08-20-2012
|
#3
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Bahailik
Şerif Mardin’e göre İsmail Hakkı Efendi Akka’daki “Babiler”i ilkel görmüş ve ciddiye almamış, ancak İsmail Hakkı’nın söylediğine bakarsak bunun doğru olmadığını görüyoruz: “  avâmın anlattıklarını cemaatinin mâkul tavırlarına bakarak yalanlamaya layık görürüm   Gerek cemaatin gerekse çocukların terbiyeleri, hakikaten takdire layıktır ” Yeni Osmanlılar, İmparatorluk’ta fazla değişim getirmedilerse de, düşünceleri ve fikirlerini kısa bir süre sonra “Jön Türk” adı altında toplanan ve bu sefer Sultan II Abdülhamid’e karşı olan genç aydınlar miras aldılar
Abdullah Cevdet ve Bahailik
Bunlardan biri Doktor Abdullah Cevdet’dir (1869-1932) Aile çevresinde aldığı dinî eğitimden sonra yüksek tahsilini İstanbul’da Kuleli Askeri Mekteb-i Tibbiye’de bitirdi Burada, mevcut yönetime karşı yoğunlaşmış tepkiler olan bir ortamda, “  üc sene zarfında fikirler hayli uyandı ve idarei Hamidiyeye karşı dehşetli bir hareketi fikriye ve zemin hazırladı  ” 1889’da kendisi ve birkaç arkadaşı İttihad-ı Osmanî Cemiyeti’ni (İttihat Partisi )kurdular Bu örgüt daha sonra İttihad ve Terakki Cemiyeti adını taşıdı Tıbbiye’de okuyan gençler Batı ve özellikle Fransız ve Alman maddiyatçı filozofların eserlerinden etkilenerek, hayatı bir ilahî iradenin sonucu olarak değil, değişik biyolojik ve fiziyolojik mekanizmaların neticesi olarak görüyorlardı “İttihad-ı Osmanî Cemiyeti başta biyolojik materyalizm olmak üzere karmaşık düşünsel etkilerden ve ‘vatanseverlik’ fikrinden etkilenen bir ögrenci örgütü durumundadır Bu örgütte felsefi boyutun ağır basmasına karşılık Cemiyetin daha sonra tam bir siyasal örgüt haline geldiğini” özellikle 1906 senesinden sonra görebiliriz “Üyelerin bir kısmının yeni Cemiyette de çalışmaları dışında düşünsel boyutlar açısından hiçbir ilgi bulunmamasıdır ” Cevdet’in ve diğer arkadaşlarının inandıkları felsefe Fransız filozof Auguste Comte’un kurdugu “Pozitivizm”dir (Olguculuk) Bu felsefeye göre insanlığın gelişimi din, metafizik ve son olarak ilim aşamalarından oluşuyor, yani insanlık son olarak dini terkedip sadece ilime inanacak ve bütün sorunları sadece bilimle çözecektir
Abdullah Cevdet yogun siyasal faaliyetleri sonucu birkac defa sürgün edildi ve başka yerler arasında Fransa’ya da kaçmak zorunda kaldı 20 yy başından beri Bahailerin bulunduğu Paris’te Cevdet muhtemelen Bahailik’le temas etti Cevdet’in 1904-1932 senelerinde yayınladığı ve halkı aydınlatma aracı olarak gördügü “İctihad” dergisinde, 1921 senesinin sonunda ve 1922’nin başında üç makale yayınlandı Yazar Emin Âli “Bahai hareketi hakkında ilmî bir tetebbu” başlığı altındaki üç makalesinde Bahailik hakkında çok olumlu bir şekilde yazıyor Abdullah Cevdet bu makalelere dayanarak İctihad’ın 1 Mart 1922 tarihli 144 sayısında “Mezheb-i Bahaullah - Din-i Ümem” başlıklı bir makale yayınladı “Bir dünya dini olarak kabul edilmesini istedigi Bahailik hakkindaki” bu yazısında “peygambere hakaret ettiği ge-rekçesiyle önce tutuklanarak iki sene hapse mahkum edildi ” Cevdet bu makalesinde Bahailik hakkında şöyle yazıyor:
Bahailik bir din-i merhamet ve muhabbettir  Her din, merhamet ve uhuvvet tesisi için gelmiştir Fakat bir insan hangi dinde olarak doğdu ise o dinde kalmasına hiç mani olmaksızın o insana, kendisini din olarak kabul ettirebilecek bir mahiyette bir din görülmemişdir Bu din ancak, Bahaullah’ın ve oğlu Abdülbaha’nın va’z ve tesis ettiği din-i merhamet ve muhabbettir Bahaullah: “İnsanlar arasında tohum-i nifak ekmekten, gönüllere reyb ve şüphe dikenleri dikmekten sakınınız Selsebil-i saf-i aşkı bulandıracak, ıtır-ı muhabbeti uçuracak birşey yapmayınız Hayatıma kasem ederim ki, siz aşk ve muhabbet icin yaratıldınız, kin ve nefret icin degil” diyor Bu sübhani ve hakikaten rahmani söz, her asırda ve bilhassa bu asr-ı insaniyette söylenmesi ve tekrar edilmesi ve ruhlara derinden derine infaz olunması elzem olan bir sözdür  Beynelümem ve beynelbeşer muhabbeti, merhameti, sulhu bir âyin halinde koyan ve buna lazım gelen nur ve harareti veren bir mürşid, Hazret-i Bahaullah’tan evvel görülmedi  Bahaullah’ın tesis, Abdülbaha’nın tanzim ve neşrettigi Bahailik akil ile mütearız hiç bir fikri, hiç bir hükmü ihtiva etmemektedir Yani Bahailik ziyâ-nisâr bir hararettir Bir hareket-i muzlime ve gayr-i muzîe değildir Bu seciyyesi onu cihan-ı şümul ve millel-i muhit bir âyin-i sulh ve muhabbet olmağa doğru götürmektedir  “Mum ışık-rîzdir: damla damla cevher-i hayatını aktırır, ta ki bu döktüğü yaşları neşr-i nur etsin İşte bu, sizin için bir misal-i imtisal, bir timsal olmalıdır” diyen Abdülbaha hakikaten bir meşale gibi yanmış, binlerce meşa-leler îkad ettikten sonra başka cihanlarda yine yanmağa gitmiştir  Fakat bu kıvılcımdan ne kadar hararet ve nur intişar edebilir? Cihanı ısıtmak için Bahaullah’ın ruhundaki muazzam yangın lazımdır Tenvir etmek ve aynı zamanda ısıtmak icin yanan ruhani ve rahmani bir yangın
“Abdullah Cevdet’in gördüğü büyük tepkinin nedeni bizzat Sultan’ın bu olaydan dolayı kendisine kızmasıdır” Bu tepkiler o zamanın muhafazakâr gazetelerinden de geldi Cevdet mahkum edildikten “daha sonra ise giyaben verilen bu karara itirazi sonucunda Cumhuriyet döneminde de uzun süre devam edecek olan Türk basın tarihinin en ilginç yargılamalarından birisi başladı Abdullah Cevdet kısa sürede olayı bir düşünce ve vicdan özgürlüğü sorunu haline getirerek bu konudan yararlandı Olayın bu yönünün yanısıra Bahailiğin İmparatorluk kamuoyunda geniş biçimde tartışılmasına neden oldugu görülmektedir ” Tarihçi Şükrü Hanioğlu’na göre Cevdet, Bahailiği İslam ile Materyalizm arasında bir aşama olarak görüyordu Hanioğlu’nun Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi kitabındaki açıklamaları şöyledir:
"Toplum için yeni bir ‘ethic’ (ahlak) yaratma çabaları Abdullah Cevdet’i Bahailiği bu gö-revi ifa etmek için topluma sunmaya kadar götürmüştü Kuşkusuz Bahailiğin pasifizme benzeyen içeriği Abdullah Cevdet’in bu mezhebe ilgi duymasında etkili olmuştu Ancak, ruhban sınıfı ve ayinleri olmayan, nihaî amaç olarak dünya çapında sulhu benimseyen bu mezhep Abdullah Cevdet açısından toplumun dinin yerine biyolojik materiyalizmi kabul etmesi sürecinde olumlu gelişme sağlayacak bir basamak olarak kabul ediliyordu Burada, Bahailiğin Abdullah Cevdet açısından daha evvel İslamin saf hali düşüncesinde olduğu gibi bir aşama olarak benimsediğini görüyoruz  Abdullah Cevdet’in bu düşüncesi nedeniyle karşılaştığı tepkileri görmüştük Hukukî uygulamaların dışında Abdullah Cevdet’in gördüğü en sert eleştiriler ise gene İslam üleması tarafından kendisine yöneltilmişti Bahailiğin, İslamiyetle hiçbir ilgisi bulunmadığını belirten bu eleştirilere karşılık Abdullah Cevdet, bir ‘ethic’ olarak düşündüğü bu mezhebi İslamın olumlu içeriğiyle destekleyeceğini   açıklamasına karşın bu çabasında başarı sağlayamadı Zaten çok kısa bir süre sonra rejim değişikliği Abdullah Cevdet’e bu çeşit aşamalar yerine topluma biyolojik materiyalizmi dini ikame edecek bir kurum olarak sunma imkanı verdiğinden kendisi tekrar bu konudaki tartışmalara dönmedi ”
Günümüzde Bahailik
Günümüzde hareketi yönlendiren Umumi Adalet Evi ilk kez 1963 yılında kurulmuştur Hareket islam ülkelerinde ilk yıllarda oldukça baskı altında kalmış olmasından dolayı islam ülkelerinde fazla yayılamamıştır Bahailik özellikle Tanrı inancının oldukça zayıfladığı ve toplum düzeninin bozulduğu yerlerde günümüzde taraftar sayısını arttırma eğilimindedir Ülkemizde dahil olmak tüm islam ülkelerinde Bahailik ayrı bir din olarak kabul edilmemektedir Bu nedenlede herhangi bir islam ülkesinde Resmi ibadethaneleri yoktur Nufüs cuzdanında Din Hanesi olan islam ülkelerinde Bahai yazılmamaktadır Bahailik sapkın bir mezheo olarak tanıtılmaktadır
İslam ülkelerindeki bu tavırlara rağmen Bahailik günümüzde içlerinde ülkemizin de bulunduğu dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde Bahai inancını taşıyan topluluklara rastlanmaktadır Ülkemizde Bahailer genelde istanbul,Ankara gibi büyük kentlerde yaşamaktadırlar ve sayıları 20 000 civarındadır Yaklaşık olarak dünyada 2 000 000 civarında Bahai bulunmaktadır
|
|
|