08-23-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Zülfü Livaneli | Sevdalım Hayat
Yazar ve müzisyen Zülfü Livaneli’nin “Sevdalım Hayat” adlı anı kitabı insanı inanılmayacak bir Türkiye tarihi yolculuğuna çıkarıyor
“Babaannem bana bir gün keçi dedi!” cümlesiyle başlayan kitapta Livaneli 1954 yılında Stalin’in ölümü üzerine Amasya sokaklarında “Stalin Cehenneme” diyerek yürütülen ilkokul çocukluğundan annesinin ölümüne, 12 Eylül zindanında işkence korkusundan kırmızı pasaportlu milletvekili oluşuna kadar neler anlatmıyor ki!
Erdoğan beni ihbar etti
Livaneli kitabında, Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanılığı yarışında Almanya’da yaptığı bir kaseti nasıl yayınlattığını anlatıyor
Şimdi size yorumsuz olarak bir belge sunacağım: Neyin ne olduğunu çok iyi anlatan bir polis ifadesi ve 13 Ocak 2000 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir haber: Adnan Oktar çetesinin önde gelen isimlerinden Fırat Develioğlu, polise ifadesinde Adnan Hoca’nın ’icraat’larını anlattı Develioğlu, Meclis’e kadar uzanan çetenin şantajlarını ve ilişkide oldukları isimleri tek tek açıkladı
Kaseti yayınlattılar
Adnan Hoca’nın en güvendiği adamlarından biri olan ve cezaevinde birlikte yattığı Fırat Develioğlu, yakalandıktan sonra verdiği ifadesinde kurdukları çetenin neler yaptığını tek tek anlattı: “Recep Tayyip Erdoğan aday gösterildikten sonra bize, elinde Zülfü Livaneli’yle ilgili, devlet aleyhine söylemiş olduğu sözleri içeren bir türkü kaseti olduğunu, bu kaseti Zülfü Livaneli’nin çok eski tarihlerde Almanya’da doldurduğunu, kaseti yayınlatmak istediğini, bu şekilde oy kaybettireceğini ancak hiçbir televizyon kanalının yayınlamaya yanaşmadığını söyledi Kasetin orjinalini aldık Bahadır da Kadir Çelik’i aradı, Kadir Çelik kaseti yayınlattı ”
27 Mart seçimlerinde sahtekarlık yapıldı
Etkİlİ çevreler ANAP adayını başkan yapmaya karar vermişlerdi Bu yüzden biraz önde görünen Livaneli’ye bir ’son hafta’ darbesi vurmak, Kesici’nin başkanlığını kesinleştirecekti Operasyonun arkasındaki temel strateji buydu Dediklerini yaptılar ve toplu çabayla benim oylarımı düşürdüler ama bu kez aradan Refah Partisi çıktı
Oyların sayımı birkaç gün sürdü, sandıkların evlere kaçırıldığı, tutanakların oralarda düzenlendiği, değiştirildiği ortaya çıktı Büyükşehir belediye başkanlığını, yüzde 25 6’yla Refah Partisi kazanmıştı Bizim oylarımız yüzde 20 3 idi Oyları üç katından fazlaya yükseltmiştik, ben partiden daha fazla oy almıştım ama bütün birleştirme çabalarıma rağmen sol geleneksel bölünmesini sürdürmüş, bu yüzden toplam yüzde 35 oyla İstanbul’u on puan daha az alan Refah’a teslim etmişti 27 Mart, yakın tarihin en tartışılan seçimlerinden biri oldu Çöplüklerde yakılmış oylar bulundu, sahte oy pusulası basan matbaalar olduğu tespit edildi, okul sobalarında yakılan oylar bulundu Ama seçim kurulları bunca kanıt karşısında bile seçimi iptal etmediler Onların mantığına göre, sahtekârlık vardı ama ele geçirilen yakılmış oy pusulası, sonucu değiştirecek sayıda değildi Ya bulamadıkları ne kadardı acaba?
Yılmaz Güney’le bir dağ köyünde gizlice buluştuk
YIlmaz’la hiç yüzyüze gelmemiştik Hapisteki yönetmen bir senaryo yazmıştı Bu konuyu Güney Filmcilik adına film yapmak için dost bir çevre kolları sıvamıştı Kimse para almayacak ve büyük bir özveriyle ortaya bir film çıkaracaktı Yılmaz’ın beni görmek istemesini de bu filmin müziğiyle ilişkilendiriyordum Yanılmışım Bir sabah Ali Özgentürk, Mahmut Tali Öngören ve ben otobüse binip İzmit’e gittik Yılmaz cezaevinde, müdür yardımcısının odasında karşıladı bizi Çay ikram etti Hapiste büyük saygı görüyordu Bazı insanlardan garip bir enerji yayılır Böyle kişilerin elini sıktığınız zaman olağan dışı bir enerji yoğunlaşmasının tuhaf ısısını hissedersiniz Yılmaz Güney de bu kişilerden biriydi işte Yılmaz’la kırk yıllık dostlar gibi sohbet ettik “Durumumu görüyorsunuz,” dedi “O kadar rahatım ki istediğim an kaçabilirim buradan Ama benim kadar tanınmış bir kişi Türkiye’de saklanamaz Yurtdışına kaçmam gerekir Bunu da yapmam, yurtdışında yaşayamam ”
Birkaç yıl sonra Fransa-İsviçre sınırında saklanmakta olduğu bir dağ köyünde buluştuğumuz zaman bu sözlerini hatırladım Daha sonra ölüm haberini aldığımda da kehaneti doğrulandı diye düşündüm
Mahir Çayan ameliyat bıçağından çekinirdi
Mahİr’le ilgili bir anıyı unutamıyorum: İnce yüzlü, yakışıklı bir gençti Mahir Hep burnunu çeker, elinde bir mendille dolaşırdı Bir gün niye böyle olduğunu sordum Burnunda kemik eğrilmesi olduğunu, ameliyat gerektiğini söyledi “Ol öyleyse” dedim Yüzüme baktı ve “Kolay mı yahu?” dedi “Bıçak altına yatmak kolay mı? Can işte!”
|
|
|