Konu
:
2.Abdülhamid'in Gizemli Portresi
Yalnız Mesajı Göster
2.Abdülhamid'in Gizemli Portresi
08-23-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
2.Abdülhamid'in Gizemli Portresi
II
ABDÜLHAMİD'İN GİZEMLİ PORTRESİ
Sultan II
Abdülhamid¸ Osmanlı'nın ve yakın tarihin en çok tartışılan¸ hakkında en fazla eser üretilen¸ en ziyade yergi ve iftiralara hedef olan¸ tarihimizin en muammalı liderlerindendir
Hakkındaki spekülasyonlar aslında onun gizemli âlemine nüfûz edememekten ve esrarlı kişiliğine vâkıf olamamaktan doğmuştur
Sultan II
Abdülhamid¸ Osmanlı'nın ve yakın tarihin en çok tartışılan¸ hakkında en fazla eser üretilen¸ en ziyade yergi ve iftiralara hedef olan¸ tarihimizin en muammalı liderlerindendir
Hakkındaki spekülasyonlar aslında onun gizemli âlemine nüfûz edememekten ve esrarlı kişiliğine vâkıf olamamaktan doğmuştur
Bir kısım siyasî-entelektüel çevrelere bulaşan "Abdülhamid illeti"¸ büyük ölçüde çok yönlü politikalarını anlayamamaktan¸ etrafını kuşatan ağır şartları takdir edememekten ve nihayet dinî-geleneksel kaynaklardan beslenen şahsiyetine/tavırlarına duyulan alerjiden türemektedir
Belki Yıldız'a hapsolmuştu; ama ufku¸ vizyonu¸ hayalleri¸ projeler ve yenilikleri Yıldız'ın duvarlarını ve çağını aşacak seviyedeydi
Abdülhamid'in çehresini örten kalın örtü açıldıkça ve kişiliğine yönelik saldırıların katranı temizlendikçe "Gerçek Abdülhamid" olanca ihtişamıyla ortaya çıkmakta ve gözleri kamaştırmaktadır
Aşağıda zikredeceğimiz birbirinden çarpıcı bilgiler¸ Abdülhamid ile ilgili zihin kirliliğine son verip¸ daha sağlıklı ve sahici bir yaklaşım içine girmemizi sağlayacak ufuk açıcı ve ezber bozucu bir keyfiyeti hâizdir
Muammalı Mizâcı ve Husûsiyetleri
Abdülhamid Han¸ "Kızıl Sultan" karalamalarını hak edecek mizaçta bir padişah değildi
Aksine son derece merhametli¸ yufka yürekli ve bağışlayıcı bir karaktere sahipti
O kadar ki¸ en büyük düşmanlarını bile bağışlayacak kadar şefkat ve merhametine yenik düşen bir hükümdardı
Gayet yumuşak huylu¸ hikmetli konuşan¸ karşısındaki hasmı bile olsa karizması¸ tevâzuu¸ insanlık ve nezâketiyle etkileme kâbiliyetine sahipti
İster halk ister devlet adamı olsun¸ huzurunda konuşanları sıkmaz¸ düşüncelerini açıkça söylemelerine imkân verir; kimseyi fikirleri veya ölçüsüz sözleri yüzünden cezalandırmazdı
Bâriz özelliklerinden biri de dengeli ve otoriter olmasıydı
İzlediği "denge siyaseti" ve devleti kurtarmak için aldığı koruyucu tedbirler bunun belirtisidir
Onu böyle davranmaya¸ devleti içine çeken anaforik şartlar ve saltanatının fevkalade karışık bir döneme rastlaması sevk etmişti
Diğer dikkat çekici yönü de oldukça tedbirli¸ temkinli ve uyanık olmasıydı
Nisbeten aşırıya kaçacak seviyede vehimli ve kuruntulu olduğu söylenebilir
Ancak bu da dönemin olağanüstü şartlarından¸ siyasetin kaypak zemininden ve etrafında güvenilir kişilerin bulunmamasından kaynaklanmaktaydı
Tahmin edilemeyecek kadar cesur ve atikti
Hâfızası pek kuvvetli¸ zeki¸ çabuk kavrayışlı ve hazırcevap idi
Derin düşünmeden¸ karşıdakinin görüşlerini anlamadan¸ devlet erkânı ve ulemânın görüşünü almadan herhangi bir konuda hüküm vermezdi
Özel hayatında ve devlet idaresinde israftan kaçınır¸ dengeli bir harcama yapardı
Aşırı saray masraflarını kısmıştı
Hatta bu yüzden "Pinti Hamid" suçlamalarına maruz kalmıştı
1
Mânevî Cephesi ve Dindarlığı
Sultan Abdülhamid'in kişiliğinin en baskın tarafı dindar olmasıydı
Hayatı boyunca ibadetlerini aksatmamış¸ abdestsiz evrak imzalamamıştı
Doğru ve tam bir îtikâda sahipti
Daima camilere giderdi
Sarayın hususî bahçesinde beş vakit ezan okuturdu
Şâzelî tarikatına intisap etmiş¸ Kâdirî tarikatına da ilgi duymuştu
Kadere inanışı fevkalade kuvvetliydi
Hacca gidemese de¸ Osmanlı'nın "Velî" padişahı olarak nitelendirilecek kadar dindar ve takvâ ehli bir sultanıydı
Sürekli Kur'ân-ı Kerîm okurdu
Buhârî-i Şerîf'i hususî surette bastırmış¸ bütün Müslüman memleketlere ve camilere hediye etmişti
Çanakkale Harbi'nde sürekli "Buhârî-i Şerîf" okuyarak dua etmişti
Ayrıca¸ Peygamber Efendimiz (s
a
v
) ve kutsal beldesine karşı duyduğu sonsuz sevgi¸ sadâkat ve hizmetleri; mânevî şahsiyetine ve dinin izzetine hakaret içeren Batı kaynaklı iftira kampanyalarına karşı adeta bir "heykel" gibi dikilmesi ve İslâm Dini'ni ve Müslümanları koruyup güçlendirmeyi esas alan icraatlarda bulunması onun güçlü mânevî yapısının göstergelerindendi
İşte onun mânevî cephesini tasvir eden seçkin birkaç hadise: Abdülhamid Han¸ yatağının başında daima temiz bir tuğla bulundurur ve yataktan kalktığında çeşmeye kadar abdestsiz yere basmamak için teyemmüm amacıyla kullanırdı
Neden böyle hareket ettiği sorulduğunda şu düşündürücü cevabı vermişti: "Halîfe olarak biz sünnet ölçülerine dikkat etmezsek¸ Ümmet-i Muhammed bundan zarar görür!" Mâbeyn Başkâtibi Es'ad Bey'e¸ "Ben bu kadar zamandır milletimin hiçbir evrâkına abdestsiz imza atmadım
" demişti
Başka bir ilginç hadise de şuydu: Abdülhamid zamanında¸ Yavuz Sultan'ın türbedarı şiddetli geçim darlığı yaşayınca dayanamayıp sandukaya hiddetle vurur ve şunu söyler: "Bir de senin evliyâ olduğunu söylüyorlar! Yıllardır türbeni beklemekteyim; hâlâ yoksulluk içindeyim!" Ertesi gün Sultan Abdülhamid onu hemen çağırtır ve bir yıllık ihtiyacını karşılar; çünkü gece rüyasında ceddi Yavuz Selim'i görmüş ve onun uyarısıyla türbedarın halinden haberdar olmuştu
Mehmet Akif'in aktardığı şu hatıra ise onun "velî" olduğunun çarpıcı bir misalidir: Sultanahmed'e her sabah erkenden gelip¸ mihrabın bir köşesinde gözyaşıyla sürekli inlemekte olan¸ saçı-sakalı ağarmış ihtiyar bir zat Akif'in dikkatini çeker
Nihayet bir gün yanına yaklaşarak neden bu kadar derbeder olduğunu sorar
Israra dayanamayan adam halini gözyaşları içinde şöyle izah eder: "Abdülhamid devrinde binbaşı idim
Anam-babam vefat edince Sadrazamlığa bir dilekçe gönderdim
"Mallarımız var¸ bunların bir bakıcıya ihtiyacı var; kabul buyurulursa istifa etmek istiyorum
" dedim
Bana doğrudan hünkârdan bir yazı geldi
"İstifan kabul edilmedi" deniyordu
Bizzat huzura çıkıp yüz yüze görüşmek istedim
Padişaha çıktım: "İstifamın kabulünü istirham edeceğim; durumum budur
" dedim
Israrıma dayanamadı; öfkeli bir edâ ve elinin tersiyle: "Haydi! İstifa ettirdik seni!" dedi
Gece¸ mânâ âleminde ordunun teftiş edildiğini gördüm
Efendimiz (s
a
v
) Yıldız Sarayı önünde orduyu teftiş ediyordu
Abdülhamid¸ edeple Efendimiz'in arkasında duruyordu
Derken¸ benim birliğime geldi
Başında kumandan olmadığı için darmadağınıktı
Efendimiz: "Nerede bunun kumandanı?" diye sordu
Abdülhamid de: "Ya Rasulullah çok ısrar etti¸ istifa ettirdik
" dedi
"Senin istifa ettirdiğini biz de istifa ettirdik!" buyurdu
İşte ben o gün bugündür bunun hicranı ve pişmanlığı ile gözyaşı döküyor¸ kederleniyorum
"2
Renkli Hayatı ve İlginç Hobileri
Her gece uyumadan evvel kitap okutmak âdetiydi
Kitaba olan ilgisi fevkaladeydi
Sarayındaki kütüphanede¸ yabancı dillerde Türkiye hakkında yazılmış¸ tercümesi yapılıp telif hakkı ödenmiş 6 bin adet eser¸ roman¸ hikâye¸ coğrafya ve seyahatname koleksiyonu bulunuyordu
Tarih¸ siyaset ve hukuk alanında geniş mâlûmâta sahipti
Osmanlı tarihini değişik kaynaklardan okuyup incelemişti
Roman (polisiye) ve seyahatname okumayı çok severdi
Kütüphaneciliğimizin modern anlamda kurucusu oydu
Matbaa ve yayın işlerine de gayet meraklıydı
Avrupa'dan modern matbaa makineleri getirtip nefis divanlar bastırmıştı
Zayıf ve atletik bir yapıya sahipti
Ata biner¸ araba ve yelken kullanırdı
Kılıç ve tabancada gayet mahirdi
Silah koleksiyonu dahi yapmıştı
Atıcılık yapar¸ ava giderdi
Sarayda; resim salonu¸ fotoğraf atölyesi¸ musiki salonu ile marangoz atölyesi en çok bulunduğu yerlerdi
Marangozluğa özellikle ilgilisı vardı
Manzara ve çiçek resimlerinden hoşlanır¸ portre çizerdi
Güzel tablo koleksiyonları vardı
Fotoğrafçılığa da meraklıydı; döneminde bütün imparatorluğun fotoğrafını çektirmişti
Tiyatro ve konseri sever¸ hususî tiyatrosunda temsil ve konser verdirirdi
Musikişinas bir tabiatı vardı
3
Vatanına ve Haysiyetine Düşkünlüğü
Sultan Abdülhamid¸ tahttan indirildiğinde Selanik'teki Alatini Köşkü'nde mecburî ikamete tâbi tutulmuştu
I
Balkan Harbi'nde Selanik elden çıkınca İttihat Terakki Hükümeti şehri terk etmesini istemiş; ancak şiddetli bir tepkiyle karşılaşmıştı
Sultan'ın¸ ayağa fırlayıp bağırarak verdiği şu cevap haysiyetli bir Osmanlı liderine yakışır muhteşemlikteydi: "Balkanlarda bize karşı ittifak oldu öyle mi? Yunanlılarla Bulgarların birleşmesi nasıl olur? Çünkü onların birbirlerine düşmanlıkları¸ hepsinin bize düşmanlıklarından ziyade idi
Bu nasıl bir gaflettir! Aralarında kilise kavgaları vardı
Selanik¸ İstanbul'un anahtarıdır
Ecdat kanlarıyla sulanan bu topraklar nasıl düşmana terk edilir? Bırakıp gidersek¸ tarih ve ecdat bizim yüzümüze tükürmez mi? Bana bir tüfek veriniz; birlikte son nefesimize kadar müdafaa edelim
Ne olursa olsun bir yere gidecek değilim
Allah devletimi bu hale getirenleri kahretsin!" Lakin durumun vahameti ve padişah Mehmed Reşad'ın ricası tekrar iletilince¸ son derece şaşkın ve üzgün bir biçimde İstanbul'a dönmek zorunda kalacaktı
Sonraki yıllarda bu defa 1915'teki Çanakkale Savaşı'nda payitahtın Eskişehir'e taşınması gündeme gelmişti
Sultan Reşad¸ "Hazır olsunlar kendilerini Bursa'ya nakletmek icap edecek
" haberini gönderince¸ Abdülhamid'in tepkisi Selanik'tekinden farksız olmuştu: "Hiçbirimiz payitahtı terk etmemeliyiz
En küçük ferdimize kadar memleketi müdafaa ederek ölmeliyiz
Ben Fatih'in torunuyum
Bizans İmparatoru Konstantin kadar olamayacak mıyız? İstanbul'dan katiyen çıkmam
Burada ölmeye hazırım!"4
Hayırda Rakipsiz Şefkat Âbidesi
Başkâtibi Tahsin Paşa¸ tebaasının dert ve sıkıntılarıyla nasıl hemhâl olduğu ve darda kalanların imdadına sınırsız bir şefkat ve lütufla nasıl "Hızır" gibi yetiştiği hakkında şöyle hayret-engiz bir vak'a nakleder: "Mâbeynde nöbetçi olarak kalmıştım
Gelen mektup¸ telgraf¸ rapor ve tezkereleri huzura çıkarmak üzereyken bir telgraf geldi
Bir Laleli postanesi memuru Yıldız'a çektiği telgrafta¸ karısının o gece doğum yapacağı ve doğumun çok zor geçeceğinden bahisle merhamet-i şâhâneye sığındığını bildiriyordu
Kıymet verip listeye almadım
Padişah her şeyi gözden geçirdikten sonra "Başka bir şey var mı?" dedi
Telgrafı söyleyip arza değmeyeceğini arz ettim
Emir verdi: "Hemen getiriniz
" Dikkatle okudu ve derhal bir tabip ve yâverle doğumun kontrol altına alınmasını ferman etti
Gittik ve işimizi bitirip sabaha karşı döndük
Bir de ne görelim?! Hünkâr¸ odasından cama vurarak bizi çağırmıyor mu? Sabaha kadar uyumayıp beklediğini anladık
Kadının kurtulduğunu¸ ihsân-ı şâhânenin teslim edildiğini ve adamın ağlayarak ömür ve devletlerine dua ettiğini anlattım
Bizi ayakta dinledi¸ sadece bir "oh" çekti ve sabah namazına durdu
" Başka bir seferinde de fırıncılar¸ 30 paraya satılan ekmeğin fiyatına 10 paralık zam yapmak istediklerinde Sultan onları çağırarak¸ zammı geri çektirecek şu etkili sözü sarf etmişti: "30 paraya satmaya devam edin; istediğiniz 10 parayı ben vereceğim
Ekmeğe zam yapılırsa bütün zarûrî ihtiyaçlar pahalılaşır ki¸ halkımız bundan büyük ıstırap çeker
" Abdülhamid'in hayırseverliği din¸ ırk ve sınıf ayrımı yapmaksızın toplumun bütün kesimlerini içine alıyordu
Padişah hediyesi anlamına gelen "atiyye-i seniyyeler" bunun en çarpıcı örneğiydi
Hediyelerin bedeli büyük ölçüde padişahın kesesinden karşılanıyordu
Her kış mevsiminde evini ısıtamayacak durumdaki yoksul aileleri tesbit ettirir ve kömür dağıttırmayı asla ihmal etmezdi
Yine her tahta çıkış yıldönümünde¸ borcundan hapse düşenleri kurtarmak için şahsi hazinesinden para sarf etmeyi de itiyat edinmişti
1894'deki büyük İstanbul depreminde halkın acısını dindirmek için adeta çırpınmış¸ bir yardım komisyonu kurdurup¸ 6
500 liralık ilk yardımı da kendisi yapmıştı
5
Çağını Aşan Vizyonu ve Reformları
Sultan Abdülhamid zannedilenin tersine yeniliğe ve gelişime açık "reformist" bir padişahtı
Batı'daki ilmî ve teknolojik gelişmeleri yakından takip etmiş ve devletin imkânları çerçevesinde intikal ettirmişti
Bu konuda¸ kendisini "gericilikle" suçlayan İttihatçıları bile utandırıp takdirlerini kazanacak kadar muazzam yenilikler gerçekleştirmişti
Zamanında yapılan reformlar¸ Osmanlı'nın son devrinde görülen ve hatta Cumhuriyet'e bile temel teşkil edecek çapta büyük/"mucizevî" reformlardı
Mesela¸ Osmanlı'ya ilk bisikleti¸ otomobili ve telefonu getiren o olmuştu
Yatırımlarını¸ modern bir imparatorluğa dönüşmenin temeli olarak gördüğü alt yapıyı geliştirme ve halkın eğitim seviyesini artırma istikametinde yoğunlaştırmıştı
Bu uğurda¸ memleketi demir ve kara yolları¸ telgraf hatlarıyla örmeye ve her kademeden okulla donatmaya çalışarak; Osmanlı'yı devletlerarası alanda yeniden söz sahibi yapacak yeni nesiller yetiştirme çabasına girişmişti
Fatih'ten sonra eğitim ve kültüre en fazla ehemmiyet veren padişahtı
Öğretmen yetiştirmeye büyük önem vermiş ve öğretmen okullarının sayısını artırıp her vilayete yaygınlaştırmıştı
Her köyde caminin yanına bir de ilkokul yaptırması en mühim icraatlarındandı
Yılda ortalama 400 ilkokul açarak ve okul sayısını 9
347'e çıkartarak bir rekor kırmıştı
Aynı şekilde¸ 250 olan ortaokul sayısını 900'e¸ lise sayısını da 109'a çıkarmıştı
Osmanlı'nın ilk üniversitesi "Dârü'l-fünûn" 1901'de onun zamanında tedrîsâta başlamıştı
Açılan öbür gözde okullardan bazıları ise şunlardı: Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin çekirdeği Mekteb-i Mülkiye¸ Hukuk Fakültesi'nin temeli Mekteb-i Hukuk¸ Ziraat ve Veteriner Fakültelerinin alt yapısı Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi¸ Mühendislik Fakültesi'nin esası Hendese-i Mülkiye Mektebi¸ Güzel Sanatlar Fakültesi'nin başlangıcı Sanâyi-i Nefîse Mektebi
Cumhuriyet devrinde yetişen bilginler¸ eğitimciler¸ kumandanlar¸ siyasiler¸ mühendis¸ doktor ve hukukçular; daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran komutan ve bürokratlar dahi hep onun kurduğu modern okullardan yetişmişlerdi
Bu mânâda yönetim şeklinin alt yapısının oluşması¸ siyasî-bürokratik kadronun yetişmesi ve kullanılan müesseseler itibariyle "Cumhuriyetin"¸ varlığını Abdülhamid'e borçlu olduğunu savunanların başında dünyaca ünlü tarihçimiz Kemal Karpat gelmektedir
Diğer taraftan¸ Pastör¸ kuduz aşısını 1885'de ilk defa keşfettiğinde devlet başkanlarına mektup yazıp kuracağı enstitü için yardım talep etmişti
Rus Çarı¸ 2 metre boyundaki portresini yollamakla yetinirken Sultan Abdülhamid¸ enstitünün kurulması amacıyla bir heyet oluşturup Fransa'ya göndermişti
Bununla da kalmayıp Pastör'e 10 bin altın ve birinci derece Mecidiye Nişanı hediye etmişti
Verem mikrobunu ve ilacını bulan Alman tıpçı Dr
Robert Koch'un kapısını ilk çalanlardan biri de yine Abdülhamid Han olmuştu
Koch ile Berlin'de görüşmek üzere bir heyet teşkil etmiş ve ona birinci rütbe Osmanlı nişanı takdim etmişti
Osmanlı'ya "ilk denizaltını" da yine Abdülhamid almıştı: Avrupa'nın büyük silah tüccarı Basil Zaharoff¸ Nordenfeldt'ın 1885'te G
W
Garrett ile birlikte Stockholm'de inşa ettiği ilk denizaltını Yunanistan'a satınca bundan tehdit algılayan Abdülhamid¸ bedeli özel hazineden karşılanan iki denizaltı (Abdülhamid ve Abdülmecid) birden sipariş etmekten geri kalmamıştı
Bununla da yetinmeyen Abdülhamid¸ demiryoluna özel önem vererek 1865'te birkaç yüz kilometre olan demiryolunu 5
700'e¸ 13
750 kilometre olan karayolunu 20-25 bine¸ 28
115 kilometre olan telgraf hattını da 50 bine çıkararak taşrayı ve İslâm coğrafyasını İstanbul'a bağlamıştı
Asya ile Avrupa'yı bir "Boğaz Köprüsü" ile birbirine bağlama düşüncesi de ilk defa 1900'lü yıllarda yine Abdülhamid tarafından ortaya atılıp projelendirilmişti
Fernidan Arnoden isimli bir Fransız mühendise¸ boğazın Sarayburnu-Üsküdar ve Rumeli Hisarı-Kandilli arasında iki ayrı köprü projesi hazırlatmıştı
Köprünün üzerinde minareler¸ kubbeler¸ kuleler ve savunma amaçlı toplar da yer alacaktı
Proje bilinmeyen bir sebeple hayata geçirilemedi
Hayret verici bir gelişme de¸ 1891'de Osmanlı'nın ilk "deniz altından tüp geçit projesi"nin yine onun devrinde hazırlanmasıydı
Bu da meçhul bir sebepten ötürü gerçekleşmedi
Ancak¸ dünyanın ilk tüp geçidi olan "Manş Tüneli"nin yapımından 5 sene sonra¸ hem de "gerici" denilen Abdülhamid döneminde böyle bir "tüp geçit projesinin" tasarlanması bile başlı başına bir hadiseydi
6
İbretlik Manzaralarla Dolu Vefatı
Abdülhamid Han¸ vefat günü olan 10 Şubat 1918 sabahı kalkmış ve abdest alıp son namazını kılmıştı
Son ana kadar kendini kaybetmemiş¸ vasiyetini bile yapmıştı
Aynı gün akşama doğru ruhunu teslim eden "Son İmparator'un" vasiyeti harfiyen yerine getirilmişti
Tarihçi Ahmed Refik'in anlattığına göre¸ tabut içinde beyaz kefenler arasında¸ kemikleri sayılan göğsünde ahidnâme duası¸ yüzünde Kâbe örtüsüyle¸ aksakalıyla ve ebediyete kapanmış gözleriyle Hırka-i Saadet Dairesi'nde yatışı cidden elîm ve ibret vericiydi
Huşû içinde İlâhî Huzur'a gidiyordu
Cenazesinde¸ görülmemiş bir kalabalık vardı ve İstanbul böylesi bir kalabalığı görmemişti
Dost-düşman herkes cenazeye iştirak etmişti
Kendisine amansızca muhalefet edenler¸ her türlü çirkinliği yakıştıranlar¸ en azından son bir pişmanlık ve vicdan azabıyla cenazesine koşmuşlar; hayattayken göstermedikleri insanlık ve saygıyı¸ hiç olmazsa ebedî yolculuğunda göstermeyi başarmışlardı
Bunlar arasında elini yüzüne kapatıp hıçkırarak ağlayan Talat Paşa'nın hali içler acısıydı ve ibretlik bir manzaraydı
Nihayet¸ "Gök Sultan"ın naşı cenaze namazını müteakip "tahtta vefat etmiş hükümdar gibi" büyük bir merasimle Sultan Mahmud'un yanına defnedilmişti
7
Dipnot
1 Orhan Koloğlu¸ Abdülhamid Gerçeği¸ İstanbul 1987¸ s
430; Sultan Abdülhamid¸ Siyasi Hatıratım¸ İstanbul 1984¸ s
7¸ 207; Tahsin Paşa¸ Sultan Abdülhamid¸ İstanbul 1990¸ s
13; İsmail Çolak¸ Abdülhamid'i Yeniden Keşfetmek¸ İstanbul 2007¸ s
23-25¸ 29-30
2 E
Ziya Karal¸ Osmanlı Tarihi¸ C
8¸ Ankara 1988¸ s
249-250; Ayşe Osmanoğlu¸ Babam Sultan Abdülhamid¸ İstanbul 1986¸ s
24-25; Mustafa Armağan¸ Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı¸ İstanbul 2006¸ s
85-87; Çolak¸ age¸ s
45-51
3 İsmet Bozdağ¸ Sultan Abdülhamid'in Hatıra Defteri¸ İstanbul 1986¸ s
15; Osmanoğlu¸ age¸ s
22-33¸ 209; Tahsin Paşa¸ age¸ s
212-216¸ 396; Cemal Kutay¸ Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi¸ C
11¸ s
6299-6301¸ 6349-6351; Koloğlu¸ age¸ s
66-67¸ 122-123¸ 139; Armağan¸ age¸ s
57-91; Çolak¸ age¸ s
26-29
4 Osmanoğlu¸ age¸ s
216-218¸ 230-231; Bozdağ¸ age¸ s
149-155; Fethi Okyar¸ Üç Devirde Bir Adam¸ İstanbul 1980¸ s
142; Çolak¸ age¸ s
30-33¸ 216
5 N
Fazıl Kısakürek¸ Rapor 10¸ İstanbul 1980¸ s
90; Mehmet Genç¸ Mehmet Mazak¸ Fotoğraf ve Belgelerde 1894 Depremi¸ İstanbul 2000¸ s
47; Nadir Özbek¸ Osmanlı İmparatorluğunda Sosyal Devlet¸ İstanbul 2003¸ s
34-35; Bozdağ¸ age¸ s
65-66; Armağan¸ age¸ s
67-78¸ 124; Çolak¸ age¸ s
35-38
6 Bozdağ¸ age¸ s
85¸ 200-202; Sultan Abdülhamid¸ age¸ s
195
Aydın Talay¸ Eserleri ve Hizmetleriyle Sultan Abdülhamid¸ İstanbul 1991¸ s
288¸ 309¸ 410; Koloğlu¸ age¸ s
7-8¸ 67¸ 428-429; Armağan¸ age¸ s
40-56¸ 227-353; Yahya Akyüz¸ Türk Eğitim Tarihi¸ İstanbul 1994¸ s
251-277; Bayram Kodaman¸ Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi¸ Ankara 1988¸ s
66-154; Özbek¸ age¸ s
166; "Prof
Kemal Karpat İle Tarih¸ Osmanlı ve II
Abdülhamid Üzerine
"¸ İlim ve Sanat Dergisi¸ Sayı: 44-45/1997¸ s
38; Aykut Kazancıgil¸ Osmanlılarda Bilim ve Teknoloji¸ İstanbul 2000¸ s
286-287; Hayri Mutluçağ¸ "Boğaziçi Köprüsünün Yapılması Yolunda İlk Çabalar"¸ Belgelerle Türk Tarihi Dergisi¸ Ocak 1968¸ Sayı: 4¸ s
32-33; Çolak¸ Okuldan Çanakkale'ye Mahşerin İrfan Ordusu¸ İstanbul 2008¸ Nesil Yay
¸ s
13; Yunan İşgalinin Patronu Zaharoff¸ İstanbul 2005¸ s
36-37; Abdülhamid'i Yeniden Keşfetmek¸ s
158-168
7 Ahmed Refik¸ Sultan Abdülhamîd-i Sânî'nin Nâşı Önünde¸ s
13; İ
Hakkı Uzunçarşılı¸ "Sultan II
Abdülhamid'in Hal'i ve Ölümüne Dair Vesikalar"¸ Belleten Dergisi¸ Sayı: 37-40/1946¸ s
729; Çolak¸ age¸ s
43-44
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul