| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Şiir - Çanakkale Şehitlerine 
 
            Çanakkale ŞehitlerineŞu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
 En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
 Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
 Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya
   Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı
 Nerde -gösterdiği vahşetle- Bu bir Avrupalı
 Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
 Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi
 Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
 Kaynıyor kum gibi
    Mahşer mi, hakikat mahşer   Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
 Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada
 Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
 Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk
   Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ
     Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ
 Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
 Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
 Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
 Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına
   Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz
     Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz
   Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
 Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb
   
 Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
 Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
 Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
 Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin
   Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
 Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam
   Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
 O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer
     Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
 Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak
   Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
 Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller
   Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
 Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre
   
 Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler
     Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler
 Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
 Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
 Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
 Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm
   Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
 Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
 Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
 O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme dedi
   Âsım'ın nesli
    diyordum ya    nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek
   Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar
     O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar
     Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
 Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor
 Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker
 Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer
   Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i
     Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi
   Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
 Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın
   Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb
     Seni ancak ebediyyetler eder istiâb
   Bu, taşındır diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
 Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
 Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
 Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
 Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
 Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
 Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
 Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
 Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
 Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
 Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana
     Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana
   
 Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
 Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
 Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran
     Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
 O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
 Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
 Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın
    Heyhât Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât
     Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
 Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber
   
 Mehmet Akif ErsoyMehmet Akif Ersoy (d
  1873 - 27 Aralık 1936) Türk şair ve düşün adamı, Türk Milli Marşı yazarı  Mehmet Akif, İstiklal Marşı'nı yazmış, günlük konuşma dilinin şiirle kaynaşmasını sağlayarak halkçı bir nazmın doğuşuna ön ayak olmuştur  
 |