Yalnız Mesajı Göster

Türkü Gözlü Güzele Mektup

Eski 08-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkü Gözlü Güzele Mektup



Ey can özüm!


Ey gönül gözüm!


Ey söylenmemiş sözüm!


Ey eski başkentin sultanı, Türkü Gözlüm!


Nasılsın? Bak her zamanki gibi sıradan, basit bir nasılsın sorusunun ardına gizliyorum aşkımı, hasretimi ve o koca sevdamı


Nasılsın bahar sözlüm?


Nasılsın ay yüzlüm?


Nasılsın Türkü Gözlüm?




Sensizliğin katran karası vakitlerinde, yokluğunun öldürücü

suskunluğunda; kat kat ve rengârenk perdelerle örttüğün gönlünden

gönlüme düşen ışıkla aydınlanan bir vakitte, gene sana sesleniyorum

Bilesin!




Tarihin talihsiz sevdalarında figüran olmak yerine; tarihin mirasını da

talihin yükünü de omuzlayıp sevda yorgunu gönlüne derman olayım diye

sesleniyorum Bilesin!




Daha en baştan biliyorum ki; gün gelecek bu mektubu da sahiplenenler

olacak “ben yazdım” diyecekler ya da birileri üstüne alınacak “bana

yazıldı” diye gurur yapacaklar Ama sevda cümlelerimin gizli öznesi olan

Türkü Gözlü Güzel olduğunu bir ben bileceğim bir de sen Bilesin!




İki günlük nefsanî arzularına aşk adını verip AŞK’ın adını kirletenlere

inat, onca hasrete onca sevdaya rağmen yan yana gelince, birbirinin

gözlerine bakmaktan, ellerini tutmaktan hayâ eden edepli, nezih

sevdaların bu çağda da var olduğu bilinsin diye sana sesleniyorum

Bembeyaz bir sevda benimkisi arabesk şairlere, siyah-beyaz Türk

filmlerine, 21 yy’ın gündelik sevdalarına inat bembeyaz bir isyandır

bu Bilesin!




Bazen sen bile anlamakta zorlanıyorsun, bu çağda böyle aşk olmaz

diyorsun Acabalar sarıyor zihnini oysa senden öğrendim karşılıksız

sevmeyi, beklemeyi ve dua etmeyi… Seven kişi sevdiğine sitem etmez,

sevdiğini suçlamaz kendinden ziyade sevdiğinin mutluluğunu düşünür;

Canına canan değil, cananına can diler mevladan Biz aşkı bu çağın

şehvet, ihanet, rezalet üçgeninde değil, çağlar öncesinden kalma

sadakat, letafet, zarafet üçgeninde yaşıyoruz Bilesin!




Çünkü sevda dediğin; Hz Yakup gibi beklemek; bekleye bekleye gözden

olmaktır Ondan gayrısını görmemektir Hani şair diyor ya; "Sensizlik

ışık olacaksa gözlerime ben karanlığa razıyım, Varsın güneş hiç doğmasın

sevdiğim"




Gözlerinin içine bakarak, şimdiki zaman çekiminde senli cümleler kurmak

dururken, boğazımın dokuz boğumuna dizilen sevda sözleri yerine havadan

sudan konuşmak ölümün diğer adıdır Sensiz cümlelerim yetim kaldı

suskunluğa vurdum kendimi, terk ettim cümlelerin cümlesini… Bilesin!




Her sabah aynanın karşısında adını Türkü koyduğum gözlerinle göz göze

gelince yüreğinin derinlerinden bir sevda alır başını yürür, yaş olur

damla damla gözlerinden süzülür Ve sen seher vakitlerinde ağlıyorsundur

gene Harf harf damlıyordur gözyaşların kâğıda O damlalar şiir olur,

nâme olur gelir yüreğimin orta yerinden beni vurur Bilesin!


Sen İbrahim misali yangınlardasın Ben ateşi söndürmek için su taşıyan

karınca misali dua taşıyorum sana Biliyorum bu su bu ateşi söndürmez

Ama sevdamız belli olur Çünkü bu bir hikâyedir, bu hikâye di'li geçmiş

zaman rivayetlerinden ziyade şimdiki zaman çekiminde geçmektedir

Bilesin!




Keşkeler sarıldı boğazıma nefes alamıyorum, ne beni sana ne seni sana

anlatamıyorum diye çırpınırken ve yokluğunun hüznüyle biten gün,

hayalinle aydınlanan geceye devrederken kendini, bir türkü çalınır

kulağıma “Ellerini çekip benden, /Yârim bu Gün gider oldu /Hem sever

hem sevilirken /Bu ayrılık neden oldu”


“Ama senden ayrı gezen / Yürek değil beden oldu” Bilesin!




Ve bir hikâye düşer hatırıma gene bülbül ve beyaz güle dair;




“Gülün yüzünde hep bir hüzün vardı Nicedir uzaktan onu seyretmekte olan

bülbül, gülü böyle görünce, içinin yandığını hissederdi Gül neden

böyleydi ki? Etrafında nice kuş pervane oluyor ve bakanlar,

hayranlıklarını gizleyemiyorken… Böylesine gözde ve güzelken, neden bu

kadar hüzünlüydü? Herkes gidince, yalnız kalan ve gözyaşları

yapraklarından süzülen gülün dalına kondu…




“-Ah güzeller güzeli, niçin ağlıyorsun?” dedi, fısıltı gibi bir ötüşle… İnilti gibi bir sesle cevapladı gül:




“-Dikenlerimin acısıyla yanmayacak ve dikenimin batmasıyla, şu ipek

yaprağımın okşamasını bir görecek olanın hasretindeyim Dikenimin de,

yaprağım kadar rahmet olduğunu sezecek… Ve canını yaktığı için,

dikenimin varlığına şükredecek olanın hasretini çekmedeyim… Bülbüller,

ipeksi yapraklarıma şiirler yazdılar; kokumla mest olup, tavafıma

durdular Nice serenat dinledim, nice aşk îlanına muhatap oldum Fakat

ne vakit, o âşıklık iddia edenlerden birine dikenimi değdirecek oldum,

canının derdine düştü de, çekip gitti «Senin için ölürüm!»

diyenlerin, daha tenlerini çizmeme bile dayanamadıklarını ve yalancı

olduklarını görmek, beni böyle mahzun etti




Bülbül, gülün söylediklerini duyunca, hiçbir şeyin göründüğünden ibaret

olmadığını anladı Sonra bir an kendi duygularını sınadı Acaba, dedi,

ben de diğerleri gibi miyim? Gülü sevdiğimi zannederken, yoksa canımın

sevgilisi miyim?




Gül, gözlerindeki ağlamaklı bakışla uzun uzun daldı önce Sonra devamla dedi ki:




“-Ağlamayı sevmeyenler, gülmeyi de sevemezler…”




Bir bülbüle hasretim ki, dikenim kanadını yırtıp geçtiği hâlde,

kanadının derdine düşmeyip, yine gözlerimin içine aşkla bakmaya devam

etsin… Oysa bakıyorum, öncesinde rengim ve kokumla güya sarhoşa

dönenler, canlarını azıcık yaktığımda gaflete düşüp, yüzüme bakmaz

oluyorlar…




Böylece devam etti gül anlatmaya gül anlattı bülbül dinledi saatlerce

Bülbül, sadece, hayranlıkla gülün gözlerine baktı… Cevap vermedi… Tam o

sırada, gülün nicedir gülmeyen yüzünde, tatlı bir gülümseme belirdi Bu

gülümsemeyle, etrafa öylesine güzel bir koku yayıldı ki, duyan bilir…




Bülbül, gülünün gülmesiyle gönlü temelli coşarak ve gülümseyerek sordu:




“-Nasıl da yakıştı gülmek sana… Hele deyiver, neye güldün gülüm!?”




Gül, hiçbir şey söylemedi… Bir yandan gülen, bir yandan yaşlar akan

gözleriyle, sadece başını eğdi… O vakit bülbül, gülün dalına geçmiş olan

tırnaklarını ve dikenlere takıldığı için saatlerdir kanamakta olan

kanadını ve kanıyla beyaz gülün kırmızıya döndüğünü fark etti




Hele deyiver sen neye güldün Türkü Gözlüm?




Canım canında, kaderim duanda yazılıdır Halim ruhunda tecelli, ruhun kalbime aynadır Şimdi;


Sensizim, sessizim, kimsesizim


Gözlerinin,


Sözlerinin,


Gönlünün,


Hatırına


Ya bırak beni düşeyim uçuruma


Ya da çekiver yanına…




Ben her şeye rağmen sana geliyorum… Ardımda bırakıp sensiz geçmişi

gönlünde yeniden dirilmek için Yiğit düştüğü yerden kalkar Türkü

Gözlüm! Asırlar önce düştüğüm gönlünden şimdi kıyama kalkıyorum

Bilesin!




“Seni ben gönlüme sultan, beni kurban bilirim


Seni beklerken ağarmış nice tan bilirim


Seni pençesi kandır canavardır dediler,


Seni gene de canıma can derdime derman bilirim


Dörtlüğünden,




“Cânı kim cananı içün sevse cânânın sever


Cânı içün kim ki cânânın sever cânın sever” beytine kadar tüm zamanlar

boyu senin için yazılmış en güzel şiirleri ve sözleri bilirim ama ben

gene ve sadece;




Bir seni, hep seni, tek seni sevdiğimi


Bir sana, hep sana, tek sana seslenerek;




Şiir diye yüreğimi sunuyorum yüreğine… Bilesin!




Her ne kadar sürçü lisan etti isem,




AŞK OLSUN!




Mustafa TÜRKARSLAN

Alıntı Yaparak Cevapla