Prof. Dr. Sinsi
|
Türkü Gözlü Güzele Mektup
Ey can özüm!
Ey gönül gözüm!
Ey söylenmemiş sözüm!
Ey eski başkentin sultanı, Türkü Gözlüm!
Nasılsın? Bak her zamanki gibi sıradan, basit bir nasılsın sorusunun ardına gizliyorum aşkımı, hasretimi ve o koca sevdamı
Nasılsın bahar sözlüm?
Nasılsın ay yüzlüm?
Nasılsın Türkü Gözlüm?
Sensizliğin katran karası vakitlerinde, yokluğunun öldürücü
suskunluğunda; kat kat ve rengârenk perdelerle örttüğün gönlünden
gönlüme düşen ışıkla aydınlanan bir vakitte, gene sana sesleniyorum
Bilesin!
Tarihin talihsiz sevdalarında figüran olmak yerine; tarihin mirasını da
talihin yükünü de omuzlayıp sevda yorgunu gönlüne derman olayım diye
sesleniyorum Bilesin!
Daha en baştan biliyorum ki; gün gelecek bu mektubu da sahiplenenler
olacak “ben yazdım” diyecekler ya da birileri üstüne alınacak “bana
yazıldı” diye gurur yapacaklar Ama sevda cümlelerimin gizli öznesi olan
Türkü Gözlü Güzel olduğunu bir ben bileceğim bir de sen Bilesin!
İki günlük nefsanî arzularına aşk adını verip AŞK’ın adını kirletenlere
inat, onca hasrete onca sevdaya rağmen yan yana gelince, birbirinin
gözlerine bakmaktan, ellerini tutmaktan hayâ eden edepli, nezih
sevdaların bu çağda da var olduğu bilinsin diye sana sesleniyorum
Bembeyaz bir sevda benimkisi arabesk şairlere, siyah-beyaz Türk
filmlerine, 21 y y’ın gündelik sevdalarına inat bembeyaz bir isyandır
bu Bilesin!
Bazen sen bile anlamakta zorlanıyorsun, bu çağda böyle aşk olmaz
diyorsun Acabalar sarıyor zihnini oysa senden öğrendim karşılıksız
sevmeyi, beklemeyi ve dua etmeyi… Seven kişi sevdiğine sitem etmez,
sevdiğini suçlamaz kendinden ziyade sevdiğinin mutluluğunu düşünür;
Canına canan değil, cananına can diler mevladan Biz aşkı bu çağın
şehvet, ihanet, rezalet üçgeninde değil, çağlar öncesinden kalma
sadakat, letafet, zarafet üçgeninde yaşıyoruz Bilesin!
Çünkü sevda dediğin; Hz Yakup gibi beklemek; bekleye bekleye gözden
olmaktır Ondan gayrısını görmemektir Hani şair diyor ya; "Sensizlik
ışık olacaksa gözlerime ben karanlığa razıyım, Varsın güneş hiç doğmasın
sevdiğim"
Gözlerinin içine bakarak, şimdiki zaman çekiminde senli cümleler kurmak
dururken, boğazımın dokuz boğumuna dizilen sevda sözleri yerine havadan
sudan konuşmak ölümün diğer adıdır Sensiz cümlelerim yetim kaldı
suskunluğa vurdum kendimi, terk ettim cümlelerin cümlesini… Bilesin!
Her sabah aynanın karşısında adını Türkü koyduğum gözlerinle göz göze
gelince yüreğinin derinlerinden bir sevda alır başını yürür, yaş olur
damla damla gözlerinden süzülür Ve sen seher vakitlerinde ağlıyorsundur
gene Harf harf damlıyordur gözyaşların kâğıda O damlalar şiir olur,
nâme olur gelir yüreğimin orta yerinden beni vurur Bilesin!
Sen İbrahim misali yangınlardasın Ben ateşi söndürmek için su taşıyan
karınca misali dua taşıyorum sana Biliyorum bu su bu ateşi söndürmez
Ama sevdamız belli olur Çünkü bu bir hikâyedir, bu hikâye di'li geçmiş
zaman rivayetlerinden ziyade şimdiki zaman çekiminde geçmektedir
Bilesin!
Keşkeler sarıldı boğazıma nefes alamıyorum, ne beni sana ne seni sana
anlatamıyorum diye çırpınırken ve yokluğunun hüznüyle biten gün,
hayalinle aydınlanan geceye devrederken kendini, bir türkü çalınır
kulağıma “Ellerini çekip benden, /Yârim bu Gün gider oldu /Hem sever
hem sevilirken /Bu ayrılık neden oldu”
“Ama senden ayrı gezen / Yürek değil beden oldu ” Bilesin!
Ve bir hikâye düşer hatırıma gene bülbül ve beyaz güle dair;
“Gülün yüzünde hep bir hüzün vardı Nicedir uzaktan onu seyretmekte olan
bülbül, gülü böyle görünce, içinin yandığını hissederdi Gül neden
böyleydi ki? Etrafında nice kuş pervane oluyor ve bakanlar,
hayranlıklarını gizleyemiyorken… Böylesine gözde ve güzelken, neden bu
kadar hüzünlüydü? Herkes gidince, yalnız kalan ve gözyaşları
yapraklarından süzülen gülün dalına kondu…
“-Ah güzeller güzeli, niçin ağlıyorsun?” dedi, fısıltı gibi bir ötüşle… İnilti gibi bir sesle cevapladı gül:
“-Dikenlerimin acısıyla yanmayacak ve dikenimin batmasıyla, şu ipek
yaprağımın okşamasını bir görecek olanın hasretindeyim Dikenimin de,
yaprağım kadar rahmet olduğunu sezecek… Ve canını yaktığı için,
dikenimin varlığına şükredecek olanın hasretini çekmedeyim… Bülbüller,
ipeksi yapraklarıma şiirler yazdılar; kokumla mest olup, tavafıma
durdular Nice serenat dinledim, nice aşk îlanına muhatap oldum Fakat
ne vakit, o âşıklık iddia edenlerden birine dikenimi değdirecek oldum,
canının derdine düştü de, çekip gitti «Senin için ölürüm! »
diyenlerin, daha tenlerini çizmeme bile dayanamadıklarını ve yalancı
olduklarını görmek, beni böyle mahzun etti ”
Bülbül, gülün söylediklerini duyunca, hiçbir şeyin göründüğünden ibaret
olmadığını anladı Sonra bir an kendi duygularını sınadı Acaba, dedi,
ben de diğerleri gibi miyim? Gülü sevdiğimi zannederken, yoksa canımın
sevgilisi miyim?
Gül, gözlerindeki ağlamaklı bakışla uzun uzun daldı önce Sonra devamla dedi ki:
“-Ağlamayı sevmeyenler, gülmeyi de sevemezler…”
Bir bülbüle hasretim ki, dikenim kanadını yırtıp geçtiği hâlde,
kanadının derdine düşmeyip, yine gözlerimin içine aşkla bakmaya devam
etsin… Oysa bakıyorum, öncesinde rengim ve kokumla güya sarhoşa
dönenler, canlarını azıcık yaktığımda gaflete düşüp, yüzüme bakmaz
oluyorlar…
Böylece devam etti gül anlatmaya gül anlattı bülbül dinledi saatlerce
Bülbül, sadece, hayranlıkla gülün gözlerine baktı… Cevap vermedi… Tam o
sırada, gülün nicedir gülmeyen yüzünde, tatlı bir gülümseme belirdi Bu
gülümsemeyle, etrafa öylesine güzel bir koku yayıldı ki, duyan bilir…
Bülbül, gülünün gülmesiyle gönlü temelli coşarak ve gülümseyerek sordu:
“-Nasıl da yakıştı gülmek sana… Hele deyiver, neye güldün gülüm!?”
Gül, hiçbir şey söylemedi… Bir yandan gülen, bir yandan yaşlar akan
gözleriyle, sadece başını eğdi… O vakit bülbül, gülün dalına geçmiş olan
tırnaklarını ve dikenlere takıldığı için saatlerdir kanamakta olan
kanadını ve kanıyla beyaz gülün kırmızıya döndüğünü fark etti ”
Hele deyiver sen neye güldün Türkü Gözlüm?
Canım canında, kaderim duanda yazılıdır Halim ruhunda tecelli, ruhun kalbime aynadır Şimdi;
Sensizim, sessizim, kimsesizim
Gözlerinin,
Sözlerinin,
Gönlünün,
Hatırına
Ya bırak beni düşeyim uçuruma
Ya da çekiver yanına…
Ben her şeye rağmen sana geliyorum… Ardımda bırakıp sensiz geçmişi
gönlünde yeniden dirilmek için Yiğit düştüğü yerden kalkar Türkü
Gözlüm! Asırlar önce düştüğüm gönlünden şimdi kıyama kalkıyorum
Bilesin!
“Seni ben gönlüme sultan, beni kurban bilirim
Seni beklerken ağarmış nice tan bilirim
Seni pençesi kandır canavardır dediler,
Seni gene de canıma can derdime derman bilirim ”
Dörtlüğünden,
“Cânı kim cananı içün sevse cânânın sever
Cânı içün kim ki cânânın sever cânın sever” beytine kadar tüm zamanlar
boyu senin için yazılmış en güzel şiirleri ve sözleri bilirim ama ben
gene ve sadece;
Bir seni, hep seni, tek seni sevdiğimi
Bir sana, hep sana, tek sana seslenerek;
Şiir diye yüreğimi sunuyorum yüreğine… Bilesin!
Her ne kadar sürçü lisan etti isem,
AŞK OLSUN!
Mustafa TÜRKARSLAN
|