Yalnız Mesajı Göster

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Eserlerindeki Halk Edebiyatı Unsurlarının Tesbiti

Eski 08-23-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Eserlerindeki Halk Edebiyatı Unsurlarının Tesbiti



HALK İNANIŞLARI-

Türkçe sözlükte “Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma”* şeklinde yapılan tanımlamanın yanı sıra Boratav’ın bu konuyla ilgili ifadeleri “kişice ya da toplumca, bir düşüncenin, bir olgunun, bir nesnenin, bir varlığın gerçek olduğunun kabul edilmesi” şeklindedir
“İnanç kavramı, sözlük anlamı ile, insan düşüncesinin çok geniş bir bölüğünü içine alır Din, politika, ahlak… inançları bütün bir çeşitlilik ve yaygınlıkları ile ele almak halk biliminin sınırlarını aşar Halk bilimi, belli bir toplumun eski dinlerinden miras alıp kendi çağının şartlarına uygulayarak yaşattığı yeni dininde, yaşam şartlarının gerektirdiğince yeni biçimler, yeni içerikler ve anlatışlarla oluşturduğu inanışlarla ilgilenir Halk biliminin konusu olarak inanışların başka bir niteliği de din, ahlak… kurallarındaki kesinlik ve katılığa karşılık bunların yerden yere, topluluktan topluluğa değişik ve içerikler göstermeleridir
İnançların köklerinde din faktörü vardır İnanılan değerler toplumca belli bir süreden sonra kabul görmüş ve benimsenmiştir Mitlerde olduğu gibi kişi çevresini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmıştır Bu adlandırmalarını diğer bireylerle paylaşma ihtiyacı duyar ve yaradılışı itibariyle insan anlatma ihtiyacına paralel anlatılarında bunlara yer verir Buradan hareketle atasözleri, deyimler, halk hikayeleri, destanlar, masallar… vb halk edebiyatı anlatı türleri içinde inanışları barındırır kanaatine varabiliriz İnanışlar bazı kesimlerde batıl, dini… vb gibi isimlendirmelerle alt sınıflandırmalara ayrılmıştır İnançların böyle bir sınıflandırmasının yanlış olduğu kanaatine vararak Tanpınar’ın eserlerinde genel olarak bir inceleme yapılmıştır İnanış inanıştır bunun batıl ya da daha farklı bir isimlendirmeye gidilmesi gereksizdir Araştırmacı olarak bizim işimiz halkın inanışını objektif olarak incelemek olduğundan onun inandıklarını saygı ile karşılamak gerektiği kanaatindeyiz
Halk arasında en yaygın inanış fal’dır İnsanların gelecekten haber alma merakından dolayı bu tarz yöntemler daima rağbet görmüştür Romanlarında Tanpınar’ında değindiği bir konudur
“Mamafin babam bile onun bazı kuvvetlerine inanırdı:
- Herifte bir şeyler var…derdi Olmasa, Fırıncı Ahmet Efendi’yi bu hale koymadı Üç gecenin içinde evi, dükkanı yandı, bütün ailesi silme öldü Şimdi kendisi Darülacizede…
Ve birden bire bu meşum kuvvetten, ürkerek yakasını çevirir, tükürürdü:
- İnsan değil afet… maazallah başımıza taş yağdırabilir Bu büyücüyü hükümet ne diye içeriye tıkmıyor? Dün akşam gene bacağını sürüklüye sürüklüye Edirne Kapı Mezarlığı’na gidiyordu Kim bilir kimin canına kıydı?
Seyit Lütfullah’ ın yüzünü duvara çevirerek konuştuğu hurdamı ile baktığı falların doğru çıktığı, bazı hastalıklarda nefesinin bil hassa elinin çok iyi tesir ettiği daima söylenirdi
“Amcam sizin iyi fal baktığınızı söyledi Doğrusu o kadar sevindim ki…her gün falıma bakarsınız değil mi? ”
Fal bakan kişi farklı bir kimliğe sahipmiş gibi görülmektedir Geleceğe dair süreçten haber vermesinden dolayı gök ile ilişkilendirilip, kutsallık misyonu yüklenmiştir Bir takım sonuçlar doğruluğu şüpheli sebeplerle ilişkilendirilir Tabii tesadüfün varlığı bunu güçlendirici unsurlardır İnanç sitemine yerleştirilir İnsan daima gelecekle ilgili alanları merak eder Buradan haber alma eğilimi içinde olması, psikolojik olarak meyilli olması inanç olarak beklentileri güçlendirmektedir Tanpınar roman kahramanlarına bu meyili vererek, okuyucudaki o yapıya dair kırıntıları bilinç üstüne çıkarmaktadır Sosyo-kültürel bağlamda gelecekten haber alma vasıtası olarak bir başka araç rüyalardır Rüya daha çok öteye dair, bu dünyanın dışındaki farklı mekan ve zamana dair bilginin aktarımı olarak algılanır Bunun örneklendirmelerini Aşık Tarzı Edebiyat geleneğinde bade içmek olarak görmekteyiz Tarihi süreçte Şamanlığa geçişte de rüya ile örtüşen yanların varlığı bilinmektedir Geleceğe dair bilgilenmenin farklı bir aracı olan rüyalar Tanpınar’ın sanatsal lügatinde oldukça geniş yer vermektedir “Bununla ilgili bilgilenmede daha önce belirttiğimiz üzere *” Ali İhsan Kolcunun kitabına başvurulabilir
“Sabah kahvaltımızı yaparken herkes o gece gördüğü rüyayı anlatırdı O zaman yapılan tabirlerden aslanın “adaleti” temsil ettiğini öğrenmiştim Rüyada ki aslan bana dokunmamıştı, o halde kurtulacaktım
“…Çok sıkıntılı bir rüyaydı Babasının billur lambasını eline almış, sonra o çocukluğundaki köylü kızıyla bir kayığa binmişlerdi Mümtaz rıhtımdan- fakat neresi olduğunu bilmiyordu- ha battılar ha batacaklar! Diye heyecanlar içinde çırpınırken uyanmıştı Pek az rüya bu kadar korkunç ve korkunç şekilde vazıh olabilirdi Karton renginde mavunamsı kayığı, Suat’ın uzun kemikli yüzü, kızın çehresini, lambanın deniz çalkantısında olabildiğine kararan ışığını hala, bu vapur kanepesinde olduğu gibi görüyordu
“Dün gecede onu rüyamda gördüm Tabii havadisi alacaktım”
Sabahtan beri bu rüyanın tazyiki altında olduğunu şimdi hatırlıyordu Fakat rüyanın kendisini bir türlü bulamamıştı Yalnız bütün gece Suat’la uğraştığını biliyordu “Çok büyük bir evde idim Evet, çok büyük bir ev Bir yığın, koridor, safa ve oda Nuran’ı arıyordum Her kapıyı açıp bakıyordum Fakat hepsinde Suat’ı görüyordum Ona özür diliyor, rahatsız ettim diyordum O bana gülüyor, başını sallıyordu
Halk arasında halen daha sabah kahvaltı masasında rüyaların anlatımı vardır Rüyanın yorumu herkes tarafından yapılamayacağından daha çok evin tecrübeli büyükleri tarafından rüyalar yorumlanır Bu yönde tembih ve tedbirlerde bulunur Günlük yaşantıdaki olaylar olumlu veya olumsuz habercisi olarak görülen rüyaları Tanpınar, eserlerinde bu bağlamda kullanarak hem okuyucuya roman kahramanlarının ilerideki maceralarına dair ip uçları vermeyi amaçlarken diğer yandan “Acaba rüyadaki gibi mi olacak?” “Acaba rüya neye çıkacak?” gibi merak duygularını canlı tutmayı amaçlamıştır Bu unsurlar onur Türk romancılığındaki yerini sabitlemesine faydalı olmuştur
Geleceğe dair beklenti içinde olunan bir başka vasıta tecrübeler veya varlıklara yüklenen ulu ilik ve beklenti içinde olunmasıdır Halk arsında en yaygın türbe, tekkelilerdir
“Bu anlaşılmayacak bir şeydi Çocukluğumda beni bir çok türbelere götürmüşler, bir yığın nefesi keskin zatlara okutmuşlardı Eyüp Sultan’dan ta Yuşa Tepesi’ne, Kısıklı’ da ki selemi Efendi’ye kadar, Fatih, Aksaray, Hırka-i Şerif, Edirnekapı, Ayvan Saray, Yolu, Top kapı, Yedikule, Koca Mustafa Paşa, Türbe, Sirkeci, Eminönü taraflarına, Hulasa bütün İstanbul’da surların içinde ve dışında hemen her semtte mevcut mezarlardan taş alır, parmaklıklarında hiçbir şey bulamazsam ceketimin astarını yırtarak bağlardım Hiç birisi bana bu tesiri yapmamıştı
Hepsinden biraz ye’isli, birazda üzgün, içim daha kapalı dönerdim Ne bu Kağılı Dede ne Elekçi Baba, Ne Uryan Dede, ne Tezveren Sultan, hiçbiri, hatta o yazmaların serinliğin de yahut Heybeliada’nın, Büyükada’nın, Kınalı’nın en yüksek tepelerinde, rüzgarda köpüre köpüre uyuyan Hıristiyan evliyaları da dahil hiçbiri derdime çare bulamamışlar, üzerimdeki maişet sıkıntısını bir parmak kaldırmamışlardı
Tanpınar’ın kahramanına dair ifadeler aynı zamanda sosyo-kültürel yapıyı yansıtmaktadır ki dönemin halk yaşayışı ve inanışlarını arka planda okuyucuya sunmaktadır Fikri olarak problemlerine çıkış yolu bulamayan kahraman artık manevi güçlerin desteğini beklemektedir Toplumun inanç yapısında mevcut unsurlardan hareketle bireysel olarak çıkış yolu aranmaktadır Fakat bunlar ona çare olmazlar!
“(Sümbül Sinan Türbesinin)… içinde dört asır hayata yattığı yerden tesir etmiş bir ölü vardı Duvarlarına, parmaklıklarına eller sürülüyor, dualar ediliyordu Hastaları iyileştiriyordu, ümidi olmayanlar, ümit kapıları açıyor, dünyaları yıkılmış, olanlara ölümün ötesinde ışıklar gösteriyor, sabır, feragat, tahammül öğretiyordu
“Bu ceviz ağacının bir başka meziyeti daha vardı O da mahalledeki evlenmelere yardım etmesiydi Aşağı sokakta oturan Berber İsmail Efendi dört kızını iki sene içinde onun sayesinde evlendirmişti İsmail Efendi’ye göre hadise ağacın dibindeki evliyaya her sabah bir Fatiha okumak suretiyle olmuştu
Bir listedeki yaratıcıya aracılar vasıtasıyla (bu bir türbe, cami, mezar, ağaç olabilir) isteklerin bildirilmesi vardır Halkın inanç yapısında vardır Radloff’un derlediği yaradılış destanında aracı Ülgen’e gökten bir ses gelmektedir Türk mitik yapısında gökyüzünün üstündeki gökte esas yaratıcı vardır Yer yüzüne gönderilen aracılar veya yeryüzündeki mevcut varlıklar esas yaratıcı ile bağlantılıdır İsteklerin ulaşmasında aracı görevindedir ki insan daima kendinden daha üstün ve ulvi gördüklerini aracı olarak görmüştür* Yine atalarımızdan bırakılan eşya ve varlıklar da kutsaldır Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanında bir mizahi çerçevede işlenmektedir
“Annem o günden sonra ayaklı saatimizden hep “Mübarek” diye bahsetti Bütün dindarlığına rağmen daha beşeri düşünen babam ise ona “Menhus” adını koymuştu Menhus veya Mübarek, bu saat çocukluğumun bir tarafını zaptetmiş gibidir
“Mahür Beste, Nuran’ın dedesi Talat Bey’in eseriydi Bu ve buna benzer birkaç hadise onu birkaç koldan evlenme ile çok genişleyen bu eski Tanzimat ailesi arasında uğursuz tanıtmıştı Buna rağmen bu garip eser hafızalarda yerleşmişti
Çünkü Mahur Beste küçük ve kısa şeklinde insanın tenine yapışan o acı çığlıklardan biriydi Eserin kendi macerası da garipti Talat Bey’in karısı Nurhayat Hanım Mısırlı bir binbaşı ile sevişerek kaçınca Mevlevi muhibbi olan Talat Bey bu eseri yazmıştı
Bu uğursuzluk daha sonraki olaylar etrafında pekişmiştir Öyle ki Behçet Bey ve karısı Atiye Hanım’ın hikayesi bunlardan biridir Atiye Hanım’ı Dr Refik’ten kıskanmış onun ölümüne neden olmuştur Ölüm döşeğinde hanımının bu besteyi mırıldandığını duyan Behçet Bey karısının ağzına “sus” diye vurunca ölmesine neden olur
“Tevfik Bey’i hatta bir kerede dinledim Bize Mahur Beste’yi okudu: Mahur Beste’yi seviyor musunuz?
- Çok… Hem çok severim Fakat biliyorsunuz bizim evde uğursuz sayılır
Mahur Beste romanı böyle bir inanış sistemi üzerine kurgulanır ki bu tür anlatılar ve inanışlar halk arsında yaygındır Okuyucuya tanıdık bir yapı sunuluyor Halk arasında bir takım davranışlarda uğursuzluk sayılır Mutluluğun yansıması kahkahada ne yazık ki böyledir Çok güllenin başına mutlaka kötü bir iş geleceğe ya da ağlayacağına inancı halk arasında yaygın inanış motiflerindendir Mahur Beste romanı kahramanlarından Behçet Bey, Atiye Hanım’ın düğün gecesi kahkaha atmasını uğursuzluk olarak nitelendirilir
“… Bütün saadetleri kendi arasına bu uğursuz kahkaha girmişti Artık bundan böyle, her şeyi bu gülüşün istihfafı arasında görecek, onun uğursuz ışığında, siyah bir güneşin altında yaşar gibi yaşayacaktı
“Behçet Bey, sana bu kitapları, bu kav gibi evde bir gün yakacaksın dememiş miydim? Diye çıkıştıktan sonra çekip gitmişti Elbette yanardı Üzerinde bu kadar göz kaldıktan sonra nazara taşlar bile dayanmazdı
Bir başka olumsuz sonuca neden olan inanış göz değmesi (nazar)’dır Nazar, “insanı mezara koyar” atasözü bunun açık inanış örneğidir Göz değmesi, olumsuz duyguların aktarımı ifadesidir “Gözlü mal hayır etmez” gibi pek çok nazar ve nazar değmesine dair halk arsında kullanım mevcuttur, bunun akabinde nazar boncuğu inanışı vardır Kötü bakışlara mavi renk ile karşı koyulma vardır Yazar, konağın yanması ve beraberinde Arif Bey’in kitaplarının yanmasını nazarla ilişkilendirerek sunmaktadır Diğer yandan sayılarda toplumsal yapıda önemli, inanç sisteminin parçalarındandır Türk inanç sisteminde 3, 5, 7, 40 sayıları önemli yer tutmaktadır
“Mümtaz, bugün sekizinci gün diye düşündü Çift günlerin daha sakin geçeceğini ona söylemişlerdi
“Temagisin, Begedönin, Yasevadin, Vegdasin, Nevfena, Gadisin…
Bunların altında gece yatarken yedi defa okundukta behemehal niyet edilen şpey üzerinde rüya görülüyor, deniyordu
“Kaplumbağa yavrusu kabuğu, ayın 15de sırça şişeye doldurulan yedi çeşme suyu kırık nar tanesi, safran ve karabiberler gece yarısı ateşte kaynatılan, taze kiraz dalıyla iyice karıştırılıp, duası okunduktan sonra kırk gün güneşe asılan bir büyü tarifi Onu da görmeden insanlar arasında gezmek için yine kırk gün, kırk defa okunacak bir dua takip ediyordu
Anlatılan yapıya baktığımızda sayıların önemle vurgulandığını görüyoruz İnanç sistemi içinde 40 sayısı önemlidir Anlatılanlarda kahramanların 40 yiğidi vardır Diğer yandan kahramanı 40 gün sonra yetişkin insan gibi yiyip, içmeye başlar Yine yedi, sayısı ve tek sayılar önemlidir Yedi kat yer ve gök şeklinde tasarımlar inanç yapısında mevcuttur Hedeflenen sonuç için bu sayılar merkez teşkil etmektedir Sağlıklı bir sonuca ulaşmak için farklı bir sayılandırma yapılmaması gerektiği telkini vardır
İslam’ı yapıya girişle birlikte elçi olan peygamberin sözleri de inanç yapısında yaptırım gücüne sahiptir
“Genç adam dükkana girer girmez, siyah gözlüğünü bir kudret tılsımı, büyülü bir silah gibi gözlerine takar, bu cam perde arkasında adeta görünmez olur Aradan piyasanın durgunluğunu, hayatın ağırlığını, devlet memuriyetin de belli bir gelirle çalışanların saadetini anlatır, memurluğu bırakıp ta, Elkasibü Habibullah hadisine uyduğu için-evet, sırf bunun için peygamberin bu sözünü, bildiği halde riayetsizlik etmemek için ticarete başlamıştı- “
Ticarete teşvik amaçlı (rızkın onda dokuzu ticarettir) sözüne bağlı bir inanışı roman kahramanı aktarır ve okuyucuya tanıdık bir inanış motifi sunuludur Zaman zaman yazarın romanlarında inanışlara dair eleştirel bakış açıları da sunulmaktadır
“Evvela güvercinlere baktı Sonra dayanamadı, yem dağıttı Bunu yaparken içinde bir tarafı çocukluğunda olduğu gibi Allah’tan bir şey istememesini söylüyordu Fakat Mümtaz artık gündelik işleriyle içindeki Tanrı düşüncesini karıştırmak istemiyordu O insanda yıpranmamış sağlam, her türlü tecrübeden uzak yalnız hayata dayanmak için kuvvet veren bir memba gibi durmalıydı Herkesin içinde sıkışık zamanlarda canlanan, kendisinde ise öteden beri bütün bir gölge taraf yapan batıl itikatlara karşı koymak için böyle düşünmüyordu
Diğer yandan insanların inandıklarının arkasında farklı gerçeklerin olabileceği de okuyucunun dikkatine sunulmaktadır Özellikle fal kitaplarının ardındaki gerçeklere dikkat çekmektedir
“Mihailof 2 mesleğini kendisi idare ederdi Zaten hakikatle bu bir falcılıktan ibaretti Önüne bir el açıldı mı derhal, durdurulması imkansız bir şelale gibi konuşmaya başlar Müspet ve menfi o kadar ihtimal ve imkanı bir arada sayardı ki kendisini dinleyen müşterinin bütün hayatını ve ruhunu açık bir kitap gibi okuduğuna inanmamasına imkan yoktu
Mihailof 1922 senesi yıl başında bir fal kitabı çıkarttı… Hakiki muharriri ben, doktor Cemal’dim ilk önce “Türkçe’m iyi değil” bana yaptığı yardım ricasını kabul etmiş, fakat sonunda işin gerçeğini anlayarak yarım saat içinde kendi başıma bitirmiştim… bana sonsuz teşekkür etti Fakat kitap çıkar çıkmaz benimle derhal darıldı, bir daha konuşmadı
İnançlar toplumların mitik dönemlerinden itibaren şekillenmiş yapılardır Zamanla yeni girdikleri inanç daireleri çerçevesinde eskiye ait unsurları tamamen atmamakla birlikte yeni kapı içinde eriterek veya sentezleyerek devam ettirmektedirler İnsan yaradılışı gereği akli zeminde cevabını bulamadığı soruları inanç çerçevesinde cevaplandırarak kendime ulvî bir dayanak bulmuştum Bu yapı bütün toplumların tarihi sürecinde ve sosyo-kültürel zeminde mevcuttur Tanpınar bu inançları tarafsız bir gözlemle kahramanları nezninde aktarır Bu aktarımlarda eleştirel bir bakış açısı zaman zaman olsa da bu inanç sistemini zedelemeyecek, o yapı6ya dair incitmeyecek şekilde yapılmıştır Daha çok bir uyarı niteliğinde, düşünmeye sevk eden bir üslup vardır Zaten Tanpınar, mizacı gereği asla(bu budur) ifadesi kullanılmamış (bu böyle olabilir) ifadesine yer vermiştir Kendi hayat görüşü ve inançlara dair tespitlerini paylaşımcı bir üslupla sunmuştur İnançlar toplumlarda belli zaman süreci sonrası yerleşen öğelerdir Toplum tarafından benimsenen bir inancın küçümsenen bir tavırla teknik edilmesinin yanlış olduğu kanaatindeyiz

Alıntı Yaparak Cevapla