| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Mecelle'nin Genel Kuralları 
 
            Mecelle'nin Genel Kuralları; İlk 100 Madde, (Kelime Anlamlı ve Kısmen Örnekli)
  1869?1876 yılları arasında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir heyet tarafından bölüm bölüm hazırlanarak kabul edilen, İslam dünyasının ilk ve en önemli medeni kanunu  Bir giriş ile 16 bölümden oluşmuştur ve 1851 madde içerir  Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye1- "İlm-i fıkh, mesâil-i şer'iyye-i ameliyeyi bilmektir  " 
 İlm-i Fıkh: Fıkıh ilmi
 
 Mesail: Meseleler
 
 Mesâil-i şer'iyye-i ameliye: Amellerle ilgili şeri/hukuki meseleler
 
 
 2- "Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir
  " 
 Örnek: Yitik bir malı koruyup sahibine verme niyetiyle alan kişinin, malın helak olması halinde onu tazmin etmesi gerekmezken; söz konusu malı sahiplenme niyetiyle almış olması halinde tazmini gerekir
   
 Örnek 2: Bir devlet büyüğüne ibadet niyetiyle secde edilmesi *****, bunun saygı amacıyla yapılmış olması sadece günah olarak görülmüştür
   
 
 3- "Ukudda itibar mekasıd ve meaniyedir; elfaz ve mebaniye değildir
  " 
 Ukud: Akitler, anlaşmalar
 
 Mekasıd: Maksatlar
 
 Meani: Manalar
 
 Elfaz: Lafızlar, sözler, cümleler
 
 Mebani: Açıklamalar
 
 
 Bu madde, niyet ile ifade arasında aykırılık bulunduğu zaman geçerlidir
  Yoksa lafız tamamen bir kenara atılacak değildir  Ayrıca bu madde, lafızların asıl manalarından başka manalarda da kullanılabileceği göz önüne alınarak tespit edilmiştir   
 Kaidede "ukud" kaydının bulunması, yeminlerle ilgili hükümleri istisna etmek içindir; zira yeminler amaca göre değil, kullanılan lafızlara göre değerlendirilir
  Kısastan af gibi   
 
 Örnek:
 
 
 4- "Şekk ile yakin zail olmaz
  " 
 Şekk: Bir şeyin varlığına ve yokluğuna eşit derecede kani olmak
 
 Yakin: Bir şeyin varlık veya yokluğundan birine, bir delil sebebiyle, aklın kesin olarak veya kuvvetli bir zanla karar vermesi
 
 Zail olmak: Yok olmak
 
 
 Yani: Var olduğu yakinen bilinen bir şeyin aksine kesin delil bulunmadıkça, sonradan meydana gelen bir şüphe ve tereddütten dolayı onun yok olduğuna hükmedilmez; yakin, ancak yakin ile zayi olur
   
 
 Örnek: Abdestli olan bir kişi, abdestinin bozulup bozulmadığından şüpheye düşse, abdestinin bozulduğuna dair kesin bir bilgi olmadıkça bu şüpheye itibar edilmez, bu abdestle kıldığı namazlar sahih kabul edilir
   
 
 5- "Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır
  " 
 
 Yani: Geçmişte sabit olduğu kesin olarak bilinen bir şeyin, aksine bir delil bulunmadıkça geçmişteki haline itibar edilir
   
 
 Örnek: Kayıp kişinin hayatta olduğu geçmişte kesin olarak bilinmekte iken, öldüğüne dair kesin bir delil bulunmadıkça hayatta olduğu kabul edilir
  Dolayısıyla, bu durumdaki kişinin ölümüne dair kesin bilgi elde edilmedikçe, malları mirasçılarına paylaştırılamaz   
 
 6- "Kadim kıdemi üzerine terk olunur
  " 
 Kadim: Başlangıcını kimsenin bilmediği şey, eski
 
 Kıdem: Eskilik
 
 
 Örnek: Bir evin yağmur suları, eskiden beri komşusunun bahçesine akmaya devam ettiği halde, komşusu, "bundan sonra akıtmam" diyemez
  Çünkü bu uygulama "kadim" olmuştur   
 
 7- "Zarar kadim olmaz"
 
 
 Örnek: Yayaların geçişini engelleyecek şekilde yapılmış balkonlar, kamu sağlığını tehdit eden kanalizasyon ve çöplükler, ne kadar eski uygulamalar olursa olsun kaldırılır veya tamir edilip zararları giderilir
   
 
 8- "Bir zamanda sabit olan şeyin hilafına delil olmadıkça bekasıyla hükmolunur
  " 
 Beka: Kalıcılık
 
 
 Örnek: Bir kimsenin başka birine borçlu olduğu, ikrar veya başka bir delille sabit olduktan sonra bu şahıs, borcunu ödediğini veya kendini bu borçtan ibra edildiğini iddia etse, söz, yeminle birlikte alacaklıya ait olur
   
 
 9- "Bir emr-i hâdisin akreb-i evkatına izafeti asıldır
  " 
 Emr: İş
 
 Hadis: Sonradan gerçekleşen
 
 Akreb-i evkat: En yakın vakit
 
 İzafet: Bağlantı
 
 
 Konu, yeni ortaya çıktığı kabul edilen durumun ortaya çıkış tarihi ile ilgilidir
  Mevcut durumun sonradan mı meydana geldiği, yoksa eskiden beri mi var olduğu, tartışma konusu değildir   
 
 Örnek: Bir kimsenin, ölmeden önce bir ikrarda bulunduğu sabit olsa, bu ikrarın ne zaman meydana geldiğinde anlaşmazlık çıkması halinde, aksine bir delil olmadığı sürece bu ikrarın ölüm hastalığı (maraz-ı mevt) esnasında meydana geldiğine hükmedilir
   
 
 10- "Beraet-i zimmet asıldır
  " 
 Beraet-i zimmet: Kişinin temiz ve borçsuz olması
 
 
 Örnek: Ödünç alan kişi, ödünç malı iade ettiğini iddia ederse, bu kaide gereği onun sözüne itibar edilir
   
 
 11- "Sıfat-ı arızada asl olan ademdir
  " 
 Sıfat: Asli ve arızi olmak üzere ikiye ayrılır
  Hayat, sağlık gibi, bir şeyin zatıyla kaim olan sıfatlar, "asli" sıfatlardır  Mesela hayat, insanın sıfatıdır ve hayat olmazsa insan yaşayamayacağı için bu sıfat, asli sıfattır  Ticaret malının kusurlu olması gibi, sonradan meydana gelen sıfatlar ise "arızi" olarak değerlendirilir   
 Adem: Yokluk
 
 
 12- "Kelamda asl olan mana-yı hakikidir
  " 
 Asl olan: Tercih edilen
 
 Mana-yı hakiki: Gerçek anlam, sözlük anlamı
  Bir söz duyulduğunda akla gelen ilk anlam   
 Mecaz: Kelimenin sözlük anlamında kullanılmayıp, ona benzeyen başka bir anlamda kullanılmasıdır
   
 
 13- "Tasrih mukabilinde delalete itibar yoktur
  " 
 Tasrih: Sarih
  Kendisiyle maksadın tam olarak ve açıkça ortaya çıktığı lafızdır   
 Mukabil: Karşı
 
 Delalet: Alamet, nişane
  Bir şeyin halinden başka bir şeyin anlaşılmasıdır   
 
 14- "Mevrid-i nassda ictihada mesağ yoktur
  " 
 Mevrid-i nass: Nassın bulunuğu yer, hakkında nass bulunan konu
   
 Nass: Vahiy ile sabit olan ifade, Kuran ayetlerine ve hadislere verilen ortak ad; kanun metni
   
 İctihad: Nassın bulunmadığı bir konuda bir alimin, araştırmaları sonucu belirttiği görüşü
 
 Mesağ: İzin; ruhsat; cevaz
   
 
 15- "Ala hilafil kıyas sabit olan şey saire makisun aleyh olamaz
  " 
 Ala hilafil kıyas: Kıyas kuralına ters olarak
 
 Sair: Başka
 
 Makisun aleyh: Kendisi üzerinden kıyas yapılan nass, hüküm; asl
   
 
 16- "İctihad ile diğer ictihad nakz olunmaz
  " 
 İctihad: Nassın bulunmadığı bir konuda bir alimin, araştırmaları sonucu belirttiği görüşü
 
 Nakz olunmak: Geçersiz kılınmak, bozulmak
 
 
 17- "Meşakkat teysiri celb eder
  " 
 Meşakkat: Zorluk, sıkıntı
 
 Teysir: Kolaylaştırma
 
 Celb etmek: Çekmek
 
 
 18- "Bir iş dıyk oldukta, müttesa olur
  " 
 Dıyk olmak: Daralmak
 
 Müttesa: Genişletilen
 
 
 19- "Zarar ve mukabele biz-zarar yoktur
  " 
 Mukabele biz-zarar: Zararla karşılık vermek
 
 
 20- "Zarar izale olunur
  " 
 İzale olunmak: Yok edilmek
 
 
 21- "Zaruretler, memnu olan şeyleri mübah kılar
  " 
 Zaruret: Yasak olan şeyin işlenmesini caiz kılan özür
 
 Memnu: Yasaklanmış
 
 Mübah: Yapılıp yapılmaması serbest olan
 
 
 22- "Zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunurlar
  " 
 
 23- "Bir özür için caiz olan şey, ol özrün zevali ile batıl olur
  " 
 Caiz: Uygun, mahzursuz
 
 Zeval: Ortadan kalkmak
 
 Batıl olmak: Geçersiz olmak
 
 
 24- "Mani zail olunca memnu avdet eder
  " 
 Mani: Engel
 
 Zail olmak: Ortadan kalkmak
 
 
 25- "Zarar kendi misli ile izale olunamaz
  " 
 
 26- "Zarar-ı âmmı def' için, zarar-ı hâs ihtiyar olunur
  " 
 Zarar-ı âmm: Geniş kapsamlı zarar
 
 Zarar-ı hâs: Dar kapsamlı zarar
 
 İhtiyar olunmak: Tercih edilmek
 
 
 27- "Zarar-ı eşedd, zarar-ı ehaff ile izale olunur
  " 
 Zarar-ı eşedd: Çok şiddetli zarar
 
 Zarar-ı ehaff: Daha hafif zarar
 
 İzale etmek: Gidermek, yok etmek
 
 
 28- "İki fesat tearuz ettiğinde ehaffı irtikab ile azamının çaresine bakılır
  " 
 Tearuz etmek: Çatışmak
 
 Ehaff: Daha hafif
 
 Azam: Daha büyük
 
 İrtikab: Yapmak, tercih etmek
 
 
 29- "Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur
  " 
 Ehven: Daha iyi
 
 Şerreyn: İki kötü, zararlı şey
 
 İhtiyar olunmak: Tercih edilmek
 
 
 30- "Def-i mefâsid celb-i menâfiden evlâdır
  " 
 Def: Gidermek
 
 Mefasid: Kötü ve zararlı şeyler
 
 Celb: Elde etmek, çekmek
 
 Menafi: Yararlı şeyler
 
 Evlâ: Daha iyi
 
 
 31- "Zarar bikaderil-imkan def olunur
  " 
 Bikaderil-imkan: İmkanlar elverdiğince
 
 Def olunmak: Giderilmek
 
 
 32- "Hacet umûmî olsun, husûsî olsun, zaruret menziline tenzil olunur
  " 
 Hacet: İhtiyaç
 
 Umûmî: Genel
 
 Husûsî: Özel
 
 
 33- "Iztırar gayrın hakkını iptal etmez
  " 
 Iztırar: Zaruret hali
  Kişinin hayati tehlike karşısında, normalde yapmaması gereken şeyi yapmak zorunda kalma durumu 
 Gayr: Başkası
 
 İptal etmek: Geçersiz kılmak
 
 
 34- "Alınması memnu olan şeyin, verilmesi dahi memnu' olur
  " 
 Memnu: Yasaklanmış
 
 
 35- "İşlenmesi memnu olan şeyin istenmesi dahi memnu olur
  " 
 
 36- "Adet muhakkemdir
  " 
 Muhakkem: Hakem kılınan
 
 
 37- "Nâsın istimali bir hüccettir ki, anınla amel vacip olur
  " 
 Nâs: İnsanlar
 
 İstimal: Uygulama
 
 Hüccet: Delil
 
 Anınla: Onunla
 
 Amel: İş
 
 Vacip olmak: Gerekmek
 
 
 38- "Âdeten mümteni olan şey, hakikaten mümteni gibidir
  " 
 Mümteni: Mümkün olmayan
 
 
 39- "Ezmanın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz
  " 
 Ezman: Zamanlar
 
 Tegayyür: Değişmek
 
 Ahkam: Hükümler
 
 
 40- "Âdetin delaletiyle mana-yı hakikî terk olunur
  " 
 Mana-yı hakiki: Gerçek anlam, sözlük anlamı, birinci anlam
   
 
 41- "Âdet ancak, muttarit yahut galip oldukta muteber olur
  " 
 Muttarid: Düzenli
 
 
 42- "İtibar gaalib-i şayia olup nadire değildir
  " 
 Galib-i şayi: Çok yaygın
 
 Nadir: Az
 
 
 43- "Örfen maruf olan şey, şart kılınmış gibidir
  " 
 Maruf: Bilinen
 
 
 44- "Beynet-tüccar mâruf olan şey, aralarında meşrut gibi¬dir
  " 
 Beynet-tüccar: Tüccarlar arasında
 
 Maruf: Tanınan, bilinen
 
 Meşrut: Şart kılınmış
 
 
 45- "Örf ile tayin nas ile tayin gibidir
  " 
 Tayin: Belirlemek
 
 Nas: Kanun
 
 
 46- "Vücudda bir şeye tabi olan, hükümde dahi ona tabi olur
  " 
 Vücud: Varlık
 
 Örnek:
 
 ? Satın alınan kilidin anahtarı
   
 ? Sütü için alınan ineğin kendi sütünü emen yavrusu
   
 ? Satılan gebe hayvanın karnındaki yavrusu
   
 ? Öldürülen hamile bir kadının sadece kendisi için diyet ödenir, çocuk için ayrıca diyet olmaz
   
 
 47- "Tabi olan şeye ayrıca hüküm verilmez
  " 
 Örnek:
 
 ? Bir hayvanın karnındaki yavru ayrıca satılamaz
   
 ? Taşınmaz bir malın geçiş ve suyolu gibi hakları, taşınmaz malın kendisinden ayrı olarak alınıp satılamaz
   
 
 48- "Bir şeye malik olan kimse, o şeyin zarûriyyatından olan şeye dahi malik olur
  " 
 Zarûriyyat: Ayrılmaz parça durumunda olan şeyler
   
 Örnek:
 
 ? Bir evi satın alan kişi, onun yol hakkını da almış olur
   
 İstisna: Yeraltı suları, genel olarak kamu yararına ait sulardandır
  Dolayısıyla bir yere sahip olmak, onun altındaki sulara sahip olmayı gerektirmez   
 
 49- "Asıl sakıt oldukta, feri dahi sakıt olur
  " 
 Fer: Tabi olan
 
 Sakıt olmak: Düşmek, hükümsüz olmak
 
 Örnek:
 
 ? Alacaklı olan kimse alacağından vazgeçse, bu borç için kefil olan kişinin kefillik sorumluluğu da sona erer
  Fakat alacaklı kefili ibra etse asıl borçlunun sorumluluğu kalkmış olmaz   
 
 50- "Sakıt olan şey avdet etmez
  " 
 Avdet etmek: Dönmek
 
 Örnek:
 
 ? Kişinin, sattığı malın ücretini alabilmek amacıyla malı elinde tutma hakkı vardır
  Ancak ücreti almadan malı teslim etmişse, bu hakkı ıskat etmiş sayılır  Ücreti ödemediği için o malı müşteriden geri isteyip elinde tutma hakkını artık kullanamaz   
 ? Alacaklı, alacaklıya borcunu hibe etse, bu hibesinden geri dönemez
   
 ? Bir arsada yol hakkı bulunan kimsenin rızasıyla orada bir bina yapılsa, o kimsenin yol hakkı sakıt olur
   
 
 51- "Bir şey bâtıl oldukta anın zımnındaki şey de batıl olur
  " 
 Batıl: Geçersiz
 
 Oldukta: Olduğunda
 
 Zımn: Altındaki anlam; kapalı ifade
 
 
 52-  "Asıl sabit olmadığı halde fer'in sabit olduğu vardır
  " 
 Fer: Asla tabi olan
 
 
 53-  "Mâni ve muktezi tearuz edince mâni takdim olunur
  " 
 Mani: Engelleyici unsur
 
 Muktazi: Gerektirici unsur
 
 Tearuz etmek: Karşı karşıya gelmek, çatışmak
 
 Takdim olunmak: Öne geçirilmek
 
 
 54-  "Aslın ibkâsı îfası kabil olmadığı hâlde bedeli îfâ olunur
  " 
 İfa: Yapmak, ödemek
 
 Kabil olmak: Mümkün olmak
 
 
 55- "Bizzat tecviz olunmayan şey, bittebâ tecviz olunabilir
  " 
 Bizzat: Kendisi, kendi başına
 
 Tecviz olunmak: Uygun görülmek, onaylanmak
 
 Bitteba: Tabi olmakla
 
 
 56- "İbtidaen tecviz olunamayan şey bekâen tecviz olunabilir
  " 
 İbtidaen: Başlangıçta
 
 Bekaen: Sonunda
 
 
 57- "Beka, ibtidâdan esheldir
  " 
 Beka: Devam ettirmek
 
 İbtida: Başlamak
 
 Eshel: Daha kolay
 
 
 58- "Teberru ancak kabz ile tamam olur
  " 
 Teberru: Bedelsiz akitler (Hibe, hediye, sadaka gibi)
 
 Kabz: Karşı tarafın malı eline alması
 
 
 59- "Raiyye, yani teba üzerine tasarruf maslahata menuttur
  " 
 Raiye, teba: Devlet başkanı veya başka bir idarecinin yönetimi altında bulunan bütün insanlar
   
 Maslahat: Fayda
 
 Menut:
 
 
 60- "Velâyet-i hâssa velâyet-i amme'den akvâdır
  " 
 Velâyet: İster razı olsun ister olmasın, başkası üzerine tasarruf etmektir
   
 Velâyet-i hâssa: Dar kapsamlı, yakın, özel velayet
 
 Velayet-i âmme: Geniş kapsamlı, uzak, genel velayet
 
 Akvâ: Daha kuvvetli
 
 
 61- "Kelamın imâli, ihmalinden evlâdır
  " 
 İmâl: İşlemek
 
 Evlâ: Daha iyi
 
 
 62-  "Bir kelamın imâli mümkün olmazsa ihmal olunur
  " 
 
 63- "Manayı hakiki müteazzir olduğunda mecaza gidilir
  " 
 Müteazzir: Zor
 
 
 64- "Mütecezzî olmayan bir şeyin bazısını zikretmek, küllünü zikir gibidir
  " 
 Mütecezzî: Parçalara ayrılan
 
 Küll: Hepsi
 
 
 65- "Mutlak ıtlakı üzere cari olur
  Eğer nassen yahut delaleten takyid delili bulunmazsa  " 
 Mutlak: Manası genel olup, herhangi bir kayıtla kapsamı sınırlandırılmamış, cüzleri belirlenmemiş sözcük
   
 Itlak: Bir ibarenin veya sözün kayıt ve şarta bağlı olmayarak, delalet ettiği manaya hamledilmesi
 
 Cari olmak: Geçerli olmak
 
 Takyid: Sınırlandırmak
 
 
 66- "Hazırdaki vasıf lağv, gaibdeki vasıf muteberdir
  " 
 Hazır: Konuşma anında orada bulunan
 
 Gaib: Konuşma anında orada bulunmayan
 
 Vasıf: Özellik
 
 Lağv: Söylenip söylenmemesi itibara alınmayan söz
   
 Muteber: İtibar edilen
 
 
 67- "Sual cevabda iade olunmuş addolunur
  " 
 Addolunmak: Sayılmak
 
 
 68- "Sâkite bir söz isnad olunmaz
  Lakin maraz-ı hacette sükût beyandır  " 
 Sakit: Susan kişi
 
 İsnad olunmak: Dayandırılmak
 
 Maraz-ı hacet: İhtiyaç anı, burada, konuşulması gereken an
 
 Sükut: Susmak
 
 Beyan: Konuşmak, bir şey ifade etmek
 
 
 69- "Bir şeyin umur-u batınada delili, o şeyin makamına kaim olur
  " 
 Umur-u batına: Görünmeyen, gizli işler
 
 Delil: Alamet
 
 Makamına kaim olmak: Yerine geçmek
 
 
 70- "Mükâtebe, muhâtaba gibidir
  " 
 Mükatebe: Yazmak
 
 Muhâtaba: Konuşmak
 
 
 71- "Dilsizin işaret-i ma'hudesi, lisan ile beyan gibidir
  " 
 İşaret-i mahude: -Özellikle erbabınca- bilinen işaretler
 
 Lisan: Dil
 
 
 72- "Tercümanın kavli her hususta kabul olunur
  " 
 Tercüman: Konuşmaları tercüme eden kişi
 
 Kavil: Söz
 
 
 73- "Hatası zâhir olan zanna itibar yoktur
  " 
 Zâhir: Açık
 
 İtibar: Değer, önem
 
 
 74- "Senede müstenid olan ihtimal ile hüccet yoktur
  " 
 Sened: Dayanak
 
 Müstenid: Dayanan
 
 Hüccet: Delil
 
 
 75- "Tevehhüme itibar yoktur
  " 
 Tevehhüm: Herhangi bir delile dayanmayan soyut ihtimal
 
 
 76- "Burhan ile sabit olan şey, ıyanen sabit gibidir
  " 
 Burhan: Kesin delil
 
 Iyan: Açıkça, gözle görülmüş
 
 
 77- "Beyyine müddeî için ve yemin münkir üzerinedir
  " 
 Beyyine: Açıklama, delil getirme
 
 Müddeî: İddia eden
 
 Münkir: İnkar eden
 
 
 78- "Beyyine, hilaf-ı zahiri isbat için, yemin aslı ibkâ içindir
  " 
 Hilaf-ı zahir: Görünenin tersi
 
 İbka: Olduğu hal üzere devam ettirme
 
 
 79- "Beyyine, hüccet-i müteaddiye ve ikrar, hüccet-i kâsıradır
  " 
 Hüccet-i müteaddiye: Etkisini sadece ilgili şahısta göstermeyip, başkasının hakkına da sirayet eden delil
 
 İkrar: Açıktan söylemek; kabul etmek
 
 Hüccet-i kâsıra: Etkisini sadece ilgili şahısta gösteren başkasının hakkına sirayet etmeyen delil
 
 
 80- "Kişi ikrarı ile muahaze olunur
  " 
 İkrar: Açıktan söylemek; kabul etmek
 
 Muâheze olunmak: Sorumlu tutulmak
 
 
 81- "Tenakuz ile hüccet kalmaz
  Lakin mütenakızın aleyhi¬ne olan hükme halel gelmez  " 
 Tenakuz: Tutarsız konuşmak, birbirine zıt düşünceler ortaya atmak; iki sözden her birinin, diğerinin ispat ettiği hükmü nefyetmesi; yani ikisinden birinin yanlış birinin doğru olmasıdir
   
 Mütenakız: Çelişen
 
 Halel: Zarar
 
 
 82- "Şartın sübutu indinde ona muallâk olan şeyin sübutu lazım olur
  " 
 Sübut: Sabit olmak, gerçekleşmek
 
 İndinde: Yanında, katında
 
 Muallâk: Asılı, bağlantılı
 
 
 83- "Bikaderil-imkan şarta riayet olunmak lazım gelir
  " 
 Bikaderil-imkan: Mümkün olduğunca, imkanlar elverdiğince
 
 Riayet olunmak: Uyulmak
 
 
 84- "Vadler suret-i taliki iktisâ ile lazım olur
  " 
 Vadler:
 
 Suret-i talik:
 
 İktisâ:
 
 
 85- "Bir şeyin nefi zamanı mukabelesindedir
  " 
 Nef: Fayda
 
 Zaman: Tazmin etme
 
 Mukabele: Karşılık
 
 
 86- "Ücret ile zaman müctemî olmaz
  " 
 Zaman: Tazmin
 
 Müctemi olmak: Bir arada bulunmak
 
 
 87- "Mazarrat menfaat mukabelesindedir
  " 
 Mazarrat: Zararlar
 
 Mukabele: Karşı
 
 
 88- Külfet ni'mete ve ni'met külfete göredir
  " 
 Külfet: Zorluk
 
 
 89- "Bir fiilin hükmü failine muzaf kılınır ve mücbir olmadıkça amirine muzaf kılınmaz
  " 
 Fail: Fiili yapan
 
 Muzaf kılınmak: Bağlanılmak, yüklenilmek
 
 Mücbir olmadıkça: Zorlamadıkça
 
 Amir: Emreden
 
 
 90- "Mübaşir, yani bizzat fail ile mütesebbib müctemî oldukta hüküm, faile muzaf kılınır
  " 
 Mübaşir: Bir şeyi bizzat yapan
 
 Mütesebbib: Sebep olan kişi
 
 Müctemi: Toplanmış
 
 
 91- "Cevaz-ı şer'i, zamana münafî olur
  " 
 Cevaz-ı şeri: Kanuni izin
 
 Zaman: Tazmin
 
 Münafi: Aykırı, zıt
 
 
 92- "Mübaşir, müteammid olmasa da zâmin olur
  " 
 Mübaşir: Bir şeyi bizzat yapan
 
 Müteammid: Kasıtlı
 
 Zâmin: Tazmin eden
 
 
 93- "Mütesebbib müteammid olmadıkça zâmin olmaz
  " 
 Mütesebbib: Sebep olan
 
 Müteammid: Kasıtlı
 
 Zâmin: Tazmin eden
 
 
 94- "Hayvanatın kendiliğinden olarak cinayet ve mazarratı hederdir
  " 
 Hayvanat: Hayvanlar
 
 Mazarrat: Zararlar
 
 Heder: Boşa gitme; zararın hükümsüz olması ve tazmin gerektirmemesi
 
 
 95- "Gayrın mülkünde tasarrufla emretmek bâtıldır
  " 
 Gayr: Başkası
 
 Tasarruf: Sahip olma ve kullanma; yönetme
 
 Batıl: Geçersiz
 
 
 96- "Bir kimsenin mülkünde onun izni olmaksızın âhar bir kimsenin tasarruf etmesi caiz değildir
  " 
 Âhar: Başka
 
 
 97- "Bilâ-sebeb-i meşru' birinin malını bir kimsenin ahz eylemesi caiz olmaz
  " 
 Bila-sebeb-i meşru: Kanuni bir sebep olmaksızın
 
 Ahz eylemek: Almak
 
 
 98- "Bir şeyde sebeb-i temellükün tebeddülü o şeyin te¬beddülü makamına kâimdir
  " 
 Sebeb-i temellük:
 
 Tebeddül: Değişmek
 
 
 99- "Her kim ki kendi tarafından tamam olan şeyi nakz etmeğe sa'y ederse sa'yi merduddur
  " 
 Nakz etmek: Bozmak
 
 Say etmek: Gayret etmek, çalışmak
 
 Merdud: Reddedilmiş, geçersiz
 
 
 100- "Kim ki; bir şeyi vaktinden evvel istical eyler ise mahru¬miyetle muateb olur
  " 
 İstical eylemek: Aceleyle istemek
 
 Muateb olmak: Azarlanmak, cezalandırılmakOsmanlı Devleti zamânında, Ahmed Cevdet Paşa Başkanlığındaki ilmî bir heyet tarafından, İslâm Hukûkuna bağlı kalınarak hazırlanan ve asıl ismi Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye olan meşhur kânun
  Mecelle, lügatte; içinde hikmet bulunan sahife, ciltlenmiş kitap, dergi vs  mânâlarına gelir  1877 yılında Abdülhamîd Han zamânında tatbik edilmeye başlanmış  1926da yürürlükten kaldırılmıştır  
 |