cebrail´in, Resulullah´a açıklamasından sonra, Resulullah´ın da sahabi-lerine açıkladığını bildirdiği ve bu âyetlerin de sayılı âyetler olduğunu anlattığı âyetler bunlardır Evet, Resulüllah´ın, Cebrail´in açıklamasıyla, sahabilerine öğ­rettiği âyetler sayılıdır Bunda şüphe yoktur Hatta daha önce de zikrettiğimiz gibi Kur´ânın bir kısım âyetleri de vardır ki, Allah teala, onların mânâlannı ken­disinde saklı tutmuş ve onları hiçbir kimseye öğretmemiştir Onların mânâlarım ne melek-i Mukarreb ne de Nebiyy-i Mürsel bilebilmiştir Fakat kullar, bu âyetlerin Allah katından olduğuna ve bunların mânâlarını ondan başka kimsenin bilmediğine iman ederler Bununla birlikte, kulların, mânâlarını mutlaka bilmek ihtiyacında oldukları âyetleri, Allah teala Cebrail vasıtasıyla Hz Muhammed´e öğretmiş o da ümmetine öğretmmiştir Nitekim: "Onları mucizelerle ve kitap­larla gönderdik Sana ûa Kur´ânı indirdik ki, insanlara vahyedilenleri açıkla-yasm Belki düşünürlcı [83] âyet-i kerimesi bu gerçeği ifade etmektedir Hz Aişeden nakledilen hadis-i şerifi genel mânâda alarak, Resulullah´ın, Kur´ânın âyetlerinden sadece belli âyetleri tefsir ettiğini söylemek, Kur´anın Resulullah´a onu insanlara açıklamaması için indirildiğini söylemek demek olur ki, bunu da ancak anlayışsız kimseler söyler Allah tealanın, Resulullah´a, kendisine indiri­leni, insanlara tebliğ etmesini emretmesi ve onu ancak insanlara açıklaması için indirdiğini bildirmesi kesin bir delildir ki Resululİah, bu vazifesini yerine getir­miştir Diğer yandan, Abduîiah b Mes´udun "Bizden bir adam, on âyet öğrendi­ğinde, onlan bırakıp başka âyetlere geçmezdi" sözü gösteriyor ki Kur´an-ı Kerimin sadece belli âyetlerinin değil, Allah tealamn, bilgilerini kendisinde saklı tuttuğu âyetlerin dışındaki bütün âyetlerin mânâlarının anlaşılmasına çalışılmış­tır Yine, Abdullah b Abbas´tan nakledilen bu haber Hz Aişe´den rivayet edilen hadisin yanlış yorumlandığını göstermektedir Bir kısım aklı kıt insanların zan­nettiği gibi bu hadisin mânâsı "Resuluîlah, ümmetine Kur´anın âyetlerinden an­cak pek azını açıklardı" demek değildir Bunun mânâsı, "Resuluîlah ümmetine ancak Allah tealanın bildirmesiyle mânâlarını bilebileceği âyetleri Cebrailden öğrendikten sonra ümmetine açıklardı Bunların sayısı da az idi" demektir

Diğer yandan Hz Aişe´den rivayet edilen bu hadisin senedinde Cafer b Muhammed ez-Zübeyri bulunmaktadır Bu zat, hadis rivayet edenler arasında tanınmayan biridir Bu itibarla, hadisin senedi, delil gösterilmeye müsait değil­dir ve bunu delil göstermek caiz olmaz

b- Bir kısım Tabiinden zikredilen ve Kur´anın tefsirinden kaçındıklarını beyan eden haberlere gelince bunlar için deriz ki "Tabiinden, Kur´ânı tefsir et­mekten çekinenler, çeşitli meseleler karşısında fetva vermekten kaçınan kimse­ler gibidirler Halbuki bunlardan herbiri, Allah tealanın, dinini kemale erdirdik­ten sonra Peygamberini vefat ettirdiğini kabul etmektedirler Ve bunlardan her­biri ortaya çıkan her mesele hakkında Allah´ın ya açıkça veya dolaylı yolla bir hükmü bulunduğunu bilmektedirler Bu nedenle, bunların, fetva vermekten ka­çınmaları, bu hususta herhangi bir hükmün bulunduğunu inkâr etmelerinden de­ğil İctihadlannda Allah tealanın, âlim kullarını yükümlü kıldığı seviyeye ulaşa­mayacaklarından korkmalarındandır İşte, Selef âlimlerinden, Kur´anı tefsir et­mekten çekinenlerin durumları da böyledir Onlar bundan, tefsirlerinde isabetli olamayacakları korkusundan dolayı kaçınmışlardır Yoksa Kur´anı tefsir etme­nin, ümmetin âlimlerine yasaklanmasından veya içlerinde ümmetten bunu yapa­cak âlimlerin bulunmamasından değildir [84]


Önceki Müfessirlerden, Tefsiri Övülen Ve Kınanan Kişiler Hakkında Seleften Hakledilen Bir Kısım Haberler


A/Tesfir Bilgileri Övülen Âlimler:


a- Abdullah b Abbas:

Abdullah b Mes´ud: "Kur´anın tercümanı Abdullah b Abbas ne güzel bi­ridir" demiştir İbn-i Ebi Müleyke diyor ki: "Ben, Mücahidin, Abdullah b Abbas´tan Kur´anın tefsirini sorduğunu gördüm Yanında da biri bulunuyordu Abdullah b Abbas da ona diyordu ki:,"Yaz" Mücahid ona o kadar sordu ki, bü­tün tefsiri sormuş oldu

Mücahid diyor ki: "Ben, Kur´anı üç defa Abdullah b Abbas´a Fatihadan

sonuna kadar okudum Her âyeti okuduktan sonra duruyor ve mânâsını soruyor­dum"

b- Mücahid:

Süfyan es-Sevri diyor ki: "Sana Mücahidden bir âyetin tefsiri gelecek olursa o senin için kâfidir

c- Kelbi:

Katade demiştir ki: "Tefsirde hiçbir kimse kalbî ile at koşturamaz (Yan­şamaz) [85]


B/Tefsir Bilgileri Yerilen Âlimler:


a- Dehhak:

Abdül Melik b Meysere eliyor ki: "Dehhak, Abdullah b Abbas ile görüş­memiştir Onunla, Rey´de (Tahran´da) Said b Cübeyr görüşmüş ve ondan tefsir öğrenmiştir

Meşşaş diyor ki: "Ben, Dehhaka dedim ki: "Sen, Abdullah b Abbas´tan bir şey işittin rni? O da: "Hayır" dedi

b- Ebu Salih:

Zekeriyya diyor ki: "Şa´bî, Ebu Salihin yanından geçer, onun kulağından tutar ve onu kovalardı Ve ona derdi ki: "Sen, Kur´anı okumadığın halde onu tefsir ediyorsun ha?"

c- Süddi:

Salih b Müslim diyor ki: "Şa´bî, Süddî Kur´anı tefsir ederken onun yanır-dan geçti ve ona "Senin kıçına davulla vurulması senin için bu mecliste otur­mandan daha hayırlıdır" dedi

Abdurrahman en-Nehai diyor ki: "Ben, İbrahim en-Nehai ile beraberdim O Süddiyi gördü ve dedi ki: "Dikkat edin bu adam, kavmin tefsiri ile tefsir edi­yor [86]


Kur´anın Nasıl Tefsir Edileceği


Taberi diyor ki: "Kur´anın tevili hakkımla bu kitabımızda daha önce de­dik ki: "Kur´anın tümünü te´vil etme üç kısımda mütalaa edilir Kur´anın bir kı­sım mânâları vardır ki, bunlara ulaşmanın hiçbir yolu yoktur Bunlar da Allah tealanın, bilgilerini kendisinde saklı tuttuğu ve bütün yaratıklarından gizlediği mânâlardır Bu mânâlar da, kıyametin kopma zamanı, İsa´nın inme vakti, güne­şin batıdan doğma ânı ve Sur´a üfleme zamanı gibi bir kısım hadiselerin vakit ve vadeleridir Kur´anın âyetlerinin bir kısım mânâları da vardır ki, Allah teâlâ bunların mânâlarını bilmeyi Resuiullah´a mahsus kılmış ve onun aracılığı ile de ümmetine öğretmiştir Bu mânâlar da Allah teâlâmn kullarının bilmeye muhtaç oldukları ve ancak Resulullahın açıklamasıyla Öğrenebilecekleri mânâlardır Üçüncü bir kısım mânâları vardır ki, bunları, Kur´ânın indiği dili bilen herkes bilir Bu mânâlar da, garip olan âyetlerin mânâlarım te´vil etmek, irablarını bil­mek gibi mânâlardır Madem ki durum böyledir o halde müfessirlerden, Kur´ânın te´vilinde doğruyu isabet ettirmeye en layık olanı, tefsir yaparken kul­landığı delili en açık ve seçik olan kimsedir Bu da şu şekilde tefsir ve tevil edendir

1- Mânâları ancak Resulullahın açıklamasıyla bilinen âyetleri tefsir eder­ken:

a- Açıklanmaları hususunda Resulullahtan bolca nakiller bulunan âyetleri bu nakilleri zikrederek tefsir etmeye çalışandır

b- Açıklanmaları hususunda Resulullah´tan bolca nakiller bulunmayan âyetleri, Âdil ve Zabit şahıslardan nakiller yaparak açıklayan veya sahih delalet? lere dayanarak tefsir etmeye çalışandır

2- Mânâlan, Resulullahın açıklaması olmadan ve dil kurallarına dayanıla­rak bilinebilecek âyeteri ise tefsir ederken:

a- Âyetleri Arapların fasih şiirlerinden deliller zikrederek tefsir etmeye çalışandır

b- Arapların konuşmalarından ve bilinen ve yaygın olan lügatlanndan de­liller getirerek tefsir etmeye çalışanlardır Yeter ki bu müfessirler sahabi ve imamlardan oluşan Selefin, tabiinin ve ümmetin âlimlerinden oluşan Halefin söylediklerinin dışına çıkmış olmasınlar [87]


Kur´anın İsimleri


Taberi diyor ki: "Allah (eala, Hz Muhammed´e indirdiği kitabım dört isimle isimlendirmiştir

1- Kur´an: Bu isim şu âyetlerde zikredilmiştir "Şüphesiz ki bu Kur´an, in­sanları en doğru yola götürür Salih ameller işleyen müminlere büyük birmüka-faat olduğunu, âhirete iman etmeyenlerin de can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler [88]Muhakkak ki bu Kur´an İsrailoğullarına, ihtilaf ettikleri şeylerin çoğunu anlatmaktadır [89]

Kur´an kelimesinin mânâsı hakkında müfessirler ihtilaf eürnşlerdir:

a- Abdullah b Abbas´tan nakledilen bir rivayete göre, Kur´an kelimesi kökünden mastardır Bu mastar fiillerinin mastarları gibidir Abdullah bÂbbas "Biz onu Cebraile okuttuğumuz zaman sen onun okuyuşunu takibet [90]âyetini şöyle izah etmiştir: "Biz onu, sana açıkladığımız zaman sen onunla amel et" Taberi, Abullah b Abbas´ın bu iza­nıyla "Biz onu, okuyarak açıkladığımız zaman, okuyarak açıkladığımızla sen amel et" demek istediğini söylemiş ve Abdullah b Abbas´ın bu âyette geçen "Kur´an" kelimesini "Okumak" mânâsında aldığım ve "Kıraat etmek" şeklinde izah ettiğini söylemiştir

b- Katade´den rivayet edilen diğer bir görüşe göre Kur´an kelimesi kökünden gelmektedir Mânâsı da "Bir araya getirmek ve kaynaştırmak" demektir Bu ifade "Bu deve, rahmini asla bir döl üzerinde büzüştürüp toplamamıştır" deyiminde de görülmektedir Nitekim Amr b Gülsüm şu şiirinde bunu ifade etmektedir

"O kadının kolları beyazdır O, döl üzerine rahmini büzüp toplamamış bi­ridir"

Said b Ebi Urube diyor ki: "Katade "Onu bir araya toplamak ve akıtmak, şüphesiz bizim işimizdir [91]şeklinde tercüme edilen âyeti "Onu korumak ve birbirleriyle kaynaştırmak bize aittir" şeklinde izah et­miş "Biz onu Cebrail´e okuttuğumuz zaman sen onun oku­

miş yuşunu takibe t [92]şeklinde tercüme edilen âyetin de "Biz onu sana okuduğu­muz zaman sen onun helaline uy, haramından kaçın" şeklinde izah etmiştir

Taberi diyor ki: "Abdullah b Abbas´ın da, Katade´nin de, naklettiğimiz görüşlerine dair Arap dilinde sahih bir yön vardır Ancak biraz Önce zikredilen iki âyetin tefsirinde Abdullah b Abbas´ın izahı daha evladır Zira Katade´nin izahına göre Kur´an toplanıp bir araya gelinceye kadar Resulullah´ın, kendisine vahyedenlere tabi olma zarureti olmadığı anlaşılmaktadır Halbuki Allah teâlâ, Kur´anm birçok âyetinde ResuluHah´a, kendisine vahyedilenlere uymasını em­retmiş, Kur´an bir araya toplanıncaya kadar vahyedilenlerden herhangi bir şeye uymamasına dair hiçbir ruhsat vermemiştir Bu itibarla zikredilen bu âyet-i keri­meleri de Kur´anm diğer âyetleri ışığında tefsir etmek gerekmektedir Şayet Kı­yamet suresinin on sekizinci âyeti, Katadenin izahına göre "Biz Kur´anm âyetlerini toparlayıp bir araya getirdiğimiz zaman sen, toparlayıp bir araya getireliğimiz şeylere uy" şeklinde tefsir edilecek olursa bu takdirde Resulullahın: "Yaratan rabbinin adıyla oku [93] emrine uyması, Kur´ânın diğer âyetleri de gelip toparlanmadan, yine Resulullah´ın: "Ey sarınıp bürünen Peygamber, kalk uyar[94] emrine, Kur´anın diğer âyetleri de gelip toparlanmadan uyması ge­rekli olmazdı Böyle bir tezi savunmak ta ümmetin görüşünün dışına çıkmak olurdu Madem ki Resulullah´ın, Kur´an-ı Kerimin her âyetinin hükmüne uyması gereklidir ve bu âyetlerin bir araya getirilip getiriimemeleri, Resuluilah´ın o âyetlerin hükümlerine uymasının gerekliliği yönünden farksızdır o halde Abdul­lah b Abbasm, Kıyamet suresinin on sekizinci âyetini te´vil şekli daha evladır

Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki "Kur1 an kelimesi mastardır ve mânâsı da "Okumak" demektir Kur´ana bu ad nasıl verilebilir? Çünkü Kur´an "Okumak" değil "Ouknan"dır? Cevaben denilir ki, Arapçada mastarların ism-i Meful mânâsında kullandıklarının örneği çoktur Mesela "Mektup"a "Kitap"da denilmektedir Mesela bir şair karısını boşadığıni belirten bir mektubu anlatır­ken şöyle demiştir:

"Bana tekrar dönmek mi istiyorsun? Halbuki senin boşanman hakkında, zamkın yapışmasına benzeyen bir yazı vardır" Şair bu şiirinde, kitap kelimesi­ni, mektup mânâsında kullanmıştır

2- Furkan: Bu isim şu âyette zikredilmiştir: "Âlemlere uyarıcı olsun diye Kulu Muhammede furkanı (Hakkı bâtıldan ayıran Kur´anı) indiren Allah, yüce­ler yücesidir [95]Müfessirler bu kelimenin mânâsı hakkında da çeşitli görüşler zikretmişlerdir

a- İkrime ve Suudi´nin, bu kelimenin mânâsının "Kurtulmak" olduğunu söyledikleri rivayet edilmektedir

b- Abdullah b Abbas "Furkan" kelimesinin mânâsının "Çıkış yolu" de­mek olduğunu söylemiştir

c- Mücahid ise bu kelimenin mânâsının "İki şeyin anısını ayıran" demek olduğunu söylemiştir

Taberi eliyor ki: "Müfessirlerin "Furkan" kelimesinin mânâsını izah et­mekte ihtilaf etmelerine rağmen hepsinin görüşü birbirine yakındır Zira, Fur­kan kelimesinin "Çıkış yolu" mânâsında olduğunu söyleyenler bunun, kurtul­mak olduğunu da dolaylı yolla söylemiş olurlar Yine bu kelimeyi "Kurtulmak" mânâsında kullananlar, iyilik yapımla kötülük yapanı birbirinden ayırmak ve kurtuluşa kavuşturmak mânâsında da dolaylı yolla kullanmış olurlar Bu itibarla hepsinin tevil şekli de sahihtir Çünkü söyledikleri sözlerin mânâları, netice iti­bariyle aynıdır Bize göre "Furkan" kelimesinin asıl mânâsı "İki şeyin arasını ayırmak" demektir Bu ayırma işi iki kişinin arasında hüküm vermekle ve ya, çatışan iki kişiden birini kurtarmakla yahut, delilini güçlü göstermekle ya da herhangi bir yolla gerçekleşmiş olabilir Bu izahtan anlaşılmaktadır ki, Kurana "Furkan" adının verilmesi, onun delilleriyle cezalan ve farzlanyla ve diğer hü­kümleriyle, haklıyla haksızın arasını ayırdetmesinden ve hüküm ve yargılarıyla haklıya yardım edip onu kurtarmasından ve haksızı desteksiz bırakıp onu mağ­lup etmesindendir

3- Kitap: Kur´anin bu ismi şu âyette de zikredilmiştir: "Hamd, kulu Mu-hammed´e kitabı (Kur´anı) indiren ve doğruluktan uzak hiçbir şeyi ona koyma­yan Allah´a mahsustur [96] Kur´ana verilen bu isim de fiilinden mastardır Kitabın asıl mânâsı yazarın, Alfabe harflerini birleştirerek veya ayrı ayrı yazmasıdır Kur´an, yazmak değil yazılandır Buna rağmen Kur´ana "Mas­tar" ile isim verilmesi, biraz önce izah edilen şiirde de belirtildiği gibi Arapların bazan mastarları ism-i meful mânâsında kullanmalanndandır

4- Zikir: Kur´ânın bu ismi şu âyette de zikredilmiştir "Şüphesiz ki zikri (Kur´anı) biz indirdik, onun koruyucusu da biziz" [97] Kur´ana verilen bu ismin iki mânâya gelme ihtimali vardır

a- Burada zikir kelimesinin mânâsı "Hatırlatma ve anlatma" demektir Kur´ana bu adın verilişinin sebebi ise Allah teâlânın onu bize anlatmasından ve Kur´anda kullarına, cezalanın, farzlarını, ve diğer hükümlerini zikretmesinden­dir

b- Bu Zikir kelimesinin mânâsı, anılmak, şeref kazanmak ve iftihar et­mektir Kur´ana bu ismin verilişinin sebebi, ona iman edenlerin yâd edilmeleri, şeref kazanmaları ve iftihara layık olmalarındandır Nitekim Allah teala bir âyet-i kerimesinde: "Bu Kur´an sana ve ümmetine bir öğüttür Yakında hesaba çekileceksiniz [98] buyurmuştur Yani bu senin için ve kavmin için bir şereftir" demek istemiştir [99]



Kur´anın Surelerinin İsimleri


Taberi diyor ki: "Kur´an-ı Kerimin surelerinin de isimleri vardır Bu isim­leri bizzat Resulullah koymuştur Bu hususta Vasile b el-Eska, Resulullah´ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir "Bana Tevrat´ın yerine

"Seb´uttıval" Yedi uzun süre verilmiştir Zeburun yerine "Elmîîn" Yüz âyetli sureler verilmiştir İncil´in yerine "Eîmesani" Yüzlüklerin altında olan sureler verilmiştir Ben, Kısa olan ve aralan besmele ile sık sık ayrılan surelerle üstün kılındım"

Ebu Kılabe diyor ki: "Resulullah buyurdu ki: "Bana Tevrat´ın yerine "Es-sebuttıval" verildi Zeburun yerine "Eîmesani" verildi İncil´in yerine "Elmîîn" verildi Ve ben, mufassal surelerle üstün kılındım"

Abdullah b Mes´ud demiştir ki:

"Ettival olan sureler, Tevrat gibidir Elmîîn olan sureler İncil gibidir EI-mesaniler Zebur gibidir Kuranın diğer bölümleri ise (diğer Semavi kitaplardan) fazladır [100]

Taberi bu surelerin hangi sureler olduklarım şu şekilde zikretmiştir:

I- "Essebuttıval" Said b Cübeyre göre bu sureler, Bakara, ÂM İmran, Nisa, Maide, En´am, ´raf ve Yunus sureleridir Abdullah b Ab-bas´tan da bu görüşü destekler mahiyette bir görüş zikredilmiştir Bu da şu gö­rüştür Yezid el-Farisî diyor ki: "Abdullah b Abbas, Osman b Affan´la şunları konuştuğunu anlattı "Ben, Osman b Affana dedim ki Mesanilerden olan Enfal suresini ve Mîînden olan Tevbe suresini yanyana getirmenize ve aralarına bes­mele yazmanıza ve onlann ikisini "Sebuttıval" arasına koymanıza sizi sevkeden sebep neydi?" Osman dedi ki: "Öyle zamanlar olurdu ki Resulullah´a âyet sayı­lan çok olan sureler inerdi Ona bir şey indiğinde, yazanlardan bazılarını çağırır ve ona "Bu âyeti şu ve şunlann ziRredildiği sureye yerleştir" derdi Enfal suresi Medine´de inen surelerin ilk inenlerindendir Tevbe suresi de Kur´anın en son inen süresidir Bunlann her ikisinin de içerdikleri âyetlerin muhtevaları da birbi­rine benzemektedir Ben öyle zannettim ki Tevbe suresi Enfal suresinin devamı­dır Resululah bu surenin, onun devamı olduğuna dair herhangi bir açıklama yapmadan vefat etti Bu sebeple ben bu iki sureyi peşpeşe koydum Aralanna besmele yazmadım ve o ikisini Sebutüvalin arasına yerleştirdim

Taberi diyor ki: Nakledilen bu haber göstermektedir ki, Enfal süresiyle Tevbe suresinin, Sebuttıvalden olup olmadığı Hz Osman´a göre kesin olarak beliı değiidir Abdullah b Abbas´da bunların Sebuttıvaldan olmadığını açıkça söylemektedir Bu surelere "Essebuttıval" "Yedi uzun sure" denilmesinin sebebi ise bu surelerin Kur´anın diğer surelerinden uzun olmalarıdır

2- el-Mîûn: Bu sureler, Kur´anın âyetleri yüz kadar veya yüzü biraz aşkın yahut yüz´den biraz eksik olan sureleridir

3- el-Mesani: Bu sureler ise, Mîûn surelerinin, âyetlerinin sayısı bakımın­dan daha altında olan surelerdir Abdullah b Abbas bir kısım surelere "Mesani" denilmesinin sebebinin, Allah tealanm bunlarda misalleri, haberleri ve ibretleri arka arkaya zikretmesinden olduğunu söylemiştir Said b Cübeyre göre ise bu surelerde farzların ve cezaların peşpeşe zikredilmesi d ir Başka bir kısım âlimlere göre ise Kur´an-ı Kerimin surelerinin hepsine de "Mesani" denir Diğer bir kısım insanlar ise "Mesani" adının sadece Fatihe suresine ait olduğunu, bu surenin her rekatta tekrarlanması sebebiyle de kendisine bu adın verildiğini söy­lemişlerdir

Taberi diyor ki: "İnş, Nahl suresinin seksen yedinci âyetinde geçen "Mesani" kelimesini izah ederken bu görüşleri zikredenlerin adlanm ve hangi görüşün tercihe şayan olduğunu bildireceğiz

4- Mufassal: Bu surelere bu ismin verilmesinin sebebi, aralannda besme­lenin sıkça tekrar edilmiş olmasındandır [101]


Surenin Mânâsı


Taberi diyor ki: "Kur´amn her bir suresine denilmiştir Sure keli­mesinin çoğulu dür misallerinde oldu­ğu gibi sure kelimesi bu şekliyle hemzesiz olarak okunduğunda asıl mânâsı "Yükselme seviyelerinden belli derecede yükselme" dir Şehrin çevresini kuşa­tan duvarlara "Sur" denilmesi de bu kabildendir Sur kelimesinin, "Belli bir se­viyedeki yükseklik mânâsına geldiğini Nâbiğa´nın şu şiiri de göstennektedir "Görmez misin ki Allah sana öyle bir sur verdi ki, her Kralın, onun altında de­belendiğini görürsün" İşte buradaki Sur´dan maksat, yüksek seviyedeki bir şe­reftir "Sur" kelimesi bazı âlimler tarafından şeklinde hemze ile de okunmuştur Buna göre "Sur" kelimesinin mânâsı "Bölüm" demektir Kur´an-ı Kerimin surelerine hu ismin verilişi, onlardan her birinin Kur´anın bir bölümü olmaMndandır Çünkü kelimesinin asıl mânâsı "Arta kalan" veya "Ar­tık" demektir Nitekim, A´şâ isimli şair, kendisinden ayrılan ve kalbinde sevgisi­ni bırakan bir kadına hitaben şöyle demektedir: "O, benden uzaklaştı Kalbimde ise, uzaklaşmasından meydana gelen devamlı bir acı bıraktı" Bu şiirde "Bırak­tı" diye tercüme edilen kelimesi kökünden gelmektedir [102]


Âyetin Mânâsı

Alıntı Yaparak Cevapla