08-23-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Dilin Doğası
Bu soruya cevap vermekte sıkıntıya düşmemiz kaçınılmaz bir durumdur Gerçekten de, biz birdenbire bu soruyu emniyetle terkedebileceğimiz kanallara sürükleyen bir referans kılavuzu ve noktası keşfedebiliriz
Dilimizi konuşuruz sKonuşarak gerçekleştirmesi dışında insan başka nasıl dile daha fazla yaklaşabilir? Böyle olsa bile, dilimizle ilişkimiz, belirsiz, müphem ve hemen hemen bütünüyle dilsiz/söze dökülmemiş bir ilişkidir Biz bu tuhaf durum üzerine kafa yorarken, konuyla ilgili her gözlemin önceleri tuhaf ve anlaşılamaz hale gelmesinden kaçamayız Bu yüzden, kendimizi yalnızca daha önceden anladığımız şeyi duyma alışkanlığımızdan kurtarmamız yararlı olabilir Benim bu teklifim yalnızca dinleyen herkese yönelik bir teklif değildir; daha çok dil hakkında konuşmaya çalışan kişiye, bunun da ötesinde, dil hakkında konuşmayı denerken başlıca amacı, dil ve onunla ilişkimiz hakkında düşünür hale gelmemize imkan verecek bütün ihtimalleri göstermek olanlara yöneliktir
Fakat bu, yani dille tecrübeye maruz kalmak yine de dil hakkında malumat toplamaktan çok daha başka birşeydir Bize, çok farklı dillerin lingüist ve filologlarının, psikologların ve analitik filozofların sağladığı bir türden malumat sınırsızdır ve ona duyulan talep sürekli artmaktadır Son zamanlarda, bilimsel ve felsefi dil araştırmaları büyük bir metanet ve azimle, ?metadil? adı verilen şeyin üretimini hedefliyor Analitik felsefe ? bu sü per-dilin üretimini hedef almıştır ? bu yüzden kendisini metalingüistik bir felsefe sayarken çok tutarlıdır Bu, metafizik gibi görünüyor; bu yalnızca metafizik gibi görünmüyor, metafiziğin ta kendisidir Metalingüistik bütün dillerin, gezegenlerarası işleyen tek enformasyon aracına dönüştüren teknikalizasyonunun metafiziğidir Metadil ve sputnik (Rusların uzaya gönderdiği ilk uydunun adı, çev ), metalingüistik ve roketbilim aynı şeylerdir
Bununla birlikte, burada dilin ve dillerin bilimsel ve felsefe araştırması konusunda negatif bir yargıda bulunuyor olma izlenimine temeller sağlamamamız gerekir Bu tür araştırmaların kendilerine has meşruiyetleri vardır ve önemlerini korur Fakat dil hakkında bilimsel ve felsefî enformasyon birşey, dille tecrübeye maruz kalmamız ise başka birşeydir Bu bizi bu tür bir tecrübeyle karşı karşıya getirme girişiminin başarılı olup olmayacağı ve eğer başarılı olursa bu muhtemel başarının herbirimiz için ne ölçüde başarı olacağı, bizim karar verebileceğimiz şeyler değildir
Yapmamız için bize kalan şey, bizi dille tecrübeye maruz kalma ihtimaliyle karşı karşıya getirecek yolları işaret etmektir Bu tür yollar zaten vardı Fakat onlar nadiren dille mümkün tecrübenin bizatihi kendisinin seslendirilmesi ve dile getirilmesi tarzında kullanıldı
Dil ile maruz kaldığımız tecrübede dil kendisini dile getirir İnsan bunun herhangi bir şekilde, konuştuğu herhangi bir zamanda vukubulduğunu düşünebilir Ancak, bir dili konuşmamız her ne zaman ve ne tarzda gerçekleşirse gerçekleşsin, dilin kendisinin asla söz söyleme hakkı yoktur Konuşmada birçok şey, herşeyden önce hakkında konuştuğumuz şey seslendirilir: bir olgular takımı, bir olay, bir sorun, bir ilgi konusu Yalnızca gündelik kullanımında dil kendisini dile getirmediği, tersine dizginlediği için biz kolayca bir dili konuşmayı başlatır ve konuşabilir ve bu yüzden birşeyle ilgilenebilir ve birşeyi konuşarak müzakere edebiliriz
sFakat dil vasıtasıyla dilin kendisi ne zaman konuşur? Yeterince tuhaftır ki, biz bizi ilgilendiren, heyecana sürükleyen, sıkıntıya sokan veya yüreklendiren birşey için doğru kelimeyi bulamadığımızda konuşur Bu yüzden zihnimizdeki şeyi dile getirmeksizin bırakır ve onu hakkıyla düşünmeksizin dilin kendisinin içinde temel varlığıyla bizi belli belirsiz ve geçici tarzda etkilediği anlara mâruz kalırız
Fakat mesele şimdiye kadar hiç konuşulmamış olan birşeyi dile getirmek olduğunda, herşey dilin uygun kelimeyi verip vermemesine ya da uygun kelimeye sahip bulunup bulunmamasına bağlıdır Şairin karşılaştığı durum böyle bir durumdur Gerçekten de, şair dille maruz kaldığı tecrübeyi dile getirmek ? kendi tarzında, yani poetik olarak ? zaruretiyle karşı karşıya kaldığı bir noktaya ulaşabilir
Stefan George?un son, yalın ve hemen hemen şarkıyı andıran şiirlerinden birinin başlığı ?Kelime/Söz?dür İlk yayınlanış tarihi l919?dur Daha sonra Das Neue Reich adlı bir kolleksiyonda yeralmıştır Şiir yedi kıtadan olu şur İlk üç kıta son üç kıtadan açık şekilde ayrılır ve bir bütün olarak bu iki üçlü tekrar yedinci kıtadan, yani son kıtadan ayrılır [  ]
Daha önce dile getirdiğimiz şeyi müteakip şiirin son mısraı üzerinde yoğunlaşmaya sürükleniyoruz: ?Kelimenin kaybolduğu yerde hiçbir şey varolamayabilir (Where the word breaks off no thing may be ) ?
Bu mısra dilin sözüne kapı aralıyor, dilin bizatihi kendisini dile getirmesini temsil ediyor ve söz?le/kelime?yle şey (thing) arasındaki ilişki konusunda birşey söylüyor Son mısranın içeriği şöyle bir önermeye dönüştürülebilir: ?Sözün bittiği yerde hiçbir şey varolamaz ? Birşeyin tükendiği yerde bir yarık, bir eksilme gerçekleşir Eksilme uzaklaşmak, bir yokluğa sebep olmak demektir ?Tükenmek? ?yokolmak? demektir Sözün/kelimenin; belirli birşeye adını veren kelimenin bulunmadığı yerde hiçbir şey varolamaz
|
|
|