|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Eserlerindeki Halk Edebiyatı Unsurlarının Tesbiti
- TÖRE VE GELENEK -
Türk Dili Kurumu’nun Türkçe sözlüğünde: “Töre, bir toplulukta benimsenmiş, davranış ve yaşama biçimlerinin, kurallarına görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü, dar anlamda bir toplumdaki ahlaki davranış biçimleri ” şeklinde tanımlanırken; “Gelenek, bir toplumda, bir toplukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup, kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar alışkanlıklar, töre ve davranışlar ” şeklinde ifade edilir Töre, geleneği de içine olan bir anlam çerçevesine sahiptir Romanlarında Tanpınar, oldukça fazla yer vermiştir
“…Sessizliği yüzünden medrese arkadaşları ona ilkin “Dilsiz Hoca” adını verdiler Fakat günün birinde medreselerinden çıkan silahlı, bıçaklı bir kavgada Sabri Hoca sağ kulağının üst kısmını kaybedince “Kırk Kulak Sabri Efendi” oldu… Mason locası Fransızca öğrenmeye gidince (Dilsiz Hoca) lakabı (Dinsiz Hoca) şeklini almak üzere yeniden hatırlandı ”
“İbrahim Efendi’ye Mürai* lakabını babam koymuştu Tevazu ve iltifatı aşikar bir olay şekline kadar götüren ve şer’i mahkemelerde yalancı şahitlik yapmak, birde canı pek sıkıldığı zaman yalancıktan haberler uydurup etrafı alt üst etmekten başka kabahati olmayan bu adamcağız, hakikatle sadece dünya ve insan işlerini bir türlü ciddiye almayan bir septikti ”
“Ben yutar mıyım bunu? Benim adım kefen yırtan Zarife’dir Öyle laflara gelemem ”
Toplumumuzda soyadı kanunu öncesi insanların ayırımını lakaplarla yapılmaktaydı Soyadı kanunu sonrasında da toplumsal alışkanlıkların devam ettiğini görmekteyiz Lakap kişinin eski bir davranışına veya tam tersi artı bir davranışına göre verilmektedir Bu isimlendirme günümüzde de devam etmektedir Tanpınar’ da bu olaya dikkat çekmiştir Lakabın dışında isim verme de bir takım kurallar üzere olur ki daha çok yaşlı, anne veya babanın adı çocuğa konulur Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde Abbüsselam Bey’in, torununa isim vermesi mizahi çerçevede işlenmiştir
“Konağın eski adeti üzerine çocuğa benim yerime o ad verdi ve yanlışlıkla benim annemin adı olan Zahide adını vereceğine kendi annesinin adı olan Zehra’yı verdi ”
Diğer yandan lakabı da aslında 2 bir isimlendirme olarak değerlendirmek gerekir Romanlarında bu ikinci isimlendirmeye Tanpınar sık sık yer vermiştir
“Dubara Mehmet ise-numarası 22 olduğu için böyle derdik ”
“Vaktiyle teganni ettiği sahnelerde Kanarya lakabı verilen modern Elekciyon’un sesi, 29 sene evvelki kantolarla bize saadetini ilan ederdi ”
Bilindiği üzere evlenme çağına gelmiş kızın damadın evine götüreceği eşyaları alır Bunlar kız, küçük yaştan itibaren hazırlanmaya başlar Bu günümüze kadar süre gelen gelenektir
“Rahmetli Ata Molla’nın acayipliği işte… Sanki kızına başka bir yatak takımı bulamazdı?  ve kırk sene sonra bugün olmuş bir mesele gibi ciddiyetle münakaşa etmeye hazırlandı ”
Çeyiz alış-verişi kültürel zeminimize yabancı olmayan bir vakadır Gerçektende yıllar sonra halen daha çeyiz ile ilgili sitemkar ifadeler sırası gelince kullanılmaktan çekinilmez Bu sosyo-kültürel zemine çok tanıdık bir kullanım vardır Kültürümüzde kız evladının çeyizi önemlidir Evliliğin ilk günü kızın bütün çeyizi gelen misafirlere sergilenir Bir genç kız için gelinliğin manevi değeri ne ise çeyizde o kadar önemlidir
“Daha Kapalı Çarşı’nın başında bu kadıncağızın kızlarının kendi eliyle işlediklerini birkaç yıl evvel gözlerimle gördüğüm hatta o zamanlar nakışlarını dahi tanıdığım çeyiz takımlarını, döğünerek ve ağlayarak sattığını görmüştüm ”
Bir evde dokunulacak en son eşya çeyizidir Her türlü sıkıntıda asla onlara dokunulmaz onun bir kutsallığı, dokunulmazlığı vardır Oysa romanda hazinliğin bir trajedinin tanımlaması olarak çeyizlerin satılmasını okuyucuya sunmaktır Trajik, duygusal yoğunluğu yakalamak okuyucuya romana dahil etmek istemektedir
“…Hata bendenizde oldu İnsan validesi hamamda görmüş, beğenmiş diye hiç tanımadığı kadınlı evlenir mi? Başıma kayın diye bu belaları sardırdı Merhum peder valideye daima “Hanım şu mahalle hamamına gitmekten vazgeç, evde koca hamam var… Orada istediğin gibi yıkan” derdi Ama yine dinletemezdi ”
“Sakine Hanım, haddizatında bütün zaman boyunca büyük milletler arası bir evlenme müessesesi gibi işleyen imparatorluğun tarihi an’annesi sanki bilirdi Ona göre bir aile için evlattan ziyade damat mühimde Bir gün bana :
- Erkek çocuk evden ayrılacak mahluktur Er geç ayrılır Fakat damat ayrı otursa da ailenindir, ana girmiştir, diye bu tarihi ve sosyolojik görüşü hulasa etmişti ”
Toplumların yaşayışları süreçte yerleşen yapılması gerekli görevler vardır Bunlardan biri olan hamamda kız beğenmek geleneğini objektif olarak okuyucuya sunulan Tanpınar, diğer yandan bu gün bile geçerliliğini ağırlıklı hissettiren damadın, öğlenden önceliğini vurgulamaktadır Damat daima kız tarafı için önemlidir Bu içgüveysi olmanın yanında ayrı otursa da daima kız tarafında öncelik vardır Buna paralel erkek evlat diğer aileye yöneleceğinden erkek evlat evden ayrı görülmektedir Bir anlayışı, felsefi yaklaşımı bize roman kahramanları aracılığı ile sunmaktadır
En yaygın geleneklerden biri de el öpmektir Bu bir saygı ifadesidir Sosyo-kültürel zeminde takalaşmak, eşitlik, el öpmek daha saygı ve önceleri elek öpmek, karşıdaki kişinin üstünlüğünü kabul edip, emrinde olduğunun bir ifadesidir Tanpınar’ın romanlarında bu geleneksel yapı işlenmiştir
“Halamı ancak bayram, kandil gibi mübarek günlerde elini öpmek için evine gittiğimiz zaman görürdük ”
“Her kandil ve bayramda olduğu gibi damat, gelin, torun yaşayan beklide yaşamayan bütün akrabalar için, hepsinin yaşına ve mertebesine göre yine hediyeler alındı ”
“Yeni evlilerin Molla bey ile münasebeti bayram, kandil günlerinde elini öpmekten ibaretti ”
Özellikle kandil ve bayram gibi kutsal günlerde yaşça küçük olanlar büyüklerin ellerini öper Bu saygı ifadesinin yanı sıra eski ile yeni kuşak arasında uzlaştırıcı bir bağında güçlendirme yönündedir Toplumsal yapıda bir takım uygulamalar vardır Daha çok evlenme törenlerinde mevcuttur Gelinin başına para, şeker, buğday gibi materyalleri saçarlarının sebebi bereketli içinde olması içindir Gelin sağlıklı çocuklar dünyaya getirsin, hayatı bereketli geçsin anlamındadır
“…Gelinin başına parayı boynunun kısalığını hissettirmeyecek şekilde serpmiş… ”
Bu tarz uygulamalar sadece evlenme törenlerinde, meslek hayatında da vardır
“Kastamonu ormanlarının hemen dibindeki bu şehirde gemi inşası öteden beri esaslı bir sanattı Şehirde her çocuğun küçük yelkenli oyuncakları vardı Bunlar Paskalya mevsiminde geceleri kapı kapı, çalgı çalarak ellerinde büyük bir yelkenle yelkenli maketi ile gezerlerdi Bu maketlerden birini Hürriyet ilanında hükümet dairesinin kapısı önüne süsleyerek koymuşlardı Onun için gemi bittiği zaman şehir tam bir bayrammış gibi sevindi Bütün iskele donanmış, pehlivan güreşleri, yaylı direğe tırmanma, iskeleye ufki olarak ve denize doğru bağladıkları bir gemi direği üstünde güreşler yapıldı Kurbanlar kesildi, davullar çalındı… Kastamonu ormanlarının kokusuna karışan tekneyi beraberce suya indirmiştik ”
Tanpınar, Kastamonu’ya dair geleneksel bir oluşu sunmuştur Bu bölgenin halkı bu yapıyı çok iyi bilmekle birlikte, eserde yer verilmesiyle de bilmeyenlerinde bilgilendirilmesini sağlamıştır Bölgesel bir geleneği genelde yaymakla, kültürel yaygınlaşmaya katkıda bulunmuştur
“Biraderin mahdumu… Rezzan’la beşik nikahlısıydı ”
“Bu fikir ortaya atıldığı zaman babamın benimle Naşit Bey’in kızını – çok küçük yaşlarımıza rağmen- nişanlanmış olması bu düşünceyi onda uyandırmıştı(Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanı kahramanlarından Hayri İrdal’ın babası kız kardeşini Avcı Naşit Bey ile evlendirmek ister Kardeşinin mirasını tek kurtuluş yolu olarak görmektedir ) Son zamanlarda epey den epeye bozulduktan sonra babamın, halamın mirasına tek kurtuluş ümidi olarak bakmaya başladığını inkar edemem ”
Beşik kertmesi önceleri sosyo-kültürel muhtevamızda mevcut olmakla birlikte artık günümüzde sadece doğunun belli yerlerinde- kırsal alanlarda – kalmıştır Beşikteyken kız ve oğlanın birbiri ile sözlenmesidir Diğer yandan bu amacının dışında fırsatların değerlendirilmesi olarak ele alınır Beşik kertmesinde bireylerin duygularının önemi yoktur Belli hesaplamalar üzerinde anne-babalar arasındaki bir sözleşmedir
Bütün bu gelenekler ve töreler, ait olduğumuz toplumun mirası öyle ya da böyle doğrudan veya dolaylı olarak hayatımıza yön vermektedir Değişen yeni şartlarda onlarda bizimle birlikte yeni oluşumla uyuşup, sentezdir kurallar silsilesi olarak hayatımızın sınırlarını çizmektedirler Tanpınar, Huzur romanında bu en güzel şekliyle ifade etmiştir Bütün söylemek istediklerime tercüman olacağı kanaatindeyiz
“Mümtaz, kendi sıkıntılarını hikayesiyle başkasının teselli etmek isteyen bir adamın sözünü bir türlü bitmeyeceğini birkaç defa tecrübe etmişti
- Üzülme, hepsi düzelir, hepsi düzelir…diye ayrıldı
Bunlar kendisinden çok yaşlılardan öğrendiği sözlerdi Beklide böyle olduğu için senelerce kullanmaktan garip bir inatla çekinmişti (Bir medeniyetin hayat felsefesi) diye düşündü… Her cins hadise bir başka türlüsünü davet eder demek ki sade ızdıraplarımız, üzüntülerimiz değil, tesellileri, mukavemet çareleri de mirasımızın arasında… ”
|