Prof. Dr. Sinsi
|
Teslîs (Üç Tanrı) İnancı
Teslîs, hristiyanların “Baba, oğul ve Rûhu’l-Kudüs” üçlüsün*den oluşan tanrı inançlarını ifâde eden bir kavramdır Aslında Hristiyanlık, umûmiyetle tek Tanrı’ya inanan dinler arasında zikre*dilir Hristiyanlığın dayandığı “Eski Ahid”de titiz bir şekilde üzerinde durulan tevhîd inancı, hristiyanların merkezi olan Kudüs’te aralarında sıkışıp kaldığı Hint ve Yunan kültürünün etkisiyle, tevhîde aykırı bir şekle dönüşmüştür
Teslîsin Hristiyanlığa girmesi hayli sonra olmuştur 325 yılın*da toplanan İznik Konsülü’nde henüz teslîs inancı yoktu Orada sadece Baba ve Oğul’un Tanrı olduğundan ve onların aynı cevherden olduklarından bahsediliyordu Daha sonra 381 yılında toplanan Konstantinopolis Konsülü ise, Rûhu’l-Kudüs’ü de Tanrılığa ilâve edip(!) teslîs inancını kabûl ederek, hristiyanlardan “üç uknum”a, yâni üç unsurlu tek ulûhiyete tapınmalarını istedi
Bugün yapılan îtirazlar karşısında teslîs için te’vîl yoluna gi*dilerek; Tanrı tektir, güç ondadır; Îsâ ise sadece onun oğludur; Rûhu’l-Kudüs de gücüdür gibi ifâdeler, yapılan şirki tevhîde yak*laştırmaz Ayrıca her türlü noksanlıklardan ve beşerî sıfatlardan münezzeh olan Allâh’a oğul isnâdı, dehşetli bir azâba dûçâr edecek büyük bir şirkten başka bir şey değildir Bu hususta Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“(O yüce bir sübhân olduğu hâlde) «Allâh çocuk edindi!» dediler Hâşâ! O, bundan münezzehtir Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur, hepsi O’na boyun eğmiştir ” (el-Bakara, 116)
“(Evet O yüce bir sübhân olduğu hâlde) «Allâh çocuk edin*di!» dediler Hâşâ! O, bundan münezzehtir O’nun (çocuğa) ihtiyâcı yoktur Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur Bu hususta yanınızda herhangi bir delil yoktur Allâh hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?” (Yûnus, 68)
“(Ey Rasûlüm!) De ki: Allâh katında yalan uyduranlar as*lâ kurtuluşa eremezler ” (Yûnus, 69)
“Dünyâda bir miktar geçim (sağlarlar), sonra dönüşleri Biz’edir; sonra inkâr etmekte oldukları şeylerden ötürü onla*ra şiddetli azâbı tattırırız ” (Yûnus, 70)
“Allâh evlâd edinmemiştir O’nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur Aksi takdirde (O’nunla beraber başka ilâhların bu*lunması hâlinde) her ilâh kendi yarattığını sevk ve idâre eder ve mutlakâ onlardan biri diğerine galebe çalardı Allâh, (müşriklerin) yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir ” (el-Mü’minûn, 91)
Başlangıçta pürüzsüz bir tevhîd anlayışına sâhip olan hristiyan akîdesine sonradan girmiş bulunan teslîs inancının, İncîl’lerde ciddî bir delîline rastlanmamaktadır “Üçleme” mânâsına gelen teslîsin Batı dillerindeki karşılığı, “Trinite”dir Trinite kelimesi, İncîl’lerin hiçbir yerinde geçmez Hristiyanlık târihinde ilk defa M S 2 asırda Tertüllien tarafından kullanılmıştır
Ayrıca Yeni Ahid’in hiçbir yerinde Hazret-i Îsâ “Ben Tanrı’yım” demez Bilakis tam zıddını, yâni kul olduğunu söyler Yüce Allâh Kur’ân-ı Kerîm’de de Hazret-i Îsâ’nın kul olduğunu haber verir Îsâ -aleyhisselâm-, bu kulluk sıfatından kendisi rencide olmamış, bilakis Kitâb-ı Mukaddes’te beyân edildiği üzere bundan şeref duymuş, ömrünü zirve bir kulluk muhtevâsı içinde yaşamıştır Ayrıca Hazret-i Îsâ devamlı olarak, hattâ gece boyunca Allâh’a ibâdet ederdi Hâlbuki ibâdet etmek, ulûhiyet şiârı değil, bilakis kulluğun tescîlidir
Hristiyanlar, teslîsin İncîl’lerdeki delîli olarak bula bula şu ifâdeleri zikrederler:
“Ve Îsâ vaftiz olunup hemen sudan çıktı Ve işte gökler açıl*dı ve Allâh’ın rûhunun güvercin gibi inip üzerine geldiğini gördü ve işte göklerden bir ses dedi: «Sevgili oğlum budur, ondan râzıyım »” (Matta 3, 16-17)
Benzer ifâdeler, İncîl’in diğer bölümlerinde de geçer [28] Fakat dikkatle incelendiğinde görülür ki, bu metinlerden üç tan*rı veya üç uknumlu, yâni üç unsurdan müteşekkil bir tanrı mânâsı çıkarmak mümkün değildir
İfâde etmek gerekir ki, aslının tahrîf edildiği, Kur’ân-ı Kerîm ta*rafından da bildirilen Hristiyanlığın temel kitabı olan İncîl’lerde bile sağlam ve anlaşılır bir delili bulunmayan teslîs inancı, nasıl te’vîl edilirse edilsin veya hristiyanlar tarafından ne şekilde îzah edilmeye çalışılırsa çalışılsın, Allâh indinde son dîn olarak gön*derilen İslâm’ın getirdiği “Tevhîd” inancıyla aslâ bağdaşmaz!
Öte yandan, hristiyanların Tanrı için kullandıkları “baba” tâbiri de çok alçaltıcıdır Zîrâ insan nazarında kötü intibâlar uyandıran baba tipleri de vardır Aynı zamanda baba mefhûmu, birer beşerî keyfiyet olan cinsî alâkaları, kendisinden sonra bir vâris bırakma düşüncesini ve ölümü hatırlatır ki, Allâh -celle celâlühû- bütün bunlardan münezzehtir
Allâh Teâlâ’nın Îsâ -aleyhisselâm-’ı babasız olarak yaratması fevkalâde büyük bir mûcizedir Fakat bu durum, O’nun ilâh olmasını gerektirmez Zîrâ Hazret-i Âdem -aleyhisselâm- da babasız olarak yaratılmıştır Üstelik O’nun yaratılışında bir anne de mevcut değildir Hem anasız, hem de babasız yaratılan Hazret-i Âdem’e bu vasfından ve Hazret-i Havvâ’nın da kendisin*den yaratılmış olmasından dolayı, nasıl ki ulûhiyet izâfe edilemiyorsa, Hazret-i Îsâ’ya da izâfe edilemez Şâyet Allâh Teâlâ bir bâkireden babasız olarak bir çocuk yaratıyorsa bu, çocuğa değil bizzat onu yaratan Allâh’a kulluk etmeyi gerektirir
İslâm, Allâh’ın, yüce sıfatlarla muttasıf, hiçbir mahlûka benzemeyen, her türlü noksanlıktan münezzeh, kendinden başka bir ilâh bulunmayan, azamet ve kud*ret sâhibi ve bir Rab ol*duğunu îlân eder Bu ilân, pek veciz bir şekilde İhlâs Sûresi’nde beyân buyrulmuştur:
“(Ey Rasûlüm!) De ki: Allâh birdir Allâh sameddir Doğurmamıştır (hiç kimsenin babası değildir) ve doğurulmamıştır (hiç kimsenin evlâdı değildir) Hiçbir şey de O’nun dengi değildir!”
Bu kısa sûre, tevhîdin bütün husûsiyetlerini hülâsa ederek, Îsâ -aleyhisselâm- gibi doğum ve ölüm boyutlarıyla sınırlı yaratıl*mış bir varlığın, ulûhiyetle herhangi bir alâkası olmadığını beyân ile teslîsin muhâl olduğunu göstermeye kâfîdir
Bu bakımdan Cenâb-ı Hak teslîs akîdesindekileri şiddetli bir şekilde îkaz buyurur:
“And olsun ki «–Allâh, kesinlikle Meryem oğlu Mesîh’tir!» diyenler kâfir olmuşlardır Hâlbuki Mesîh: «–Ey İsrâîloğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allâh’a kulluk ediniz! Biliniz ki, kim Allâh’a ortak koşarsa, muhakkak Allâh ona cenneti ha*ram kılar; artık onun yeri ateştir ve zâlimler için yardımcılar yoktur!» demişti ” (el-Mâide, 72)
“And olsun «Allâh, üçün üçünsüdür!» diyenler de kâfir olmuşlardır Hâlbuki bir tek Allâh’tan başka hiçbir ilâh yok*tur Eğer diyegeldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâ*fir olanlara acı bir azap isâbet edecektir ” (el-Mâide, 73)
“Hâlâ Allâh’a tevbe edip O’ndan mağfiret dilemeyecek*ler mi? Allâh, Gafûr ve Rahîm’dir ” (el-Mâide, 74)
“Meryem oğlu Mesîh, ancak bir Rasûl’dür Ondan önce de birçok rasûller gelip geçmiştir Anası da çok doğru bir ka*dındır Her ikisi de yemek yerlerdi Bak, delilleri nasıl açıklı*yoruz; sonra bak ki (bunları görüp bildikleri hâlde ehl-i kitâb) nasıl (da hakîkatten) yüz çeviriyorlar!” (el-Mâide, 75)
Âyet-i kerîmede buyrulan “ikisi de yemek yerlerdi” ifâde*si, Îsâ -aleyhisselâm-’ın ve annesinin birer beşer olduklarını vurgulamak içindir Çünkü onların yemek yemeleri, açlık ve tokluk gibi be*şerî husûsiyetleri îcâb ettirir ki, Cenâb-ı Hak elbette bundan mü*nezzehtir
Buna rağmen ehl-i kitâbın onlar hakkında ulûhiyet isnâd edici bir inanca meyletmeleri, tamâmen kendi cehâlet ve gaflet*leri sebebiyledir Yoksa Hazret-i Îsâ, bu hususta ehl-i kitâba en ufak bir kapı bile açmamıştır Allâh Teâlâ buyurur:
“Allâh’ın, peygamberleri toplayıp da: «–Size ne cevap verildi?» dediği gün: «–Bizim hiçbir bilgimiz yok, şüphe*siz gizlilikleri hakkıyla bilen ancak Sen’sin!» diyeceklerdir ” (el-Mâide, 109)
“(O zaman) Allâh: Ey Meryem oğlu Îsâ! İnsanlara: «–Beni ve anamı, Allâh’tan başka iki tanrı bilin!» diye Sen mi de*din, buyurduğunda, O (Îsâ diyecektir ki): «–Hâşâ! Sen’i tenzîh ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz Hem ben söyleseydim, Sen onu şüphesiz ki bilirdin Sen be*nim içimdekini bilirsin, hâlbuki ben Sen’in zâtında olanı bil*mem Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca Sen’sin ” (el-Mâide, 116)
“Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allâh’a kulluk edin, de*dim…” (el-Mâide, 117)
Sâlim akıl sâhipleri düşünürler ki, Hazret-i Îsâ, mîlâddan önceki senelerde hayatta olmayıp sonradan doğduğuna göre, Allâh’a sonradan bir ilâve mümkün müdür? Yuhanna İncîli’nde ken*disine «Yâ Rab!» diye hitâb edilen Hazret-i Îsâ’ya isnâd edilen ulûhiyet kudreti, insanlar tarafından haça gerilecek kadar acziyetle mi muttasıftır? Zîrâ İncîl’lerde, Hazret-i Îsâ’nın istemeyerek asıldığını ifâde eden cümleler vardır Bu cümlelere göre Hazret-i Îsâ, çarmıha gerilmeye götürülürken:
|