Yalnız Mesajı Göster

Kayıp Medeniyet Atlantis

Eski 08-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kayıp Medeniyet Atlantis




Başka Bir Bakış Açısı

Atlantis için çağlardan beri hep var mı, yok mu? tartışması yaşandı Ben ise, onun varlığını kabul edip, insanlarının yaptıkları hatalara ve bu hataların bugünün Dünyasını etkilemesine bir göz attım Varlığına inanıp, inanmamak size kalmış Tarihin kadim zamanlarında büyük bir uygarlık vardı Insanlığın ulaşmış olduğu en yüksek uygarlık seviyesine ulaşmış olan "Mu" Uygarlığı Munun çevresi de yavru uygarlıklarla çevriliydi Bu yavru uygarlıklardan biri de Atlantis Uygarlığı'ydı Bugün, her iki uygarlık hakkında "efsanevi" tanımlaması yapılıyor olsa da onların varlıkları bilimsel araştırmalar ve arkeolojik bulgularla her geçen gün biraz daha gerçeklik kazanıyor Onların varlığına kanıt arayanlar için bir kaç örnek verebiliriz: Eflatun, Atlantisle ilgili ilk yazdığı eseri Timea (Timaios) ve daha sonra MÖ345 yılında "Kritias"I yazdığı zaman kaynak olarak MÖ7yy da yaşamış atası politikacı Solon'u gösteriyordu Solon MÖ 590'da Mısır'a gitmiş ve Mısırlı rahiplerden kadim bilgiler edinmişti Bu bilgiler Atlantis'de yaşam şeklinin yanı sıra Mısır Uygarlığı'nın köklerinin Mu ve Atlantis'e dayalı olduğuna ilişkindi Bu büyük ada ülke Solonun anlatımlarına göre, Solonun doğumundan 9 bin sene önce çok güçlü bir krallıktı ve buradan gelen işgalci kabileler, Akdeniz kıyısındaki tüm ülkelere yayılmışlardıVe Solon rahiplerden birşey daha öğrenmişti; uzun yıllar boyu Mısır'ın batı ülkeleriyle bağlantısının kesilmiş olduğunu Bunun nedeni Atlantis'in deprem ve su taşkınları sonucu batmasının ardından, Atlantik Okyanusu'nun, Atlantis'in varolduğu kabul edilen bölgesinde, denizin bir çamur ve yosun tabakasıyla geçit vermez oluşuydu Bu durum başka tarihçiler tarafından da anlatılır Rusyada St Petesburg Müzesinde bulunan ve bilinen en eski papirüslerden olan bir papirüsde ise, Ikinci Hanedan Firavunlarından Sentin, onlara bilgeliği getiren atalarının, anavatanlarını araştırmak üzere bir araştırma grubunu Atlantik Okyanusuna gönderdiği yazılıdır Arkeolojik açıdan bu konuya ilişkin önemli bulgular ise, Eski Truva'da Dr Schliemann tarafından bulunan ve ithaf yazısında "Atlantis Kralı Kronosdan yazılı Baykuşlu Vazove yine üzerinde aynı yazı bulunanKuş Sfenksidir Kanıt olarak; çözülmüş NaacalTabletleri'ndeki anlatımlar, Mısır Uygarlığı'nın hiyerogliflerinden elde edilen bilgiler, Maya yazıtları, efsaneleri, ilahileri de gösterilebilir Jeolojik kanıtlar ise, Kuzey Atlantik Okyanusu'nun dibi ya da yatağının biçimidir Buradaki veriler "bölgesel çökmeye" işaret etmektedir Bugünkü teknolojiyle Kuzey Atlantik bölgesinde Atlantis'in haritası da çıkarılmıştır Jeolojik olarak da kabul edilen diğer kanıtlar ise şöyle sıralanabilir: Amazon Denizi'nin yok oluşu, Missisippi Vadisi'nin kuruması, St Lawrence Vadisi'nin kuruması, Florida'nın ortaya çıkışı, Kuzey Amerika Atlantik kıyı hattının genel olarak genişlemesi Bunların hepsi de büyük bir kütlenin denize batması ve batma nedeniyle deniz dibinde oluşan büyük çukura çevre suların dolmasını kanıtlar niteliktedir Ayrıca jeologlar, Brest ile ABDnin kuzeyi arasındaki alanda 15 bin yıl öncesine ait açık havada katılaşmış olan lav parçaları keşfetmişlerdir Atlantis'in, efsane mi, gerçek mi olduğu, Rönasans döneminde de kafaları en çok meşgul eden sorulardan biri durumundaydı Özellikle 17 ve 18 yyda bu tartışmalar oldukça yoğunluk kazanmıştı Atlantis, Dünya Edebiyatının devleri tarafından da tartışılmıştı Bu tartışmaların sonucunda onun varlığına tüm kalpleriyle inanan yazarlar; Montaigne, Bafflon ve Voltaire olmuşlardı Atlantis vardı ve battı? Peki neden? Neden çok basit, sadece küçücük bir kelime; egoBugünkü biz Dünya çocuklarına ne kadar da yakın gelen bir sözcük değil mi? Hemen hemen tümümüzün içini kemiren, bizi olmadık yollara, aşklara, yaşamlara ve hırslara sürükleyen o çoklukla kontrol edemediğimiz yönümüz içimizdeki yaramaz çocuk ego Peki Atlantislileri bu ego'nun en uçlarına sürükleyen ve onları yokoluşa götüren nedenler nelerdi? Aslında bu nedenler bugün yaşadıklarımızdan hiç de farklı değildi? Insanları, geçmişte toplu yokoluşlara götüren hatalar günümüzde hala tüm hızıyla devam ediyor? Peki devam etmek zorunda mı? Bu sorunun yanıtı tabii ki "Hayır" Şimdi, bu "Hayır"I gerçekleştirmek için Atlantis'in tarihine bir göz atalım

(Aşağıdaki bilgiler Eflatun'un KritiasAkaşa Yayınları'nın Galaktik Insan Ruh ve Madde Yayınları'nın "Kahin" isimli kitabında Edgar Cayce'nin, 1000e yakın kişiye yaptığı önceki yaşamlara döndürme seansları- sırasındaki Atlantis dönemine ilişkin okumalarından elde edilmiştir)
Dünya'nın unutulmuş tarihinin önemli bir bölümünde, Dünya üzerindeki hakimiyet dinozorumsu ve sürüngenimsi ırkın kurmuş olduğu uygarlıklardaydı Bu ırklar bugünkü Dünya insanlarıyla kıyaslanacak olurlarsa üstün bir zekaya sahiptiler Ama kötü bir yanları vardı, kendileri dışındaki fiziksel varlıklara yaşam hakkı tanımıyorlardı Bu nedenle, 900 bin yıl kadar önce, o dönemlerde karada yaşayan, memeli deniz öncelleri dediğimiz varlıkların ( yunuslar ve balinalar) ve Dünya spiritüel hiyerarşisi'nin de desteği ile Dünya'dan yokedildiler Ve bu yokedilişten bir süre sonra Dünya'da insan ırkı var olmaya başladı Dünya insanları ilk kolonilerini, Pasifik Okyanusu üzerinde bulunan, Lemurya Kıtası (MU) denilen yerde kurdular Insanın beş ırkının bu kıtada yaratıldığı ve sonraları Dünyaya yayıldıkları söylenir Ilk koloninin kurucuları olan bu insanlar, hayatın tüm düzeylerinde demokratik ilkelerin geçerli olduğu bir Lyra/Srius uygarlığı oluşturdular Sonraki 850000 yıl boyunca Lemuryalılar bir dizi yavru imparatorluklar kurarak Dünyaya yayılmaya başladılar Bu yavru imparatorlukların en önemlisi, Atlantik Okyanusu'nun ortasında bulunan kocaman bir ada olan Atlantis idi Atlantis'in batısında Kuzey ve Orta Amerika, doğusunda ise Avrupa ve Kuzeybatı Afrika yer alıyordu Yüzölçümü bugünkü, Avrupa ve Rusyanın birleşik yüz ölçümlerine eşitti Poseidon, Atlantis'in kurucusuydu Atlantisliler, babaları olduğunu kabul ettikleri Poseidon için bir tapınak yapmışlardı Her beş ve her altı yılda bir insanlar burada toplanır ve boğalar kurban ederek tapınağın sütünlarına işlenmiş kutsal yazılara riayet için yemin ederlerdi Atlantisliler topraktan gelmiş insanlardan, Euenor'un kızı Kleito'yu anneleri olarak kabul ederlerdi Insanları; kültüre, bilime, sanata oldukça düşkündüler Kibar insanlardı Atlantisde çoğunluk kızıl ırktaydı Yönetim şekli ise, sosyalist eğilimli bir monarşiydi Toplumda din adamlarının sayısı hayli fazlaydı Din adamları, o devrin en bilgili kadın ve erkekleriydiler Hekimlik, vicdani ahlaki değerlerin danışmanı olarak görev yapıyorlardı Atlantis varolduğu dönem boyunca üç imparatorluk dönemine ayrılmıştı Galaktik Insan Kitabı'nda Atlantis'in yükselişini ve düşüşünü incelerken şöyle bir anlatıma yer veriliyor; "Atlantis'in tarihinin üç imparatorluğa ayrıldığını görürüz Ilk tarihi dilime Eski Imparatorluk denir (MÖ 400000 yıldan 25000 yıla kadar uzanır) Eski Imparatorluk, Lemurya ile aynı zamanlarda var oldu ve nihayet Lemurya'nın yıkımını planladı Ikinci tarihi dilime, Orta Imparatorluk denir (M Ö 25000 yıldan 15000 yıla kadar uzanır) ve o, Dünya Gezegeninin ilk gerçek hiyerarşik yönetimine sahne olmuştur Son tarihi devreye ise Yeni Imparatorluk denir O Atlantis tarihinin son 5000 yılını kapsayan nihayi çatışma ve yıkımın öyküsünü içerir (MÖ 15000 yıldan 5000 yıla dek uzanır) Santesson kitabında ise Atlantisdeki yaşam, Eflatunun yazdıklarından yola çıkarak Atlantisi şöyle tasvir edilir; Atlas soyundan gelenler, Atlantise hakim olmayı sürdürdüler On bölge yöneticisi, birbirlerinden sadece askeri işlerle ilgili ayrıntılar bakımından ayrılıyorlardı Atlantis krallarının her biri kendi ülkesinde hükümdardı, ama hepsi merkezi adadaki Poseydon Mabedinde dikili, Orişalktan yapılmış bir sütüna, ilk on kral tarafından kazılmış bir işarete itaat ederlerdi Atlant krallarının ilk yasası, birbirlerine karşı silah kullanmamak, hücuma uğramaları halinde birbirlerine yardım etmekti Atlantis’in doğal kaynakları sanki sınırsızdı Kıymetli madenler çıkarılıyor, kokulu bitkilerden kokulu özler damıtılıyordu Köprü ve kanal ağı, ülkenin çeşitli bölgelerini birleştiriyordu Kıtanın altında bulunan taş ocaklarından çıkarılan beyaz, siyah ve kırmızı taşlar, evlerin ve sair yapıların yapımında kullanılıyordu Her bir araziyi çevreleyen duvarlar yapıyorlar, bu dış duvarları bakırla kaplarken, şehri tahkim eden iç duvarları orşalk, orta duvarları ise kalayla kaplıyorlardı Merkezi adada kurulu şehirde saraylar, mabetler ve halka ait diğer binalar kurulmuştu Merkezde altın bir duvarla kuşatılmış bir mabed bulunuyordu Bu mabed, Kleyto ile Poseydona adanmıştı Bahçe ve koruluklarda sıcak su kaynakları akıyordu Çeşitli tanrılara adanmış birçok mabet, insan ve hayvanlariçin arenalar, hamamlar ve bir hipodrom vardı Pek büyük limanlardan kalkan gemiler, Dünyanın her yerine gidiyordu Bölge halkının nüfusu o kadar yoğundu ki her yerde sesleri işitiliyordu Merkezi şehrin etrafında, sarp yükseklik ve güzelliklerinden dolayı ünlü dağların koruduğu çok geniş bir ova uzanıyordu Ovada senede iki kez hasat yapılıyordu Bu büyük imparatorluk Helen Devletlerine en kudretli ve şanlı oldukları bir devirde hücum etti Ve böylece bilgelik ve biat yolundan saptı Ölçüsüz alanlara sahip olan Atlantis kralları, tüm Dünyayı zapt etmek azmindeydiler Bundan sonraki bölüm, Kritiasın orjinalinde şöyle devam ediyor; Zeus, Işte o zaman bir vakitler erdemli olan bu soyun bahtsızlığını farkederek, onların aklını başına getirmek, onları uslandırmak için cezalandırmaya karar verdi Bütün tanrıları, evrenin ortasında kurulu ve oradan durmadan değişen her şeyi gören en kutsal evinde bir araya topladı; onlara dedi ki Eflatunun KritiasI burada sona eriyor Sonrası malum

KİMYASAL SİLAHLAR VE ŞİDDET

Atlantis batışından once üç kez tufana uğramıştır Edgar Caycenin okumalarına göre, bu tufanlar günümüzden; 50 bin, 28 bin ve10600 yıl kadar once gerçekleşmiştir Bu tufanların nedenlerini incelediğimiz de günümüzle ne kadar da özdeş olduklarını tüm gerçekliğiyle görüyoruz Ilk tufanın nedenine baktığımızda günümüzde de sıklıkla kullanılmakta olan kimyasal maddeleri ve silahları görüyoruz Bu maddelerin ilk kez yoğun olarak kullanılmasının öyküsü ise şöyle; MÖ 50200 yılında etobur, iri cüsseli hayvanlar, insanlar için büyük sorun oluşturmaya başlayınca Dünyanın beş ulusundan gelen, beş ırkın temsilcileri bir araya geldiler, topraktaki ve havadaki unsurlarda bulunan güçlü kimyasal enerjileri hayvanlara karşı kullanmak için karar birliğine vardılar Bu kararların sonucunda hayvanların yaşadıkları mağaralara ve bölgelere çok büyük miktarlarda kimyasal maddeler, gazlar verildi Bilinçsizce kullanılan bu kimyasal maddeler ve güçlü patlayıcılar doğanın dengesini bozdu Verilen gazlar, halen soğumakta olan yerkürede volkanik patlamalara, zelzelelere, buzul çağına girilmesine ve Atlantisin ilk tufanını yaşamasına yol açtı Bu maddeler size de tanıdık geliyor mu??? Atlantis de uzun yıllar boyunca toplumsal olarak da karışıklıklar yaşandı Toplum yönetiminde hakim olan ve Işığı temsil eden Birin Oğulları; bir Tanrı, bir din, bir eş kurallarını toplumda yerleştirmeye çalışırlarken, Karanlığı temsil eden, Belial Oğullarının, bu kurallar hiç işlerine gelmiyordu Onlar toplumsal normları hiç sayıyor, insan hakları konusunda ise kayıtsız kalıyorlardı Maddesel, sefahata eğilimli, şiddete dayalı bir hayat biçimi ve anlayışları vardı Toplum hayatında bu iki grubun anlaşmazlığı gittikçe artıyor, bu da iç savaşlara ve huzursuzluklara neden oluyordu Belial Oğullarının bedene bağlı, materyalist yaşam biçimleri bazı Birin oğullarına da cazip geliyor ve onların tarafına geçmelerine neden oluyordu Belial Oğulları, bugün Dünya üzerindeki hakim güçlere baktığımızda, sizce de bildik birilerini anımsatmıyorlar mı???

GÜCÜ YANLIŞ AMAÇLARLA KULLANDILAR

Atlantisteki ikinci tufan ise MÖ 28000e doğru gerçekleşti Bu tufanın öyküsü ise şöyle anlatılır; Atlantisliler ilk tufanın şokunu atlattıktan sonar hızlı bir toparlanış dönemi geçirdiler Atlantisin ikinci döneminde Atlantisliler, elektrik ve elektronik alanında önemli buluşlar yaptılar ve büyük gelişmeler gösterdiler Uranyumdan elde edilen atom enerjisini taşımacılıkta kullanılıyolardı Laser gibi her türlü ışıklı şualar keşfetmişlerdi Ölüm şuası da bu gruba dahildi Sıvı hava, sıkıştırılmış hava, kaucuk ve bugün henüz bilinmeyen bakır, aliminyum ve uranyumdan meydana gelen madeni alaşımlar kullanılıyordu Asansör, telefon, radyo, Tv yaygındı En önemli bilimsel başarıları ise güneş enerjisine hakim olmalarıydı Bu gücü denetim altında tutan merkeze,Tuaoil Taşı veya Ateş Taşı adını veriyorlardı Bu dönemde insan bedeni,kristallerden çıkan şuaların hafifletilmiş bir uygulaması ile gençleştirilebiliyordu Bununla berebar Ateş Taşı yıkıcı amaçlarla işkence ve ağır cezaların yerine getirilmesinde de kullanılıyordu Bu merkezin kuvvetinin, çok ileri bir düzeye ulaştığı bir zamanda yapılan bir hata, şuanın elektrik güçleriyle birleşerek toprağın bağrında birçok yangının çıkarmasına yol açtı ve volkanik patlamalar meydana geldi Güç kaynaklarının bilinçsiz ve kötü kullanımının bugünün Dünyası için de yok oluşu getireceği çoğumuzun kabul ettiği bir gerçek değil mi???

GENLERLE OYNADILAR

Atlantililerin hatalarından birisi de genlerle oynamaları olmuştur Belial Oğullarının etkisi altındaki, Atlantislilerin yaptıkları, bugünün dünya insanlarını genetic bakımdan indirgenmiş ve mutasyana uğratılmış durumda da bırakmıştır Nedir bu genetic bakımdan indirgenmiş ve mutasyona uğratılmış olmak? Yapılan işlem bugünün gen mühendislerinin üzerinde çalıştıkları yöntemlere çok benzer Sadece Atlantisliler bu işlemi yaparken, hayvan türleriyle yetinmemişler, insanlar üzerinde de denemeler yapmışlar daha da ileri giderek insan ve hayvan karışımı yaratıklar meydana getirmişlerdi Atlantisliler bu yaratıkları köle olarak en ağır işlerde kullanıyorlardıInsanların önceleri daha büyük olan kafa yapısını küçültenlerde yine Atlantisliler oldu Atlantislilerin hırsı sınır tanımıyordu Yaptıklarıyla yetinmeyip, insanlarda önceleri 12 sarmallı olan DNA yapısını, 2 sarmala indirdiler Öfke, korkular, şiddet eğilimi, telepati yeteneğimizin azalması gibi olumsuz durumlar insan ırkından bu sarmalların çalınması sonucu oluştu Ve bizler günümüzde bu hırsızlığın bedelini hala yaşamlarımızda ödüyoruz Peki bugünün dünyasın da yapılan genetik çalışmalar, acaba onların geleceği nereye doğru gidiyor???

KENDİLERİNİ TANRIYLA EŞ KOŞTULAR VE ACIMASIZLAŞTILAR

Atlantisliler zamanla, yaptıkları yaratım ve genlerle oynama çalışmalarını öylesine abattılar ve Dünyaya hakim olma istekleri öylesi bir boyuta geldi ki, bir anlamda kendilerini, Allah, Tanrı, Yaradan,Ogan, Kutsal Beyaz Işık gibi birçok isimle anılan "BüyükYaratıcı Güç"le eş görmeye başladılar Çünkü onlar yaratmanın sırrına erdiklerini düşünüyorlar ve "Büyük Yaratıcı Güce ihtiyaçları olmadığını iddia ediyorlardı Işi iyice ileriye götürüp başta Alpha Centauri ve Pleiades kökenli ve Dünya Spiritüel Hiyerarşisi tarafından dışlanan "asiler" denilen gruplarla ittifak içine girdiler Öte yandan, Dünyadaki askeri gücün büyük bölümüne sahip olma istekleri onları Ana imparatorluk Lemuryayı yok etme düşüncesine de götürdü Çünkü Lemuryada tıpkı, Atlantis gibi egosunu ön plana almış, Dünya üzerinde hakimiyetini sürdürmek isteyen bir konumdaydı ve Atlantisin Dünyaya hakim olma yönündeki amacına engel teşkil ediyordu O tarihlerde Dünyanın iki tane ayı vardı Atlantisliler uzaylı asilerle yaptıkları ittifaktan da güç bulurak bu aylardan birini kullanarak Lemuryayı yok etmeye karar verdiler Şimdiki Dünya ayının dörtte üçü büyüklüğündeki ayı spiral çizen bir yörüngeye soktular Uzay gemileri, çekme ışınlarını kullanarak, Dünyanın aylarından birini Lagranj( kritik kütle konumu) noktasına yaklaştırdılar Uzay gemileri parçacık ışın silahlarını ateşleyerek ayı, otam Lagranj noktasına girmeden once parçaladılar ve ay parçalarının oluşturduğu meteor sağanağı Lemuryayı ve kıtayı suyun üzerinde tutan gaz odalarını parçaladı Böylece Lemurya okyanusun derinliklerine, büyük depremler, su baskınları ve üzerinde yaşayan binlerce insanla birlikte battı Hırs ve gücün bilinçsizce kullanılmasının getireceği sonuçlar bugünün ülkelerinin, kıtalarının da sonu olamaz mı sizce???

YERKÜRENİN DENGESİNİ BOZDULAR

Atlantislilerin bu uzaylı asi gruplarla iş birliği, Dünya'ya savaşı getirdi Bu dönemde Atlantislilerin Dünyaya hakim olma istekleri ve kendileriniYüce Yaratıcıyla eş koşma kibirleri çok daha uç boyutlara geldi Yaratıcı güce sırtlarını döndüler Tapınaklarda insanlar kurban edilmeye başlandı Doğa güçlerini kötüye kullanıyorlardı Güneş prizmalarının işkence ve ceza amaçlı kullanımı öylesine artmıştı ki halk bunlara Korkunç Kristaller adını vermişti Insani değerlere hiç saygı kalmamıştı
Askeri üstünlük için, yerküreyi onların değimiyle, Leydi Gaiayı dengelemek amacıyla kullanılan Maldek ayını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başladılar Bu kullanım Dünyaya isyanları ve kaos dolu günleri getirdi Engizisyon ve işkence dönemi başladı Yü gibi, Lemuryanın yavru imparatorlukları Atlantislilerin zulmünden kaçmak için Himalayalara oradandan yerin altına sığınarak bugün Agarta veya Şambala denilen 5 boyutsal bir uygarlık kurdular (bu konuya ilişkin farklı bilgilerde mevcuttur)
Birin Oğulları insanları uyarıyor, doğruya çekmeye var güçleriyle uğraşıyorlardı Ama Belial Oğullarının insanlara, zaaflarına yönelik sundukları olanaklar her geçen gün Atlantisli insanların Karanlığın temsicileri Belial Oğullarının tarafına daha fazla yönelmesine neden oluyordu Belial Oğulları ve Birin Oğulları arasındaki savaşlar öyle bir duruma geldi ki kristal tapınaklara saldırılar sonucu Dünyanın iklimini dengede tutan gökkubbelerde önemli boyutta çatlamalar meydana geldi Işte bu çatlamalar Atlantisin sonunu hazırladı Dev ada büyük bir tufanla karşı karşıya kaldı Depremler, sağanak yağışlar volkanik patlamalar sonucu Atlantisin batışı gerçekleşti Atlantisin ilk olarak 11500 yıl önce bir dip yükseltisi oluşturarak battığı, daha sonra bu günkü seviyesine indiği söylenir Bermuda Şeytan Üçgeninin de Atlantisin batması sonucu oluşan boyutlar arası bir geçiş kapısı olduğu söylenir

RUHSAL DÜŞÜŞE NEDEN OLDULAR

Eflatun, KritiasI Zeus dedi ki diye bitirmişti Onun Zeus olarak nitelendirdiği, bizim Allah dediğimiz o Yüce Yaratıcı Güç belli ki tufan emri vermişti Yahudi ve Hristiyan metinlerinde Atlantisin sulara gömülüşü insanın düşüşü olarak ele alınır Çünkü Atlantisliler yaptıkları hatalar nedeniyle insan ırkının spiritüel yani ruhsal olarak düşmesine neden olmuşlardır Bu gün isimler farklı olsa da zulme uğrayan, sürülen halklar ve Dünyaüzerinde güç ve iktidar hırsı içinde olan ülkelerin yaptıkları bu anlatılanlarla ne kadar da çok benzerlik gösteriyor değil mi? Bugün de Dünyada gücü elde etmek amacıyla üretilen nükleer silahların denemeleri sonucunda ozon tabakası delinmiyor mu? Kutuplardaki buzlar, eko dengenin bozulması nedeniyle eriyor ve bu durum Dünyayı sular altında bırakma tehlikesini beraberinde getirmiyor mu? Vücutlar kimyasal maddelere kanserle karşılık vermiyor mu? Biyolojik denemelerin kötü amaçlarla kullanılması daha önce adını bile bilmediğimiz hastalıkların bizlere bulaşmasına neden olmuyor mu? Ve genler üzerinde yapılan denemeler; melez hayvanların yaratılması, hayvan ve insanların kopyalanması bunlar acaba gelecekte ne ölçüde olumlu şekilde kullanılacak?

Tarih iyi bir öğretmendir diyenler yanılıyor olamazlar Bugünün hatalarının yaratacağı sonuçları, dünün Dünyasına bakarak anlamak olası Atlantislilerin başına gelenler ve bugünün Dünya insanlarının başına gelmesi muhtemel olanlarAslında bunların yaşanmaması yine insanların elinde Dünya insanlarına, Ona her ne ad veriyorsanız biz yazımızda Büyük Yaratıcı Güç olarak niteledik, O Büyük Yaratıcı Güçten büyük bir sevgi ve ışık yağmaktadır Bu, peygamlerler, melekler, başmelekler, mesih enerjisi, foton kuşağı enerjisi, Beyaz Yıldız enerjisi gibi birçok kanalla bizlere ulaşmaktadır

Bu ışığın amacı bizleri yeniden ilk varoluşumuzdaki düzeye Galaktik insan bilincine ulaştırmaktır Yani sevgi dolu, egosunu aşmış, bilge, yükselmiş varlıklara dönüşmemiz istenmektedir Burada bize düşen görev içimizdeki sevgiyi, birliği, iyiliği keşfedip mümkün olduğunca egomuzdan sıyrılarak yaşamaya çalışmamızdır Yaptıklarımızın sonucunu görerek yapmamız, çıkar savaşlarından, şiddetten, maddi çıkarlarımızdan mümkün olduğunca vazgeçerek yaşamamızdır Yapmamız gereken hem çok kolay hem çok zor, Parola Egondan sıyrıl Okuduklarınız size bir masal veya bilim kurgu öyküsü gibi gelebilir

Ama masal ama gerçek Ne farkeder? Anlatılan öykü egosuna yenik düşen, kibrin sınırlarını zorlayan, insan ırkının üzerinde haddini bilmezcesine tahakküm kurmaya çalışan bir uygarlığın öyküsüdür Gerçek mi, değil mi ? diye merak ediyorsanız, yanıtını kalbinize sorun O size daima doğru olanı söyleyecektir

Sevgili okur, bu ilginç araştırma her ne kadar Yaşar Mükrim Altınada adıyla bazı sitelerde yayınlansada Özlem Süyev Zat'a yazının kendisine ait olduğunu belirten bir e-mail ile beni uyarmıştır Yazı

ATLANTİS 2

Atlantik okyanusunun üzerinde olduğu iddia edilen ve varlığı, James Churcwarddan binlerce yıl önce Mısırlı rahipler tarafından Yunanlı filozof Eflatun aracılığı ile insanlığa duyurulan Atlantis, kuşkusuz uygarlığın ilk beşiği değildi Atlantis, Mu uygarlığının bir kolonisiydi ve zaman içinde bağımsızlığını kazanarak, bir imparatorluğa dönüştü Peki Mısırlı rahipler durup dururken Eflatuna bu sırrı niye vermişti? Çünkü Eflatun da Mısırda inisiye edilmişti ve kardeşleriydi

Churcward Atlantisin Amerika ile Afrika arasında yer aldığını söylüyor Diğer bazı araştırmacılar bu batık kıtayı başka yerlerde arıyorlarsa da kıtanın battığı okyanusun aynı adı taşıması Atlantisin Atlantik okyanusu üzerinde olduğu savlarını gçlendirmektedir Özellikle Bermuda, Bahama ve Azor adalarının Atlantisin yüksek kalan kesimleri olduğu söylenmektedir

Eflatun Atlantisi Solon ve Kritiasın ağzından almıştır Bu iki filozof arasındaki konuşmaya göre Firavun amosis döneminde (MÖ 570-525) Sais şehrini ziyaret eden Solon burada bir üstad rahip tarafından Atlantis hakkında bilgilendirilmiştir Bu rahip Solona eskiden cebelitarık boğazı ötesinde çok büyük bir kıta olduğunu , Mısırdan hareket eden bir kişinin denize ulaştığında, adadan adaya geçerek okyanusu aştığını ve ve karşı kıyıdaki bir diğer kıtyaya ulaşabildiğini söylemiştir Rahibin ifadesine göre bu kıta 9 bin yıl önce (günümüzden 12 bin yıl önce) büyük bir tufan ve deprem neticesinde sulara gömülmüş ve kolonisi olan Mısır ile ilişkisi kesildiği için Mısır uygarlığı gerilemiştir

Mısırda 10 yıl kadar kalan Solon’un yönetici rahiplerle yakın temasına rağmen onların kardeşlik örgütüne inisiye edilip edilmediği hakkında bilgi yoktur Öte yandan bir diğer Yunanlı tarihçi Heredot’da Mısırı ziyaret sırasında yine rahiplerle görüşmüş ve bu rahipler kendisine örgütlerinin 11 bin yıldan bu yana varlığını sürdürdüğünü söylemişlerdir

İngiliz Araştırmacı Churcward, Naacal tabletlerinde Atlantise önemli bir yer verildiğini ve önceleri Munun kolonisi olarak uygarlaşan Atlantların zaman içinde bağımsızıklarını kazanarak kendi imparatorluklarını kurduklarını belirtiyor Tabletler, Mu kolonisi Atlantisde Mu kozmik Dinini öğreten okulların bulunduğunu ancak bağımsızlık sonrası ana dinden uzaklaşıldığını ifade ediyor Naacal tabletlerine göre Atlantlı rahipler kendi güçlerini arttırmak için ana dini yozlaştırmayı çıkarlarına uygun bulmuşlardır

Atlantisin okumalara göre 200000 yıl öncesinde başlayan bir tarihi olduğu, birincisi bundan 50000, ikincisi 28000 yıl ve sonuncusu da 10600 yıl önce olmak üzere üç büyük tufan geçirdiği anlaşılmıştır Pekçok uygarlığın tarihinde ve mitolojide bahsi geçen bu son tufandır Son tufan ile birlikte Atlantis tamamiyle sulara gömülmüş, kaçanların bir bölümü Tibet, bir bölümü ise bugünkü Mısıra gelmişti Zaten Atlantis kelime anlamıyla inceleyecek olursak: ATL ve ANTE kelimelerinin birleşimiyle oluşmuş olup, ATL=Su, ANTE=İndi anlamına gelir ve birlikte suya inmiş, suya batmış olarak nitelendirilir Sonundaki İS eki ise Platon tarafından konulmuş ve sonunda ATLANTİS olarak kalmıştır

Atlantis ve Mu döneminde 5 ayrı ırkın aynı anda yaratıldığından bahsedilir Bu ırklar değişik bölgelerde yaşamlarını sürdürmektedirler Atlantislilerde kızıl, Mulularda ise esmer ırkın hakim olduğu fakat daha sonra tüm ırkaların birbiriyle karıştığı söylenmektedir Tufanlara da neden olan güç savaşının Mu dinini korumak isteyen Birin Oğulları ile gücü kendi amaçları doğrultusunda kullanmak isteyen Belialın Oğulları arasında olduğu anlaşılmıştır Sayıca üstün olan Belialın Oğullarının bu savaştan galip çıkmış ve karanlık güçler Atlantise egemen olmuştur Savaş o kadar büyük boyutlu olmuştur ki fiziki ve atmosferik dengeleri bozulan koca kıta deprem ve su baskınları ile sular altına gömülmüştür Bu yıkımdan kurtulmak isteyen bazı Atlantislilerin yerin altına indiklerinden bahsedilir Özellikle Caycenin okumalarından edindiğimiz bilgiler ve Lobsang Rampanın kitaplarında da bahsi geçen iki gruptan söz edilmektedir Bunlar Birin Oğullarının devamı olan AGARTA ve Belialın Oğullarının devamı olan ŞAMBALA dır Her iki grubun ellerinde bulunan bilgiler aynıydı ama kullanım alanları farklıydı Yer altına yerleşen iki ayrı grup çalışmalarını buralarda sürdürdüler Agarta birçok inisiyeyi ve peygamberleri özel yerlerde eğitti Ezoterik bilgilerin yok olmaması için inisiyatik merkezler kurulmasına yardımcı oldular Şambala ise dünya üzerinde yaşayan insanların bilgiden uzaklaşması için çeşitli faaliyetlere girişti Dünya üzerinde yaşayan bazı insanlarla temasa geçerek, onları kendi felsefeleri doğrultusunda eğittiler Bunların başında da tarihte kanlı sayfalar açan Adolf Hitler gelmektedir Bu grubun tek amacı vardı: İnsanları Ezoterik Bilgilerden uzak tutmak Bu gruba Kara Tarikat denilmektedir ve üyeleri dünyada önemli güç noktalarını ele geçirmiştir Halen dünya üzerinde devam eden çıkar savaşlarında ve büyük güçlerin arkasında bu mücadele vardır İnsanlığın bilgi ve düşünce gücü olarak gerilediği dönemlerin artık sonuna gelindiği söylenmektedir Yani dünya üzerinde Şambala etkisinin azaldığı ve Agarta, Mu kültürünün tekrar yükselişe geçtiği bir süreci yaşamaktayız

Atlantisde dini yozlaştırma Osirisin ortaya çıkışına kadar sürdü Naacal tabletlerinden ikisi günümüzden 22 bin önce Atlantisde doğan bu büyük insana ayrılmıştır Tabletlere göre Osiris genç yaşında doğduğu yeri terk ederek Muya gitti ve burada Bilgelik Okullarından birisine girdi Mu kıtasında Naacaller arasında üstad rahip ve kutsal kardeş ünvanını alana kadar kalan Osiris dini bir reform başlatma görevi ile ülkesine geri döndü Yozlaşmış atlantis dinine ve rahipler sınıfına karşı savaş açan Osiris, güçlü kişiliği ile halkı da yanına aldı ve yozlaşmış rahipleri , itibarını yitiren mabetlerden temizledi Ölene kadar ülkesinin ruhani lideri olan Osiris, kendisine teklif edilen imparatorluk ünvanını reddetti Öldükten sonra takipçileri ve rahip kardeşleri onun anısına, yaydığı dine Osiris dini adını verdiler Osiris adı Mısır tanrıları arasında da geçmektedir U adın Hermes (Toth) tarafından Mısıra getirildiği fakat zaman içersinde bu saf dinin yozlaşması nedeniyle Osirisiin de ilkel tanrılardan birine dönüştüğü sanılmaktadır Mısır tanrı panteonunda adı daima Osiris ile anılan İsis, aynı tanrının dişil ifadesi, her ikisinin oğulları olan Horusda kutsal kelamın ifadesidir Hermes de, Osiris ve İsis gibi bir süre sonra tanrısallaştırılmıştır Kendisine 3 defa büyük anlamına gelen trimejist sıfatını yakıştırmışlardır Mısırda Osiris Dininin devamını yani bugünkü büyük Mısır kültürünün temelini atan Hermes hem rahip, hem kral, hem de din kurucusu olarak kabul edilmiştir Günümüzden 16000 yıl önce Mısırda yaşayan Hermes, Osiris ekolünün devamını Nil deltasında kurmuştur Hermes kurduğu okullar ve kutsal yerler ile dini yaymış ve günümüzden 5000 yıl öncesine firavun Menes dönemine kadar Mısır medeniyetini etkilemiştir

Atlantisten çok bahsettik ve onun önemli bir uygarlık olduğunu söyledik Niçin bu uygarlık önemliydi? Eski yazıtlardan ve Caycenin okumalarından elde ettiğimiz bilgiler aslında çok şaşırtıcıdır Günümüze elle tutulur çok az şey kalmış olan bu uygarlıkların teknolojik yönden çok ilerlemiş olduğunu öğreniyoruz Örneğin kristalleri çok yoğun kullanan Mu ve Atlantislilerin pek çok şeyi onlarla yaptıklarını anlıyoruz Telepati ve düşünce güçlerini kristaller ile yoğunlaştırıp belli bir noktaya toplayabilen ve özellikle rahiplerin elinde olan bu güçler kimi zaman iyi, kimi zamansa kötü niyetle kullanılmıştır Bugünkü atom gücünün kullanımına benzeyen fakat çok daha güçlü olan bu enerji kullanımı koca bir kıtanın batmasına neden olmuştur İyi ve kötü rahipler arasındaki savaşta dünyanın etrafındaki aydan büyük bir gezegenin dahi bu güçlerle yok edildiğinden bahsedilmektedir Kristaller büyük hava gemilerinin de enerji kaynaklarıydı Başka bir enerji kaynağına ihtiyaç olmadan bu gemilere kristallerden elde edilen güçle kumanda edildiği ve bu sayede gezegenler arası yolculuklar yapıldığından bahsedilir Kristaller bilgi depolama ve şifa amacıyla da kullanılmaktaydı Özellikle saf kuartz kristallerinin bu özellikler sahip olduğunu bugünkü teknoloji ile de kanıtlanmıştır Günümüz şifacılarının tamamı bu kristalleri kullanmaktadır adresinde de yayınlanmaktadır

[IMG]file:///C:/DOCUME%7E1/ADMINI%7E1/LOCALS%7E1/Temp/moz-screenshot-5png[/IMG]

alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla