Prof. Dr. Sinsi
|
Kainat Hakkında Bilmediklerimiz......
EVRENDEKİ İNCE AYARLARIN ORTAYA ÇIKIŞI/*/****
"Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır?" (Nuh Suresi, 15)
Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir (Furkan Suresi, 2)
Materyalist felsefe, evrendeki ve doğadaki tüm sistemlerin kendi kendine işleyen birer makine gibi olduğu ve bunlardaki kusursuz düzen ve dengenin yaratılışının rastlantılar olduğu iddiasıyla ortaya çıktı Ancak günümüzde, materyalizmin ve onun sözde bilimsel dayanağı olan Darwinizm'in geçersizliği, bilimsel olarak ortaya konmuş durumdadır Ve böylede olacaktır
20 yüzyılda birbiri ardına gelen bilimsel bulgular, hem astrofizik hem de biyoloji alanlarında, evrenin ve canlıların yaratıldığını ispatladı Bir yandan Darwinizm'in tezleri bir bir çökerken, diğer yandan da evrenin yoktan yaratıldığını gösteren Big Bang teorisi ve maddesel dünyada büyük bir tasarım ve "hassas ayar" (fine tuning) bulunduğunu gösteren bulgular, materyalizm iddialarının asılsızlığını bir kez daha gösterdi DARWİNİZM SAHNEDEN İNİYOR Konusundada bu apaçık ortadadır
Canlılığın oluşması için gerekli olan koşullara baktığımızda, bir tek Dünya'nın böylesine özel bir ortama sahip olduğunu görürüz Yaşam için elverişli olan bu ortamı sağlamak içinse saymakla bitiremeyeceğimiz kadar koşul aynı anda, kesintisiz olarak gerçekleşmektedir Evrende yaklaşık olarak 100 milyar galaksi ve her birinde ortalama 100 milyar yıldız ve bir o kadar da gezegen olduğu düşünülürse,sadece va sadece tahmini Dünya'da böylesine istisnai bir ortamın oluşmasındaki önem daha iyi anlaşılacaktır
Big Bang'in patlama hızından atomların fiziksel dengelerine, dört temel kuvvetin oranlarından yıldızların simya işlemlerine, Güneş'in yaydığı ışığın cinsinden suyun akışkanlık değerine, Ay'ın Dünya'ya olan uzaklığından atmosferdeki gazların oranına, Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığından ekseninin yörüngesine olan eğimine, Dünya'nın kendi etrafındaki dönüş hızından Dünya üzerindeki okyanusların, dağların fonksiyonlarına kadar her detay bizim yaşamımız için olağanüstü derecede uygundur Bugün bilim dünyası evrenin bu özelliklerini, "İnsani İlke" (Anthropic Principle) ve "İnce Ayar" (Fine Tuning) kavramlarıyla ifade etmektedir Bu kavramlar, evrenin, amaçsız, başıboş, tesadüfi bir madde yığını olmadığını, aksine insan yaşamını gözeten bir amaca göre, hassas bir biçimde tasarlandığını açıkca görüyoruz
EVREN
Güneş sistemi gibi yüz milyarlarca sistemi barındıran;Samanyolu gibi milyarlarca galaksiyi barındıran ve sayılması
imkansız yıldızlar,karadelikler,meteorları… içine alabilen evren,kainat insanların hep merakını çekmiştir Yapısı,
genişlemesi,içinde bulunan cisimleri,büyüklüğü ve karmaşıklığı ile sır gibi içinde saklanan bilinmeyenleri hep merak
edilmekte ve hala cevapları tatmin edici değildir Evreni inceleyen kozmoloji ve gökbilimi dallarının bizlere verdiği bilgiler
ışığında anlatmaya çalışacağız
Evrenin oluşumu ve Big Bang
Bu kadar büyük bir yapının oluşumu gökyüzüne bakan herkesi meraklandırmıştır İşte gökyüzüne bakanlardan
bazıları araştırmışlar ve bu araştırmaların sonucunda birçok teori ortaya atılmıştır Bunlardan biri de Big Bang yani
Büyük Patlama bu teori hala tartışmalara açık olsa da şu an bilim çevreleri tarafından kabul görülmektedir Teori ilk
başta Albert Einstein’ın Genel Görelilik Kuramı’nın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır 1922 yılında Alexander
Friedmann evrenin durağan olmadığını savundu 1929 yılında Edwin Hubble adlı astronom yaptığı gözlemlerde
gökadaların uzaklaştığını fark etti ve evrenin genişlediğini ispatladı
“ Evrenin gelişmesi onun geçmişte sonsuzluktaki bir noktadan başladığının bir belirtisidir” kuramı Büyük Patlama
teorisidir 13,7 milyar yıl önce evren oluşmaya başlıyordu O zaman evren o kadar küçüktü ki atom çekirdeğinin 10üzeri
20’de biri kadardı 5 milyon tane atomun bir araya gelmesiyle 1 mm’ye denk geldiğine göre evren sonsuzluktan var oldu
"Planck Zamanı" olarak bilinen ilk 10 üzeri -42 saniyeye kadar süren dönem, fizik yasalarıyla açıklanamıyor Bu
sırada, dört temel kuvvet (kütleçekimi, elektromanyetizma, zayıf ve güçlü kuvvet) büyük olasılıkta tek bir kuvvet olarak
birleşmiş haldeydi
Planck zamanının ardından kütleçekimi, öteki kuvvetlerden ayrıldı Bu sırada, "Şişme Dönemi" olarak adlandırılan
hızlı genişleme başladı Şişme dönemi sadece 10 üzeri -12 saniye sürmesine karşın, evren bu sırada başlangıçtakinin
10 üzeri 50 katı hacme ulaştı Sıcaklık 10 üzeri 32 Kelvin'den 10 üzeri 16 Kelvin'e düştü Sıcaklığın 10 üzeri 28 Kelvin'
e düşmesiyle ilk madde oluşmaya başladı Bu madde, kuark (atom altı parçacıklar) ve lepton adı verilen parçacıklardan
ve onların antimadde eşlerinden oluşuyordu
10 üzeri -6 saniyeden sonra, evrenin sıcaklığı 10 üzeri 13 (10 Trilyon) Kelvin'e düştü ve kuarklar (atom altı
parçacıklar) öteki parçacıkları oluşturmak üzere birleşmeye başladı Bu sırada, zayıf ve elektromanyetik kuvvetler
birbirlerinden ayrıldı 1 saniyede, sıcaklık 10 üzeri 10 (10 milyar) Kelvin'e düştü Elektronlar ve nötrinolar oluştu;
kuarklar üçlü gruplar oluşturarak proton ve nötronları oluşturdu
Atom çekirdeği oluştuktan sonra Hidrojen (H) elementi oluştu Arkasından Döteryum,Helyum (He) ve Lityum (Li)
elementleri oluştu Artık evren genişlemeye başladı
İlk elementlerin oluşumundan sonra çok uzun bir süre evren genişlemeye ve soğumaya devam etti 100 000 yıl
sonra evren madde ve ışınım açısından zengin hale geldi 300 000 yılında sıcaklık 3000 Kelvin’e düştü Sonra gazlar
yoğunlaşarak gök cisimleri oluşmaya başladı
Evren 4 milyar yaşına ulaştığında yıldızlar ve galaksiler oluşmaya başladı Evren 9,2 milyar yaşına geldiğinde ise
Güneş sistemi oluştu Kozmologlar,evrenin genişlemesinin nedenini ya da kaynağına karanlık enerji adını vermişlerdir
Soru : Bazı ayetlerde geçen semavat ve arz' ın yedi kat olması şeklindeki ayetleri nasıl anlamalıyız?
Cevap:
"Allah O'dur ki: yedi göğü ve yerden de onların mislini yaratmıştır Onların aralarında emri cereyan eder  " (Talak, 12)
Evvela şunu hemen ilave edelim ki, yedi, yetmiş ve yedi yüz gibi tabirler, Arap üslubunda çokluğu ifade ettiği için, "yedi tabaka" ile, o tabakaların çokluğuna da işaret edilmiş olabilir
Aslında ayet-i kerimenin bu ifadesinden çok değişik manaları çıkarmak mümkündür Bugün anlaşıldığı kadarıyla feza, nihayetsiz bir boşluk olmayıp "esir" adı verilen bir madde ile doludur
Nasıl ki, hidrojen ve oksijenden su, buhar ve buz gibi tabakalar teşekkül ediyor Kadir-i Zülcelal, esir maddesinden de yedi kat semavatı, gayet ince bir nizam ile tanzim etmiş ve yıldızları onun içinde yaratmıştır Hareket eden yıldızlar, balıklar gibi bu sema içinde gezerler
Bu ayet-i kerimeden, bütün görünen gökleri bu dünyanın bir seması sayıp, bundan başka altı sema tabakasının bulunduğunu da anlamak mümkündür Yeryüzü ile alakalı ifadesinin de farklı manalara işareti söz konusu Ancak biz burada, gerek semavat ve gerekse arzın yedi tabakasıyla alakalı ifadelerin sadece bir cihetini, yani zahiri manasını ele alacağız
Göklerin ve yer kürenin yedi ayrı tabakadan meydana geldiği, astronomi ve jeolojiyle ispatlanmış bulunuyor
6370 km yarı çaplı ve yedi katlı dünyayı kabuğundan merkezine doğru tetkik edelim (1) Bu yapı dıştan içe doğru şu yedi kattan meydana gelmiştir:
1- Litosfer veya Kabuk (Lithosphere or Crust)
2- Hidrosfer veya Su Küre (Hydrosphere)
3- Üst manto (Upper Mantle, Astenosfer)
4- Geçiş zonu (Transition Zone)
5- Alt manto (Lower Mantle, Mezosfer)
6- Dış çekirdek (Outer core)
7- İç çekirdek Çekirdek (Inner core)
1- Litosfer veya Kabuk
Yerkürenin en dış kısmında taşküre veya litosfer olarak ta bilinen yerkabuğu bulunur Karalarda daha kalın (35-40 km Tibet Platosunda ise 70 km) deniz ve okyanus tabanlarında ise daha ince (8-12 km) olan yer kabuğunun ortalama kalınlığı 33 km kadardır Kimyasal bileşimi ve yoğunluğu birbirinden farklı iki kısımdan meydana gelir Bunlardan biri granit bileşimindeki kayaçlardan oluşan granitik yerkabuğu; diğeri ise bazalt bileşimindeki kayaçlardan oluşan bazaltik yerkabuğudur
Granitik yerkabuğunda silisyum ve alüminyum elementleri hakimdir Bu nedenle daha hafiftir; yoğunluğu 2 7-2 8 gr/cm3 arasında bulunur Yerkabuğunun üst kısmını teşkil eder Bazaltik yerkabuğunda ise silisyum ve magnezyumlu unsurlar hakimdir Dolayısıyla granitik kabuktan daha ağırdır; yoğunluğu 3-3 5 gr/cm3 arasında değişir Granitik yerkabuğunun altında ve okyanus tabanlarında yer alır Bu nedenle bazaltik yerkabuğuna okyanusal kabuk adı da verilir (2)
2- Hidrosfer: Yer kürede bulunan denizler, göller, akarsular ve yer altı suları; su küreyi(hidrosfer) oluşturmaktadırlar Yer küre yüzeyinin ¾ ‘ü sularla kaplıdır (3)
Manto
Manto; üst manto, geçiş zonu ve alt manto olmak üzere üç ayrı kattan oluşur Hacim olarak dünyanın % 83'ünü, ağırlık bakımından da % 66'sını teşkil eder
3- Üst mantonun kalınlığı 360 km , yoğunluğu ise 3 3 -4 3 gr/cm3 arasındadır
4- Geçiş zonu, üst manto ile alt manto arasında yer alır Kalınlığı ise 600 km 'dir
5- Alt manto, yoğunluğu ve elastikiyeti fazla olan kayalardan yapılmıştır Kalınlığı 1900 km 'dir
Çekirdek
Yerin 2900 km 'den itibaren 6370 km 'ye varıncaya kadarki bölümünü çekirdek teşkil eder Bu da, dış ve iç çekirdek olmak üzere iki kısma ayrılır
6- Dış çekirdek: Yerin 2900 km ile 5150 km 'lik bölümünü içine alır Dış çekirdeğin esas maddesini ergimiş haldeki demir ve nikel oluşturur Deprem dalgalarından ikincil (S) dalgalar, dış çekirdeği geçemediklerinden bu kısmın sıvı durumda olduğu anlaşılmaktadır Çünkü ikincil dalgalar, sıvılardan geçemezler
7- İç çekirdek: Dış ve iç çekirdek sınırında yoğunluk 12 3 gr/cm3'e, sıcaklık da 4300 dereceye ulaşır Bu iç çekirdeğin bileşimini, kristalize demir ve nikel meydana getirir Bilindiği gibi, bizi üzerinde barındıran dünyamız dev bir mıknatıs özelliğine sahiptir Bunun manyetik alanı, sıvı olan dış çekirdeğin bir dinamo gibi düzenlenmesinden ileri gelir Bu özellik sayesinde pusula ibreleri hep aynı noktaya yönelir (4)
Yedi Katlı Semavat
"O'dur ki: Yeri göğü tabaka tabaka olarak yarattı O Rahmanın yaratmasında hiç bir uygunsuzluk göremezsin, şimdi gözünü çevir bak, hiç bir çatlak görebilir misin?" (Mülk, 3)
Biz, atmosferin dibinde hayatımızı sürdürmekteyiz Tıpkı denizin dibinde yaşayan balıklar gibi Hava denizinin yukarılarına doğru yükselmeden önce, atmosferin genel özelliklerini tanıyalım
Atmosferde % 78 oranında nitrojen, % 21 nisbetinde oksijen ve az miktarda argon, karbondioksit, hidrojen ve diğer nadir gazlar bulunur Bu oranın devamlılığı sağlanmamış olsaydı, yeryüzünde hayatın varlığı mümkün değildi Atmosfer ayrıca, zararlı radyasyonlara karşı dünyadaki canlıları koruyan bir bakıma şemsiye ödevini görür Mesela atmosfer, güneşten gelen ultraviyole ışınlarını filitre eder Söz konusu filitre olmasaydı, bu ışınlar bütün canlıları öldürecekti Yine atmosfer olmasaydı, gündüz dünyamızda ısı 100°C'nin üstünde, geceleyin de dondurucu olacaktı Demek ki atmosfer, ısı enerjisini de düzenlemektedir
Atmosferin en önemli yönlerinden birisi de, rüzgarlar yardımıyla rahmet bulutlarını ihtiyaç duyulan alanlara taşımasıdır
Atmosfer, nitrojen (azot), oksijen ve karbondioksitiyle en vazgeçilmez maddelere sahip olan büyük bir nimettir Düşünün, oksijen olmasaydı vücudumuzun en küçük birimi olan hücrelerimiz çalışır mıydı? Oksijensiz yiyeceklerimizi yakamaz ve gerekli olan kimyevi enerjiyi sağlıyamazdık Oksijen sayesinde hücrelerde oksidasyon adı verilen yanma olayı olmakta, yiyeceklere vücut veren moleküller kimyevi değişikliğe uğramaktadır
Atmosferin kalınlığı hakkında bir şey söylemek oldukça zor Deniz seviyesinde 1 mil küp havanın ağırlığı 6 milyon tondur 350 km yukarıda aynı hacimdeki havanın ağırlığı ise, 60 gram kadardır Buradan da anlaşılacağı gibi, yukarılara çıkıldıkça havanın yoğunluğu azalmaktadır Yine 130-140 km yukarıda yeterli hareket halinde hava molekülü olmadığından, ses dalgaları iletilememekte ve bunun sonucu bir çekicin bile sesini duymak mümkün olmamaktadır
Atmosfer ve uzaya vücut veren katlar şunlardır(*):
1- Troposfer,
2- Stratosfer,
3- Kemosfer,
4- Mezosfer,
5- İyonosfer,
6- Ekzosfer,
7- Mağnotosfer
1- Troposfer: İçinde barındığımız en alt atmosfer tabakasına troposfer adı verilir Troposfer, bölgelere bağlı olarak ısı ve nem oranı bakımından farklılık gösterir Bunun kalınlığı 0 ile 16 km arasında değişir
2- Stratosfer: Atmosferin ikinci önemli tabakasını teşkil eder ve troposferin üzerinde uzanır 11 ile 50 km 'ler arasında yer alır Askeri uçakların pek çoğu bu katta yoluna devam eder Isı, sıfırın altında elli beş (-55°C) dolayındadır Stratosferde hiç bir rüzgar olmadığı gibi, bunun sonucu bulut da yoktur
3- Kemosfer: 80 km 'lik yüksekliğe ulaşır ve stratosferin üzerinde uzanır Gaz molekülleri burada atomik gaza veya tersine dönüşür
4- Mezosfer: Atmosferin orta kısmını teşkil eder
5- İyonosfer: Mezosferin üzerinde 400 km 'ye kadar uzanır Bu katta hava elektrikle yüklüdür Sebebi de, havaya vücut veren gazların atomları elektronlarını kaybetmiş veya kazanmış olmalarıdır Elektrikle yüklü atomları, yani iyonları ihtiva etmesi sebebiyle bu tabakaya iyonosfer denilmektedir
İyonosfer, elektrikle yüklü parçacıkları ve radyo dalgalarını yansıtmaktadır Yoksa, dünyanın öbür ucundaki radyo istasyonunun yayınını nasıl duyardık? İyonosferin alt kısımları alelade radyo dalgalarını, üst kısımları ise kısa dalga radyo dalgalarını yansıtır İşte bu özellik sebebiyle kısa dalgadan, deniz aşırı ülkelerin radyolarını kolayca dinleyebiliriz Televizyon vericisinin dalgaları ise, buradan yansıtılamamakta ve bu tabakayı kesip geçmektedir
6- Ekzosfer: İyonosferin üzerinde, havanın yoğunluğunun çok azaldığı kattır Burada hava yoğunluğu çok az olduğundan sürtünme de ihmal edilecek kadar azdır Dolayısı ile, insanların yaptığı suni uydular bu katta dünya etrafında dolaşır
7- Magnetosfer: Uzayın sonsuzluklarını doldurur Atmosferin, yani havanın yer almadığı uçsuz bucaksız bir mekandır Kısmen ekzosferi içine almakta 64000 km ve ötesindeki uzay mekanını kaplamaktadır
Bu kısa izahtan da anlaşılacağı gibi, Kur'an-ı Kerim, ilimlerin en son hududuna işaret ederek beşeriyeti, Cenab-ı Hakk'ın eserlerinden hikmet, sanat ve nizamı araştırmaya teşvik ediyor Tabii bu teşvik ve işaretler, aynı zamanda, her asırdaki insanın anlayış ve idrakine uygun ve değişik yorumlara da açık tarzda olmaktadır
GÖRÜNEN IŞIK MUCİZESİ
Evrendeki yıldızların ve diğer ışık kaynaklarının hepsi aynı türde ışın yaymazlar Bu farklı ışınlar, dalga boyuna göre sınıflandırılır Farklı dalga boylarının oluşturduğu yelpaze ise çok geniştir En küçük dalga boyuna sahip olan gama ışınları ile, en büyük dalga boyuna sahip olan radyo dalgaları arasında 1025 lik (milyar kere milyar kere milyarlık) bir fark vardır Buradaki mucizevi yön ise, Güneş'in yaydığı ışınların tamamına yakınının, bu 1025 lik yelpazenin tek bir birimine sıkıştırılmış olmasıdır Çünkü bu daracık alanda, yaşam için gerekli olan yegane ışınlar bulunmaktadır
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, dalga boylarının olağanüstü derecede geniş bir yelpazede dağılmış olmalarıdır En kısa dalga boyu, en uzun dalga boyundan tam 1025 kat daha küçüktür 1025, 1 rakamının yanına 25 tane sıfır eklenmesiyle oluşan bir sayıdır 10, 000, 000, 000, 000, 000, 000, 000, 000 şeklinde yazabileceğimiz bu sayının büyüklüğünü daha iyi kavramak için bazı karşılaştırmalar yapmak yerinde olur Örneğin Dünya'nın dört milyar yıllık ömrü boyunca geçen saniyelerin toplam sayısı, sadece 1017'dir Eğer 1025 sayısını saymak istersek, gece gündüz hiç durmadan saymamız ve bu işi Dünya'nın yaşından 100 milyon kez daha uzun bir zaman boyunca sürdürmemiz gerekir! Eğer 1025 tane iskambil kağıdını üst üste dizmeye kalksak, samanyolu galaksisinin çok dışına çıkmamız ve gözlemlenebilir evrenin yaklaşık yarısı kadar bir mesafe gitmemiz icap eder
Güneşin yaydığı görünen ışık evrendeki 1025 farklı dalgaboyu içinde tek bir birimi kaplar Ne ilginçtir ki Dünya üzerindeki yaşamı destekleyecek olan ışınlar da sadece bu 1025'te 1 aralığındaki ışınlardır Güneşten yayılan ışığın Dünya'daki canlı yaşamına tam uyumlu olacak 1025 'te bir lik aralığa sıkıştırılmış olması hiçbir tesadüfle açıklanmayacak bilinçli bir tasarımı gösterir Güneşin yaydığı ışının cinsi dahi trilyon kere trilyonlarca ihtimal arrasından en ideali olacak biçimde seçilmiştir Evrendeki farklı dalga boyları, işte bu kadar geniş bir yelpaze içine dağılmıştır Ama ne ilginçtir ki, bizim Güneşimiz, bu geniş yelpazenin çok dar bir aralığına sıkıştırılmıştır Güneş'ten yayılan farklı dalga boylarının % 70'i, 0 mikronla 1 50 mikron arasındaki daracık bir sınırın içindedir Bu aralıkta üç tür ışık vardır: Görülebilir ışık, yakın kızılötesi ışınlar ve biraz da yakın morötesi ışınlar
Bu üç tür ışık sayıca çok gibi durabilir Ama gerçekte üçünün toplamı, elektromanyetik yelpazenin içinde tek bir birim yer kaplamaktadır! Bir başka deyişle, Güneş'in ışığının tümü, üstüste dizdiğimiz 1025 tane iskambil kağıdının tek bir tanesine karşılık gelmektedir
Peki acaba neden Güneş'in ışınları bu daracık aralığa sıkıştırılmıştır?
Cevap son derece önemlidir: Güneş ışığı bu daracık aralığa sıkıştırılmıştır, çünkü Dünya üzerindeki yaşamı destekleyecek olan ışınlar, sadece bu ışınlardır
İngiliz fizikçi Ian Campbell, "Energy and the Atmosphere" (Enerji ve Atmosfer) adlı kitabında bu konuya değinmekte ve "Güneş'ten yayılan ışınların, Dünya üzerindeki yaşamı desteklemek için gereken çok dar aralığa sıkıştırılmış olması gerçekten çok olağanüstü bir durumdur" demektedir Campbell'e göre bu durum, "inanılmaz derecede şaşırtıcı"dır
bazi kaynaklar;
(1) http://www e-cografya com/jeoloji/geosfer/index html
(2),(4) http://pubs usgs gov/publications/text/inside html
(3) http://ess geology ufl edu/ess/Introduction/Hydrosphere html
|