Prof. Dr. Sinsi
|
Unutulmayanlar (Biyografi)
Mehmet Rauf
12 Ağustos 1875 tarihinde İstanbul'da doğdu İlk ve orta öğrenimini Balat'daki mahalle mektebiyle, Soğukçeşme Askeri Rüşdiyesi'nde gören Mehmet Raûf, Bahriye mektebini bitirerek (1893) deniz subayı oldu 1894'de staj için Girit'e, 1895'de Kiel kanalının açılış merasiminde bulunmak üzere Almanya'ya gönderildi ve dönüşünde Trabya'da elçilik gemilerinin irtibat subaylığına atandı Üç kez evlenen (ilki Tevfik Fikret'in halasının kızıdır) ve çeşitli gönül maceraları peşinde sürüklenen 1908'den sonra bahriyeden ayrılarak, hayatını yazarlıkla kazanmaya çalıştı Cumhuriyet devrinde kadın dergileri çıkarmasına, ticaretle uğraşmasına rağmen eknomik sıkıtılardan bir türlü kurtulamadı ve yoksulluk içinde, 23 Aralık 1931 tarihinde İstanbul'da öldü
ESERLERİ
Romanları:Eylül,Ferda-ı Garam, Karanfil ve Yasemin, Genç Kız Kalbi, Böğürtlen, Son Yıldız, Halas, Ceriha, Kan Damlası
Hikaye kitapları:İhtizar, Son Emel, Aşk Kadını, Eski Aşk Geceleri,İlk Temas, İlk Zevk
Oyunençe
Düzyazı şiirler:Siyah İnciler
Cahit Berkay

3 Ağustos 1946'da Isparta'da doğdu 1959'da ailesi ile birlikte İstanbul'a gelen Berkay, liseyi İstanbul Kabataş Lisesi'nde bitirdi Daha sonra İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi'nde yüksek eğitimini tamamladı
Müzik hayatına, 1962 yılında Siyah inciler grubunda başladıktan sonra, 1964'te Selçuk Alagöz'ün grubunda profesyonel oldu Moğolları kuran ilk kadroda yer aldı Grupta akustik elektrik gitar, yaylı tambur, ıklığ, bağlama çalıyordu 1974'de sinema dünyasına giren Berkay, Moğollar dışında yıllardır film müzikleri yapıyor
1978'de"Fıratın cinleri", 1982'de"Kırık bir aşk hikayesi", 1991'de"Gizli yüz" filim müzikleri ile Altın Portakal ödülünü aldı 149 film, 58 dizi ve 10'un üzerinde belgesel müziği yapan Cahit Berkay, 1997'de, film müzikleri albümleri serisinin birincisini yaptı 1998de Film müzikleri volüm 2 , 2000de de, Film müzikleri volüm 3ü yaptı
Yahya Kemal Beyatlı

2 Aralık 1884 yılında Üsküp'te doğdu Asıl adı Ahmed Agâh'tır İlk öğrenimini İstanbulda Vefa Lisesinde tamamladı Parise giderek (1903) bir yıl bir kolejde Fransızcasını ilerlettikten sonra Siyasal Bilgiler Fakültesine girdi Dokuz yıl kaldığı Paristen döndükten (1912) sonra, İstanbulda üniversitede çeşitli dersler okuttu (1915-1923),
Urfa milletvekili oldu (1923); Varşova (1926), Madrid (1929) Ortaelçiliklerine atandı, Tekirdağ (1935-1942) ve İstanbul (1943-1946) milletvekilliklerinde bulundu
Büyükelçi olarak Pakistana gitti (1948), bir yıl sonra emekliye ayrılarak yurda döndü (1949) Rumelihisarı mezarlığında gömülü Spor ve Sergi Sarayı civarındaki parka bir anıtı dikildi (1968) Kişiliğini Pariste okurken ünlü tarihçi Albert Sorelin derslerinden aldığı tarih zevkiyle, Fransız şairlerinin (Jean Moreas, Baudelaire, Verlaine, vb ) ölçü ve biçim güzelliklerinde buldu
Parise gidişi, II Abdülhamit baskısından bir kaçış olduğu halde, orada siyasi faaliyetlere katılmayarak sanat çevrelerinde kendini yetiştirdi Paris öncesi Hamid ve Servet-i fünun şiiri etkisinden kendisini böylelikle kurtardı, klasik divan şiirimizi Batı şiirindeki bütünlük anlayışıyla ele aldı Avrupa dönüşü Yeni Mecmuada "bulunmuş sayfalar" başlığıyla yayımladığı gazel ve şarkılarla tanındı (1918) Bu neoklasik şiirler, onun çıkış noktasının Osmanlı tarih ve şiiri olduğunu gösterdiği gibi, sonradan yeni şekiller ve sade dille yazdıklarında da şairin genel olarak Osmanlı medeniyet ve kültürüne bağlı kaldığı görülür
Onda tarih, vatan, millet ve İstanbul sevgisi, hep bu açıdan işlenir Osmanlı medeniyeti yüzyıllar boyu en yüce eserlerini İstanbulda yarattığı için, Yahya Kemaldeki İstanbul, Boğaziçi ve Türk musikisi hayranlığına, tabiat güzellikleri yanı sıra, tarih değerleri de girer Duygu, düşünce ve hayali ustalıkla kaynaştıran şair, pek çoğuna hikaye karakteri verdiği lirik-epik şiirlerinin konularını aşk, tabiat, deniz, ölüm ve sonsuzluktan da alır İç ahengi her şeyden üstün tutuşu, şiiri "musikiden başka türlü bir musiki" kabul edişi; "Ok" şiiri bir yana, bütün şiirlerini, bu ahengin sağlanmasına daha elverişli gördüğü aruzla yazmasına sebep oldu Yahya Kemal, şiirlerini, makale ve hikayelerini sağlığında kitaplarda toplamamış, eserleri dergilerde, dağınık kalmıştı
Ölümünden sonra dostları ve hayranları tarafından bir Yahya Kemali Sevenler Cemiyeti kurulduğu gibi, İstanbul Fetih Cemiyetine bağlı bir de Yahya Kemal Enstitüsü ve Müzesi açıldı (1961) Bu Enstitünün yayımlamaya başladığı Yahya Kemal Külliyatında şairin ilk üçü şiirlerini; diğeri makale, deneme ve anılarını derleyen şu eserleri çıktı: Kendi Gök Kubbemiz (1961), Eski Şiirin Rüzgariyle (1962), Rübailer ve Hayyam Rübailerini Türkçe Söyleyiş (1963), Aziz İstanbul (1964), Eğil Dağlar (1966), Siyasi Hikayeler (1968), Siyasi ve Edebi Portreler (1968), Edebiyata Dair (1971), Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım (1973), Tarih Müsahabeleri (1975), Bitmemiş Şiirler (1976), Mektuplar-Makaleler (1977) Hakkında yayımlanan kitapların sayısı yirmiyi geçer
Yakup Kadri Karaosmanoğlu

27 Mart 1889'da Kahire'de doğdu İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa'da başladı 1903'te İzmir İdadisi'ne girdi Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır'a döndü, öğrenimini İskenderiye'deki bir Fransız okulunda tamamladı 1908'de başladığı İstanbul Hukuk Okulu'nu bitirmedi 1909'da, arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti Topluluğu'na katıldı 1916'da tedavi olmak için gittiği İsviçre'de üç yıl kadar kaldı Mütareke yıllarında İkdam Gazetesi'ndeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı'nı destekledi 1921'de Ankara'ya çağrıldı ve bazı görevler verildi
1923'te Mardin, 1931'de Manisa Milletvekili oldu Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü 1932'de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro Dergisi'nin 1934'te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran Elçiliği'ne atandı Daha sonra 1935'te Prag, 1939'da La Haye, 1942'de Bern, 1949'da Tahran ve 1951'de yine Bern Elçiliklerine getirildi 27 Mayıs 1960'tan sonra Kurucu Meclis Üyeliği'ne seçildi Siyasal hayatının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa Milletvekilliği oldu 13 Aralık 1974'te Ankara'da öldü
Karaosmanoğlu, yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı Fecr-i Âticiler'in "sanat şahsi ve muhteremdir" görüşünü paylaştığı ve "sanat için sanat" yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı
Balkan Savaşı ve I Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı Türk Toplumu'nun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında eserlerinde belli tarihi dönemleri ele aldı Kiralık Konak I Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II Meşrutiyet'in, Sodom ve Gomore Mütareke Dönemi'nin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet'in ilk on yılının, Bir Sürgün II Abdülhamid Dönemi'nin işlendiği romanlardır Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar
Karaosmanoğlu, 1920'lerden sonra iyimser bir devrimci görünümündeyken, sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir 1955'ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey yazmamıştır Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır Nur Baba, Karaosmanoğlu'nun ilk romanıdır 1922'de kitap olarak çıkmadan önce gazetede yayımlanmıştır Ama yazılışı ondan sekiz dokuz yıl öncesine gider O yıllar, Karaosmanoğlu'nun Eski Yunan ve Latin edebiyatıyla ilgilendiği ve Çamlıca'daki bir Bektaşi Tekkesi'ne devam ettiği dönemdir Nur Baba'yı Euripides'in Bakkhalar'ından esinlenerek ve Tekke'deki gözlemlerine dayanarak yazmıştır
Roman, tekkenin şeyhiyle, evli bir kadın arasındaki tutkulu bir aşkın öyküsünü anlatır İçki, müzik ve sevişmeyle sabahlara değin süren ayinler, Bektaşi töreleri ve tekke yaşamı kitapta büyük yer tutar Bu ayinlerle Bakkhalar'in ayinleri arasında benzerlik bulan Karaosmanoğlu, romanın kadın kahramanı Nigâr'ın cinsi ilişkileriyle bu benzerliği anlatmaya çalışır Ancak okur için romanın ilginç yönü Bektaşilik'e ilişkin bilgiler olmuş ve bu yönü, yapıtın çok satılmasını sağladığı gibi Karaosmanoğlu'nun ününü de yaygınlaştırmıştır Ancak Karaosmanoğlu, Bektaşilik'in sırlarını açıklamak ve üstelik Bektaşilik'i küçük düşürmekle suçlandığı için romanın ilk ve ikinci baskılarına yazdığı "izah"larla bu suçlamalara karşı kendini savunmak gereğini duymuştur
Kiralık Konak'ta Karaosmanoğlu, II Meşrutiyet yıllarında Batılılaşma Hareketi'nin yol açtığı değer kargaşasını, geleneklerden ve eski hayat biçiminden ayrılışı ve kuşaklar arasındaki kopukluğu sergiler Romanda, yazar adına konuşan Hakkı Celis, başlangıçta yurt sorunlarına karşı ilgisiz, âşık, içli bir şairken, sonradan bilinçlenerek değişir ve "milli ideal" sevdasına tutulur Bu ideal geleceğin Türkiye'sidir Karaosmanoğlu, romanın diğer kişilerini ve dolayısıyla toplumu, bu yeni bilince ulaşmış Hakkı Celis'in gözleriyle değerlendirir ve yargılar
|