Yalnız Mesajı Göster

Türkü Gözlü Güzele Mektup

Eski 08-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkü Gözlü Güzele Mektup



TÜRKÜ GÖZLÜ GÜZELE MEKTUP-II




Yıllar sonra bu sefer kim olduğunu bilerek gene seni yazıyorum, gene

sana yazıyorum Çünkü yazmak yaşamaktır, yazmak yanmaktır Yazmak

ağlamaktır, yazmak anlamaktır Yazmak gözlerine dalmaktır, yazmak

yüzünden ilham almaktır Yazmak seni sevmektir ve seni sevmek Allah’a

şükretmektir Bilesin!




Şimdi Sensizliğin ve sessizliğin tenhasında hayalinle baş başa sana seni anlatıyorum


Kerkük’te bir Türkmen ananın balasına söylediği bir hoyrat kadar,

Kaşgar’da, Urumçi’de bir Türkistanlı’nın Gökbayrağa duyduğu özlem kadar

büyük bir özlemle sesleniyorum sana Bilesin!




Ey gözlerine destanlar yazdığım Türkü Gözlü Güzel! Yokluğunun öldürücü

suskunluğuna bürünmüşken, şimdi; sensizliğin kurşun karası demlerinde

biriktirdiğim sevda masalıdır sana anlattığım Bilesin!




Bir günlük hasretinin dahi, yüreğimde yıllarca süren çilelere denk

fırtınalar koparmasına karşı, zamanın ve mekânın hissiz

vurdumduymazlığına düşülen aykırı notlardır yazdıklarım Hasretinle ve

özleminle daha bir güzelleştiğinin ve daha çok sevildiğinin belgesidir

aslında, zamana ve mekâna düşülen aykırı notlar Bilesin!




Yokluğundan varlığına doğru çıktığım yolların sonunda varlığın yok olur

Ben yokluğunda varlığına destan yazmışım Hiç gelmediğin halde “Aşk’ın

Aşkına Gitme!” demişim Şimdi varlığında yokluğuna ağıt yakarım


Rengârenk ve kat kat perdelerle örttüğün gönlündeki sırların gözlerine

olan yankısına yazılmış bir destandır bu yazdıklarım Bilesin!




Türkü Gözlüm, bil ki; bu çağa inat bu çağın yabancı yalancı

çağrışımlarına inat… Yalancı sevdalarına mevsimlik aşklarına inat… Sahte

dostlarına, Vefayı sadece semt sananlara inat… Ağlayamayan ve

anlayamayanlara inat… Sevdamız da vefamız da Allah rızası içindir

imanıyla sana seslenmeye devam edeceğim Bilesin!




Gözlerine yazdığım şiirlerden bir köprü kurup, yokluğundan varlığına yol almaktayım Bilesin!


Erciyes kadar köklü ve yüce, bir Selçuklu medresesi kadar bilge bir

sevdanın kelimelerle resmedilmesidir bu yazdıklarım Bilesin!




Sanma ki bu mektup sana bir sitemdir, sana bir şikayettir Bu mektup

kendi gönlüme serzeniştir Bu mektup; gecenin güne, bülbülün güle,

toprağın semaya, canın canana arz-ı hâlidir


Ben Hz Yusuf’a kuyuda, Hz İbrahim’e nârda, Hz Eyyub’a sabırda hâldaş

olmaya niyetlenmişim Seni vazgeçilmez davamın ve sevdamın yolunda her

dem yanımda bilmişim Bilesin!




Şimdi bir türkü böler hayallerimi, bir türkü saplanır gönlüme hançer

gibi… Bir türkü süzülür gözlerimden damla damla; “ Ellerini çekip benden

yârim bugün gider oldu / Hem sever hem sevilirken bu ayrılık neden

oldu” Bu türkü gönlümde açar bin türlü yara Bilesin!




Ve bülbül ve güle dair bir hikâye düşer aklıma eski zamanlardan kalma;


“Bülbül sema’da uçup dururken öyle bir koku almış ki bir anda başı

dönmüş kolu kanadı kırılmış, gülün rayihasının meftunu olup nereden

gelir bu koku diye semadan yer doğru uçmuş


Uzun bir müddet ağaçların çalıların otların arasında bu güzel kokunun

sahibini aramış durmuş Bulamayınca da yüksek bir yere konmuş yanık

yanık öterek sesini duyurmaya çalışmış:


Gül uzaklardan gelen bu hoş sesi işitmiş oda güzeller güzeli sesin

sahibine bir anda meftun olmuş Rahiyasından olabildiğince kokuları

rüzgârın peşi sıra savurmuş Bülbül rüzgârın ardından gelen bu kokuları

takip etmiş Bülbül gülü görmeden kokusuna meftun olmuş gül bülbülü

görmeden sesine âşık olmuş Âşıkla maşuk vuslat hasretiyle yanıp

kavrulurken kavuşmaları çok fazla vakit almamış Bülbül güle öyle bir

sevdalanmış öyle bir sevdalanmış ki onun her halini görmek istemiş


Gülde sevdalısının sesine öyle meftun olmuş ki ona en güzel kokularını

hediye edebilmek için bir solmuş bir açmış bir solmuş bir açmış ve ona

en güzel kokusunu göstermek istemiş Gül kokusuyla dile gelmiş


Her aşkın bir cilvesi vardır Bülbül ile Gül’ün aşkının cilvesi ise

birbirlerine âşık olup kavuşup hasretlerinin son bulmamasıdır yani

vuslatın hep bir başka bahara kalmasıdır Bülbül öttükçe gül açmış gül

açtıkça kokusu bütün âleme yayılmış gül utancından gonca haline dönmüş

bülbül gülün bu halini görebilmek için var gücüyle ötmüş ötmüş ötmüş

Gelgelelim gülün tomurcuktan gonca haline geçtiği sıra hep bitap düşüp

gaflet uykusuna dalmış Her uyandığında gül açmış bülbül feryat figan

edip göremediğine yanmış ve o günden beri her seher vakti bu ıstıraplı

aşk tekerrür edip durmuşBülbül sevdiğinin gonca halini görmek

hasretiyle bir ömür ötmüş gül ise sevdiğinin en güzel halini görebilmesi

ümidiyle bir ömür boyu açmış açmış solmuş


Ne gül olmak kolay ne de bülbül olmak; bülbül olmayı seçtiysen bir ömür yanacaksın gül olmayı seçtiysen bir ömür solacaksın




Bir düş görürüm düşümde Bir beyaz gül gelir düşer tam kalbimin üstüne

Düş bu ya ben o gülün saçlarını okşarım gül uyur öylece Hayra yorup

düşümü, düşmüşüm beyaz gülün kokusunun peşine… Bilesin!




Beyaz gülüm! Ben senin kokuna vurulmuşum Sana gelirken çalılara

takılmış kolum kanadım gecikmişim, yorulmuşum, vurulmuşum Şimdi

geciktiğim her saniye için asırlara denk çileler yaşarım Sana değil

kendime yanarım Bilesin!




Gül’e naz, bülbüle niyaz yakışır Güne güneş, geceye ayaz yakışır Sen

her daim gül de küçülsün gözlerin Sen gülsün güle gülmek ve güle en çok

beyaz yakışır Bilesin!


Sebepsiz bölünen uykuların, seher vakti gözyaşı dökerek edilen duaların

ve her seher dua ederken dökülen gözyaşlarının sebebi sensin Bilesin!




Gün oldu konuştun Ağustos zaferleri yaşadım Gönlümde her kelimenle

kutlu bir ihtilâl oldu Hazan mevsiminin hüzün günlerinde dilin lâl

oldu Sana da bana da bir hal oldu Bilesin!


Türkü Gözlüm! Tarihin mirasını da talihin yükünü de beraber

omuzlamalıyız Aşkı, sevdayı, vefayı biz yaşatmalıyız Ve biz

öğretmeliyiz cennet kokulu bebeklere… Sensiz bu yük ezer beni ve bensiz

sen yıkılıp çökersin Bilesin!




Yavuz Sultan Selim’i köle eden, o koca sulatanı kızgın çöllerde yaya

yürüten sevdanın varisiyiz Seninle kalabalık, karanlık çirkefe bürünmüş

yollarda değil, sıcak çöllerde ak yokuşlarda yan yana omuz omuza

yürümektir muradım Bilesin!




Senden öğrendim karşılıksız, hesapsız sevmeyi ve sen öğrettin bana

sevilmeyi… Hz Mevlana’nı buyurduğu gibi; “Aşksız insan kanatsız kuş

gibidir” Sen kolum kanadım, sen derdim dermanım, sen bana Aşkı öğreten,

sen canım cananımsın Bilesin!




Vuslat türküleri kadar şen, hasret türküleri kadar hüzünlü ey Türkü

Gözlü Güzel! İman ile isyan arasında gidip geldiğim vakitlerde

gözlerinden hayalime düşen ışıkla yol buldum Bilesin!




Terkedilmiş eski başkentler kadar yalnız, viran olmuş bir cami kadar

mahzun ve kimi kimsesi olmayan bir ana kız kadar çaresizim Eski

başkente akşam iner, yağmur yağar, hüzün yağar şimdi… Rahmettir yağan ya

da gök ayrılığın hüznüne ağıt yakıyordur kendi dilince… Bilesin!




Bir şairin gönlüne, şiirin menziline girmek zordur Türkü Gözlüm Ne

zaman bir türkü dinlesen, ne zaman bir şiir okusan ve ne zaman bir beyaz

gül görsen yüreğin sızlar Ne zaman aynanın karşısında gözlerinle göz

göze gelsen, gözlerine yazılmış şiirler bir damla yaş olur süzülür

yanağına…


Senin yangının, senin gözyaşın ta ötelerden gelir saplanır bir şairin yüreğine… Bilesin!




Leylâ eğer Mecnun’u sevmeseydi, Mecnun onca sene çölde gezer miydi?

Şirin Ferhat’ı beklemeseydi, Ferhat dağı deler miydi? Ya da Aslı’nın

aslı olmasaydı Kerem yanıp küle döner miydi?


Ey türkü gözlerine destan yazdığım güzel!


Şimdi Mecnun’a, Ferhat’a, Kerem’e sevda manifestosu yazıyorum ve Fuzûlî

misali diyorum ki; “Âşık-ı sadık benim onların sadece adı var” Bilesin!




Ey bu mektubu okurken her harfte bir damla gözyaşı döken güzel!


Seni ve güzelliğini, kelimelere cümlelere ve şiirlere sığdırmaya çalışan

tüm şairler ve yazdığım tüm harfler adına bir kez daha senden özür

dileyerek ve gene ve sadece;




Bir seni hep seni tek seni sevdiğimi


Bir sana hep sana tek sana seslenerek;


Şiir diye yüreğimi sunuyorum yüreğine




Ve canım deyip aldığın canımı kurban diye adıyorum bir damla gözyaşına Bilesin!


Bayramın mübarek olsun…


Vesselam…




Mustafa Türkarslan

Alıntı Yaparak Cevapla