Prof. Dr. Sinsi
|
Bağdat Duasi....
Bağdat Duası
Rabbim,
Ülkeme bahar geliyor
Kelebekler kozasında kıpırdıyor
Kuşlar dallarda cıvıldaşıyor
Gül goncası başını uzatıyor 
İşte bu yeni bir yaratış…
İşte bu taze bir varoluş…
Senin bizi hiçlikten çekip alan rahmetine tanık oluyoruz şimdi …
Senin bizi unutulmuşluktan sıyırıp alan şefkatine tanık oluyoruz şimdi…
Senin bizi yokluktan seçip alan eşsiz lütfuna tanık oluyoruz şimdi
Biliyoruz ki, Senin kudretin hükmediyor aleme
Biliyoruz ki, Senin hikmetin döndürüyor feleği,
Biliyoruz ki, Senin rahmetin getiriyor bütün sabahları…
Biliyoruz ki, Senin bereketin getiriyor baharı…
Ve biliyoruz ki, baharın diriliş kokusunu yaydığı ülkemde,
Güneşin ebedî aydınlığı müjdelediği bu günlerde olup bitenlerin
olup biteceğini Sen biliyordun
Hani bir zamanlar meleklerin sormuştu ya;
“Yeryüzünde kan dökecek, fesat çıkaracak insanları mı yaratacaksın?”
Sen ise sonsuz hikmetinle, sınırsız ilminle, nihayetsiz rahmetinle, eşsiz lütfunla cevaplamıştın:
“Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demiştin
Ve meleklerin, sırrına eremediğimiz bir mahcubiyetle, inceliğini kavrayamadığımız bir nazla,
“Ey Rabbimiz,” demişlerdi, “Seni kusurdan, zulümden, anlamsız iş yapmaktan tenzih ederiz Biz bilmeyiz, Sen bilirsin Senin bize bildirdiğinden başkasını bilmeyiz ”
Rabbim, biz de o meleklerinin safiyetiyle yakarıyoruz şimdi…
Bu olup bitenleri anlamıyoruz…
Baharı özlemek varken, yanık kan kokusunu özleyenlerin aramızda oluşunu anlamıyoruz
Bir gül ile hasbihal etmek varken, amansız bir füzenin ateşiyle masumlara kin kusanların aramızda dolaşmasını anlamıyoruz
Bir kuş cıvıltısıyla huzur bulmak mümkün iken, kara suratlı tankların uğultusunu, alev yüklü uçakların cayırtısını dinlemekten zevk alanların bizim gibi bir insan oluşunu
anlamakta zorlanıyoruz
Rahmetini umuyoruz Rabbim,
Hikmetinden sual ediyoruz
Meleklerin mahcubiyetiyle yakarıyoruz şimdi
Meleklerin nazıyla sesleniyoruz Sana
Duy bizi Rabbim,
“Biz Senin bize indireceğin hayra öyle muhtacız ki”
Duy bizi Rabbim,
Kırık kalplerimiz: En güzide duamız 
Duy bizi Rabbim,
Susmuş dillerimiz: En parlak sözümüz
Rabbim, dokundur rahmetini göğsümüze
Al bu acıyla kanayan kalbimizi
Kerbelâ’da alev toplarının korkusuyla,
zalim silahların öfkesiyle
susuz ve aç kalanların göğsüne götür
Rabbim, dokundur şefkatini alnımıza
Al bu baharı gören gözlerimizi
Bağdat’ın korku, kan ve barut kokulu gecelerinde
ağlayan bebelerin bakışlarına götür
Rabbim, dokundur kudretini ellerimize,
Al bu tutan ellerimizi, Necef’te derin yoksulluğun içinde, iki zalim arasında kalmışlığın orta yerinde kıvranan masum annelerin ve çaresiz babaların ellerine dokundur
Al bu ellerimizi, Bağdat’ta ağzına alevler doldurulmuş, Halepçe’de gözlerine gaz değmiş, annesinin acıyla buruşan yüzünde, korkuyla titreyen göğsünde cennete uçmuş bebeklerin sarı saçlarına götür
Rabbim, dokundur güneşi, ayı ve yıldızları çekip çeviren kudretini ellerimize,
Ve al bu ellerimizi,
yüreği buz tutmuş,
gözünü kan bürümüş,
elleri bir bebeğin saçlarını okşamanın zevkinden yoksun kalmış,
ruhları cehennem alevlerinin bile düşmekten korktuğu dehşet yangınlarında kavrulan,
dilleri yalan kokulu,
yüzleri karanlık dolu zalimlerin
nursuz suratlarına indir
Rabbim, gaybın sırlarını, kaderin gizliliklerini kulaklarına işittirdiğin sevgili kulların Bağdatlı Cüneyd’in, Abulkadir-i Geylâni’nin kulaklarına erişen sırları dokundur kulaklarımıza,
Ve al bu kulaklarımızı,
Yüzleri kararmış, gözleri körelmiş, elleri kurumuş, ruhu yokluğun ateşinde kavrulmuş zalimlerin pişmanlık feryatlarını, dünyada şehit ettikleri masum, mazlum çocukların tanımsız bir neşeyle dinlediği hesap gününe götür
Rabbim, gayb perdesi açılsa bile imanım artmaz diyecek denli gerçeği perdesiz gören, hikmete ve hakikate eksiksiz tanık olan Hz Ali’nin, Kerbelâ’yı kalbimizin gözünün karası eylemiş güzeller güzeli Hasan ile Hüseyin’in gözlerine değdirdiğin sırrı dokundur gözlerimize,
Ve al bu gözlerimizi,
Bağdat’ta belki bugünün akşamına, belki bu gecenin sabahına çıkamayacak bebelerin gözlerinin, Filistin’de yavrusunun kara gözlerine bakıp da doya doya gülümseme fırsatı verilmeyen anaların gözlerinin, Çeçenistan’da hayallerini bir uçurtmanın kuyruğuna takıp geleceğini hayal edemeyen çocukların gözlerinin, anlamsız bir savaşın orta yerinde kalıp sevdiğinin yüzüne şu fani dünyada bir daha bakamayacak delikanlıların, genç kızların gözlerinin hesap günü nihayetsiz kudretinin eliyle, güzeller güzeli adaletinin gereğince zalimlerin cehenneme tıkıldığını gördükleri güne götür
Rabbim, dokundur dilimize kabul ettiğin en güzide dua sözlerini,
Rabbim, dokundur dudağımıza Taif’te ayağı kanayan En Sevgili’nin sabır duasını,
Rabbim, dokundur damağımıza Bedir’de yanlarına meleklerini gönderdiğin güzel kullarının dualarını,
Rabbim, dokundur dudağımıza “Zalimler İçin Yaşasın Cehennem!” haykırışında yankılanan reddedilmez yakarışları,
Rabbim, dokundur dilimize bütün Kadir gecelerinin bütün secdelerinde edilen makbul duaları
Ve al bu dilimizi,
Al bu dudağımızı,
kulaklarına Tomohawk füzelerinin kör çığlıkları doluşan dilsiz bebelerin ağzına götür,
çaresiz annelerin, günahsız çocukların, umutsuz babaların suskun yüreklerine değdir
Rabbim, dokundur kudretini ölmüş ümmetinin tenine,
kara topraktan gülleri dirilten kudretinle,
kuru dallardan çiçekleri yaratan bereketinle,
dipsiz unutulmuşluklardan ruhları sıyırıp alan şefkatinle
zalimlerin şerrinden uzak,
kâfirlerin karanlığından uzak,
şeytanın aldatmasından uzak,
dostlarının arasında,
sevdiklerinin yanında,
peygamberlerinin meclisinde,
şehitlerin, masumların ve mazlumların yöresinde
bir müjde gönder bizi
Baharı gönder bize
Sabahı gönder bize
Allah’ım,
Sana tutunuyoruz
Kimsenin yere atmasına izin verme bizi…
Alıntı-yadıcemil com
|