Prof. Dr. Sinsi
|
Jeomorfoloji (Dünyanın Oluşumu Ve İç Yapısı)
Jeomorfoloji
Dünya’nın Oluşumu ve İç Yapısı
Güneş Sistemi’nin Oluşumu
Güneş Sistemi’nin oluşumu ile ilgili farklı teoriler ortaya atılmıştır En geçerli teori sayılan Kant-Laplace teorisine Nebula teorisi de denir
Bu teoriye göre, Nebula adı verilen kızgın gaz kütlesi ekseni çevresinde sarmal bir hareketle dönerken, zamanla soğuyarak küçülmüştür Bu dönüş etkisiyle oluşan çekim merkezinde Güneş oluşmuştur Gazlardan hafif olanları Güneş tarafından çekilmiş, çekim etkisi dışındakiler uzay boşluğuna dağılmış ağır olanlar da Güneş’ten farklı uzaklıklarda soğuyarak gezegenleri oluşturmuşlardır
Dünya’nın Oluşumu
Dünya, Güneş Sistemi oluştuğunda kızgın bir gaz kütlesi halindeydi Zamanla ekseni çevresindeki dönüşünün etkisiyle, dıştan içe doğru soğumuş, böylece iç içe geçmiş farklı sıcaklıktaki katmanlar oluşmuştur Günümüzde iç kısımlarda yüksek sıcaklık korunmaktadır Dünya’nın oluşumundan bugüne kadar geçen zaman ve Dünya’nın yapısı jeolojik zamanlar yardımıyla belirlenir
Jeolojik Zamanlar
Yaklaşık 4,5 milyar yaşında olan Dünya, günümüze kadar çeşitli evrelerden geçmiştir Jeolojik zamanlar adı verilen bu evrelerin her birinde , değişik canlı türleri ve iklim koşulları görülmüştür
Dünya’nın yapısını inceleyen jeoloji bilimi, jeolojik zamanlar belirlenirken fosillerden ve tortul tabakaların özelliklerinden yararlanılır
Jeolojik zamanlar günümüze en yakın zaman en üstte olacak şekilde sıralanır
Dördüncü Zaman
Üçüncü Zaman
İkinci Zaman
Birinci Zaman
İlkel Zaman
İlkel Zaman
Günümüzden yaklaşık 600 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır
İlkel zamanın yaklaşık 4 milyar yıl sürdüğü tahmin edilmektedir
Zamanın önemli olayları :
Sularda tek hücreli canlıların ortaya çıkışı
En eski kıta çekirdeklerinin oluşumu
İlkel zamanı karakterize eden canlılar alg ve radiolariadır
Birinci Zaman (Paleozoik)
Günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır Birinci zamanın yaklaşık 375 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir
Zamanın önemli olayları :
Kaledonya ve Hersinya kıvrımlarının oluşumu
Özellikle karbon devrinde kömür yataklarının oluşumu
İlk kara bitkilerinin ortaya çıkışı
Balığa benzer ilk organizmaların ortaya çıkışı
Birinci zamanı karakterize eden canlılar graptolith ve trilobittir
İkinci Zaman (Mezozoik)
Günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır İkinci zamanın yaklaşık 160 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir İkinci zamanı karakterize eden dinazor ve ammonitler bu zamanın sonunda yok olmuşlardır
Zamanın önemli olayları :
Ekvatoral ve soğuk iklimlerin belirmesi
Kimmeridge ve Avustrien kıvrımlarının oluşumu
İkinci zamanı karakterize eden canlılar ammonit ve dinazordur
Üçüncü Zaman (Neozoik)
Günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır Üçüncü zamanın yaklaşık 63 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir
Zamanın önemli olayları :
§ Kıtaların bugünkü görünümünü kazanmaya başlaması
§ Linyit havzalarının oluşumu
§ Bugünkü iklim bölgelerinin ve bitki topluluklarının belirmeye başlaması
§ Alp kıvrım sisteminin gelişmesi
§ Nümmilitler ve memelilerin ortaya çıkışı
Üçüncü zamanı karakterize eden canlılar nummilit, hipparion, elephas ve mastadondur
Dördüncü Zaman (Kuaterner)
Günümüzden 2 milyon yıl önce başladığı ve hala sürdüğü varsayılan jeolojik zamandır
Zamanın önemli olayları :
İklimde büyük değişikliklerin ve dört buzul döneminin (Günz, Mindel, Riss, Würm) yaşanması
İnsanın ortaya çıkışı
Dördüncü zamanı karakterize eden canlılar mamut ve insandır
Dünya’nın İç Yapısı
Dünya, kalınlık, yoğunluk ve sıcaklıkları farklı, iç içe geçmiş çeşitli katmanlardan oluşmuştur Bu katmanların özellikleri hakkında bilgi edinilirken deprem dalgalarından yararlanılır
Çekirdek
Manto
Taşküre (Litosfer)
Deprem Dalgaları
Deprem dalgaları farklı dalga boylarını göstermektedir Deprem dalgaları yoğun tabakalardan geçerken dalga boyları küçülür, titreşim sayısı artar Yoğunluğu az olan tabakalarda ise dalga boyu uzar, titreşim sayısı azalır
Çekirdek :
Yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümdür Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, 5120-2890 km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek, 6371-5150 km’ler arasındaki kısmına iç çekirdek denir İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir Dış çekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir
Manto
Litosfer ile çekirdek arasındaki katmandır 100-2890 km’ler arasında bulunan mantonun yoğunluğu 3,3-5,5 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700 °C arasında değişir Manto, yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur Yapısında silisyum, magnezyum , nikel ve demir bulunmaktadır Mantonun üst kesimi yüksek sıcaklık ve basınçtan dolayı plastiki özellik gösterir Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur Bu nedenle mantoda sürekli olarak alçalıcı-yükselici hareketler görülür
Mantodaki Alçalıcı-Yükselici Hareketler
Mantonun alt ve üst kısımlarındaki yoğunluk farkı nedeniyle magma adı verilen kızgın akıcı madde yerkabuğuna doğru yükselir Yoğunluğun arttığı bölümlerde ise magma yerin içine doğru sokulur
Taşküre (Litosfer)
Mantonun üstünde yer alan ve yeryüzüne kadar uzanan katmandır
Kalınlığı ortalama 100 km’dir
Taşküre’nin ortalama 35 km’lik üst bölümüne yerkabuğu denir
Daha çok silisyum ve alüminyum bileşimindeki taşlardan oluşması nedeniyle sial de denir
Yerkabuğunun altındaki bölüme ise silisyum ve magnezyumdan oluştuğu için sima denir
Sial, okyanus tabanlarında incelir yer yer kaybolur
Örneğin Büyük Okyanus tabanının bazı bölümlerinde sial görülmez
Yeryüzünden yerin derinliklerine inildikçe 33 m’de bir sıcaklık 1 °C artar Buna jeoterm basamağı denir
Kıtalar ve Okyanuslar
Yeryüzünün üst bölümü kara parçalarından ve su kütlelerinden oluşmuştur Denizlerin ortasında çok büyük birer ada gibi duran kara kütlelerine kıta denir Kuzey Yarım Küre’de karalar, Güney Yarım Küre’den daha geniş yer kaplar Asya, Avrupa, Kuzey Amerika’nın tamamı ve Afrika’nın büyük bir bölümü Kuzey Yarım Küre’de yer alır Güney Amerika’nın ve Afrika’nın büyük bir bölümü, Avustralya ve çevresindeki adalarla Antartika kıtası Güney Yarım Küre’de bulunur Yeryüzünün yaklaşık ¾’ü sularla kaplıdır Kıtaların birbirinden ayıran büyük su kütlelerine okyanus denir
Kara ve Denizlerin Farklı Dağılışının Sonuçları
Karaların Kuzey Yarım Küre’de daha fazla yer kaplaması nedeniyle, Kuzey Yarım Küre’de;
Yıllık sıcaklık ortalaması daha yüksektir
Sıcaklık farkları daha belirgindir
Eş sıcaklık eğrileri enlemlerden daha fazla sapma gösterir
Kıtalar arası ulaşım daha kolaydır
Nüfus daha kalabalıktır
Kültürlerin gelişmesi ve yayılması daha kolaydır
Ekonomi daha hızlı ve daha çok gelişmiştir
Hipsografik Eğri
Yeryüzünün yükseklik ve derinlik basamaklarını gösteren eğridir
Kıta Platformu : Derin deniz platformundan sonra yüksek dağlar ile kıyı ovaları arasındaki en geniş bölümdür
Karaların Ortalama Yüksekliği : Karaların ortalama yüksekliği 1000 m dir Dünya’nın en yüksek yeri deniz seviyesinden 8840 m yükseklikteki Everest Tepesi’dir
Kıta Sahanlığı : Deniz seviyesinin altında, kıyı çizgisinden -200 m derine kadar inen bölüme kıta sahanlığı (şelf) denir Şelf kıtaların su altında kalmış bölümleri sayılır
Kıta Yamacı : Şelf ile derin deniz platformunu birbirine bağlayan bölümdür
Denizlerin Ortalama Derinliği : Denizlerin ortalama derinliği 4000 m dir Dünya’nın en derin yeri olan Mariana Çukuru denzi seviyesinden 11 035 m derinliktedir
Derin Deniz Platformu : Kıta yamaçları ile çevrelenmiş, ortalama derinliği 6000 m olan yeryüzünün en geniş bölümüdür
Derin Deniz Çukurları : Sima üzerinde hareket eden kıtaların, birbirine çarptıkları yerlerde bulunur Yeryüzünün en dar bölümüdür
Yerkabuğunu Oluşturan Taşlar
Yerkabuğunun ana malzemesi taşlardır Çeşitli minerallerden ve organik maddelerden oluşan katı, doğal maddelere taş ya da kayaç denir Yer üstünde ve içinde bulunan tüm taşların kökeni magmadır Ancak bu taşların bir kısmı bazı olaylar sonucu değişik özellikler kazanarak çeşitli adlar almıştır Oluşumlarına göre taşlar üç grupta toplanır
Püskürük (Volkanik) Taşlar
Tortul Taşlar
Başkalaşmış (Metamorfik) Taşlar
UYARI : Tortul taşları, püskürük ve başkalaşmış taşlardan ayıran en önemli özellik fosil içermeleridir
Püskürük (Volkanik) Taşlar
Magmanın yeryüzünde ya da yeryüzüne yakın yerlerde soğumasıyla oluşan taşlardır
Katılaşım taşları adı da verilen püskürük taşlar magmanın soğuduğu yere göre iki gruba ayrılır
§ Dış Püskürük Taşlar
§ İç Püskürük Taşlar
Dış Püskürük Taşlar
Magmanın yeryüzüne çıkıp, yeryüzünde soğumasıyla oluşan taşlardır Soğumaları kısa sürede gerçekleştiği için Küçük kristalli olurlar Dış püskürük taşların en tanınmış örnekleri bazalt, andezit, obsidyen ve volkanik tüftür
Bazalt : Koyu gri ve siyah renklerde olan dış püskürük bir taştır Mineralleri ince taneli olduğu için ancak mikroskopla görülebilir Bazalt demir içerir Bu nedenle ağır bir taştır
Andezit : Eflatun, mor, pembemsi renkli dış püskürük bir taştır Ankara taşı da denir Dağıldığında killi topraklar oluşur
Obsidyen (Volkan Camı) : Siyah, kahverengi, yeşil renkli ve parlak dış püskürük bir taştır Magmanın yer yüzüne çıktığında aniden soğuması ile oluşur Bu nedenle camsı görünüme sahiptir
Volkanik Tüf : Volkanlardan çıkan kül ve irili ufaklı parçaların üst üste yığılarak yapışması ile oluşan taşlara volkan tüfü denir
İç Püskürük Taşlar
Magmanın yeryüzünün derinliklerinde soğuyup, katılaşmasıyla oluşan taşlardır Soğuma yavaş olduğundan iç püskürükler iri kristalli olurlar İç püskürük taşların en tanınmış örnekleri granit, siyenit ve diyorittir
Granit : İç püskürük bir taştır Kuvars, mika ve feldspat mineralleri içerir Taneli olması nedeniyle mineralleri kolayca görülür Çatlağı çok olan granit kolayca dağılır, oluşan kuma arena denir
Siyenit : Yeşilimsi, pembemsi renkli iç püskürük bir taştır Adını Mısır’daki Syene (Asuvan) kentinden almıştır Siyenit dağılınca kil oluşur
Diyorit : Birbirinden gözle kolayca ayrılabilen açık ve koyu renkli minerallerden oluşan iç püskürük bir taştır İri taneli olanları, ince tanelilere göre daha kolay dağılır
Tortul Taşlar
Denizlerde, göllerde ve çukur yerlerde meydana gelen tortulanma ve çökelmelerle oluşan taşlardır Tortul taşların yaşı içerdikleri fosillerle belirlenir Tortul taşlar, tortullanmanın çeşidine göre 3 gruba ayrılır
Kimyasal Tortul Taşlar
Organik Tortul Taşlar
Fiziksel Tortul Taşlar
Fosil : Jeolojik devirler boyunca yaşamış canlıların taşlamış kalıntılarına fosil denir
Kimyasal Tortul Taşlar
Suda erime özelliğine sahip taşların suda eriyerek başka alanlara taşınıp tortulanması ile oluşur Kimyasal tortul taşların en tanınmış örnekleri jips, traverten, kireç taşı (kalker), çakmaktaşı (silex)’dır
Jips (Alçıtaşı) : Beyaz renkli, tırnakla çizilebilen kimyasal tortul bir taştır Alçıtaşı olarak da isimlendirilir
Traverten : Kalsiyum biokarbonatlı yer altı sularının mağara boşluklarında veya yeryüzüne çıktıkları yerlerde içlerindeki kalsiyum karbonatın çökelmesi sonucu oluşan kimyasal tortul bir taştır
Kalker (Kireçtaşı) : Deniz ve okyanus havzalarında, erimiş halde bulunan kirecin çökelmesi ve taşlaşması sonucu oluşan taştır
Çakmaktaşı (Silex) : Denizlerde eriyik halde bulunan silisyum dioksitin (SİO2) çökelmesi ile oluşan taştır Kahverengi, gri, beyaz, siyah renkleri bulunur Çok sert olması ve düzgün yüzeyler halinde kırılması nedeniyle ilkel insanlar tarafından alet yapımında kullanılmıştır
Organik Tortul Taşlar
Bitki ya da hayvan kalıntılarının belli ortamlarda birikmesi ve zamanla taşlaşması sonucu oluşur Organik tortul taşların en tanınmış örnekleri mercan kalkeri, tebeşir ve kömürdür
Mercan Kalkeri : Mercan iskeletlerinden oluşan organik bir taştır Temiz, sıcak ve derinliğin az olduğu denizlerde bulunur Ada kenarlarında topluluk oluşturanlara atol denir Kıyı yakınlarında olanlar ise, mercan resifleridir
Tebeşir : Derin deniz canlıları olan tek hücreli Globugerina (Globijerina)’ların birikimi sonucu oluşur Saf, yumuşak, kolay dağılabilen bir kalkerdir Gözenekli olduğu için suyu kolay geçirir
Kömür : Bitkiler öldükten sonra bakteriler etkisiyle değişime uğrar Eğer su altında kalarak değişime uğrarsa, C (karbon) miktarı artarak kömürleşme başlar C miktarı % 60 ise turba, C miktarı % 70 ise linyit, C miktarı % 80 – 90 ise taş kömürü, C miktarı % 94 ise antrasit adını alır
Fiziksel (Mekanik) Tortul Taşlar
Akarsuların, rüzgarların ve buzulların, taşlardan kopardıkları parçacıkların çökelip, birikmesi ile oluşur
Fiziksel (mekanik) tortul taşların en tanınmış örnekleri kiltaşı (şist), kumtaşı (gre) ve çakıltaşı (konglomera)’dır
Kiltaşı (Şist) : Çapı 2 mikrondan daha küçük olan ve kil adı verilen tanelerin yapışması sonucu oluşan fiziksel tortul bir taştır
Kumtaşı (Gre) : Kum tanelerinin doğal bir çimento maddesi yardımıyla yapışması sonucu oluşan fiziksel tortul bir taştır
Çakıltaşı (Konglomera) : Genelde yuvarlak akarsu çakıllarının doğal bir çimento maddesi yardımıyla yapışması sonucu oluşur
Başkalaşmış (Metamorfik) Taşlar :
Tortul ve püskürük taşların, yüksek sıcaklık ve basınç altında başkalaşıma uğraması sonucu oluşan taşlardır Başkalaşmış taşların en tanınmış örnekleri mermer, gnays ve filattır
Mermer : Kalkerin yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime uğraması, yani metamorfize olması sonucu oluşur
Gnays : Granitin yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime uğraması yani metamorfize olması sonucu oluşur
Filat : Kiltaşının (şist) yüksek sıcaklık ve basınç altında değişime uğraması yani metamorfize olması sonucu oluşur
Yeraltı Zenginliklerinin Oluşumu
Yerkabuğunun yapısı ve geçirmiş olduğu evrelerle yer altı zenginlikleri arasında sıkı bir ilişki vardır Yer altı zenginliklerinin oluşumu 3 grupta toplanır:
Volkanik olaylara bağlı olanlar; Krom, kurşun, demir, nikel, pirit ve manganez gibi madenler magmada erimiş haldedir
Organik tortulanmaya bağlı olanlar; Taş kömürü, linyit ve petrol oluşumu
Kimyasal tortulanmaya bağlı olanlar; Kayatuzu, jips, kalker, borasit ve potas yataklarının oluşumu
İç Güçler ve Etkileri
Faaliyetleri için gerekli enerjiyi yerin içinden alan güçlerdir İç güçlerin oluşturduğu yerşekilleri dış güçler tarafından aşındırılır İç güçlerin oluşturduğu hareketlerin bütününe tektonik hareket denir Bunlar;
Orojenez
Epirojenez
Volkanizma
Depremler’dir
UYARI : İç kuvvetler gerekli olan enerjiyi mantodan alır Deniz tabanı yayılmaları, kıta kaymaları, kıta yaylanmaları, dağ oluşumu ve tektonik depremler mantodaki hareketlerden kaynaklanır
Orojenez (Dağ Oluşumu)
Jeosenklinallerde biriken tortul tabakaların kıvrılma ve kırılma hareketleriyle yükselmesi olayına dağ oluşumu ya da orojenez denir Kıvrım hareketleri sırasında yükselen bölümlere antiklinal, çöken bölümlere ise senklinal adı verilir Antiklinaller kıvrım dağlarını, senklinaller ise çöküntü alanlarını oluşturur
Jeosenklinal : Akarsular, rüzgarlar ve buzullar, aşındırıp, taşıdıkları maddeleri deniz ya da okyanus tabanlarında biriktirirler Tortullanmanın görüldüğü bu geniş alanlara jeosenklinal denir
Fay
Yerkabuğu hareketleri sırasında şiddetli yan basınç ve gerilme kuvvetleriyle blokların birbirine göre yer değiştirmesine fay denir
Fay elemanları şunlardır:
Yükselen Blok : Kırık boyunca birbirine göre yer değiştiren bloklardan yükselen kısma denir
Alçalan Blok : Kırık boyunca birbirine göre yer değiştiren bloklardan alçalan kısma denir
Fay atımı : Yükselen ve alçalan blok arasında beliren yükseklik farkına fay atımı denir
Fay açısı : Dikey düzlem ile fay düzlemin yaptığı açıya fay açısı denir
Fay aynası : Fay oluşumu sırasında yükselen ve alçalan blok arasındaki yüzey kayma ve sürtünme nedeniyle çizilir , cilalanır Parlak görünen bu yüzeye fay aynası denir
Faylar boyunca yüksekte kalan yerkabuğu parçalarına horst adı verilir Buna karşılık faylar boyunca çöken kısımlara graben denir Horstlar kırık dağlarını, grabenler ise çöküntü hendeklerini oluşturur
Türkiye’de Orojenez
Türkiye’deki dağlar Avrupa ile Afrika kıtaları arasındaki Tetis jeosenklinalinde bulunan tortul tabakaların orojenik hareketi sonucunda oluşmuştur Kuzey Anadolu ve Toros Dağları Alp Orojenezi’nin Türkiye’deki kuzey ve güney kanadını oluşturmaktadır Ege bölgesi’ndeki horst ve grabenler de aynı sistemin içinde yer almaktadır
Epirojenez
Karaların toptan alçalması ya da yükselmesi olayına epirojenez denir Bu hareketler sırasında yeryüzünde geniş kubbeleşmeler ile yayvan büyük çukurlaşmalar olur Orojenik hareketlerin tersine epirojenik hareketlerde tabakaların duruşunda bozulma söz konusu değildir Dikey yönlü hareketler sırasındaki yükselmelerle jeoantiklinaller, çukurlaşmalar sırasında ise okyanus çanakları, yani jeosenklinaller oluşur
UYARI : III Zaman sonları, IV Zamanın başlarında Anadolu’nun epirojenik olarak yükselmesi ortalama yükseltiyi artırmıştır Bu nedenle Anadolu’da yüksek düzlükler geniş yer kaplar
Transgresyon – Regrasyon
Epirojenik hareketlere bağlı olarak her devirde kara ve deniz seviyeleri değişmiştir İklim değişiklikleri ya da tektonik hareketler nedeniyle denizin karalara doğru ilerlemesine transgresyon (deniz ilerlemesi) , denizin çekilmesine regresyon (deniz gerilemesi) denir
Volkanizma
Yerin derinliklerinde bulunan magmanın patlama ve püskürme biçiminde yeryüzüne çıkmasına volkanizma denir Volkanik hareketler sırasında çıkan maddeler bir baca etrafında yığılarak yükselir ve volkanlar (yanardağlar) oluşur
Volkan Bacası : Mağmanın yeryüzüne ulaşıncaya kadar geçtiği yola volkan bacası denir
Volkan Konisi : Lav, kül, volkan bombası gibi volkanik maddelerin üst üste yığılması ile oluşan koni biçimli yükseltiye volkan konisi, koni üzerinde oluşan çukurluğa krater denir
Volkanlardan Çıkan Maddeler
Volkanlardan çıkan maddeler değişik isimler alır :
Lav
Volkan Bombası
Volkan Külü
Volkanik Gazlar
Lav
Volkanlardan çıkarak yeryüzüne kadar ulaşan eriyik haldeki malzemeye lav denir Lavın içerisindeki SİO2 (Silisyum dioksit) oranı lavın tipini ve volkanizmanın karakterini belirler
Asit Lav : SİO2 % 66 ise asit lavlar oluşur Fazla akıcı değillerdir
Orta Tip Lav : SİO2 oranı % 33 - % 66 ise lav orta tiptir Bu tip lavların çıktığı volkanlarda volkanik kül miktarı azdır
Bazik Lav : SİO2 oranı < % 33 ise lav bazik karakterli ve akıcıdır Patlamasız, sakin bir püskürme oluşur
Volkan Bombası : Volkan bacasından atılan lav parçalarının havada dönerek soğuması ile oluşur
Volkan Külü : Gaz püskürmeleri sırasında oluşan, basınçlı volkan bacasından çıkan küçük taneli malzemeye kül denir
Volkanik küllerin bir alanda birikmesiyle volkanik tüfler oluşur
Volkanik Gazlar : Volkanizma sırasında subuharı, karbon dioksit, kükürt gibi gazlar magmadan hızla ayrışarak yeryüzüne çıkar Büyük volkanik bulutların oluşmasını sağlar
Püskürme Şekilleri
Volkanik hareketlerin en yoğun olduğu yerler, yerkabuğunun zayıf olduğu noktalar, çatlaklar ve yarıklardır
Magmanın yeryüzüne ulaştığı yere göre adlandırılan, merkezi çizgisel ve alansal olarak üç değişik püskürme şekli vardır :
Merkezi Püskürme : Magma yeryüzüne bir noktadan çıkıyorsa, buna merkezi püskürme denir
Çizgisel Püskürme : Magma yeryüzüne bir yarık boyunca çıkıyorsa, buna çizgisel püskürme denir
Alansal Püskürme : Magma yeryüzüne yaygın bir alandan çıkıyorsa, buna alansal püskürme denir
Volkan (Yanardağ) Biçimleri
Volkanların yapısı ve biçimleri yeryüzüne çıkan magmanın bileşimine, miktarına ve çıktığı yere göre değişir
Tabla Biçimindeki Volkanlar : Akıcı lavların geniş alanlara yayılmaları sonucunda oluşur Örneğin Hindistan’daki Dekkan Platosu
Kalkan Biçimindeki Volkanlar : Akıcı lavların bir bacadan çıkarak birikmesi sonucunda oluşan, geniş alanlı ve kubbemsi bir görünüşe sahip volkanlardır
Örneğin : Güneydoğu Anadolu’daki Karacadağ Volkanı
Koni Biçimindeki Volkanlar : Magmadan değişik dönemlerde yükselen, farklı karakterdeki malzemenin birikmesi ile oluşur Bu volkanların kesitinde, farklı karakterdeki malzeme katmanları ardarda görüldüğü için tabakalı volkanlar da denir
Örneğin ülkemizdeki Erciyes, Nemrut, Hasan ve Ağrı volkanları koni biçimli volkanlardır
Tüf Konileri : Volkanlardan çıkan küllerin ve diğer kırıntılı maddelerin birikmesi ile oluşan konilere denir
Örneğin ülkemizde Kula ve Karapınar çevresindeki koniler kül konileridir
Volkanik Kuşaklar
Yeryüzünde bilinen volkanların sayısı binlere ulaşmasına karşın ancak 516 kadarı tarihi çağlarda faaliyet göstermiş, bu nedenle aktif volkanlar olarak kabul edilmişlerdir Yerkabuğunu bloklar halinde bölen kırıklar üzerinde bulunan volkanlar, bir çizgi doğrultusunda sıralanmakta adeta kuşak oluşturmaktadır
Dünya’daki Volkanlar
Dünya üzerindeki aktif volkanlar üç ana bölgede toplanmıştır Volkanların en yoğun olduğu bölge Pasifik Okyanusu’nun kenarlarıdır Volkanların aktif olduğu ikinci bölge Alp-Himalaya kıvrım kuşağı, üçüncü bölge ise okyanus ortalarıdır
Okyanus Ortaları
Yerkabuğunun üst bölümünü oluşturan sial okyanus tabanlarında daha incedir Bu ince kabuk mantodaki yükselici hareketler nedeniyle yırtılarak ayrılır Ayrılma bölgesi adı verilen bu bölümden magma yükselir ve okyanus tabanına yayılır Bu durum okyanus ortalarında aktif volkanların bulunmasının nedenidir
Türkiye’deki Volkanlar
Alp-Himalaya kıvrım kuşağında yer alan Türkiye’de volkanlar, tektonik hatlara uygun olarak beş bölgede yoğunlaşmıştır Ancak günümüzde Türkiye’de aktif volkan bulunmamaktadır
Depremler
Yerkabuğunun derinliklerinde doğal nedenlerle oluşan salınım ve titreşim hareketleridir Yerkabuğunun titreşimi sırasında değişik özellikteki dalgalar oluşmakta ve bunlar depremin merkezinden çevreye doğru farklı hız ve özellikle yayılmaktadır Deprem dalgaları P, S, L dalgaları olarak 3 çeşittir Depremlere neden olan olayların kaynaklandığı yerden uzaklaşıldıkça depremin etkisi azalır Oluşum nedenlerine göre depremler, 3 gruba ayrılır :
Volkanik Depremler
Çökme Depremleri
Tektonik Depremler
P, S, L Dalgaları
P dalgaları (Primer dalgalar), titreşim hareketi ile yayılma doğrultusunun aynı yönde olduğu ve yayılma hızının en fazla olduğu dalgalardır
S dalgaları (Sekonder dalgalar), titreşim hareketlerinin yayılma doğrultusuna dik ve bir düzlem üzerinde aşağı yukarı olduğu dalgalardır
L dalgaları (Longitidunal dalgalar), yüzey dalgaları veya uzun dalgalar olarak da tanımlanır Bu dalgaların hızları diğer dalgalara göre daha azdır
Volkanik Depremler
Aktif volkanların bulunduğu yerlerde, patlama ve püskürmelere bağlı oluşan yer sarsıntılarıdır Etki alanları dardır
Çökme Depremleri
Bu tür depremler, eriyebilen taşların bulunduğu yerlerdeki yer altı mağaralarının tavanlarının çökmesiyle oluşur Ayrıca kömür ocaklarının ve galerilerinin çökmesi de bu tür depremlere neden olur Çok küçük ölçülü sarsıntılardır Etki alanları dar ve zararları azdır
Tektonik Depremler
Yerkabuğunun üst katlarındaki kırılmalar sırasında oluşan yer sarsıntılarıdır Bu sarsıntılar çevreye deprem dalgaları olarak yayılır Yeryüzünde oluşan depremlerin büyük bölümü tektonik depremlerdir Etki alanları geniş, şiddetleri fazladır En çok can ve mal kaybına neden olan depremlerdir Örneğin ülkemizde 1995’te Afyon’un Dinar ilçesinde, 1998’de Adana’da oluşan depremler tektonik kökenlidir
UYARI : Tektonik depremlerin en etkili olduğu alanlar dış merkez ve yakın çevresidir
Depremin İç ve Dış Merkezi
Depreme neden olan olayın kaynaklandığı noktaya odak, iç merkez ya da hiposantr denir Yeryüzünde depremin iç merkezine en yakın olan noktaya ise, dış merkez ya da episantr denir Depremin en şiddetli olduğu episantrdan uzaklaşıldıkça depremin etkisi azalır Yer sarsıntıları sismograf ile kaydedilir Deprem’in şiddeti günümüzde Richter ölçeğine göre değerlendirilir
Depremin Etkileri ve Korunma Yolları
Depremler önceden tahmin edilmesi mümkün olmayan yer hareketleridir Ancak alınacak bazı önlemlerle depremlerin zarar derecesi azaltılabilir
Depremin Etkileri : Depremin yıkıcı etkisi deprem şiddetine, dış merkeze (episantr) olan uzaklığa, zeminin yapısına, binaların özelliğine ve kütlenin eski ya da yeni oluşuna bağlı olarak değişir
Depremden Korunma Yolları
Depremin yıkıcı etkisi birtakım önlemlerle azaltılabilir Bunun için,
Yerleşim yerlerini deprem kuşakları dışında seçmek
Yerleşim birimlerini sağlam araziler üzerinde kurmak
İnşaatlarda depreme dayanıklı malzemeler kullanmak
Çok katlı yapılardan kaçınmak gerekir
Deprem Kuşakları
Genç kıvrım – kırık kuşakları yerkabuğunun en zayıf yerleridir Bu nedenle bu bölgeler volkanik hareketlerin sebep olduğu depremlerin sık görüldüğü yerlerdir
Dünya’daki Deprem Kuşakları
Depremlerin görüldüğü alanlar volkanik kuşaklarla ve fay hatlarıyla uyum içindedir Aktif volkanların en etkili olduğu Pasifik okyanusu kenarları birinci derece deprem kuşağıdır Anadolu’nun da içinde bulunduğu Alp-Himalaya kıvrım kuşağı ikinci derece, okyanus ortaları ise üçüncü derece deprem kuşağıdır
Türkiye’de Deprem Kuşakları
Alp-Himalaya kıvrım kuşağında bulunan Anadolu’nun büyük bir bölümü ikinci derece deprem kuşağında yer alır Bu durum Anadolu’nun jeolojik gelişimini henüz tamamlamadığını gösterir Türkiye’deki deprem kuşakları 5 grupta toplanır :
I Dereceden Deprem Kuşağı : Tektonik çukurluklar ve aktif kırık hatları yakınındaki alanlardır Burada meydana gelen depremler büyük ölçüde can ve mal kaybına neden olur
II Dereceden Deprem Kuşağı : Depremlerin birinci derece deprem kuşağındakine oranla daha az zarar verdiği alanlardır
III Dereceden Deprem Kuşağı : Sarsıntıların az zararla geçtiği alanlardır
IV Dereceden Deprem Kuşağı : Sarsıntıların çok az zararla ya da zararsız geçtiği alanlardır
V Dereceden Deprem Kuşağı : Sarsıntıların çok az olduğu ya da hiç hissedilmediği alanlardır
Dış Güçler ve Etkileri
Faaliyetleri için gerekli olan enerjiyi Güneş’ten alan güçlerdir Dış güçler çeşitli yollarla yerkabuğunu şekillendirirler Dış güçler, akarsular, rüzgarlar, buzullar ve deniz suyunun hareketleridir
Dış güçlerin etkisiyle yeryüzünde bir takım olaylar gerçekleşir Bu olaylar aşağıda sırlanmıştır
Taşların çözülmesi
Toprak oluşumu
Toprak kayması ve göçme (heyelan)
Erozyon
Taşların Çözülmesi
Yerkabuğunu oluşturan taşlar, iklimin ve canlıların etkisiyle parçalanıp, ufalanırlar Taşların çözülmesinde taşın cinsi de etkili olmaktadır
Taşların çözülmesi fiziksel ve kimyasal yolla iki şekilde gerçekleşir:
Fiziksel (Mekanik) Çözülme
Kimyasal Çözülme
UYARI : Kaya çatlaklarındaki bitkilerin, köklerini daha derinlere salması sonucunda kayalar parçalanır ve ufalanır Bu tür çözülme, fiziksel çözülmeyi artırıcı etki yapar Ayrıca bitki köklerinden salgılanan özsular taşlarda kimyasal çözülmeye neden olur
Fiziksel (Mekanik) Çözülme
Taşların fiziksel etkiler sonucunda küçük parçalara ayrılmasına denir Fiziksel çözülme, taşları oluşturan minerallerin kimyasal yapısında herhangi bir değişikliğe neden olmaz
UYARI : Fiziksel (mekanik) çözülme, kurak, yarı kurak ve soğuk bölgelerde belirgindir
Fiziksel (Mekanik) çözülme üç şekilde olur :
Güneşlenme yolu ile fiziksel çözülme : Gece ile gündüz, yaz ile kış arasındaki sıcaklık farklarının fazla olduğu yarı kurak ve kurak bölgelerde görülür Gündüz, güneşlenme ve ısınmanın etkisiyle taşları oluşturan minerallerin etkisiyle taşları oluşturan minerallerin hacimleri genişler Gece, sıcaklık farklarının fazla olduğu yarı kurak ve kurak bölgelerde görülür Gündüz, güneşlenme ve ısınmanın etkisiyle taşları oluşturan minerallerin hacimleri genişler Gece, sıcaklık düşünce minerallerin hacimleri yeniden küçülür Bu hacim değişikliği taşların parçalanmasına neden olur
Buz çatlaması yolu ile fiziksel çözülme : Sıcaklığın çok zaman donma noktasına yakın olduğu ve yağışın yeter derecede olduğu yüksek dağlar ve yüksek enlemlerde görülen çözülme şeklidir Yağışlardan sonra taşların delik, çatlak ve ince yarıklarına sular dolar Sıcaklık donma noktasına kadar düşünce, taşın içine sızmış olan sular donar Donan suyun hacmi genişlediği için basınç etkisiyle taşlar parçalanır ve çözülür
Tuz çatlaması yolu ile fiziksel çözülme : Taşların tuzlu suları emmiş bulunduğu ve buharlaşmanın çok fazla olduğu çöl bölgelerinde görülür Kurak bölgelerde buharlaşma ile kılcal taş çatlaklarından yeryüzüne yükselen tuzlu sular, yüzeye yaklaştıkça suyunu yitirir Çatlakların kenarında tuz billurlaşması olur Gece nemli geçerse, suyunu yitiren tuz billurları yeniden su alır ve hacmi genişler Basınç etkisiyle taşlar parçalanır ve çözülür
Kimyasal Çözülme
Kimyasal reaksiyonlar suya ihtiyaç duyduğunda ve sıcaklık reaksiyonu hızlandırdığından, sıcak ve nemli bölgelerde yaygın olan çözülme şeklidir Kaya tuzu, kalker gibi taşlar suda kolayca erirler Taşlar, kimyasal yolla parçalanıp ufalanırken kimyasal bileşimleri de değişir
UYARI : Kimyasal çözülme, ekvatoral, okyanus ve muson iklim bölgelerinde belirgindir
Toprak Oluşumu
Toprak, taşların ve organik maddelerin ayrışması ile oluşan, içinde belli oranda hava ve su bulunan, yerkabuğunun üstünü ince bir tabaka halinde saran örtüdür Toprağın içinde bulunan çeşitli organizmalar toprağın oluşumuna yardım eder Toprağın üstündeki organik maddece zengin bölüme humus adı verilir Toprak oluşumunu etkileyen etmenler :
İklim koşulları
Ana kayanın özellikleri
Bitki örtüsü
Eğim koşulları
Oluşum Süresi’dir
UYARI : Mekanik çözülmeyle toprak oluşumu zordur Kimyasal çözülmede ise toprak oluşumu daha kolaydır Örneğin çöllerde toprak oluşumunun yavaş olması kimyasal çözülmenin yetersiz olmasına bağlıdır
Toprak Horizonları
Yerkabuğu üstünde ince bir örtü halinde bulunan toprak, çeşitli katmanlardan oluşur Bu katmanlara horizon adı verilir Toprağın dört temel horizonu vardır
A Horizonu : Dış etkilerle iyice ayrışmış, organik maddeler bakımından zengin, en üstteki katmandır Tarımsal etkinlikler, bu katman üzerinde yapılmaktadır
B Horizonu : Suyun etkisiyle üst katmanda yıkanan minerallerin biriktirdiği katmandır
C Horizonu : İri parçalardan oluşan ve ana kayanın üzerinde bulunan katmandır
D Horizonu : Fiziksel ve kimyasal çözülmenin görülmediği, ana kayadan oluşan, en alt katmandır
Toprak Tipleri
Topraklar yeryüzünün çeşitli bölgelerinde farklı özellikler gösterir Bazıları mineraller bakımından, bazıları da humus bakımından zengindir
Topraklar oluştukları yerlere ve oluşumlarına göre iki ana bölümde toplanır :
Taşınmış Topraklar
Yerli Topraklar
Taşınmış Topraklar
Akarsuların, rüzgarların, buzulların etkisiyle yüksek yerlerden, kopartılıp, taşınan ve çukur alanlarda biriktirilen malzeme üzerinde oluşan topraklardır
Akarsuların taşıyıp biriktirdiği maddeler, alüvyon, rüzgarların biriktirdiği maddeler lös, buzulların biriktirdikleri moren (buzultaş) adını alır
Taşınmış topraklar çeşitli yerlerden getirilip, farklı özellikteki taşların ufalanmasından oluştukları için mineral bakımından zengindir Bu nedenle çeşitli bitkilerin yetiştirilmesi için uygun, verimli topraklardır
Yerli Topraklar
Dış güçlerin etkisiyle yerli kaya üzerinde sonucunda oluşan topraklardır Özelliklerini belirleyen temel etkenler ana kayanın cinsi ve iklim koşullarıdır Yerli topraklar iki ana bölümde toplanır:
Nemli Bölge Toprakları
Kurak Bölge Toprakları
Nemli Bölge Toprakları
Yağışın yeterli olduğu bölgelerde oluştukları için, mineral maddeler, tuz ve kireç toprağın alt katmanlarına taşınmıştır
Tundra Toprakları : Tundra ikliminin görüldüğü bölge topraklarıdır Yılın büyük bir bölümünde donmuş haldedir Yaz aylarında sadece yüzeyde ince bir tabaka halinde çözülme görülür Geniş bataklıklar oluşur Bitki örtüsü çok cılız olduğundan humus tabakası yoktur Verimsiz topraklardır Buralardaki kısa boylu ot, çalı ve yosunlara tundra adı verilir
Podzol Topraklar : Tayga adı verilen iğne yapraklı orman örtüsü altında oluşan, soğuk ve nemli bölge topraklarıdır Toprağın aşırı yıkanması nedeniyle organik maddelerin çoğu taşınmıştır Bu nedenle renkleri açıktır Bu tip topraklar Sibirya, Kuzey Avrupa ve Kanada’da yaygındır
Kahverengi Orman Toprakları : Yayvan yapraklı orman örtüsü altında oluşan, ılık ve nemli bölge topraklarıdır Kalın bir humus tabakası bulunur
Kırmızı Topraklar : Akdeniz ikliminin egemen olduğu bölgelerde kızılçam ve maki örtüsü altında gelişen topraklardır Demir oksitler bakımından zengin olduğu için, renkleri kırmızımsıdır Kalkerler üzerinde oluşanlara terra rossa adı verilir
Lateritler : Sıcak ve nemli bölge topraklarıdır Yağış ve sıcaklığın fazla olması nedeniyle çözülme ileri derecededir Buna bağlı olarak toprak kalınlığı fazladır Demiroksit ve alüminyum bakımından zengin olduğundan renkleri kızıla yakındır Topraktaki organik maddeler, mikroorganizmalar tarafından parçalandığı için toprak yüzeyinde humus yoktur
Kurak Bölge Toprakları
Yağışların az buna bağlı olarak bitki örtüsünün cılız olması nedeniyle bu topraklarda humus çok azdır Ayrıca yağışların azlığı nedeniyle toprak katmanları tam oluşmamıştır Kireç ve tuzlar bakımından zengin topraklardır Kurak bölge toprakları oluşturdukları iklim bölgesinin kuraklık derecesine göre farklılaşırlar
Çernozyemler : Nemli iklimden kurak iklime geçişte ilk görülen topraklardır Orta kuşağın yarı nemli alanlarında, uzun boylu çayır örtüsü altında oluşan bu topraklara kara topraklar da denir Organik madde yönünden zengin olan bu topraklar üzerinde, yoğun olarak tarım yapılır
Kestane ve Kahverenkli Step Toprakları : Orta kuşak karaların iç kısımlarındaki step alanlarının topraklarıdır Organik maddeler ince bir tabaka oluşturmaktadır Tahıl tarımına elverişli topraklardır
Çöl Toprakları : Çöllerde görülen, organik madde yönünden son derece fakir topraklardır Kireç ve tuzlar bakımından zengin topraklardır Renkleri açıktır Tarımsal değerleri bulunmaz
Türkiye’de Görülen Toprak Tipleri
Ilıman kuşakta yer alan Türkiye’de, iklim tiplerine ve zeminin yapısına bağlı olarak toprak tipleri çeşitlilik gösterir
Podzollar : İğne yapraklı orman örtüsü altında oluşan topraklardır Toprağın aşırı yıkanması nedeniyle organik maddelerin çoğu taşınmıştır Açık renkli topraklardır Çay tarımına uygun topraklardır
Kahverengi Orman Toprakları : Orman örtüsü altında oluşan topraklardır Humus yönünden zengindirler
Kırmızı Topraklar : Kızılçam ve maki örtüsü altında oluşan topraklardır Demir oksitler bakımından zengin olduğu için, renkleri kırmızımsıdır Kalkerler üzerinde oluşanlara terra rossa adı verilir Bu topraklar turunçgil tarımına en uygun topraklardır
Kestane ve Kahverenkli Step Toprakları : Yarı kurak iklim koşulları ve step bitki örtüsü altında oluşan topraklardır Yüksek sıcaklık nedeniyle kızılımsı renktedirler Zayıf bitki örtüsü nedeniyle organik maddeler ince bir örtü oluşturur Tahıl tarımına uygun topraklardır
Vertisoller : Genellikle kireç bakımından zengin, killi, marnlı tortullar üzerinde oluşan, toprak horizonlarının henüz gelişimini tamamlamadığı topraklardır Aşırı miktarda kil içeren vertisoller yağışlı dönemde çok su çeker, kurak dönemde aşırı su kabedip, çatlar
Litosoller : Dağlık alanlarda, eğimli yamaçlarda veya volkanik (genç bazalt platolarının bulunduğu) düzlüklerde görülen ana kayanın ufalanmış örtüsüdür Genelde derinliği 10 cm kadardır ve toprak horizonları gelişmemiştir
Alüvyal Topraklar : Akarsuların denize ulaştığı yerlerde görülür Çeşitli yerlerden taşınan, farklı özellikteki taşların ufalanması ile oluşan bu topraklar mineral yönünden zengin ve çok verimlidir
Toprak Kayması ve Göçme (Heyelan)
Toprağın, taşların ve tabakaların bulundukları yerlerden aşağılara doğru kayması ya da düşmesine toprak kayması ve göçmesi denir Ülkemizde bu olayların tümüne birden heyelan adı verilir Yerçekimi, yamaç zemin yapısı, eğim ve yağış koşulları heyelana neden olan etmenlerdir
UYARI : Heyelanın oluşumu yağışların fazla olduğu dönemlerde daha çok görülür
Yerçekimi : Heyelanı oluşturan en önemli etkendir Yerçekimi gücü sürtünme gücünden fazla olduğu zaman yamaçtaki cisimler aşağıya doğru kayar
Yamaç Zeminin Yapısı: Suyu emerek içerisinde tutan taş ve topraklar kayganlaşır Özellikle killi yapının yaygın olduğu yamaçlarda kil suyu içinde tuttuğu için heyelan daha sık görülür Kalker gibi suyu alt tabakalara geçiren taşların oluşturduğu yamaçlarda ise heyelan ender görülür
Eğim : Yamaç eğimi yerçekiminin etkisini artırıcı bir rol oynar Bu nedenle dik yamaçlarda heyelan olasılığı daha fazladır Ayrıca tabakalar yamaç eğimine uyum sağlamışsa, yani paralelse yer kayması kolaylaşır Yol, kanal, tünel ve baraj yapımları sırasında yamaç dengesinin bozulması, volkanizma, deprem gibi etkenler de heyelana neden olur
Yağış Koşulları :
Yağmur, kar suları tabakalar arasına sızarak toprağı kayganlaştırır, toprağı doygun hale getirir Böylece su ile doygun kütlelerin yamaç aşağı kayması kolaylaşır Heyelan genellikle yağışlardan sonra oluşur
Heyelanın Etkileri ve Korunma Yolları
Heyelan hemen her yıl can ve mal kaybına yol açmaktadır Ancak alınacak bir takım önlemlerle heyelanın etkileri azaltılabilir
Heyelanın Etkileri
İnsan ve hayvan ölümleri
Tarımsal hasar ve toprak kaybı
Bina hasarları
Ulaşım ve taşımacılığın aksaması
Heyelandan Korunma
Öncelikle heyelan tehlikesi olan yerlerde setler yapılmalı, yamaçlar ağaçlandırılmalıdır Ayrıca yol, kanal, tünel ve baraj yapımlarında yamacın bozulmamasına özen gösterilmelidir
Türkiye’de Heyalan
Türkiye’de heyelan sık görülen, doğal bir felakettir Türkiye’de arazinin çok engebeli olması toprak kaymalarını kolaylaştırmaktadır Bölgeden bölgeye farklılık gösteren heyelanların en sık görüldüğü bölgemiz Karadeniz’dir Bölgede arazi eğiminin fazla, yağışların bol ve killi yapının yaygın olması heyelanın sık görülmesine neden olur Ülkemizde ilkbahar aylarında görülen kar erimeleri ve yağışlar heyelan olaylarını artırır
Erozyon
Toprak örtüsünün, akarsuların, rüzgarların ve buzulların etkisiyle süpürülmesine erozyon denir Yeryüzünde eğim, toprak, su ve bitki örtüsü arasında doğal bir denge bulunmaktadır Bu dengenin bozulması erozyonu hızlandırıcı bir etki yapmaktadır Dış etkenler ya da arazinin yanlış kullanılması erozyona neden olmaktadır
UYARI : Eğim fazlalığı ve cılız bitki örtüsü erozyonu artıran en önemli etkenlerdir Bu nedenle kurak ve yarı kurak enlemlerde erozyon önemli bir sorundur
Dış Etkenler
Akarsu, rüzgar gibi dış güçlerin yapmış olduğu aşındırma sonucunda toprak örtüsü süpürülür ve başka yerlere taşınır Dış güçlerin etkisi bitki örtüsünün bulunmadığı ya da çok cılız olduğu yerlerde daha belirgindir Ayrıca eğimin fazla olduğu yerlerde sular daha kolay akışa geçerek toprak örtüsünün süpürülmesini hızlandırır
Arazinin Yanlış Kullanılması
Özellikle yamaçlardaki tarlaların yamaç eğimi yönünde sürülmesi, eğimli yerlerde tarla tarımının yaygın olması, arazinin teraslanmaması erozyon hızını artırmaktadır
Su Erozyonu
Bitki örtüsünün cılız ya da hiç olmadığı yerlerde toprağın ve ana kayanın sularla yerinden kopartılarak taşınmasına su erozyonu denir Kırgıbayır ve peribacası su erozyonu ile oluşan özel şekillerdir
Kırgıbayır : Yarı kurak iklim bölgelerinde sel yarıntılarıyla dolu yamaçlara kırgıbayır (badlans) denir
Peribacası : Özellikle volkan tüflerinin yaygın olarak bulunduğu vadi ve platoların yamaçlarında sel sularının aşındırması ile oluşan özel yeryüzü şekillerine peribacası denir Bazı peribacalarının üzerinde şapkaya benzer, aşınmadan arta kalan sert volkanik taşlar bulunur Bunlar volkanik faaliyet sırasında bölgeye yayılmış andezit ya da bazalt kütleridir Peribacalarının en güzel örnekleri ülkemizde Nevşehir, Ürgüp ve Göreme çevresinde görülür
Rüzgar Erozyonu
Bitki örtüsünün olmadığı ya da cılız olduğu yerlerde toprağın rüzgarlarla yerinden kopartılarak taşınmasına rüzgar erozyonu denir
Erozyonun Etkileri ve Erozyondan Korunma Yolları
Oluşumu için milyonlarca yıl geçmesi gereken toprak örtüsünü yok eden ve her geçen gün etkilerini arttıran erozyon doğal bir felakettir Alınacak bir takım önlemlerle etkileri azaltılabilir
Erozyonun Etkileri
Tarım topraklarının azalması, sellerin artması, tarımsal üretimin ve verimin azalması, otlakların azalması, hayvancılığın gerilemesi, çölleşmenin başlaması
Erozyondan Korunma Yolları
Var olan ormanlar ve meralar korunmalı, çıplak yerler ağaçlandırılmalı, ormanlık alanlarda keçi beslenmesi engellenmeli, yamaçlardaki tarlalar, yamaç eğimine dik sürülmeli, meyve tarımı ve nöbetleşe ekim yaygınlaştırılmalı, orman içi köylülerine yeni geçim kaynakları sağlanmalı
Türkiye’de Erozyon
Türkiye’de arazi engebeli ve çok eğimli olduğu için toprak erozyonu önemli bir sorundur Bazı bölgelerimiz dışında bitki örtüsünün cılız olması da erozyonu artırmaktadır Ayrıca nüfusun hızla artması, tarım alanlarına olan gereksinimin artması, ormanların tahrip edilmesine yol açmaktadır Bunlara bağlı olarak hemen hemen tüm bölgelerimizde toprak erozyon hızı yüksektir
Akarsular
Yeryüzünün şekillenmesinde en büyük paya sahip dış güç akarsulardır Yüzey sularının eğimli bir yatak içinde toplanıp akmasıyla akarsu oluşur Akarsular küçükten büyüğe doğru dere, çay, öz, ırmak ve nehir şeklinde sıralanır Bir akarsuyun doğduğu yere akarsu kaynağı, döküldüğü yere akarsu ağzı denir Bir akarsu, birbirine bağlanan küçük, büyük, dar veya geniş birçok koldan oluşan bir sistemdir Bu sistemin en uzun ve su bakımından en zengin olan kolu ana akarsudur
Akarsu Havzası (Su Toplama Alanı)
Akarsuyun tüm kollarıyla birlikte sularını topladığı bölgeye akarsu havzası denir Bir akarsu havzasının genişliği iklim koşullarına ve yüzey şekillerine bağlıdır
Akarsu havzaları iki bölümde incelenir :
Açık Havza : Sularını denize ulaştırabilen havzalara açık havza denir Örnek : Yeşilırmak, Kızılırmak, Yenice, Sakarya, Susurluk, Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Aksu, Göksu, Seyhan, Ceyhan, Fırat, Dicle Çoruh
Kapalı Havza : Sularını denize ulaştıramayan havzalara kapalı havza denir Kapalı havzaların oluşmasındaki temel etken yer şekilleridir Sıcaklık ve nem koşulları da kapalı havzaların oluşmasında etkilidir Örnek : Van Gölü Kapalı Havzası, Tuz Gölü Kapalı Havzası, Konya Kapalı Havzası, Göller Yöresi Kapalı Havzası, Aras, Kura
UYARI : Sularını Hazar Denizi’ne boşaltan Aras ve Kura ırmakları kapalı havza oluşturur
Su Bölümü Çizgisi
Birbirine komşu iki akarsu havzasını birbirinden ayıran sınıra su bölümü çizgisi denir
Su bölümü çizgisi genellikle dağların doruklarından geçer Su bölümü çizgisi;
· Kurak bölgelerde,
· Bataklık alanlarda,
· Karistik alanlarda çoğunlukla belirsizdir
Akarsu Akış Hızı
Akarsuyun akış hızı yatağın her iki kesitinde farklıdır Suyun hızı yanlarda, dipte ve su yüzeyinde sürtünme nedeniyle azdır Suyun en hızlı aktığı yer akarsuyun en derin yerinin üzerinde ve yüzeyin biraz altındadır Akarsu yatağında suyun en hızlı aktığı noktaları birleştiren çizgiye hız çizgisi (talveg) denir Akış hızı, yatağın eğimi ve genişliği ile taşınan su miktarına bağlı olarak değişir
Akarsu Akımı (Debisi)
Akarsuyun herhangi bir kesitinden birim zamanda geçen su miktarına (m3) akım veya debi denir Akarsuyun akımı yıl içerisinde değişir Akım, akarsuyun çekik döneminde az, kabarık döneminde fazladır Akarsu akımını;
· Yağış miktarı rejimi
· Yağış tipi
· Zeminin özelliği
· Kaynak suları
· Sıcaklık ve buharlaşma koşulları
etkiler
Akarsu Rejimi
Akarsuyun akımının yıl içerisinde gösterdiği değişmelere rejim ya da akım düzeni denir Akarsu rejimini belirleyen temel etken havzanın yağış rejimidir Yağışların az, sıcaklık ve buharlaşmanın fazla olduğu dönemlerde akarsu akımı düşer Yağışların fazla olduğu ve kar erimelerinin görüldüğü dönemlerde akım yükselir
Akarsu rejimleri 4 tiptir
Düzenli Rejim : Akımı yıl içerisinde fazla değişmeyen akarsuların rejim tipidir
Düzensiz Rejim : Akımı yıl içerisinde büyük değişmeler gösteren akarsuların rejim tipidir
Karma Rejim : Farklı iklim bölgelerinden geçen akarsuların rejim tipidir Örneğin : Nil Nehri
Sel Tipi Rejim : İlkbahar yağışları ve kar erimeleri ile bol su taşıyan, yaz aylarında ise suları yok denecek kadar azlan akarsuların rejim tipidir Örneğin ülkemizdeki İç Anadolu Bölgesi akarsuları
İklim Bölgelerine Göre Akarsu Rejimleri
Sıcaklık ve yağış koşulları ile akarsuların taşıdıkları su miktarı ve akım düzeni arasında sıkı bir ilişki vardır Farklı iklim bölgelerindeki akarsuların rejimleri birbirinden farklı olabilir Ancak iklim bölgelerinin yüksek ve karlı bölümlerindeki akarsuların rejimleri benzerdir Kar erimelerinin olduğu dönemlerden akım yükselir Kış aylarında kar yağışının fazla olması akımın düşük olmasına neden olur
Yağmurlu Ekvatoral İklimde Akarsu Rejimi : Bu iklim tipinde yağışlar bol ve yağış rejimi düzenli olduğu için Ekvatoral bölge akarsuları yıl boyunca bol su taşır Örneğin Amazon ve Kongo nehirleri
Yağmurlu Okyanusal İklimde Akarsu Rejimi : Bu iklim tipinde yağışların bol ve düzenli olması nedeniyle akarsular yıl boyunca bol su taşır Örneğin İngiltere’deki Thames Nehri
Muson İkliminde Akarsu Rejimi : Bu iklim tipinde yaz yağışları nedeniyle akım yükselir Kış kuraklığı akım düşer Örneğin Ganj ve İndus nehirleri
Akdeniz İkliminde Akarsu Rejimi : Yaz kuraklığına, sıcaklık ve buharlaşmanın fazlalığına bağlı olarak yaz aylarında akım düşüktür Kışın yağışlar, ilkbaharda kar erimeleri ile yükselir
Türkiye Akarsularının Özellikleri
Türkiye’nin dağlık ve engebeli bir ülke olması nedeniyle, akarsularımızın boyu genellikle kısadır
Yağışlı ve kar erimelerinin olduğu dönemlerde taşan, kurak dönemlerde ise kuruyacak derecede suları azalan akarsularımızın rejimleri düzensizdir
Karadeniz Bölgesi’ndeki akarsularımızın dışındakiler genellikle bol su taşımazlar
Akarsularımız rejimlerinin düzensiz ve yatak eğimlerinin fazla olması nedeniyle ulaşıma uygun değildir
Türkiye bugünkü görünümünü 3 ve 4 zamandaki orojenik ve epirojenik hareketlerle kazanmıştır Bu nedenle akarsularımız henüz denge profiline ulaşamamıştır
UYARI : Türkiye’deki akarsuların yatak eğimleri ve akış hızları fazla olduğundan hidro-elektrik potansiyelleri yüksektir
Taban Seviyesi, Denge Profili
Akarsuların döküldükleri deniz ya da göl yüzeyine taban seviyesi denir Deniz yüzeyi ana taban seviyesini oluşturur Göl yüzeyi ya da kapalı havza yüzeyi yerel taban seviyesi diye adlandırılır Akarsular aşındırma ve biriktirmesini taban seviyesine göre yapar Yatağını taban seviyesine indirmiş olan akarsular aşındırma ve biriktirme faaliyetini dengelemiştir Aşınım ve birikimin eşitlendiği bu profile denge profili denir
Plato, Peneplen
Akarsuların amacı bulundukları bölgeyi aşındırarak deniz seviyesine yaklaştırmak diğer bir deyişle denge profiline ulaşmaktır Akarsuyun aşınım sürecinde görülen şekiller; plato ve peneplendir
Plato : Akarsu vadileriyle derince yarılmış düz ve geniş düzlüklerdir
Peneplen : Geniş arazi bölümlerinin, akarsu aşınım faaliyetlerinin son döneminde deniz seviyesine yakın hale indirilmesiyle oluşmuş, az engebeli şekle peneplen (yontukdüz) denir
UYARI : Bir akarsuyun denge profiline ulaşabilmesi ve arazinin peneplen haline gelebilmesi için tektonik hareketlerin görülmediği milyonlarca yıllık bir süre gerekmektedir
Denge Profilinin Bozulması
İklim değişikliklerinde ve tektonik hareketlere bağlı olarak deniz seviyesinin alçalması ya da yükselmesi taban seviyesinin değişmesine neden olur Taban seviyesinin alçalması ya da yükselmesi de akarsuyun denge profilinin bozulmasına neden olur
Taban Seviyesinin Alçalması
Taban seviyesinin alçalması, akarsuyun denge profilini bozarak akarsuyun aşındırma ve taşıma gücünün artmasına neden olur Bu nedenle akarsu yatağına gömülür
Taban Seviyesinin Yükselmesi
Taban seviyesinin yükselmesi, akarsuyun denge profilini bozarak akarsuyun taşıma gücünün azalmasına neden olur Bu nedenle akarsu menderesler çizerek birikim yapar
Menderes : Akarsuyun geni vadi tabanı içinde, eğimin azalması nedeniyle yaptığı bükümlere denir
Akarsuların Aşındırma Şekilleri :
Dış güçler içerisinde en geniş alana yayılmış, nemli bölgelerde ve orta enlemlerde etkili olan en önemli dış güç akarsulardır Akarsular aşındırma ve biriktirme yaparak yeryüzünü şekillendirir Akarsu, hızının ve kütlesinin yaptığı etki le yatağı derine doğru kazar, yatağı boyunca kopardığı veya erittiği maddeleri taşır Akarsu aşındırması ile oluşan şekiller vadi ve dev kazanıdır
UYARI : Akarsuların aşındırmasında yatak eğimi temel etkendir Çünkü yatak eğimi akarsuyun akış hızını belirler Yatak eğiminin fazla olduğu yukarı bölümlerinde derinlemesine aşındırma daha belirgindir
Vadi
Akarsuyun içinde aktığı, kaynaktan ağıza doğru sürekli inişi bulunan, uzun çukurluklardır Akarsuların aşındırma gücüne, zeminin yapısına ve aşınım süresine bağlı olarak çeşitli vadiler oluşur
UYARI : Vadi tabanları tarım, bahçecilik, ulaşım ve yerleşme bakımından elverişli alanlardır
Çentik (Kertik) Vadi : Akarsuların derine aşındırmasıyla oluşan V şekilli, tabansız, genç vadilere çentik vadi ya da kertik denir
Türkiye’nin bugünkü görünümünü 3 ve 4 zamanda kazanmış olması nedeniyle, Türkiye akarsuları henüz denge profiline ulaşmamış, geç akarsulardır Bu nedenle ülkemizde çok sayıda çentik (kertik) vadi bulunmaktadır
Yarma Vadi (Boğaz) : Akarsuyun, iki düzlük arasında bulunan sert kütleyi derinlemesine aşındırması sonucunda oluşur Vadi yamaçları dik, tabanı dardır Akarsuyun yukarı bölümlerinde görülür Türkiye’de çok sayıda yarma vadi (boğaz) bulunur
Karadeniz Bölgesi’nde, Yeşilırmak üzerinde, Şahinkaya yarma vadisi, Marmara Bölgesi’nde, Sakarya üzerinde Geyve Boğazı, Akdeniz Bölgesi’nde Atabey deresi üzerinde Atabey Boğazı başlıca örnekleridir
Kanyon Vadi : Klaker gibi dirençli ve çatlaklı taşlar içinde, akarsuyun derinlemesine aşındırmasıyla oluşur Vadinin yamaç eğimleri çok dik olup, 90 dereceyi bulur Kanyon vadiler Türkiye’de Toroslar’da yaygın olarak görülür Antalya’daki Köprülü Kanyon, ülkemizdeki güzel bir örnektir
Tabanlı Vadi : Akarsu, yatağını taban seviyesine yaklaştırınca derine aşınım yavaşlar Yatak eğiminin azalması akarsuyun menderesler çizerek yanal aşındırma yapmasına neden olur Yanal aşındırmanın artması ile tabanlı vadiler oluşur
Menderes
Akarsu yatak eğiminin azalması, akarsuyun akış hızının ve aşındırma gücünün azalmasına neden olur Akarsu büklümler yaparak akar Akarsuyun geniş vadi tabanı içinde, eğimin azalması nedeniyle yaptığı büklümlere menderes denir Menderesler yapan akarsuyun, uzunluğu artar ancak akımı azalır
Taban seviyesinin alçalması nedeniyle menderesler yapan bir akarsuyun, yatağına gömülmesiyle oluşan şekle gömük menderes denir
Dev Kazanı
Akarsuların şelale yaparak döküldükleri yerlerde, hızla düşen suların ve içindeki taş, çakıl gibi maddelerin çarptığı yeri aşındırmasıyla oluşan yeryüzü şeklidir Akdeniz Bölgesi’ndeki Manavgat ve Düden şelalelerinin düküldükleri yerlerde güzel dev kazanı örnekleri bulunur
Akarsu Biriktirme Şekilleri
Akarsular aşındırdıkları maddeleri beraberinde taşır Yatak eğimleri azaldığında akarsuların aşındırma ve taşıma gücü de azalır Bu nedenle taşıma güçlerinin azaldığı yerde taşıdıkları maddeleri biriktirirler
UYARI : Akarsuların yatak eğimi azaldığında hızları, aşındırma ve taşıma güçleri azalır Biriktirmedeki, temel etken yatak eğimin azalmasıdır
Birikinti Konisi : Yamaçlardan inen akarsular, aşındırdıkları maddeleri eğimin azaldığı eteklerde biriktirir Yarım koni şeklindeki bu birikimlere birikinti konisi adı verilir Birikinti konileri zamanla gelişerek verimli tarım alanı durumuna gelebilir
Dağ Eteği Ovası : Bir dağın yamaçlarından inen akarsular taşıdıkları maddeleri eğimin azaldığı yerde birikinti konileri şeklinde biriktirirler Zamanla birikinti konilerinin birleşmesiyle oluşan hafif dalgalı düzlüklere dağ eteği ovası adı verilir
Dağ İçi Ovası : Dağlık alanların iç kısımlarında, çevreden gelen akarsuların taşıdıkları maddeleri eğimin azaldığı yerlerde biriktirmesi ile oluşan ovalardır Türkiye gibi engebeli ülkelerde dağ içi ovaları çok görülür
Taban Seviyesi Ovası : Akarsuların taban seviyesine ulaştığı yerlerde, eğimin azalması nedeniyle taşıdığı maddeleri biriktirmesi ile oluşturduğu ovalardır Bu tür ovalarda akarsular menderesler yaparak akar Gediz ve Menderes akarsularının aşağı bölümlerindeki ovalar bu türdendir
Seki (Taraça) : Yatağına alüvyonlarını yaymış olan akarsuyun yeniden canlanarak yatağını kazması ve derinleştirmesi sonucunda oluşan basamaklardır Taban seviyesinin alçalması nedeniyle, tabanlı bir vadide akan akarsuyun aşındırma gücü artar Yatağını derine doğru kazan akarsu vadi tabanına gömülür Eski vadi tabanlarının yüksekte kalması ile oluşan basamaklara seki ya da taraça denir
Kum Adası (Irmak Adası) : Akarsuların yatak eğimlerinin azaldığı geniş vadi tabanlarından taşıdıkları maddeleri biriktirmesi ile oluşan şekillerdir
Kum adaları akarsuyun taşıdığı su miktarı ve akış hızına bağlı olarak yer değiştirirler Kum adaları üzerinde yoğun bir bitki örtüsünün bulunması kum adalarının yer değiştirmediğini gösterir
Delta : Akarsuların denize ulaştıkları yerlerde taşıdıkları maddeleri biriktirmesiyle oluşan üçgen biçimli alüvyal ovalardır Deltalar, taban seviyesi ovalarının bir çeşididir Onlardan ayrılan yönü biriktirmenin deniz içinde olmasıdır Bu nedenle deltanın oluşabilmesi için;
Gel-git olayının belirgin olmaması
Kıyının sığ olması
Kıyıda güçlü bir akıntının bulunmaması
Akarsu ağzında eğimin azalması gerekir
Yeraltı Suları ve Kaynaklar
Yer altı Suyu (Taban Suyu)
Yağış olarak yeryüzüne düşen ya da yeryüzünde bulunan suların, yerçekimi etkisiyle yerin altına sızıp, orada birikmesiyle oluşan sulardır Yer altı suyunun oluşabilmesi için beslenme ve depolanma koşullarının uygun olması gerekir Yer altı suyunun beslenmesini etkileyen en önemli etmen yağışlardır Depolama koşulları ise yüzeyin eğimine, bitki örtüsüne ve yüzeyin geçirimlik özelliğine bağlıdır
Yer altı Sularının Bulunuş Biçimleri
Bol yağışlı ve zemini geçirimli taşlardan oluşan alanlarda yer altı suyu fazladır Az yağış alan, eğimi fazla ve geçirimsiz zeminlerde ise, yer altı suyunun oluşumu zordur Kum, çakıl, kumtaşı konglomera, kalker, volkanik tüfler, alüvyonlar, geçirimli zeminleri oluşturur Bu nedenle alüvyal ovalar ve karstik yöreler yer altı suyu bakımından zengin alanlardır Kil, marn, şist, granit gibi taşlar ise geçirimsizdir Yer altı suyu oluşumunu engeller Yeraltında biriken sular
Taban suyu
Artezyen
Karstik Yeraltı Suyu
olarak bulunur
Taban Suyu
Altta geçirimsiz bir tabaka ile sınırlandırılan, geçirimli tabaka içindeki sulardır Bu sular genellikle yüzeye yakındır Marmara Bölgesi’ndeki ovalar, Ege Bölgesi’ndeki çöküntü ovaları, Muş, Erzurum ve Pasinler ovalarındaki yer altı suları bu gruba girer
Artezyen
Bu tür sular basınçlı yeraltı sularıdır İki geçirimsiz tabaka arasındaki geçirimli tabaka içinde bulunan sulardır Tekne biçimli ovalar ve vadi tabanlarında bu tür sular bulunmaktadır
İç Anadolu Bölgesi artezyen suları bakımından zengindir
Karstik Yer altı Suyu
Karstik yörelerdeki kalın kalker tabakalar arasındaki çatlak ve boşluklarda biriken yer altı sularıdır En önemli özelliği birbirinden bağımsız taban suları oluşturmasıdır Karstik alanların geniş yer kapladığı Akdeniz Bölgesi karstik yeraltı suları bakımından zengindir
Kaynak
Yeraltı sularının kendiliğinden yeryüzüne çıktığı yere kaynak denir Türkiye’de kaynaklara pınar, eşme, bulak ve göze gibi adlar da verilir
Kaynaklar, yer altı suyunun bulunuş biçimine, yüzeye çıktığı yere ve suların sıcaklığına göre gruplandırılabilir Sularının sıcaklığına göre kaynaklar, soğuk ve sıcak su kaynakları olarak iki gruba ayrılır :
Soğuk Su Kaynakları
Yağış sularının yeraltında birikerek yüzeye çıkması sonucunda oluşurlar Genellikle yüzeye yakın oldukları için dış koşullardan daha çok etkilenirler Bu nedenle suları soğuktur Soğuk su kaynakları yeraltında bulunuş biçimine ve yüzeye çıktığı yere göre üç gruba ayrılır :
Tabaka Kaynağı : Geçirimli tabakaların topoğrafya yüzeyi ile kesiştikleri yerden suların yüzeye çıkmasıyla oluşan kaynaklara tabaka kaynağı denir
Vadi Kaynağı : Yeraltına sızan suların bulunduğu tabakanın bir vadi tarafından kesilmesi ile oluşan kaynaktır Genellikle vadi yamaçlarında görülür
Karstik Kaynak (Voklüz) : Kalın kalker tabakaları arasındaki boşlukları doldurmuş olan yer altı sularının yüzeye çıktığı kaynaktır Bol miktarda kireç içeren bu kaynakların suları genellikle sürekli değildir Yağışlarla beslendikleri için karstik kaynakların suları soğuktur Toroslar üzerindeki Şekerpınarı en tanınmış karstik kaynak örneklerinden biridir
Sıcak Su Kaynakları
Yerkabuğundaki fay hatları üzerinde bulunan kaynaklardır Fay kaynakları da denir Suları yerin derinliklerinden geldiği için sıcaktır ve dış koşullardan etkilenmez Sular geçtikleri taş ve tabakalardaki çeşitli mineralleri eriterek bünyelerine aldıkları için mineral bakımından zengindir Bu tür kaynaklara; kaplıca, ılıca, içme gibi adlar verilir Sıcak su kaynaklarının özel bir türüne gayzer denir
Gayzer : Volkanik yörelerde yeraltındaki sıcak suyun belirli aralıklarla fışkırması ile oluşan kaynaklardır
UYARI : Yerin derinliklerinde bulunan suların sıcaklığı yıl içinde fazla bir değişme göstermez Fay kaynakları volkanik ve kırıklı bölgelerde görülür
Türkiye’de Sıcak Su Kaynaklarının Dağılışı
Türkiye kaplıca ve ılıca bakımından zengin bir ülkedir Bursa, İnegöl, Yalova, Bolu, Haymana, Kızılcahamam, Sarıkaya, Erzurum, Sivas Balıklı Çermik, Afyon, Kütahya, Denizli çevresindeki kaplıca ve ılıcalar en ünlüleridir
Karstik Şekiller
Yağışlar ve yer altı suları, kalker, jips, kayatuzu, dolomit gibi eriyebilen, kırık ve çatlakların çok olduğu taşların bulunduğu yerlerde, kimyasal aşınıma neden olurlar Kimyasal aşınım sonunda oluşan şekillere karstik şekiller denir
Karstik Aşınım Şekilleri
Yağışların ve yeraltı sularının oluşturduğu karstik aşınım şekillerinin aşınım şekillerinin büyüklükleri değişkendir Karstik aşınım şekilleri şunlardır :
Lapya : Kalkerli yamaçlarda yağmur ve kar sularının yüzeyi eriterek açtıkları küçük oluklardır Oluşan çukurluklar keskin sırtlarda yan yana sıralandığından yüzey pürüzlüdür Büyüklükleri birkaç cm ile birkaç metre arasında değişir
Dolin : Kalker platolar üzerinde görülen, oval şekilli erime çukurluklarıdır Genellikle derinlikleri az, genişlikleri fazladır Türkiye’de özellikle Toroslar’da dolinler yaygın olarak görülür Halk arasında kokurdan, koyak, tava gibi adlar verilir Dolinler oluşum şekillerine göre iki gruba ayrılır :
Erime Dolini : Kalker yüzeyler üzerinde, yağış sularının eritmesiyle oluşan karstik şekildir Erime dolinlerinin tabanında yüzey sularının derine doğru sozdığı çatlak ve delikler bulunur Dolin tabanlarında erimeden geriye kalan killi materyalin birikmesiyle oluşan terra rossa toprakları bulunur
Çökme Dolini : Yeraltında bulunan mağara sistemlerinin tavanlarının incelerek çökmesi ile oluşan karstik şekillerdir Çökme dolinleri, derinliklerinin fazla oluşu, yamaçlarının eğimli oluşu ve tabanlarındaki iri bloklar halinde maddeler bulunması nedeniyle erime dolinlerinden kolayca ayırtedilirler
Uvala : Genişleyip, derinleşen dolinlerin birleşmesiyle oluşan, dolinlerden daha büyük çukurluklardır Uvaların düzensiz şekle sahip olması ve tabanlarındaki erimeden geriye kalan kalker çıkıntıları dolinlerden kolayca ayırtedilmesini sağlar
Obruk : Baca veya kuyu şeklinde, keskin köşeli, derin çukurluklara obruk denir Derinliği 250-300 m’yi bulabilen obrukların bazılarının tabanında göl bulunur Türkiye’de İç Anadolu’nun güneyinde ve Toroslar’da yaygın olarak obruklar görülür İçel’deki Cennet-Cehennem mağaraları ve Konya’daki Kızören obruğu ülkemizdeki en güzel örneklerdir
Polye : Karstik yörelerdeki genişliği birkaç kilometre olan, uzunluğu 20-30 kilometreyi bulan, hatta geçebilen ova görünümlü büyük karstik çukurlara polye denir Türkiye’de özellikle Toroslar’da polyeler yaygındır Örneğin; Akdeniz Bölgesi’ndeki Ketsel, Elmalı ve Akseki ovası birer polyedir
Mağara : Kalkerli arazilerde çatlaklar boyunca yeraltına sızan suların oluşturduğu büyük boşluklara mağara denir Damlataş, Narlıkuyu, Düden, İnsuyu, Kızılin mağaraları en ünlüleridir
Düden : Kalkerli arazide erime ile oluşan daire biçimli kapalı çukurluklara düden denir Düdenler yer altı sularını birbirine bağlayan kanallardır Düdenlere halk arasında su çıkan, su batan gibi adlar da verilir
Kör (Çıkmaz) Vadi : Karstik yörelerdeki akarsular bir düdende kaybolarak akışını yeraltında sürdürür Bu akarsuların yeryüzünde süreklilik göstermeyen vadilerine kör (çıkmaz) vadi denir
Karstik Birikim Şekilleri
Kimyasal birikim şekilleri, kalsiyum karbonatça zengin suların içindeki karbondioksit gazının uçması ve kalsiyum oksidin (kirecin) tortulanmasıyla oluşur Karstik birikim şekilleri sarkıt, dikit ve travertendir
Sarkıt-Dikit
Kalsiyum karbonatça zengin suların mağara tavanından sızarak içindeki kirecin tavanda birikmesi ile sarkıtlar, damlayarak tabanında birikmesi ile dikitler oluşur Karstik alanlardaki mağaralarda görülen bu şekillerin en güzel örnekleri Damlataş Mağarası’nda bulunmaktadır
Traverten
Genellikle sıcak su kaynaklarının yakınında ve kalsiyum karbonatlı suların yayılarak aktığı alanlarda, kirecin çökelmesi ile oluşan basamaklardır En güzel örnekleri Denizli-Pamukkale’dedir
Türkiye’deki Karstik Şekiller
Türkiye’de karstik şekiller yaygın olarak,
Toros Dağları’nda
İç Anadolu’da Sivas ve çevresinde (özellikle jips kartsı)
Batı Karadeniz’de ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin güneyinde görülür Bu alanlarda çıplak kayalar geniş yer kaplar Toprak erime sonucunda oluşmuş çukur alanlarda toplanmıştır Karstik alanların yüzeyinin su bakımından fakir olması, tarım olanaklarını sınırlamaktadır Türkiye’nin yüzölçümünün yaklaşık 1/5’inde bu tür şekiller görülmektedir Karstik şekillerin en yaygın olduğu bölge ise kalkerli arazinin geniş alan kapladığı Akdeniz’dir
Rüzgarlar
Rüzgarlar da aşındırma ve biriktirme yolu ile yeryüzünü şekillendiren önemli bir dış güçtür Buharlaşmanın yağıştan çok olduğu bölgelerde yani kurak ve yarı kurak bölgelerde yeryüzünü şekillendirici önemli etkileri vardır
Rüzgar Aşındırması
Günlük sıcaklık farklarının fazla olduğu çöllerde fiziksel (mekanik) çözülmeler şiddetlidir Rüzgarlar buralarda oluşan kırıntıları; tozları ve ince kumları havaya kaldırır Rüzgarların havalandırdığı bu parçalar çarptıkları yerleri aşındırır Rüzgar aşındırmasına korrazyon denir
Rüzgarın aşındırma yapabilmesi için,
Zemin yapısının gevek
Bitki örtüsünün cılız,
Yağışların az
olması gerekir
Rüzgar aşındırması ile oluşan şekiller yardang ve mantarkayadır
Yardang : Tortul kayaların zayıf kısımlarının aşındırması ile rüzgar yönüne paralel uzanan U profilli oluklar oluşur Yardang adı verilen bu şekiller Orta Asya’da yaygındır
Mantarkaya : Kurak ve yarı kurak bölgelerde kayaların özellikle alt kısımlarının rüzgarlar tarafından aşındırılması ile oluşan şekillerdir
UYARI : Mantarkaya oluşumunda, aşınmanın alt kısımlarda fazla olmasının nedeni rüzgarın gücünün bu bölümlerde yoğunlaşmasıdır
Rüzgar Biriktirmesi
Rüzgarların hızı azaldığı zaman taşıma gücüde azalır Taşıma gücü azaldığında taşınan kumlar, tozlar ve çakıllar yere çökelir Rüzgarların kurak, yarı kurak bölgelerden taşıyıp nemli bölgelerde biriktirdiği maddelere lös adı verilir Lösler verimli topraklardır Türkiye’de rüzgarlar önemli bir dış etken değildir Irmakların ağız bölümlerinde, kumsallarda, bitki örtüsünün cılız olduğu yerlerde yükseklikleri 5-6 m’yi bulan kum tepecikleri oluşmuştur
İç Anadolu’da Karapınar çevresinde geniş yer kaplayan kumulların olumsuz etkisi ağaçlandırma ile önlenmiştir
Kumullar
Rüzgarların taşıdığı kumların çökelmesiyle kumullar oluşur Gevşek yapıya sahip olan kumullar sürekli yer değiştirmektedirler Orta Asya çöllerinde oluşan hilal biçimli kumullara ise barkan adı verilir
Buzullar
Kalıcı Kar Sınırı
Kutuplar çevresinde ve dağların yüksek kısımlarında hava sıcaklığı düşük olduğundan yağışlar kar biçimindedir Yoğun karların tümü yıl içinde eriyemez Erimeden kalan bu karlara kalıcı kar ya da toktağan kar denir Kalıcı karların başladığı yüksekliğe kalıcı kal sınırı denir
Kalıcı Kar Sınırı
Enleme ve bakı durumuna göre kalıcı kar sınırı değişmektedir Örneğin : Kuzey Yarım Küre’de bulunan Türkiye’de dağların yamaçlarında kalıcı kar sınırı daha düşük, güney yamaçlarında ise daha yüksektir Çünkü güney yamaçlar, bakının etkisi nedeniyle kuzey yamaçlara göre daha sıcaktır Bu durum kalıcı kar sınırını etkileyen temel etkenin sıcaklık olduğunu göstermektedir Enlem etkisi nedeniyle kalıcı kar sınırı, sıcak kuşakta 5000-6000 m iken orta kuşakta bulunan Türkiye’de 3500-4000 m arasında değişmektedir Kutuplarda ise 0 m’ye kadar iner
UYARI : Kalıcı kar sınırı aynı enlem üzerindeki noktalarda farklılık göstermesi karasallığın bir sonucudur Ülkemizde batıdan doğuya doğru gidildikçe karasallığın etkisiyle kalıcı kar sınırı yükselir
Buzul Oluşumu ve Hareketi
Buzulların yukarı bölümüne beslenme bölgesi, en alttaki dil kısmına ise erime bölgesi denir Yukarı bölümünden beslenen buzullar dil bölgesinde eriyerek küçülür Buzul ilerlemesi, beslenmeye bağlı olarak buzulun boyunun uzamasıdır Buzulun gerilemesi ise, dil kısmındaki erimeler sonucu boyunun kısalmasıdır
UYARI : IV Zamanda Türkiye’de sadece yüksek dağlarda buzullaşmalar yaşanmıştır Bu nedenle Türkiye’de buzullaşmanın etkilediği alan çok geniş değildir
Buzul Türleri
Oluşum yerlerine göre dört buzul türü vardır
Sirk buzulu : Dağların tepesindeki ve yüksek yamaçlardaki küçük çanaklarda yeni oluşmaya başlayan buz türüdür
Vadi buzulu : Sürekli beslenerek sirkten taşan ve vadi boyunca aşağı hareket eden buzul türüdür
Örtü buzulu : Çok geniş alanlara yayılan, kilometrelerce alan kaplayan buzul türüdür
Takke buzulu : Dağların bütün yamaçlarını kuşatan buzul türüdür
Buzulların Aşındırma Şekilleri
Buzullar da akarsular ve rüzgarlar gibi aşındırma ve biriktirme yaparak yeryüzünü şekillendiren önemli bir dış güçtür Buzul aşındırmasına glasyon erozyon da denir Buzul aşındırması ile oluşan yeryüzü şekilleri buzul vadisi, sirk (buz yalağı) ve hörgüç kayadır
Buzul Vadisi : Buzulun içinde hareket ettiği, enine kesiti U şeklinde olan akarsu vadisinden daha büyük aşınım şeklidir Dağ yamaçlarında oluşur Sürekli iniş göstermeyen buzul vadilerinin boyu akarsu vadilerine göre daha kısadır
Sirk (Buz Yalağı) : Buzulun ilk oluşmaya başladığı yerde oluşan küçük aşınım çukurluğudur
Hörgüç Kaya : Buzul tarafından dirençli kayaların daha az aşındırması ile oluşan hörgüce benzer tepeciktir
Buzulların Biriktirme Şekilleri
Buzullar hareket ederken, kopardıkları taş ve toprakları beraberinde sürükler Buzulun beslenmesi sona erdiğinde buzul eriyerek küçülmeye başlar Bu sırada buzulun taşıdığı maddeler çeşitli yerlerde birikir Biriken bu maddelere moren ya da buzultaş denir Morenler bulundukları yere göre cephe morenleri, yan morenler ve dip morenleri olarak gruplandırılır
Okyanuslar ve Denizler
Okyanus, Deniz
Yerküre’nin çukur yerlerini dolduran ve birbiriyle bağlantısı bulunan su kütleleri okyanusları ve denizleri oluşturur
Okyanus : Kıtaları birbirinden ayıran geni su kütlelerine okyanus denir Örnek : Atlas Okyanusu, Büyük Okyanus (Pasifik Okyanusu), Hint Okyanusu
Deniz : Okyanusların kıta içlerine doğru uzanan kollarına deniz denir Denizler okyanuslarla bağlantılarına göre ikiye ayrılır
Kenar Deniz : Okyanus kıyılarında, okyanuslardan adalarla ayrılan denizlere denir Örnek : Japon Denizi, Çin Denizi (Sarı Deniz), Umman Denizi, Kuzey Buz Denizi, Antiler, Tasman Denizi, Mercan Denizi, Bering Denizi, Karayip Denizi
İç Deniz : Okyanuslara boğazlar aracılığıyla bağlanan kara içlerine sokulmuş denizlere denir Örnek : Akdeniz, Kızıldeniz, batlık Denizi, Karadeniz, Marmara Denizi, Azak Denizi
Okyanuslarla Denizlerin Karşılaştırılması
Okyanuslarla denizlerin özellikleri birbirinden farklıdır
OKYANUSLAR
DENİZLER
DERİNLİK
Denizlere oranla derinlik daha fazladır
Okyanuslara oranla derinlik daha azdır
KAPLADIĞI ALAN
Denizlere oranla kapladığı alan daha geniştir
Okyanuslara oranla kapladığı alan dardır
KARALARDAN ETKİLENME
Denizlere oranla karaların sıcaklık koşullarından daha az etkilenirler
Okyanuslara oranla karaların sıcaklık koşullarından daha çok etkilenirler
TUZLULUK
Okyanusların tuzluluğu %033,5 - %0 37,5 arasında değişir
Denizler bulundukları alanların özelliklerinden daha kolay etkilenirler ve tuzlulukları daha çok değişir Denizlerin Tuzluluğu %01,5 - %065 arasında değişir
AKINTILAR
Sürekli rüzgarların etkisiyle büyük akıntı sistemleri görülür
Seviye ve yoğunluk farklarıyla oluşan küçük akıntı sistemleri görülür
Deniz suyunun Sıcaklığı
Deniz suyu sıcaklığının yatay dağılışı enleme, akıntılara, mevsime, yoğunluğa (tuzluluğa) buzullarla bağlı olarak değişir Denizlerde bulunan buzullar iki türlüdür
Aysberg (Buz dağı) : Buzullardan kopup, denize kadar ulaşan kalın buzul parçaları deniz içinde ilerlemeye devam eder Buzun yoğunluğu, deniz suyunun yoğunluğundan az olduğu için su tarafından kaldırılır Yüzlerce metre kalınlıkta ve kilometrelerce uzunluktaki bu buz dağlarına aysberg denir
UYARI : Deniz suyu sıcaklığını etkileyen temel etken enlemdir Ekvator’a yakın enlemlerde deniz suyu sıcaklığı yüksektir Kutuplara yaklaştıkça su sıcaklığı azalır Tatlı su 0° C de donar Tuzlu su ise yaklaşık -2°C donar Bu nedenle Ekvator’dan kutuplara doğru deniz suyunun donma olasılığı artar Kutup çevrelerinden denizlere katılan aysbergler akıntıların etkisiyle Kuzey Yarım Küre’de 40° enlemine, Güney Yarım Küre’de ise 35° enlemine kadar inebilir
Bankiz : Kutup çevresindeki denizlerde, suyun donması ile oluşan buz kütleleridir Donma, kıyılarda başlar ve sıcaklık düştükçe artar Deniz yüzeyini kaplayan buz kristalleri gittikçe kalınlaşır, Buz tabakası halini alır Bankiz adı verilen buz tabakası yaz aylarında sıcaklığın artması ile küçülerek dağılır
Deniz Suyunun Tuzluluğu
Bir litre deniz suyunda erimiş halde bulunan madensel tuzların gram olarak ağırlığına tuzluluk oranı denir Deniz suyunun tuzluluğu litre/gram ya da %0 olarak ifade edilir Tuzluluk oranı okyanuslarda %0 33,5 - %0 37,5 arasında, denizlerde %0 1,5 - %0 65 arasında değişir Deniz suyunun tuzluluğunu değiştiren etmenler aşağıda sıralanmıştır
Buharlaşma : Deniz suyunun buharlaşması tuzluluğunu artırır
Yağış Miktarı : Yağış miktarı arttıkça deniz suyunun tuzluluğu azalır
Akarsu Sayısı ve Akım Miktarı : Denize ulaşan akarsu sayısı ve akarsuyun taşıdığı su miktarı arttıkça, deniz suyunun tuzluluğu azalır
Buzul Oluşumu : Deniz suyunun karalarda buzul olarak birikmesi ya da deniz suyunun donması tuzluluğu artırır Kar ve buzul erimeleri ise tuzluluğu azaltır
Deniz Suyunun Hareketleri
Deniz suları akarsular, rüzgarlar, buzullar gibi aşındırma ve biriktirme yolu ile yeryüzünü şekillendirir Deniz suları çeşitli etkenlerle hareket etmektedir Bu hareketlerden en etkili olanlar,
Dalgalar
Gel-git
Akıntılar
Dalgalar
Dalgalar, deniz ve göllerdeki kuzey sularının periyodik salınımlarıdır Dalga oluşumunun temel nedeni rüzgarlardır Deniz yüzeyini yalayarak esen rüzgarlar, sürtünme nedeniyle durgun sulara hareket kazandırır Deniz yüzeyi pürüzlenir ve sürekli biçim değiştirir Deniz yüzeyinin salınım hareketine dalgalanma deniz yüzeyinde beliren pürüze dalga denir
Rüzgarlar dışında depremler, volkanik hareketler ve deniz altında çökmelerde dalgaları oluşturur Bu tür dalgalara tsunami denir
Dalga Elemanları
Dalga, 4 temel elemandan oluşur Bunlar, dalga sırtı, dalga çukuru, dalga boyu ve dalga yüksekliğidir
Dalga Sırtı : Dalgalı bir deniz yüzeyinde suların yükselen kısmına dalga sırtı denir
Dalga Çukuru : Dalgalı bir deniz yüzeyinde suların alçalan kısmına dalga çukuru denir
Dalga Boyu : Birbirini izleyen iki dalga sırtı arasındaki uzaklığa dalga boyu denir
Dalga Yüksekliği : Dalga sırtı ile dalga çukuru arasındaki yükseklik farkına dalga yüksekliği denir
Dalga Çatlaması
Dalgalar derin denizlerde kolayca oluşur Ancak, derinliğin dalga boyundan daha az olan yerlere yaklaştıkça, dibe olan sürtünmeden dolayı dalga hareketi engellenir ve dalgaların şekli bozulur Bu olaya dalga çatlaması veya kırılması denir Kıyı sığlaştıkça dalga çatlaması artar
Dalga Aşındırma Şekilleri
Dalga aşındırmasına abrazyon denir Dalgalar, üç biçimde aşındırma yaparak kıyıları şekillendirirler :
Su kütlesinin kıyıya çarparken yaptığı basınç etkisiyle kıyı aşındırılır
Dalga içindeki kum, çakıl gibi maddelerin kıyıya şiddetli çarpmasıyla kıyı aşındırılır
Deniz suyunun kıyıdaki tabakaları eritmesiyle (kimyasal yolla) kıyı aşındırılır
Dalga aşındırma şekilleri :
Falez (Yalıyar) : Dalgalar aşındırma yaparken önce çarptıkları kıyı boyunca bir çentik açar Buna dalga oyuğu denir Dalga oyukları derinleştikçe üzerindeki kütleler kopar ve düşer Böylece kıyı boyunca diklikler oluşur Bu dikliklere falez ya da yalıyar adı verilir Türkiye’de, Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında güzel falez örnekleri görülmektedir
Kıyı Aşınım Düzlüğü : Dalgaların kıyıyı kara içine doğru aşındırması ve kıyıyı geriletmesi ile oluşan falezler önünde az eğimli bir yüzey gelişir Kıyı aşınım düzlüğü ya da abrazyon platformu adı verilen bu düzlüklerin üzeri genellikle kum ve çakıllarla kaplıdır
UYARI : Dalga ve akıntılar dik kıyılarda aşındırma; alçak ve basık kıyılarda ise biriktirme yolu ile kıyıyı şekillendirir
Kıyı Birikim Şekilleri
Denizin sığlaştığı yerlerde, dalgalar ve akıntılar tarafından taşınan maddelerin biriktirmesi ile oluşan şekillerdir
Kumsal : Kıyılarda dalga ve akıntıların taşıdıkları maddeleri biriktirmesi ile oluşan alanlara kumsal denir Girintili-çıkıntılı bir kıyıda dalgalar, denize çıkıntı yapan dik burunlarda aşındırma, buradan kopardıkları maddeleri koy içlerine taşıyarak kumsalların oluşmasını sağlar Bu nedenle kumsallar genellikle koy içlerinde yer alır ve bir şerit halinde uzanır
Kıyı Kordonu (Kıyı Oku) : Dalga ve akıntıların kıyıdan taşıdıkları maddeleri küçük koylarda biriktirmesi ile oluşan, bir ucu karaya bağlı ve deniz doğru ok şeklinde uzanan yığıntılardır Kıyı kordonu bir koyun önünü kapatacak şekilde gelişirse kıyı kordonu gerisinde lagün oluşur
Lagün (Deniz Kulağı) : Kıyı kordonunun bir koyun önünü kapatması ile oluşan göllere lagün, deniz kulağı ya da kıyı set gölü denir
Örneğin Büyük Çekmece, Küçük Çekmece ve Terkos gölleri birer lagündür
Tombolo (Bağlama Seti) : Kıyı okları karaya yakın adalara doğru oluştuklarında, zamanla ada ile ana kara birbirine bağlanır Oluşan bu şekle tombolo denir Örneğin Marmara Bölgesi’ndeki Kapıdağ Yarımadası bir ada iken, tombolo ile ana karaya bağlanmıştır Ayrıca Sinop ili de bir tombolo üzerinde kurulmuştur
Gel – Git
Gel-Git, Ay’ın ve Güneş’in çekim gücünün etkisiyle Dünya’daki su kütlelerinin alçalması ve yükselmesi olayıdır Ancak Ay, Dünya’ya en yakın gök cismi olduğundan gel git olayında daha etkilidir Bir yerdeki gel-git, gün içinde 2 kabarma 2 çekilme biçiminde 6 saatte bir gerçekleşir Bu seviye değişmelerinde her gün bir önceki güne göre 50 dakikalık bir gecikme olur Çünkü ay, Dünya’nın çevresindeki dönüşünü 24 saat 50 dakikada tamamlamaktadır
UYARI : Gel-git genliğinin fazla olduğu denizlerde akarsu ağızlarında haliçler, az olduğu denizlerdeki akarsu ağızlarında ise delta oluşur Türkiye’deki denizler iç deniz olduğu için gel-git belirgin değildir Bu nedenle akarsu ağızlarında haliç oluşmaz
Gel-Git Genliği
Suların kabarma ve alçalması arasındaki seviye farkına gel-git genliği denir Gel git genliği, okyanus ortalarında 60-80 cm, iç denizlerde 30 cm, kenar denizlerde 80-120 cm arasındadır
Bir yerdeki gel git genliği, ay ve yıl içinde de değişir
Ay içinde : Ay içinde yeniay ve dolunay dönemlerinde gel-git genliği büyüktür Çünkü bu dönemlerde Ay’ın çekim gücüne Güneş’in çekim gücü de eklenir
Yıl içinde :Yıl içinde 21 Mart – 23 Eylül tarihlerinde gel git genliği büyüktür Çünkü bu dönemlerde Ay’ın çekim gücüne Güneş’in çekim gücü de eklenir
Akıntılar
Deniz ve okyanus sularının kütlesel olarak yer değiştirmesine akıntı denir Akıntıların nedenleri :
Dalgalar : Dalgaların kıyıya çarpması, suların bir kısmının dibe dalmasına ya da yüzeyde yön değiştirmesine neden olur
Seviye ve Tuzluluk (Yoğunluk) Farkı : Seviye ve tuzluluk farkı alt ve üst akıntılara neden olur Daha ağır olan tuzlu sular alt akıntılarla, az tuzlu sular üst akıntılarla yer değiştirir
Sürekli Rüzgarlar : Yüzey suları sürekli rüzgarlarla sürüklendiği için akıntıların temel nedenidir
Gel-Git : Suların kabarması ve alçalması sırasında oluşan seviye farkı akıntılara neden olur Akıntılar suların kabarması sırasında karaya, alçalması sırasında denize doğrudur
Okyanus Akıntıları
Akıntıların yönleri ile hakim rüzgar yönleri arasında sıkı bir ilişki vardır Her iki yarım küre okyanuslarında hakim rüzgar sistemlerine bağlı olarak kapalı akım dairleri oluşmuştur
Kuzey Amerika kıtasının doğu kıyısı boyunca güney enlemlere doğru inen Labrador soğuk su akıntısı ile Batı Rüzgarları ile Meksika körfezinden İskandinav yarımadasına kadar ulaşan Golfstream sıcak su akıntısı en önemlileridir
Kıyı Tipleri
Yer şekillerinin uzanış yönüne, kıyıdaki tabakaların özelliğine ve etkili olan dış güçlerin niteliğine bağlı olarak çeşitli kıyı tipleri belirmiştir Bunlar, boyuna, enine, alçak, rialı, volkanik, haliçli, fiyord, skyer ve resifli kıyılardır
Boyuna Kıyılar : Dağların kıyıya paralel uzandığı kıyı tipidir Bu kıyı tipinde; Dağlar denize paraleldir Kıyıda girinti-çıkıntı azdır Kıta sahanlığı (şelf) dardır Doğal limanlar azdır Deniz etkileri içerilere fazla sokulamaz Yüksek, falezli kıyılardır Boyuna kıyıların özel bir türü Dalmaçya tipi kıyılardır
UYARI : Haliçli, fiyordlu, volkanik, skyer, watt ve mercan kıyı tipleri Türkiye’de görülmez
Enine Kıyılar : Dağların denize dik uzandığı kıyılarda, dağlar arasındaki çöküntü alanlarının deniz suyu altında kalmasıyla oluşmuş kıyılardır Bu kıyı tipinde dağlar denize dik uzanır Kıta sahanlığı (şelf) geniştir Kıyı çok girintili, çıkıntılıdır Koy, körfez ve limanlar fazladır Denizel iklim içerilere kadar sokulur Kıyı birikinti ovaları fazladır
Alçak Kıyılar : Geniş ovaların bulunduğu yerlerdeki kıyı tipidir Bu kıyı tipinde kıyı çizgisi genellikle düz olup, kıyı okları ve kıyı setleri fazladır Alçak kıyıların özel bir tipi Watt tipi kıyılardır
Watt Kıyı Tipi : Gel-git olayının belirgin olduğu alçak kıyılarda sular çekildiğinde deniz dipleri yüzeye çıkar Bu durumun görüldüğü yerlerdeki kıyı tipine Watt kıyı tipi denir
Rialı Kıyılar : Nispeten yüksek ve akarsularla derin bir şekilde yarılmış olan bir alanda, vadilerin aşağı kesimlerinin sular altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir
Volkanik Kıyılar : Oluşumları volkanizmaya bağlı adaların kıyı tipidir Her taraftan dalga aşındırmasına uğrayan volkanik kıyılarda gelişkin falezler ve dar kıyı aşınım düzlüğü vardır En güzel örnekleri Hawai ve Endonezya adaları kıyılarında görülmektedir
Haliçli Kıyılar : Yükseltisi az ve akarsularla hafifçe yarılmış bir platonun veya tepelik bir alanda bulunan vadilerin aşağı kesimlerinin sular altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir Haliçli kıyıların özel bir türü limanlı kıyılardır
Limanlı Kıyılar : Haliçlerin ağızlarının, zamanla kıyı okları ile kapatılarak, açık deniz etkilerine karşı korunaklı koylar haline getirilmesi sonucu oluşan kıyılardır
Fiyord Kıyılar : Buzulların oluşturduğu U şeklindeki vadilerin sular altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir
Skyer Kıyılar : Örtü buzullarının oluşturduğu hörgüç kayalar ile moren depoların oluşturduğu tepelerin sular altında kalmasıyla oluşan kıyı tipidir
Resifli (Mercanlı) Kıyılar : Mercan resiflerinin kıyılarda oluşturdukları özel bir kıyı tipidir Sıcak kuşağa özgüdürler Resifin oluşum şekline göre kenar resifi, set resifi ve atoller olarak alt tiplere ayrılır Atoller çember şeklinde kıyılar oluşturur
Göller
Göl : Karalar üzerindeki çukur alanlarda birikmiş ve belirli bir akıntısı olmayan durgun su kütlelerine göl denir
Göller tek tek bulundukları gibi yan yana birden fazla da bulunabilirler Göllerin yan yana bulundukları bölgelere göller yöresi denir
Göllerin Özellikleri
Göllerin bulundukları bölgenin iklimi, jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri;
Gölün büyüklüğü : Dünya üzerindeki göllerin büyüklükleri değişkendir Hazar Gölü Dünya’nın en büyük gölüdür (424 000 km2)
Gölün beslenmesi : Göller, yağış suları, akarsular ve kaynaklar tarafından beslenir Göllerin su seviyeleri beslenmeye bağlı olarak değişir Bazı göller fazla sularını bir akarsu ile deniz boşaltır Bu akarsulara göl ayağı ya da gideğen denir Göle su taşıyan akarsulara ise geleğen denir Örneğin Manyas ve Ulubat (Apolyont) gölleri bir akarsu ile sularını Marmara Denizi’ne boşaltır
Gölün derinliği : Tektonik ve krater göllerinin derinlikleri genellikle fazladır Dünya’nın en derin gölü tektonik bir göl olan Baykal Gölü’dür
Göl suyunun tuzluluğu : Göl sularının içinde çözünmüş halde madensel tuzlar bulunmaktadır Buharlaşma nedeniyle göl suyunun tuz yoğunluğu artar Özellikle kapalı havzalarda yüzeyden akış olmadığı için göl suları tuzludur Örneğin ülkemizdeki Burdur Gölü ve Tuz Gölü’nün suları tuzludur Açık havza göllerinde ise, sular yüzeyden boşaldığı için madensel tuz oranı düşük, buna bağlı olarak sular tatlıdır
Göl suyunun sıcaklığı : Göl suyunun sıcaklığı, gölün bulunduğu enleme, iklim koşullarına ve mevsime göre değişir Ayrıca gölün derinliği, gölün bulunduğu yükselti ve gölü besleyen sular da göl suyunun sıcaklığı üzerinde etkilidir
Göl suyunun hareketliliği : Göl suyunun hareketliliği üç nedene bağlıdır :
Gölün beslenmesine ve havzadaki iklim koşullarına bağlı oluşan seviye farkı nedeniyle su seviyesinde değişiklik olur
Göl yüzeyinde rüzgarlar etkisiyle dalgacıklar oluşur
Göl yüzeyinin bir bölümündeki basınç değişmeleri alçalma ve yükselme şeklindeki ritmik hareketlere neden olur Bunlara duran dalga ya da seş (seiches) dalgaları denir
Göl Tipleri
Göller, göl çanağının oluşum özelliklerine göre yerli kaya gölleri ve set gölleri olarak iki ana bölümde toplanır
Yerli Kaya Gölleri
Göl çanağının çeşitli nedenlerle ana kaya üzerinde oluşturduğu göllerdir Göl çanağını oluşturan etkene göre 4 gruba ayrılır
Tektonik Göller : Yerkabuğunun tektonik hareketleri sırasında oluşan çanaklardaki göllerdir
Volkanik Göller : Volkanik patlamalar ile oluşan çanaklardaki göllerdir Krater gölü, kaldera gölü ya da maar gölü gibi çeşitleri vardır
Karstik Göller : Eriyebilen kayaçların bulunduğu yerlerde oluşan göllerdir
Buzul Gölleri : Buzullaşma döneminde buzulların aşındırmasıyla oluşan çanaklardaki göllerdir
Göl Tipleri
Göller, göl çanağının oluşum özelliklerine göre yerli kaya gölleri ve set gölleri olarak iki ana bölümde toplanır
Set Gölleri
Çöküntü çukurlarının, vadilerin ya da koyların önünün bir setle kapatılması sonucu oluşan göllerdir
Alüvyal Set Gölleri : Akarsuların yan kollarının taşıdıkları alüvyonlarla ana akarsuyun önünü kapatması ile oluşan göllerdir
Kıyı Set Gölleri : Deniz akıntılarının oluşturduğu kıyı kordonlarının koyların önünü kapatmasıyla oluşan sığ göllerdir Bu göllere lagün adı da verilir
Moren Set Gölleri : Buzullardan çıkan suların önünün moren setleri ile kapatılması sonucu oluşan göllerdir
Heyelan Set Gölleri : Akarsu vadisinin önünün, toprak kayması sonucunda toprak kütlesi tarafından kapatılmasıyla oluşan göllerdir
Volkanik Set Gölleri : Volkanik olaylar sırasında çıkan lavların bir çukurluğun önünü kapatmasıyla oluşan göllerdir
Yapay Set Gölleri : Akarsu vadisinin önünün yapay bir setle kapatılması ile oluşan baraj gölleridir Baraj gölleri enerji üretmek, içme ve sulama suyu sağlamak, erozyonu önlemek, taşkınlardan korunmak amacıyla yapılır
Türkiye’de Göller
Ülkemizde göller, göl oluşumuna uygun koşulların bulunduğu Marmara, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi’nde yoğunlaşmıştır Özellikle Akdeniz Bölgesi’nin batı kesiminde, göllerin kümelenmiş olduğu bir alan bulunmaktadır Buraya Göller Yöresi adı verilir
Göller Yöresi : Batı Toroslar’ın iç bölümünde kümelenen Beyşehir, Eğridir, Burdur, Suğla, Kovada, Acıgöl, Salda ve Yarışlı göllerinin bulunduğu alana göller yöresi adı verilir
Yerli Kaya Gölleri
Tektonik Göller : Sapanca Gölü, İznik Gölü, Ulubat Gölü, Manyas Gölü, Eber Gölü, Akşehir Gölü, Eğirdir Gölü, Acıgöl, Burdur Gölü, Beyşehir Gölü, Kovada Gölü, Suğla Gölü, Seyfe Gölü, Tuzla Gölü, Tuz Gölü, Hozapin Gölü
Volkanik Göller : Acıgöl (Konya), Acıgöl (Nevşehir), Nemrut Gölü
Karstik Göller : Sultan Obruk Gölü, Çıralıdeniz Gölü, Meyil Gölü, Pozan Gölü, Avlan Gölü, Karagöl
Buzul Gölleri : Uludağ, Geyik Dağları, Boklar Dağları, Aladağ, Munzur Dağları, Doğu Karadeniz Dağları, Cilo Dağları, Hakkari Dağları
Ülkemizde doğal setleşmelerle oluşan göller oldukça fazladır
Set Gölleri
Alüvyal Set Gölleri : Akgöl, Eymir Gölü, Mogan Gölü, Marmara Gölü, Bafa Gölü, Köyceğiz Gölü, Balık Gölü
Kıyı Set Gölleri : Terkos, Büyükçekmece, Küçükçekmece, Büyük Menderes deltasındaki lagünler (Karinegölü, Deringöl, Akgöl, Dalyan), Kızılırmak deltasındaki lagünler (Balıkgölü, Limangölü, Tuzlugöl, Karaboğazgölü), Yeşilırmak deltasındaki lagünler (Semenlikgölü)
Moren Set Gölleri : Uludağ, Geyik Dağları, Boklar Dağları, Aladağ, Munzur Dağları, Doğu Karadeniz Dağları, Cilo Dağı, Hakkari Dağları (Moren set gölleri ülkemizde buzullaşmanın görüldüğü yukarıda belirtilen yüksek dağlarımızda bulunurlar )
Heyelan Set Gölleri : Yedigöller, Abant Gölü, Borabay Gölü, Sera Gölü, Tortum Gölü
Volkanik Set Gölleri : Çıldır Gölü, Erçek Gölü, Haçlı Gölü, Nazik Gölü, Van Gölü
Yapay Set Gölleri : Kadıköy Gölü, Büyük Orhan Gölü, Güzelhisar Gölü, Topçam Gölü, Gülüç Gölü, Çubuk Gölü, Hirfanlı Gölü, Sille Gölü, Çakmak Gölü, Uzunlu Gölü, Keban Gölü, Kartalkaya Gölü, Kozan Gölü, Atatürk Gölü, Demirdöven Gölü, Göksu Gölü
|