Yalnız Mesajı Göster

Kıtmır Duası, M. Fethullah Gülen Hocamızın Halis Bir Ubudiyet Sayılan Dua Mülahazasi

Eski 08-23-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kıtmır Duası, M. Fethullah Gülen Hocamızın Halis Bir Ubudiyet Sayılan Dua Mülahazasi





arapça karınca duası
Allâhumme yâ rabbi ve cebrâîle ve mikâîle ve isrâfîle ve azrâîle ve ibrâhîme ve ismâile ve ishâka ve yakûbe ve munzilel berekâti vet tevrâti vez zebûri vel incîli vel furkâni ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm * lâ ilâhe illallâhul melikul hakkul mubîn * muhammedun resûlullâhi sâdikul va’dil emîn * yâ rabbi yâ rabbi yâ hayyu yâ kayyûmu yâ zel celâli vel ikrâm *es’eluke yâ rabbel arşil azîm * en yerzukanî rızkan helâlen tayyiben bi rahmetike yâ erhamer râhimîn
Debernûş, Şâzenûş, Kefeştatiyûş, Kitmîr, Yemlîhâ, Mekselînâ, Mislînâ, Mernûş
Bu dua, bereket için dükkânın 4 duvarına asılır

Kıtmîr Duası ve Nazarlıklar
Kıymetli Arkadaşlar,
Az önce de değindiğim üzere, Muhterem Hocamızın hususiyle yeni doğmuş bebeklere hediye ettiği, hem hacim hem de maddî değer açısından küçük, altın ya da gümüş paraların üzerindeki “Kıtmîr duası” da tenkitlere medar oldu

Oysa, Hocamız boş bir kolye vermek yerine üzerine nazar ayeti olarak bilinen beyan-ı ilahiyi ve Ashab-ı Kehf’in isimlerini nakşettirmiş; böylece, verdiği küçük paracıkların sadece göz aydınlığı değil aynı zamanda hayır duası yerine geçecek bir hediye olmasını istemişti


Hocamızın bu konuyla alâkalı anlattıklarına geçmeden önce şu hususu hatırlatmak istiyorum:


Bildiğiniz gibi, nazar; bakma, fikir, mülahaza, niyet, iltifat, teveccüh ve kem göz manalarına gelmektedir; Türkçemizde daha çok “nazara geldi”, “nazara uğradı”, “nazar değdi” ve “nazar etti” şeklinde bir fiille beraber kullanılmaktadır Arapça’da, göz değmesinin karşılığı “isabetü’l-ayn”dır
Hazreti Âişe validemizin rivayet ettiğine göre, Rehber-i Ekmel Efendimiz, “Nazardan Allah’a sığınınız Çünkü göz değmesi gerçektir” buyurmuştur


Muhterem Hocaefendi, dinin yasak saydığı rukyeden ömür boyu hep uzak olmuştur; dinde bir aslını görmediği hiçbir duayı, iksiri, tılsımı ya da formülü herhangi bir derdin devası olarak hiçbir insana tavsiye etmemiştir

Değişik rahatsızlıkları olan kimseler bir dua yazmasını ya da işaret etmesini istediklerinde, hemen Peygamber Efendimiz’in dualarına bakmış ve onlardan birisini göstermiştir

Mesela, Hazreti Osman (radiyallahu anh) tarafından rivayet edildiğine göre; Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Bir kul her günün sabahında, her gecenin akşamında üç defa şu şekilde duâ ederse, o kişiye hiçbir şey zarar veremez:

Bismillâhi lâ yedurru ma’asmihi şey’un fıl’ardı vela fı’ssemâi ve huve’s-semiul-alîm

- Adını anıp durdukça bana yerde ve gökte hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın ismiyle (sabaha erdim, akşamladım) O ki, Semi’ ve Alîm’dir, her şeyi işiten ve bilendir” İşte, Aziz Hocamız illa bir kimseye dua öğretecekse, Sadık u Masduk Efendimiz’in bu türlü beyanlarına nazar etmekte; rahatsızlığını anlatan insanın durumunu gözeterek, hadis-i şeriflerde yer alan dualar arasından ona en uygun olanını salık vermektedir

Muhterem Hocamız Kıtmîr duasıyla alakalı olarak da takriben şunları söylemiştir:

Kıtmîr, hurma çekirdeğinin üzerindeki ince zarın adıdır Bu kelime, hakir, küçük ve değersiz şeylerde mesel olmuştur; bir şeyin kıymetsizliğini ifade etmede kullanılır Mesela; “Falanın dinden nasibi kıtmîr kadardır!” denirse, bu o şahsın dinden nasipsizliğini gösterir Ayrıca, Kıtmîr, Ashab-ı Kehf’in köpeğinin ismi olarak zikredilmiştir

Bu kelime Kur’an-ı Kerim’de iki yerde geçmektedir
Hazreti Üstad, “Hafız Osman hattıyla ve basmasıyla olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın yazılan kelimeleri birbirine bakıyor

Meselâ, Sûre-i Kehf’te “ve sâminühüm kelbühüm” kelimesi altında yapraklar delinse, Sûre-i Fâtır’daki “kıtmîr” kelimesi az bir inhirafla görünecek ve o kelbin ismi de anlaşılacak!” derken bu iki yere işaret etmiştir

Ashab-ı Kehf, Allah’ın emir ve yasaklarından yana olduklarından ve putperestliği reddettiklerinden dolayı adının Dakyanus olduğu söylenen Roma askerî valisi tarafından takibata uğratılmış ve inançları sebebiyle cezalandırılmak istenmişlerdi Zalim valinin zulmünden kaçan bu mü’minler evlerini gizlice terk ederek şehrin yakınlarında bulunan bir mağaraya saklanmışlardı Derken, Allah’ın riayetiyle uykuya dalmışlar ve üç yüz sene ya da az daha fazla bir süre orada o halde kalmışlardı Cenab-ı Hak onları o mağarada senelerce sıyanet buyurmuştu

Allah’ın hususi hıfzına mazhar bu mübarek insanların isimleri tefsir kitaplarında genel olarak şu şekilde zikredilmiştir:

Yemliha, Mekselina, Meselina, Mernuş, Debernuş, Sazenuş, Kefeştatayuş ve bir de onların başında bekleyen çoban köpeği Kıtmîr
Kitap ve Sünnet ile sabit değilse de, bazı Hak dostları nazar dualarında teberrüken bu kutlu isimleri de katmışlardır Önce bir daire şeklinde, “O kâfirler Zikri (Kur’ân’ı) işittikleri zaman, hırslarından neredeyse seni bakışlarıyla kaydıracak, âdeta gözleriyle yiyecekler! Ve o “delinin teki!” derler Delilik nerede, o nerede? Onun hiç delilikle ilgisi mi olur? Şu Kur’ân başka değil, ancak bütün alemlere bir derstir” (Kalem, 68/50-51) mealindeki ayet-i kerimeleri yazmış; sonra o daireyi içe doğru Ashab-ı Kehf’in isimleriyle devam ettirmiş ve ortaya da “Kıtmîr” kelimesini koymuşlardır Bazıları, “Kıtmîr’in ortaya yerleştirilmesine itiraz etmişlerdir; fakat, ehlullah, onu diğerlerinden ayırma kasdıyla ortaya almışlardır Ayrıca, kendilerini “Kıtmîr” yerine koyup, “Allah’ım bu ayetler ve şu isimleri etrafıma sur yap ve onlar hürmetine beni koru!” demek istemişlerdir
Çok hayırlı işler de yapmış olan ve biraz dilden de anlayan bir zat, öyle bir nakşı görünce hafakanlara girmiş, küplere binmiş ve “Bu ne saygısızlık, köpeği Kur’an-ı Kerim’in ayetleri içine yazıyorlar” demişti Oysa, o isim zaten Kur’an’da geçiyor Dahası, o kelimeyle kastedilen de sadece bir kelb değil Orada daha derin mülahazalar gözetiliyor “Allah’ım, Sen Ashab-ı Kehf hürmetine bir kelbi bile üç yüz sene muhafaza ettin; bu biçareyi de Hazreti Muhammed’in (aleyhissalatü vesselam) bir kelbi kabul et; kendimi onun yerine koyuyor, etrafımı kuşatan şu ayetler ve isimlerinin arkasına sığındığım o makbul kullar hürmetine beni de himayene almanı diliyorum!” manası kastediliyor
Az önce de belirttiğim gibi, bu duanın bu şekilde tasnif edilmesi, Kitab’a ve Sünnet’e dayanmamaktadır; bu Ehlullah’ın keşfettiği ve faydasını gördüğü bazı sırlar cümlesindendir Fakat, hıfzedenin ve asıl teveccüh edilmesi gerekenin kim olduğu bilinirse, nazardan korunmak için onu bir vesile yapmakta mahzur yoktur
Belli bir dönemden sonra imam olarak vazife yapan çok halis bir arkadaşım vardı Boyu kısa, bacakları da çarpıktı İki de bir gelir, “Yahu, Fethullah Efendi, bana yine birinin nazarı çarptı!” derdi Aşağılama ya da hafife alma kasdıyla değil de, kendisine nazar değdiğini söylediği andaki sevimliliğinin sürüklemesiyle, “Be adam nazar senin nerene çarpar, alttan gelse yamuk bacaklarının arasından geçer, üstten gelse boyunu aşıp gider” derdim Yine bir gün, ciddi bir inanmışlık içinde ve çok terbiyeli bir edayla “Fethullah Efendi, ben yine nazara uğradım!” dedi O gidince, kendi kendime düşündüm, “Bunun dediği doğrudur; insan, sadece boyu posu, edası endamı ve kılık kıyafetinden dolayı değil, başka hususiyetleri sebebiyle de nazara gelebilir Kiminin ahlakı güzel olur, kimi güzel Kur’an okur, bir başkası kelam ehlidir, diğerinin ilmi derindir Bunların her birisinden dolayı insana nazar isabet edebilir” dedim ve onun hakkındaki evvelki düşüncemden vazgeçtim
Hadis olarak rivayet edilen bir beyanda deniliyor ki; “Göz değmesi, deveyi kazana, adamı mezara sokar” Bediüzzaman hazretleri bu meşhur kaideyi hatırlatarak “Benim kat’î kanaatim geldi ki, nazar, beni şiddetle müteessir ve hasta eder Çünkü bana bakan, ya şiddetli adâvetle veya takdirle nazar eder” demektedir Öyleyse, alıcı ve alkışlayıcı bir nazarla herkesin yüzüne bakmamak lazımdır Yoksa, farkında olmadan çarpabilirsiniz, nazarınız kem olabilir Bu açıdan, ille de takdir nazarıyla bakacaksanız, “maşaAllah” sözünü ihmal etmemelisiniz; şayet birini beğenmiyor ve onu nahoş görüyorsanız, “Allah’ım beni öyle eyleme, onu da ıslah et!” demelisiniz
Hâsılı, o kem gözleri başka şeylere celbedip zararlarına mani olma kasdıyla “kıtmîr duası” denilen metni yazıp bazılarına verenler ve onu kullananlar olmuştur Şahsen, üzerinde dua nakışlı öyle bir parayı ya da yazılı parçacığı üstümde taşıma ihtiyacı hiç duymadım ve hiç kullanmadım Fakat, kullananları da hiç kınamadım Şayet, Müessir-i Hakiki’yi biliyorlarsa; dua yazılı bir altın, gümüş ya da kağıttan medet ummuyor, ona tesir-i hakiki vermiyor, onun koruduğunu düşünmüyor ve onu sadece bir vesile kabul ediyorlarsa, yaptıklarının yanlış olduğunu düşünmedim
Evet, dinimizde nazardan korunmak için, “nazarlık” denilen mavi boncuk, sarımsak, at nalı, kuru kelle, minyatür süpürge ve benzerlerini, içinde ne yazılı olduğu bilinmeyen ya da garip bir takım şifreler ihtiva eden muskaları, nereye olursa olsun takmak bid’at sayılmıştır Onların zatında koruyucu olduğunu düşünmek ve onlara tesir-i hakiki vermek çok tehlikelidir Hıfz u himaye eden onlar değildir; fakat, akîdeye sâdık kalma şartıyla, kem nazarlı kimselerin nazarını dağıtma adına o türlü şeylerin bulunmasına da bütünüyle itiraz etmemek gerektir Önemli olan akîdede inhirafa düşmemektir O kuru kelleden bir şey olsaydı, kendi etini korur, kendi asli yapısını muhafaza ederdi Onun kendisine faydası yoktur; ama kem nazarlı bir adamın gözü ona takılabilir; adam “Bu ne ki?” deyip onunla uğraşırken oradaki insanlar sıyanet edilmiş olabilir Kötü bakışlar o türlü vasıtalarla kırılabilir ve onlar dikkati dağıtmaya matuf kullanılabilir Sözlerim yanlış anlaşılmasın, “Her köşeye bir nazarlık asalım, her kapıya bir nal takalım!” demiyorum; bunları isabetli kabul ettiğimi de söylemiyorum Fakat, ulu orta her şeyin aleyhinde bulunmanın doğru olmadığını ifade etmeye çalışıyorum Bugün her şeye ircâ edilen pozitivist düşüncenin yanlışlığına dikkat çekiyorum


Karınca Duası
Genellikle bir kısım ticarethanelerde, dükkanlarda çerçeve içerisinde muhafaza edilen, adına "karınca duası" veya "bereket duası" denilen, okuyanın veya ticarethanesinde bulunduranın hayırlı ve bereketli kazançlar elde edeceğine inanılan, kim tarafından yazıldığı bilinmeyen, dinî bir temele de dayanmayan levhalar yer alır
Karınca duası veyahutta bereket duası (ikisi de aynı şey) halk arasında okunan meşhur olmuş dualardan birisi Kaynaklara baktığımızda Peygamber Efendimiz'den böyle bir duanın gelmedigini görüyoruz
Ancak duanın metnine baktığımızda duada geçen ifadeler ayet ve hadis kaynaklıdır Bu sebeple bu duanın okunmasında ya da taşınmasında herhangi bir sakıncanın olmadğını söyleyebiliriz
Günümüze kadar gelen çok çesit dualar vardir Hatta bu duaları Gümüshanevi Hazretleri Mecmuatu'l-Ahzab isimli kitabinda bir araya getirmiş Buradaki dualara baktığımızda tamamına yakını aynıyla Efendimiz'den gelmediği görülmektedir Ancak Efendimiz'den sonra gelen mana büyükleri ayet ve hadislerdeki dua ifadelerini birleştirmişler ve bu şekilde ortaya yeni dua metinleri çıkmıştır

Buradan hareketle karınca duasının kimden geldigini tesbit etmek mümkün olmamakla birlikte, bir dua olarak okunmasında ya da taşınmasında mahzur yok denebilir
Bu ve buna benzer dualarda dikkat etmemiz gereken en önemli konu ise, içlerinde geçen ayet ve hadisleri okuyarak ve anlamlarınıı öğrenerek onların manalarına uygun yaşamaya çalışmaktır
İçinde ayet ve hadis bulunan kitapçık ve diğer yazılarla tuvalete girmeye gelince:
Önce tedbirine bakalım
Şüphesiz ki, böyle ayet ve çeşitli duaları ihtiva eden kitapçıkları kirli yerlere götürmemek, tuvalete sokmamak en güzelidir Mümkün olsa da buralara girerken münasip bir yere konsa, çıkarken de alınıp yine cebe indirilse Ama bu, en güzeli olmasına rağmen her zaman mümkün değildir
Öyle ise bu gibi, gerek okumak, gerekse korunmak için cepte gezdirilen kitapçığı ‘üzerine alma, gezdirme’ demek de uygun olmasa gerekir
Bu sebeple değerli fıkıh kitabı Mülteka’nın şerhi Dâmâd’dan bir nakil yaparak çıkış yolu tesbit ve tercih edeceğiz Şöyle denmektedir bu kayıtta:
“Cebinde Kur’an ayetlerinden, yahut da Allah’ın isimlerinden yazılar bulunan kimsenin, bunlarla tuvalete girmesinde beis yoktur Bunlar bir şeye sarılı olursa yine beis yoktur Sarılı olmak hürmete daha yakındır Bununla beraber, mümkün olduğu kadarıyla tedbir alıp dışarıda temiz bir yere bırakmak daha güzeldir
Bu konuda verilen bir misalde, yüzük üzerindeki ayet ve mübarek kelimelerden de söz edilmekte, ayet yazılı yüzükle tuvalete girilmemesi gerektiği ifade edilirken, yüzüğün ayet yazılı kısmı avuç içine alınıp da muhafaza edildiği takdirde girilebileceğine de işaret edilmektedir
Demek ki bu gibi kitapların ya da yazıların bir beze, yahut da münasip bir kağıda ve benzeri özel sargılara sarılıp da cepte bulunması halinde mahzur olmayacağı noktası kuvvet kazanmaktadır
Tuvalete giremeyeceğinden korkarak bunları terk etmektense, cebine koyup hürmetli şekilde muhafaza ederek taşımayı tercih etmekte isabet olsa gerektir

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet Editör
KARINCA DUASI



Alıntı Yaparak Cevapla