Yalnız Mesajı Göster

(A)Sosyal Psikoloji

Eski 08-23-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

(A)Sosyal Psikoloji




[b]Kurtuluşçu ve komünüteryan sosyal psikoloji: “Sumus, ergo sum”


Doğal olarak pozitivizm ve postmodernizmle hem büyümüş hem de hastalanmış bulunan sosyal psikolojiye verilebilecek en iyi reçetelerden birisi tarihsel ve eleştirel bir bilim pratiğidir Bu konuda kuramsal yaklaşımlardan kriz döneminin tesiri ile çıkanlar diyalektik, ideoloji, bilgi sosyolojisi, hümanizm gibi kavramların sosyal psikolojinin ve sosyal bireyin durumunu anlamaktaki önemine işaret ederken, yeni yönelimler komünüteryan-eleştirel bir felsefe içerisinde daha zengin bir kavram setini gündeme getirmeye çalışmakta, örneğin açıktan küreselleşme ve yoksulluğu tartışmakta ya da farklı kimliklerin “seslilik” sorununa ve etik problemlere el atmakta, farklı yöntemleri bünyesine barındırmaktadır


Okuyucunun Marksist bir psikolojinin ana hatlarının neler olabileceğini merak edeceğinden, bunu ortaya koymak gerekir Ancak kanaatim odur ki psikoloji ile uğrasan Marksistler, insanların sosyal psikolojik süreçlerine dair doğrudan tarif eden kavramlar ve konseptler üretmektense, daha çok Marksizm’i temel bir kuramsal (ör: Tolman, 1995) ve etik (Prilleltensky, 1997) bir çerçeve olarak görüyorlar Yani kuramsal bazda Marksist yaklaşımlar bir yandan oldukça ön açıcı gibi görünürken, bir yandan bu kuramsal çerçeve içerisinde insani varoluşun çeşitli yanlarını tanımlayan kavramların üretiminde kimi sıkıntılar var gibi görünmektedir Örneğin, kuramsal bir bütünlük içerisinde Amerikalı Marksist sosyal psikologlar diyalektik bir psikoloji üzerine eğilmiş (ör: Smith, 1977) ve egemen psikolojiyi yetkin bir şekilde eleştirmişlerdir Fakat, örneğin diyalektik yöntem ile, kavram yaratmak konusunda (ör: Prilleltensky & Gonick, 1996) o kadar başarılı görünmemektedirler Dolayısıyla sürekli olgu üreten ve kuramsal bir bütünlükten yoksun egemen psikolojinin tersi bir durum ortaya çıkmaktadır


Bu konudaki Holzkamp ve Alman Eleştirel Psikolojisi’ni (Teo, 1998; Osterkamp, 1999) ve politik psikolojiyi Marksizm çerçevesinde okuyan araştırmaları (ör: Prilleltensky & Gonick, 1996; R J Smith, 1985) bir kenara ayırmak gerekiyor Teo’nun (1998) Holzkamp yorumlarından anlaşıldığı kadarıyla Eleştirel Psikoloji içerisinde öznellik hakkında yeni olgular-kavramlar (ör: eylem potansiyeli gibi, Tolman, 1998) ve yaklaşımlar da inşa edilmeye çalışılmış, ancak Holzkamp’ın “bütün psikolojiyi yeni bir bilimsel temele” oturtmadaki “haddini bilmez” tavrı diğer eleştirel psikologlar tarafından eleştirilmiştir[17] Bunun yanında Holzkamp’ın Leninist bir Marksizm’i savunarak diğer Marksistlerle tartışmaya girmesi “sistemik bir bilim modeli” oluşturma sürecini zedelemiş gibi görünmektedir Bütün bunlara rağmen Alman eleştirel Psikolojisi Marksizm’in psikoloji alanındaki en bütünlüklü projesi olmayı sürdürmekte, günümüz psikolojisinin güdüklüğünü, ufuksuzluğunu bir ölçüde kırmaktadır


Marksizm’in Sosyetik yorumları, eleştirel teorinin ve dolayısıyla eleştirel psikolojinin kaynaklarından birisi olan Frankfurt Okulu tarafından da eleştirilmiş (ör: Marcuse, 1954)[18], hatta özellikle sosyal psikoloji içerisinde Marksizm’in tutunamayışının nedenlerinden birisi olarak görülmüştür (Minton, 1988) Bu konuda en çarpıcı örnek J F Brown ve 1936 yılında yazdığı Psikoloji ve Toplumsal Düzen isimli kitabidir Kitapta açıktan ekonomik determinizmi savunan, daha doğrusu Marx’in tarihsel materyalizmini tamamen ekonomik süreçler üzerinden okuyan Brown, üzerinde çalıştığı insani öznelliğinin diyalektik doğasını kavramakta sıkıntı çekmiştir Fakat paralel olarak gelişen Frankfurt Okulu insani öznelliği kavrarken Hegel’e, Hegelyen Marx’a, yani Marx’in ilk donem yazılarına odaklanmış, bilinç sorununa ve bilincin diyalektiğine eğilmiş, Freud ve Marx’i birleştirmekte çok daha basarili olmuştur


Benzer şekilde Muzafer Sherif, 1936 yılında doktora tezi olan Sosyal Normların Psikolojisi’ni yayınlamış ve Frankfurt ve Geştalt okullarının açık etkisiyle bütünlüklü Marksist nosyonlarını ortaya koymuştur Hatta Türkiye’den tamamen ayrıldıktan sonra, Cantril ile beraber 1947 yılında kaleme aldığı Ego İlgileri Psikolojisi kitabında Sovyet sistemine ve Marksizm’ine olan sempatisini hakli olarak ortaya koymuş, ancak daha sonra Sherif bu kitabi ile pek de anılmamıştır Günümüzde Sherif’in 1936’daki kitabına verilen bir dolu referans ise kitabin içinde çeşitli noktalarda gecen politik bağlamın öneminden tamamen koparılmıştır Kavramsal bazda bir değerlendirme yapmak gerekirse, Sovyet Marksizmi’nin kavramsal yapısı, Frankfurt Okulu’nun ya da neo-Marksizmin kavramsal yapısıyla karşılaştırıldığında sosyal psikolojiye daha uygun bir zemin sağlayamamaktadır Bu değerlendirme ise şüphesiz daha ayrıntılı bir çalışmayı gerektirmektedir


Sosyal psikoloji içerisinde Marksizme olan ilgi kriz donemi ile ateşlenmiş, bu konudaki en açık yayın ise 1984 yılında Psikoloji’de Diyalektik ve İdeoloji ismiyle Larsen (1984) tarafından toplanmıştır Az sayıdaki Marksist psikologları bir araya getiren kitap bir çok acıdan önemli bir kaynak durumundadır Bunun dışında Tolman’in (1994) Alman eleştirel Psikolojisinin ana hatlarını ortaya koyduğu bir kitabi ve Eleştirel Sosyal Psikoloji (Ibanez & Iniguez, 1997) alanındaki ilk derleme de okuyucu için kaynak teşkil etmektedir Türkçe’de ise tartışmasız en önemli kaynak su anda Parker ve Spears (1996) tarafından toparlanmış, Kemal Sayar’ın çevirisi olan Psikoloji ve Toplum: Radikal Teori ve Pratik isimli kitaptır Bütün bu yayınlar şüphesiz ki dünyanın 80’ler sonrasında içine düştüğü politik durumdan açıkça etkilenerek oluştular


Kendi içindeki gerginlikleri ne olursa olsun, psikolojinin “öznesinin” doğasına ya da kurulusuna dair Marksizm çok önemli kuramsal araçlar sunmakta, uygun bir eleştirel zemin sağlamaktadır Bu kuramsal çerçeve içerisinde yapılması gereken ise olan görgül, yorumsamalı, anlatısal ve katılımcı çalışmalar ortaya koymak ve yeni kavramlar, olgular üretmektir Ayrıca, Marksist bir eleştirel psikolojinin ne derece anaakım psikoloji ile bir evlilik içerisinde olacağı bir soru işaretidir Kanımca tam bir kopuş ve reddi miras kolay kolay mümkün olmayacak, ancak dönüştürücü bir psikoloji pratiği dönüşümün ruhuna uygun bir şekilde süregelen kavramları yeniden yorumlayabilecektir Bu hususta Teo’nun (1999) psikolojinin üç ayrı ama birebiriyle ilişkili fonksiyonuna dair koyduğu çerçeveyi anlamlı buluyorum Teo (1999) psikolojide “bilim”, “kültür” ve “eleştiri” olmak üzere üç fonksiyondan bahsetmekte ve bilimin analitik değerlendirmeler; kültürün olguları anlamlandırma; ve eleştirinin de psikolojik bilginin oluşumu, yeniden oluşumu ve yapısökümü gibi fonksiyonlarının olduğunu tartışmaktadır Bu çerçevede üzerinden değerlendirildiğinde, eleştirel psikolojinin egemen psikolojiden koparak varolabilmesi için kendi bilimsel ve kültürel pratiğini yaratması gerektiğini görüyoruz Ancak bugüne kadar bilimsel ve kültürel alanda oluşan bilgiyi tamamen reddetmenin getirileri ve götürüleri iyi değerlendirilmeli ve eleştirel psikolojinin nasıl bir epistemolojik yapısı olacağı tartışılmalıdır Bütün bunlar başka bir yazının konusu olmayı beklemektedir





Sonuç: Türkiye’de eleştirel psikoloji olanakları ve toplumsal kader


Türkiye’nin her zaman için yeniliklere ve yeni dönüşümlere gebe bir ülke olduğunu düşünebileceğimizden, Carla’nın hayatına alternatif bir anlayış getirme görevini, ya da Carla’yı farklı okuma yollarını da (Zeynep olarak mesela) Türkiye’de yaratmak gerekiyor Türkiye’de genel olarak psikolojinin ve özel olarak sosyal psikolojinin durumunun iyileşmesi, felsefe ve sosyolojiyle buluşması için hem psikoloji içinde hem de ayrı olarak konferanslar düzenlenebilir, yaz okulları açılabilir ve sonunda bir yüksek lisans programı oluşturulabilir Güney Afrika, Avustralya gibi ülkelerde bunların örnekleri mevcut Bu çalışmalar için canlanmalar geçtiğimiz yaz düzenlenen (2004) Ulusal Psikoloji Konferansı’nda Psikoloji ve İdeoloji isimli bir panel ve eleştirel içerikli sunuşlarda çekirdek olarak kendini göstermiş ve bu derleme ile iyi bir başlangıç yapmıştır


Her ne kadar komünüteryan bir psikolojik yaklaşımın avantajlarının yanında olası sorunları bulunsa da, iddiamız odur ki kurtuluşçu komünüteryanizm alternatifleri arasında günümüz dünyasının toplumsal ve dolayısıyla bireysel sorunlarına en bütünlüklü biçimde yaklaşandır Türkiye’de ve dünyada baskı altında, etnik ve dinsel gruplar, tabii ki kadınlar, eşcinseller, engelliler ve başkaları bulunmaktadır Bir de bütün bunları ortaklayan, neo-liberal ekonomik politikaların azdırdığı bir yoksulluk olgusu ve büyük bir ahlaksızlık olarak eşitsizlik var önümüzde Bütün bunları aynı anda önüne koyacak olan psikoloji kurtuluşçu ve komünüteryan tezlere gebedir


Son olarak eklemek gerekir ki bir sosyal bilim olarak psikolojik bilginin üretiminde bulunan insanlar kişisel kaderleriyle toplumsal kaderi, kişisel gelişimleriyle toplumsal gelişimi buluşturmak zorundadırlar Bu duygu kişisel gündemimizi meşgul etmediği surece içinde yasadığımız dünyaya yabancılaşan bir varoluşun içerisine gireceğimizi ve bu yabancılığın er geç insanlık tarihine bir trajedi olarak geri döneceğini ya da dönüyor olduğunu ifade etmek isterim


HAZIRLAYAN:Esin Aslıtürk

Alıntı Yaparak Cevapla