Yalnız Mesajı Göster

Hz. İsa?Nın İkinci Gelişi

Eski 08-20-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hz. İsa?Nın İkinci Gelişi




ÜÇÜNCÜ MESELE
Hz İsa’nın İkinci Gelişinin Nerede Gerçekleşeceği?
Bu meselenin çözümü de uzun yıllar boyunca konunun uzmanlarını ve İslâm Âlimlerinin büyük bir çoğunluğunu uğraştırmış fakat neticede ortak bir sonuca varılamamıştır ve halen günümüzde bu konuya da aydınlatıcı bir açıklama getirilememektedir Fakat bu konuyu çözmek için iki bin yıl önceki Hz İsa’nın yaşadığı Filistin topraklarının ve Celile bölgesinin fiziksel ve coğrafi yapısı incelenirse; Hz İsa’nın ikinci gelişinden önce de benzer bir Coğrafî Bölge’nin dünya üzerinde bir yerde oluşması gerektiği sonucuna ulaşırız Çünkü Hz İsa ikinci kez geldiğinde 33 yaşında olacağı için o zamana kadar, bu ilk hayatının izlerini taşıyan bir bölge de ilk yaşadığı ve peygamberlik görevini yaptığı yer olan Celile’ye benzeyecektir Bunun da nereden çıkarıldığı düşünülebilir Fakat mantıkî olarak düşünüldüğü zaman Hz İsa’nın, gerçekten iki bin sene önce yaşayan İsa as olduğunun anlaşılması ve özellikle kendisinin de bunu anlaması için bu benzerlikler ve ilk yaşadığı yerin anılarının kendisine hatırlatılması neredeyse elzemdir Bir düşünün, Hz İsa ikinci kez dünyanın herhangi bir yerine indi ve kim olduğunu da sırr-ı imtihan gereği bilmiyor ve kendisini tanımıyor Kendisinin bile bilmediği bir hakikati diğer insanlar ve özellikle ehl-i kitap nasıl bilebilir ve tanıyabilir Dolayısıyla bu tanınma işleminin gerçekleşmesi için tarih içerisinde, Hz İsa’nın ilk hayatına ait birtakım işaretlerin ve yapılanmaların gerçekleşmesi mutlaka gereklidir
BİRİNCİ CEVAP
Bu yapılanmalardan ilki, Hz İsa’nın ikinci gelişindeki ortaya çıkacağı ilk yapılanmalardan birisiyle ilgilidir Evet, gerçekten de dünyada böyle bir yapılanma vardır ve Hz İsa’nın ikinci gelişi için oluşturulan bir medeniyet ve büyük çaplı projeler halen sürdürülmektedir Evet, nasıl ki Yahudiler içinde Sahte Mesih’in, yani Deccal’ın gelmesi için planlar yapılıyorsa; Hristiyan ve İslâm dünyasının içinde de, belki de ikisinin kesiştiği yerde ve tam ortasında Allah (CC)’ın ilâhî bir programı olarak böyle bir zemin hazırlama çalışması yapılmakta ve halen devam etmektedir Dünya medeniyetlerindeki büyük ölçekli yapılanmaları, siyasî, ekonomik ve coğrafî kutuplanmaları genel olarak incelediğimizde bunu görebiliriz Fakat olaylara dar bir çerçeveden ve 50-60 senelik bir süreç içerisinden bakarsak büyük resimdeki asıl anlatılmak istenen meseleyi tam kavrayamayız İşte bu da, Hz İsa’nın ikinci kez geldiğinde dünyada nasıl bir medeniyetin olması gerektiği ve hangi coğrafî koşulların oluşmasının gerektiğini bilmekle olur Bunu bilemeden Hz İsa’nın ikinci kez geleceği yerin tam olarak neresi olduğunu bilemeyiz Kısacası olaylara kısa bir zaman sürecinden değil de en az iki bin yıllık bir tarih sürecinden başlayarak bakmamız gerekir Dolayısıyla tarih içinde Batı dünyasındaki pek çok ilâhiyâtçı, uzman din adamları ve Hristiyan rahipleri ile İslâm dünyasındaki birçok âlim bu konuya bir açıklama getirmek için çaba vermişler ve çeşitli tahminlerde bulunmuşlardır Bazı âlimler Hz İsa’nın ineceği yerin, Şam’daki Emeviye camisinin bir minaresi olduğunu, bazıları Kudüs’teki Mescid-i aksâ’nın kubbesi olduğunu ve bazıları da Arabistan Yarımadası’ndaki Ürdün Nehri’ne yakın çöllük bir bölge olduğunu iddia etmişlerdir Buna karşılık, Batıdaki Hristiyan Din adamları ve İlâhîyât Uzmanları ile İncil Araştırmacıları da Hz İsa’nın Avrupa veya Amerika’daki bir yere ineceğini veya bu iki kıtanın birisinde ilerki bir zamanda yeniden doğacak bir çocuk olduğunu ve hayatının ilerleyen dönemlerinde bu çocuğun Papazlar ve Din adamları ve konunun uzmanları tarafından tanınarak Hakikî İsa AS olduğunun anlaşılacağı şeklinde yorumlar yapılmıştır İncillere göre ise, Hz İsa’nın gökyüzündeki bulutların üzerinden görkemli ikinci gelişi tüm dünya tarafından açıkça görülecek ve herkes O’nun geldiğine inanacaktır Şimdi mantıklı bir şekilde düşünürsek bu görüşlerin hemen hemen hepsinin gerçekçi ve akla yakın olmadığını ve sırr-ı imtihan koşulları içerisinde değerlendirildiğinde imkansız olduğunu anlarız: Şöyle ki, Birincisi, Hz İsa’nın geldiğini açıktan açığa herkes anlayamayacaktır, böylece batılı düşünürlerin ve İncillerin Hz İsa’nın bedenen gökyüzünden açıktan açığa gelmesi düşüncesinin yanlış olduğu ispatlanmış olur İkincisi, İslâm âlimlerinin bu konu ile ilgili ifadelerinin çoğu kapalı ve te’vile muhtaç olduğunda Şam’a veya Kudüs’e bedenen inmesi akla ve sırr-ı imtihan koşullarına aykırı gibi görünmektedir ve bu görüşler de doğru yorumlanmazlarsa yanlış anlaşılmalara sebep olmaktadır İslâm âlimleri bu konu ile ilgili hadisleri Üstad Said Nursî’nin de söylediği gibi kendi zamanlarına ve şartlarına göre yorumlamışlardır Mesela buna bir örnek vermek gerekirse; bir Hadîs-i Şerif’te Hz İsa’nın Şam’daki bir caminin beyaz mineresine sabahleyin ineceği ve O’nu bekleyen Hz Mehdi’ye tabi olup: “Ey Mehdi, bu namazın kameti senin için getirildi, buyur namazı sen kıldır Bu, Allah’ın ümmet-i Muhammed’e bir ikramıdır” Şeklinde ifade edilen Nuzûl-ü İsa meselesini çoğu âlim bugünkü Suriye’nin Başkenti olan Şam kenti olarak yorumlamışlardır Fakat o zamanlar şuna dikkat edilmemiştir: Şam eski devirlerde ve hatta İslâmiyetin dünyaya yayılmaya başladığı ilk dönemlerinde İslâmiyetin ve ilmin merkeziydi Oysa ki Hadis’te geçen Şam kelimesinin başka bir anlamı daha vardır ve o da “Sol”dur Yani İslâmiyetin ilk dönemlerinde “Şam” kelimesi coğrafî olarak, Arap Yarımadası’nı solunda kalan ülkeler ve yerler için (bu bölgelere Türkiye’nin batısında bulunan bölgeler de dahildir) kullanılmaktaydı Dolayısıyla İS 1000-1500 yılları arasındaki dönemde, Hadis’te geçen bu kelime, İslâmiyet için merkezî bir konumda bulunan “Şam” kenti olarak yorumlandı Oysa ki, tarihi incelediğimiz zaman İS 1453 yılındaki İstanbul’un fethinden günümüze kadar geçen süren 500 yıllık süreç içerisinde ve özellikle de içinde yaşadığımız bu yüzyılda bu merkeziyet Şam’dan İstanbul’a doğru kaymış ve yer değiştirmiştir Üstelik uzun bir süre İslâmiyetin hamisi olan Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarındaki merkezi ve halifeliğin bulunduğu makam da İstanbul’da bulunmaktaydı Dolayısıyla Hadis’te geçen “Şam” kelimesini anlamı zamanla değişmiş ve Hz İsa’nın ikinci gelişinin gerçekleşeceği yerin belirlenmesi için te’vile muhtaç bir hale gelerek yeniden yorumlanması gerekmiştir Sonuç olarak Hadis’te geçen “Şam” kelimesiyle İstanbul’un kasdedildiği sonucuna ulaşmış oluruz Şimdi gelelim “Beyaz Minare” ifadesinin çözümlenmesine Hadiste geçen bu caminin ve minarenin bulunduğu kasdedilen yerin, merkezî bir yerde bulunan ve içinde bir caminin de yer aldığı çok büyük bir külliye olduğu anlaşılmaktadır İstanbul’da bulunan bu camilerden ve külliyelerden en büyüklerini araştırdığımız zaman en büyük cami ve külliye’nin Kanunî Sultan Süleyman zamanında Mimar Sinan tarafından inşa edilen Süleymaniye camii ve külliyesi olduğu kolayca anlaşılır Yani “Şam’daki Beyaz Minare” ifadesinde kasdedilen yerin aslında, İstanbul’da bulunan “Süleymaniye Camiini ve Külliyesi”ni işaret ettiğini çözümledik Şimdi gelelim Hz İsa’nın sabaha karşı, seher vaktinde inmesine İkinci meselede, Hz İsa’nın ikinci gelişinde yetişkin bir insan olarak geleceğine ve daha sonraları Hakikî İsa as olacağının anlaşılacağını çözümlemiştik Dolayısıyla Hz İsa’nın ikinci kez geleceği yerin neresi olacağı ve nasıl geleceği meseleleri bu noktada ortak bir paydada buluşmuş olur ve her iki meselenin de âyetler ve hadisler çerçevesinde aklî ve ilmî bir çözümü de ortaya çıkmış olur Böylece, Hadis-i Şerif’in 1400 sene önce bildirdiği bu mu’cizevî te’vili, bu şekilde çözümlersek harika bir şekilde bu Büyük Caminin minaresine, yani Hz İsa’nın ikinci kez geldiğinde sabaha karşı dünyaya gönderildiği yere ve dünyaya indiği yere ulaşmış oluruz Yani Hz İsa, ikinci kez geldiğinde yedi tepeli İstanbul’un en yüksek tepesi (70 m) olan ve aşağıdaki haritada ikinci tepe olarak işaret edilen yerde inşa edilen Süleymaniye Camii’nin Beyaz Mermer’den yapılan sağdan ikinci minaresine inecek ve böylece ikinci kez dünyaya gönderilmiş olacaktır Üstelik I Konstantin’in İS 325 yılında Hristiyanlığın merkezini, Roma’dan İstanbul’a taşıdığını düşünürsek savunduğumuz ve burada istpatlamaya çalıştığımız bu görüşün daha akla yatkın ve ilâhî kanun ve hikmet çerçevesi içinde gerçekleştiğini görmüş oluruz
İKİNCİ CEVAP
Hz İsa’nın ikinci gelişindeki yapılanmalardan ve yerlerden ikincisi ve en önemlisi; O’nun ikinci gelişindeki otuzlu yaşlarının başlarına, yani müceddidlik görevinin başlangıcında oluşan ve etnik, demografik ve coğrafî olarak iki bin yıl önceki yaşadığı yer olan Celile Bölgesi ve Nasıra Köy’üne benzer bir yapılanma olan “Yeni Roma”dır Evet, gerçekten de dünya üzerinde böyle bir yapılanma oluşmaktadır Allah’ın âhir zamana yönelik ve Kıyamet Süreci için tasarladığı bu ilâhî plan belli bir program çerçevesinde oluşturulmaya devam eden bir yapılanmadır Biraz sonra göreceğimiz Haritalarda ve Tablolarda iki bin yıl önceki coğrafî ve demografik koşullarla günümüzde oluşturulan bu yeni yapılanmanın koşullarının ve planlarının benzeştiğini ve Hz İsa’nın ilk yaşadığı dönemdeki koşulların oluşmaya başladığını hayretle göreceksiniz Yaklaşık 2000 seneden beri devam eden bu yapılanma günümüzde de devam etmektedir Hz İsa’nın iki bin yıl önce geldiği ortam ve coğrafî koşulların bir benzeri günümüzde de oluşturulmaktadır Aşağıdaki Haritaları bu çerçevede yorumlarsak bazı yerlerin benzeştiğini kolayca görebiliriz Hz İsa’nın ikinci gelişinin İstanbul’da gerçekleşeceğini ispatladıktan sonra benzeşen bu yerlerin bazılarını şöyle yorumlayabiliriz: Örneğin iki bin yıl önceki bir iç deniz olan Akdeniz’in yerini, bu kez yine bir iç deniz olan Marmara Denizi Yine iki bin sene önceki Roma İmparatorluğu’nun yerini, Avrupa Birliği’ni oluşturan Avrupa Kıtası ve Türkiye’nin Batısını da içine alan Bölge; iki bin yıl önce hak din olan İsevîğin hakim olduğu Filistin (Yahudiye) topraklarının yerini, İslâmiyetin hakim olduğu Türkiye; Süleyman Mabedinin bulunduğu Kudüs ve Hz İsa’nın ilk gelişindeki doğum yerinin bulunduğu Beytlehem Kentlerinin içinde bulunduğu Yahuda Bölgesi’nin yerini, Süleymaniye Camiinin bulunduğu İstanbul (Yeni Yeruselâm ve Yeni Celile) almaktadır Aşağıdaki tabloda ve haritalarda bu durum ve benzeşen bu bölgeler daha iyi görülebilmektedir:


Âhir zaman şahıslarının en önemlilerinin kim oldukları şimdilik tam olarak bilinmemekle beraber, yukarıdaki büyük haritalarda âhir zamanın en önemli şahısları olan Hz İsa, Hz Mehdi, İslâm Deccalı ve Büyük Deccal’ın ortaya çıkarak faaliyetlerine başlayacakları muhtemel önemli yerler, küçük haritalarda roma rakamlarıyla işaretlenmiştir Haritaya dikkat edilirse âhir zamanın büyük şahıslarının en önemli ve ortak özelliğinin, İstanbul’da dünyaya gelip bu bölgede ortaya çıkmaları ve hepsinin de denize yakın ve kıyıda yer alan yerler olmasıdır Dolayısıyla bu özellik de, onları tanıyabilmemiz için Allah tarafından bize verilen coğrafî ve geometrik bir işaret olabilir ve bu da O’nun âhir zamana yönelik mükemmel bir planı ve projesidir Çünkü daha önceki kısımlarda da incelediğimiz gibi hadislerde, âhir zamanın önemli şahıslarının ortaya çıkacakları ve mücadelelerine başlayacakları yerler belirtilirken (Gerek Hz İsa, gerek Hz Mehdi ve gerekse her iki Deccal’a ait hadisler olsun) hep “Şam Bölgesi” ve “Üç Deniz’in birleştiği bir yer” olarak belirtilen ve tarihî yarımadayı da içine alan eski İstanbul ve Adaları da içine alan ve kozmopolitan bir bölge olarak belirtilen bir yerden bahsedilmekte ve üstü kapalı olarak bu şahısların ortak olarak çıkacakları yer olarak mu’cizevî bir tarzda yakın tarihteki Osmanlı İmparatorluğu’nun son halifelik merkezinin ve Antik dönemdeki Roma İmparatorluğu’nun son merkezi olan İstanbul’a işaret edilmektedir
Dolayısıyla İstanbul âhir zaman açısından çok önemli bir merkez olup, önemli gelişmelere sahne olacak çok önemli bir Kozmopolitan kenttir Yani, nasıl ki Kudüs Hz İsa’nın ilk gelişinde ve Mekke Hz Muhammed’in Peygamberlik döneminde Medeniyetin ve gelişen önemli olayların merkezi konumunda ise; aynı şekilde İstanbul da, âhir zamanda gelişecek olayların merkezi konumundadır Yakın zamanlarda, tüm dünyanın gözünün İstanbul’un üzerinde olması bunun en önemli göstergesi ve işaretidir
Dolayısıyla tüm bu hadisler, âhir zamanın bütün önemli şahıslarının ilk ortaya çıkış yerleri ve âhir zamanda gelişeceği bildirilen önemli olayların ortak noktası olarak İstanbul’u işaret etmektedir Fakat işin ilginç tarafı hadisleri ve âhir zamanda gelişecek olayları ve bu şahısların karşılaşma ortamlarını iyi bir şekilde tasvir ettiğimiz zaman; bu durumun sadece Hz İsa ve Hz Mehdi için geçerli olmadığını; Büyük Deccal (Antiisa veya İsa Karşıtı olarak da bilinir) ve İslâm Deccalı’nın (Süfyan veya Küçük Deccal olarak da bilinir) da İstanbul’dan çıkacağı sonucuna ulaşırız Bu sonuca şu şekilde ulaşabiliriz ki, nasıl ki Hz İsa ve Hz Mehdi birlikte bir buluşma gerçekleştireceklerse ve bu durum hadiste belirtilen aynı bölge olarak geçiyorsa; Büyük Deccal ve İslâm Deccalı olan Süfyanın dahi bir ittifak ve işbirliği için birleşmeleri ve ortak hareket etmeleri için birbirine yakın bir bölge içinde bulunmaları gayet mantıklıdır Eğer bunu bir gelecek kurgusu ve bir Armageddon olarak da düşünsek yine aynı sonuca ulaşırız ki, yine her iki durumda da iki hayır gücüne karşı iki şer gücün aynı bölge içerisinde bir kutuplaşma oluşturdukları ve bunun altyapısının işaretlerinin şimdiden oluşmaya başladığını görürüz Bunun birçok kanıtı olmakla birlikte tüm hayır güçleri ve İslâm dünyasıyla birlikte eşzamanlı olarak tüm şer güçlerin ve ehl-i nifakın dahi Türkiye ve İslâm dünyasının kalbi olan ve adeta son zamanlarda Dünya’nın merkezi konumuna gelmeye başlayan İstanbul’la yakından ilgilenmeye başlaması bu durumun en güçlü kanıtlarından birisidir Fakat şimdilik çok fazla yakından hissetmediğimiz bu olaylar zinciri ilerki zamanlarda daha çok belirginleşecek ve bir iman-küfür mücadelesinin ön hazırlığının zeminini oluşturacaktır
Aşağıda sırasıyla, İstanbul’da bulunan bu bölgeleri ve âhir zamanda hangi şahsın nereden çıkacağını yaklaşık olarak belirleyen, özet bir tablo oluşturulmuştur:

Âhir Zamanın Önemli Şahsı/UnvanıHaritalardaki İşaret Edilen Bölgelere Benzeşen Yer/Bölge No
HzİSA (Meryem’in Oğlu & Mesih)I-II-III

SÜFYAN (İslâm Deccalı & Küçük Deccal)IV

Hz MEHDİ (Sâhibüzzaman& Son Müceddid)V

DECCAL (İsa Karşıtı& Büyük Deccal)VI
Tablo: Ahirzaman şahıslarının çıkacağı yerlere işaret eden karşılaştırmalı bölgeler

ÜÇÜNCÜ CEVAP
HZ İSA’NIN İKİNCİ GELİŞİNDEN ÖNCE MEDENİYETİN YENİDEN İNŞA EDİLMESİ
Hz İsa’nın ikinci gelişindeki yapılanmalardan ve yerlerden üçüncüsü ise; O’nun İS 2036 yılındaki ikinci gelişindeki müceddidlik görevinin başlangıcından (2037), otuzlu yaşlarının sonlarına doğru (2042), yani ortaya çıkacağı dönemin başlangıcına kadar geçireceği dönem içerisinde oluşan ve etnik, demografik ve coğrafî olarak iki bin yıl önceki yaşadığı yer olan Roma İmparatorluğu ve Yahudiye’ye benzer bir yapılanma olan ve tüm Ortadoğu Bölgesi’nin batısıyla Avrupa Kıtası’nı kapsayan “Yeni Roma”dır Bu coğrafî bölgeyi genel ölçekli olarak incelediğimiz zaman, gerçekten de dünya üzerinde böyle bir yapılanmanın var olduğunu kolaylıkla görebiliriz
Bu bahis, oldukça uzun ve geniş çaplı bir tarih incelemesini gerektirdiğinden; şimdilik biz burada, bu yapılanmanın kısa bir özetini sunmaya çalışacağız Hatırlarsak, Ulü-l Azm peygamberlerin gelmesinden önce büyük medeniyetlerin inşa edilir ve bu medeniyetlerin kuruluş amaçlarını ve o dönemlere ait özelliklerinden bazıları, örneğin İbrahim AS ve Mezopotamya Medeniyeti veya Musa AS ve Mısır Medeniyeti veya İsa AS ve Roma Medeniyeti gibi vb o peygamberin dönemine ait bir altyapı oluşturur İşte bu incelemenin detaylarına girmeden önce de, yani Hz İsa’nın ikinci gelişinden önce oluşturulmaya başlayan bu medeniyetin yapısını da tahkiki bir şekilde görebilmek için; yeni oluşan bu medeniyeti, daha önceki büyük medeniyetler gibi görebilmek ve Hz İsa’nın ikinci gelişinden önce O’nun ortaya çıkacağı medeniyetin ve bu medeniyetin karşısında yer alan ve gücünü inkarcı bir felsefeden alan inkarcı medeniyetin yapısını inceleyeceğiz Daha önceki bölümlerde değindiğimiz gibi, her medeniyet bir müceddid veya bir peygamber liderliğinde nasıl yeniden yapılandırılıyorsa; içinde bulunduğumuz günümüz medeniyeti de, bu şekilde yeniden oluşturulmaktadır Fakat bu oluşum, genel olarak 50-60 yıllık bir döneme yayıldığından kısa zaman aralıklarında yapılan yüzeysel gözlemler ve araştırmalar bize bu konu ile ilgili tam bir fikir ve kesin bir kanaat kazandıramaz Dolayısıyla bu türlü elde edilecek ilmî sonuçlar, oluşmakta olan bu yapıyı tam olarak göz önüne seremez Bu yüzden bu dönemde, yani en az bir kuşağın geçtiği bu ara dönemde bu medeniyet sistemi o günkü koşullara ve şartlara göre gelecek olan yeni bir müceddid ve/veya peygamber için yeniden inşa edilir Dünyada ortalama bir 100 yıllık süre içerisinde oluşmaya başlayan bu medeniyetlerin coğrafî, siyasî, ekonomik, askerî ve demografik yapısını ve dinî kutuplaşmanın yapısını görebilmek için aşağıdaki haritaları ve tabloları dikkatlice incelersek bu konuda bir fikir sahibi olabiliriz Dikkat edilirse yukarıdaki haritalarda ve toblolarda en göze çarpan etkenin ve hemen hemen tüm sahalarda yükselişe geçen değerin İslâm olduğu kolaylıkla görülebilir İşte bu kısa incelememiz sonucunda, 1900’lü yılların başlarından 2000’li yılların başlarına doğru hızla yükselişe geçen İslâmiyetin bu hızlı yükselişi; Hz İsa’nın ikinci gelişinin önemli bir işareti ve Hz İsa’nın ilk gelişinden ve peygamberlik görevini yerine getirdiği dönemden tam 2000 yıl sonra Hz İsa’nın ikinci gelişiyle oluşan yeni bir medeniyetin oluşumunun yavaş yavaş başladığının bir göstergesidir Öyle görünüyor ki, yakın bir zamanda bu oluşum yapılanmasını bitirecek ve asıl inşa edilme amacı olan Modern İslâm Medeniyeti’ne ve Hz İsa ile Deccal arasındaki İman-Küfür mücadelesine tanıklık edecektir İşte genel olarak bu oluşum halindeki medeniyetin ilerleme safhaları dikkatlice izlenirse bu büyük ve çok uluslu medeniyetin yakın bir gelecekte, kendisini oluşturan ve bu mücadelenin yapılacağı iki medeniyetten oluşan; Amerika (Yeni Dünya) ve Avrupa (Yeni Roma) olarak adlandırılan, iki alt medeniyete ve Gayrimüslim (Yeni Dünya Dini ve Ateizm) ve Müslüman (İslâm ve İsevîlik) şeklinde iki alt inanç sistemine indirgeneceği görülür Dolayısıyla Amerika Medeniyeti’nin tabi olduğu inanç sistemi, Deccal’ın ve Şeytan’ın öncülüğünü yaptığı Yeni Dünya Putperest Dini ve Ateizm olurken; Avrupa ve Asya ile Afrika’nın bir bölümünü içine alan Medeniyet’in tabi olduğu inanç sisteminin, Hz İsa ve Hz Mehdi’nin öncülüğünü yaptığı İsevîlik ve İslâm olacağı görülür İşte şimdi oluşmakta olan bu iki Medeniyet’in yapısını ve oluşma nedenlerini ve sonuçlarını kısaca inceleyelim:
İKİ BÜYÜK MEDENİYET: AMERİKA ve AVRUPA
Eski Antik çağlarda olduğu gibi tarihin her döneminde inşa edilen yeni bir medeniyet günümüzde de yeniden doğmakta ve inşa edilmektedir Tüm zamanlarda olduğu gibi yine iki kutuplu olarak inşa edilen bu medeniyetin bir kutbunda inkarcı fikir sisteminden güç alan ve Şeytan tarafından yönlendirilen bir medeniyet olan “YENİ DÜNYA DÜZENİ” olarak adlandırılan “AMERİKA MEDENİYETİ” yer alırken; bunun tam zıttı olan ve karşısında yer alarak “TEVHID İNANCINI” ve “ÜÇ DININ BIRLIĞINI” savunan ve ALLAH tarafından bu ilâhî plan ve programa göre oluşturulmakta olan ve “YENİ ROMA İMPARATORLUĞU” olarak adlandırdığımız “AVRUPA BİRLİĞİ” yer alır Yeni Dünya Düzeni ve Amerika, Deccal’ın gelişi ve Şeytanî krallığını oluşturması için devasa gökdelenlerle ve muazzam yapılarla yeniden inşa edilirken; Yeni Roma ve Avrupa ile Ortadoğu’nun bir kısmını (Türkiye’nin Batısı da dahil) içine alan bölge, Hz İsa’nın ikinci gelişi, üç dinin birliği ve İSEVÎLİK için yeniden inşa edilmektedir Dolayısıyla, bu aşamada 2000 yıldır süren Ortadoğu’daki yapılanma yavaş yavaş sona ermekte ve Avrupa Birliği’nin sınırlarını belirleyen bölge, tıpkı 2000 sene önce olduğu gibi Roma İmparatorluğu ile benzer bir yapı arzetmektedir
Dünyanın son zamanlarda almaya başladığı bu ekonomik, siyasî ve coğrafî yapılanma dikkatli bir şekilde incelenirse, oluşturulan bu medeniyetlerin yapısının ve esas oluşum sebebinin;DECCAL’la Hz İSA arasındaki İMAN-KÜFÜR savaşının bir işareti ve altyapısı olduğu görülür Dolayısıyla diğer inkarcı fikirler ve felsefeler gibi (Örneğin, DARWIN’in SEÇİLİMLİ NATURALİZM (EVRIM) TEORISI veya KARL MARX’ın DİYALEKTİK MATERYALİZM TEORİSİ gibi vb), 1960’lı yıllarda oluşturulmaya başlayan ve ileride “Çatışan Medeniyetler” şeklinde insanları din savaşına sürükleyecek olan ve gücünü Deccal’ın inkarcı felsefesinin temelini oluşturan “KAOS TEORİSİ”nden alan ve yeni bir Darwin olarak ortaya çıkan Samuel P Huntington’un savunduğu gibi inşa edilmekte olan bu medeniyetler; bir çatışma ve kaos ortamı için değil, Allah’ın 21 asır için takdir ettiği Deccal’la Hz İsa arasındaki İman-Küfür mücadelesi için oluşturulmaktadır İşte tüm bunlar da gösteriyor ki Deccal’ın savaşçı ve çatıştırmacı fikirlerinin karşısında Hz İsa’nın birleştirici ve barışçı fikirlerinin mücadele edeceği medeniyetler ve bunların altyapıları hazırlanmaktadır Fakat bu mücadele, Deccal’a tabi olan fikir adamları ve yazarların savunduğu gibi, Hristiyanlık ve İslâm arasında yaşanacak bir çatışmayla değil; Allah’ın izniyle tüm ehl-i kitabın Kur’ân’a ve Hz İsa’ya tabi olmasıyla başlayacak ve tüm ehl-i kitabın İslâm’a tabi olmasıyla sonuçlanacaktır Dolayısıyla burada kısaca değindiğimiz bu konuyla ilgili sonuç olarak şunu söylemeliyiz ki; bu gibi Batılı yazarlarların savunduğu gibi, medeniyetler arasındaki ilişki bir çatışmayla değil; ancak karşılıklı diyalog, hoşgörü ve barışla tesis edilebilir Bu da ancak dünyadaki gelmiş ve geçmiş olan tüm medeniyetlerin, gerek Hristiyan dünyası olsun gerekse Müslüman dünyası olsun hepsinin barış ve saadet kaynağı olan Hz İsa ve Hz Mehdi’nin öncülüğünde âhir zamana yönelik tesis edilecek olan Modern İslâm Medeniyeti’ne tabi olmasıyla gerçekleştirilebilir İşte günümüzdeki tüm medeniyetleri ortak bir noktada ve paydada birleştirecek olan yegane gerçek budur Bunun dışındaki tüm görüşler ve kişisel yorum ve çözümler insanları ve medeniyetleri daha çok karmaşaya, kaotik bir dünyaya ve bunun sonucunda da mutlaka çatışmaya götürecektir İşte içinde bulunduğumuz bu âhir zamanda, Kur’ân eczanesindeki ilaçlarla medeniyetlerin hastalıklarını ve tedavi yöntemlerini teşhis ve tedavi edebilecek yegane doktorlar Hz İsa ve Hz Mehdi’dir Hadislerden de anladığımıza göre, bunun dışında bir çözüm aramak bizi daha büyük açmazlara ve çatışmalara götürecektir Bütün tarihsel zamanları ve çağları hak dinin hakimiyeti için yeniden yapılandıran ve yenileyen hakîm-i zülcelâl hazretleri, içinde bulunduğumuz bu yüzyılı da bu şekilde oluşturulan bir medeniyetler sistemi ile yeniden yapılandırmaktadır Dolayısıyla bu yapıya dar bir çerçeveden değil de geniş ölçekli ve yaşanmış tarihle birlikte bir bütün olarak bakabilenler bunu görebileceklerdir Şimdi yukarıda kısaca değindiğimiz bu iki medeniyeti başka bir açıdan ve belki de aklımıza hiç gelmeyen bir yönüyle, yani Hz İsa’nın ikinci gelişinin bir ön hazırlığı olarak düşünerek; oluşumunun nedenlerini, tarihî yapılanma sürecini ve günümüze kadar süren yapılanmasını basitçe ve özet olarak anlatmaya çalışalım:
AMERİKA MEDENİYETİ: YENİ DÜNYANIN KEŞFİ
Modern Tarih Bilimi, oldukça uzun bir süredir Amerika kıtalarını Eski Dünya ile tanıştıran gezginin Christoph Colombus olmadığını; bu yolculukların sanıldığından oldukça eski tarihlerde, yani bildiğimiz en eski “Deniz Halkları”nın seferleri sırasında keşfedildiğini bulmuştur Şimdi şöyle diyebilirsiniz neden tarih kitaplarında onlarca hatta yüzlerce senedir Amerika’yı keşfeden kişinin Colomb olduğu yazıldı ve herkes de bunun doğru olduğuna inandı Bunun sebebi oldukça basittir, çünkü nasıl ki Hz İsa’nın peygamber olduğunu ve Allah tarafından gönderildiğini ilan eden kitaplar ve yayınlar iktidarı elinde bulunduran zamanın yöneticileri tarafından işlerine geldiği gibi yorumlanıp, Hz İsa’nın Tanrı ve/veya Tanrı’nın Oğlu olduğu şeklinde halka lanse edildiyse ve bu yolla çok büyük tarihî gerçekler saptırıldıysa; benzer anlayışla, Amerika’nın keşfinden ve oradaki altınların yağmalanmasından ve yeni koloniler elde edilemesinden başka bir gerçeği düşünmeyen ortaçağ baskıcı ve emperyalist yönetimleri de tarihsel gerçeklikleri saptırdılar ve Amerika’yı sahiplenip bir Yahudi mirası elde etmek uğruna, varolan gerçekleri tarih kitaplarına geçirmediler İşte bu kısımda bu tarihsel saptamaları ve tespitleri yeniden ve farklı bir orjine göre yapacağız ve şimdilik klasik tarih anlayışını es geçeceğiz ve gerçeklerin ne kadar farklı olduğunu göreceğiz Ne var ki, Arkeolojik bulguların gerçekten (günümüz şartlarında bile) çok sınırlı olması, bu “Orjin Noktası”nı saptayabilmemizin önündeki en büyük engellerden biridir
Tarih bilgimiz konusunda bugün gelinen nokta her ne kadar küçümsenmese de bunun gerçekliğine ilişkin veriler ne yazık ki çok azdır Pek çok bilgi ve doğru sanılan şeyler aslında bir yanılsamadan ibarettir ve buna yakın tarih de dahildir Şunu da ilave etmeliyiz ki, bir bilim dalı olarak Arkeoloji henüz çok genç bir bilimdir ve bu alandaki sistematik çalışmaların ancak bundan 200 yıl önce başladığını unutmamamız gerekir Oysa ki yazılı insanlık tarihi neredeyse 6000 yıllık bir geçmişe sahiptir ve bugün sahip olduğumuz ve elde ettiğimiz bilgi birikiminin ağırlıklı bölümünü, yirminci yüzyılda yapılan araştırmaların ve keşiflerin oluşturduğunu unutmamamız gerekir Dolayısıyla bundan önceki dönemlerden kalan Arkeolojik ve Tarihî araştırma sayısı çok azdır ve tarihin büyük bir bölümü hala tam olarak aydınlatılabilmiş değildir Orta ve Güney Amerika Arkeolojisi ise, tüm bu araştırma süreci içinde en yenisidir ve bu konudaki araştırmaların başlaması bundan yaklaşık 100 sene öncesine dayanır Yucatan ve Meksika platosundaki düzenli araştırmaların başlangıcı, 20 yüzyılın başlarına denk gelmektedir
Bilimsel disiplinlerde, herhangi bir alan çalışmasında elde edilen sonuçların öncelikle akademik düzeyde genel kabul görecek duruma ulaşması; ardından da bir anlamda tescil edildikten sonra artık kamuoyuna sunulacak hale gelmesi, gerçekten çok fazla ve gereksiz bir zaman alan; atıl ve sancılı bir süreçtir Orta Amerika’da yapılan çeşitli araştırmalar sırasında elde edilmiş bulgular ya da bu bulguların değerlendirilmesiyle ileri sürülmüş kimi varsayımlar, bu nedenle şimdilik yalnızca ve sadece Amerika’daki Yahudi yönetiminin çıkarı için bekleme halinde tutulurken, üzerinde karara varılamamış “Eksik tezler” kategorisinde tutulmaktadır Bu tezlerden birisi de Eski Dünya’dan Amerika’ya yapılan ilk seferlerin, 10 yüzyıl sırasında Kuzey Avrupalı denizciler tarafından başlatıldığına ait bulgulardır Bu seferlerin gönüllü liderliğini de, İrlandalı bir Rahip olan Brendan’’ın başlattığı kanıtlanmış bir bilgidir Amerika yerlilerinin kültürlerinde pek de iz bırakmayan bu keşif seferleri, Kuzeydoğu Amerika’da, dar bir bölgeyle sınırlı kaldı Ancak yine de bu seferlerin, Amerika’ya yapılan ilk ziyaret olup olmadığı kesin olarak belirlenemedi Ta ki Venezuella’da 1976 yılında keşfedilen ve yüzlerce Roma parası içeren bir hazine keşfedilene kadar Yapılan Kriptolojik ölçümlerin sonucunda, bu paraların en yakın tarihlisinin, İS IV Yüzyıla ait olduğu belirlendi Bu keşiften kısa bir süre sonra da Meksika’da XII Yüzyıldan kalma bir Aztek mezarının içinde İS III Yüzyıla ait bir Roma heykelinin başı bulundu Peki ama XII Yüzyıldan kalan bir Aztek mezarının içinde İS III Yüzyıla ait bir Roma heykelinin ne işi vardı Tüm bu bulgular uzun bir süre kamuoyundan gizli tutulurken; Amerika’nın gerçek tarihi konusunda yapılan araştırmalar bambaşka bir boyut kazandı Yapılan bu buluşlar Amerikan tarihinin, bilinen ve tarih içerisinde anlatılagelen tüm dogmasını yıkmakta ve bambaşka bir tarih ortaya koymaktaydı Dolayısıyla yapılan keşiflerin tarihlerine bakıldığında Romalıların ve Hristiyanlığın ve en önemlisi de Hz İsa’nın hakikî dini olan İsevîliğin bu topraklara Colomb’dan çok daha önce gelmiş olması mümkündür İşte bu gerçek, Amerikan tarihinin tüm değerlerini yıkar ve gücünü barbar ve yıkıcı bir Yahudi inancı olan Kabala’dan alarak inşa edilen bir medeniyet yerine; barışcıl ve modern bir din olan İsevîliğin, belki de tarihte ilk defa Allah tarafından gönderilmiş bir hak dinin Amerika’ya yani yeni dünyaya ulaşması anlamına gelmektedir
Bir İspanyol denizcisi olan Kristof Colomb, Amerika kıtasını ilk kez 1500’lü yıllarda keşfettiğinde herhalde burasının günün birinde muazzam büyüklükte 100-200 katlı yüzlerce gökdelenden oluşan yeni bir medeniyetin beşiği olacağını tahmin etmemiştir Amerika’nın yerlisi olan Eski Maya ve İnka Medeniyetlerinin oldukça sade ve basit bir yaşantısı olduğu göz önüne alındığında, yeni oluşan bu medeniyetin bu hale geleceği herhalde tahmin bile edilemezdi Oysa ki, beyaz ırkın üstünlüğüyle sonuçlanan faşist bir istila ve soykırım sonrasında Avrupa’dan ve özellikle elit tabakadan oluşan birtakım toprak sahiplerinin buralara yerleştirilmesiyle, yapay ve tamamıyla temeli güçlü olanın hakim olma ilkesine dayalı, yani darwinist ve şeytanî bir felsefeye dayalı bir medeniyet inşa edilmeye başlanmıştı bile Aslında Colomb bir İspanyol yahudisiydi ve Amerika’yı keşfetmesindeki temel amaç, yeni bir kıta ve doğal kaynaklar bulmak değildi Onun amacı, buradaki altın kaynaklarını kullanarak Kudüs’teki Süleyman Mabedi’nin bir benzerini burada, yani yeni Kudüs olarak belirlenmiş olan Amerika topraklarına inşa etmekti Onların burada başlatacakları çalışmalar ise, yüzyıllar hatta binyıllar öncesinden tasarlanmış olan çok daha büyük bir planın küçük bir parçası ve başlangıç aşamasıydı Bu büyük plan ise, tamamen sömürgeci bir anlayışa sahip olan ve tüm dünyanın küçük bir azınlığını oluşturan ve aynı zamanda tüm dünyaya yayılmış olan küçük bir elit tabakasının eline geçmesinden ve bu azınlığın tüm dünyaya rahatça hükmedebilmelerinden başka bir şey değildi Dolayısıyla Colomb’un burada başlatacağı çalışmalar, bu plana önayak oluşturacak ve Yahudilerin bekledikleri kendi Mesihleri olan Antiisa, yani Deccal’ın gelişine zemin hazırlayacak olan Masonik ve Kabalacı felsefeleri temel alan putperest Eski Mısır Medeniyeti burada inşa edilecekti Tüm bunlardan da şunu anlıyoruz ki, bu keşif hiç de klasik tarih kitaplarında anlatıldığı gibi bir rastlantı olmayıp; yukarıda sözünü ettiğimiz planın birer aşaması gibi görünmektedir
1800’lü yıllara gelinceye dek birtakım toprak sahibi zenginlerin ve kakao, tütün üreticileriyle çiftçilerin oluşturduğu kasaba devletlerinden oluşan bu medeniyet, büyük ivmesini ve ilerlemesini petrolün bulunması ve kullanılmaya başlanmasından sonra hızlandırdı Bu program içerisinde yeni oluşum halindeki dev petrol şirketlerinin temelleri işte bu yıllarda atılıyordu Her ner kadar aksini ispat etmeye çalışanlar olsa da, bugün Amerika’nın ekonomisinin kaynağı ve temeli dolara ve dolar da petrole endekslidir İşte yaklaşık 200 yıl önce George Washington’un önderliğinde Ortadoğu’ya ve oradan da tüm dünyaya, Jules Verne’nin romanlarında geçen devasa büyüklükteki bir ahtapot gibi dokunaçlarını uzatan bu dev petrol şirketleri (Standart Oil, Exxon, Mobil ve Shell gibi) daha çok büyümek ve zengin olmak için neredeyse 200 yıldır dünyada karışıklıklar ve savaşlar çıkartmak için planlar yapmakta ve her türlü şer gücün ve yapılanmanın altından çıkmaktadır İşte kendisinin de içerisinden çıkacağı bu Deccal sisteminin temelini oluşturan bu dev şirketler grubu, Amerika’nın keşfedildiği 1500’lü yıllardan beri, güç almakta olduğu bu yeni medeniyeti adeta köleleştirmiş ve 200 yıldır neredeyse Amerikan yönetiminin başına geçen tüm liderleri, nihaî hedefleri olan bir “Dünya Hükümeti” ve bu hükümet liderliğindeki “Dünya Hakimiyeti” için bir araç olarak kullanmaktan geri durmamıştır İşte 500 sene önce Colomb ve adamlarının Amerika’nın yerli halkına karşı yaptığı baskı ve zulümlerin bir benzerini, bugün bu elitin elinde bulundurduğu siyasî otorite, tüm Amerika halkına ve aynı zamanda dünyaya uygulamaya çalışmaktadır Dolayısıyla Deccal’ın içinden çıkacağı ve büyük oranda güç aldığı bu medeniyetin yüksek kuleleri ve piramitleri suretinde inşa edilen gökdelenleri ve altyapısı bu şekilde oluşmaya başlamıştı
AVRUPA MEDENİYETİ: YENİ ROMA iMPARATORLUĞUNUN İNŞASI
Hz İsa Aleyhisselâm, gökyüzüne yükseltilmeden önceki İS 30’lu yıllarda o günkü hakimiyetini tamamlayan ve Akdeniz’i kendi gölü haline getiren bir medeniyetin günün birinde yıkılacağını ve yaklaşık 2000 sene sonra tekrar benzerî bir medeniyetin kurulacağını tahmin etmiş olsa gerekir Çünkü O bir Peygamberdi ve tüm peygamberlere bildirildiği gibi gaybî bilgiler O’na da mutlaka Allah (CC) tarafından bildirilmiştir Bu ve benzerî işaretlere İncil’de rastlıyoruz Fakat günümüzde yeni yeni oluşmaya başlayan bu medeniyet, bu kez farklı olarak Avrupa’nın tamamını kaplamakla birlikte Türkiye’nin sadece Batı kısmını içine alacak bir şekilde oluşmakta; İran’a ve Ortadoğu’ya kadar uzanmamaktadır Tarihteki en önemli ve dönüm noktası olabilecek olaylardan birisi olan 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle birlikte, “Yeni Roma” olarak sınırları belirlenen bu bölgeye “İsevîlik”ten sonra ikinci kez hak bir din olan “İslâm” hakim olmuş ve böylece İslâm’ın Avrupa’ya yayılma süreci bu tarihten sonra başlamıştı İşte bu uzun hakimiyet dönemi, bir başka açıdan bakıldığında Hz İsa’nın ikinci gelişinin de habercisi ve müjdecisi olan uzun bir sürecin başlangıcını oluşturmuştu Bu süreç içerisinde, Marmara, Ege ve Akdeniz bir Türk ve aynı zamanda İslâm Medeniyeti gölü haline gelirken, eski antik dönemlerde Eski Yunan ve Helenistik Uygarlıklarının çok tanrıcı ve ateist felsefelerinin kök saldığı ve yayıldığı bu topraklar, tarihte ilk kez hak bir dinin hakimiyetine girmekteydi Her ne kadar Osmanlı’nın çöküşe geçmeye başladığı 1800’lü yıllara kadar bu hakimiyet süreci devam etmiş olsa da, günümüzde bu bölgelerin büyük bir kısmı, Kilise’nin etkisiyle ve teslis inancı doğrultusunda tekrar Hristiyanlık etkisi altında kalmıştır
Hz İsa’nın ikinci gelişinden önce oluşmaya başlayan ve Antik dönemdeki Roma İmparatorluğuna benzeyen bu kent devletleri ve site yönetimleri biçiminde oluşan bu muazzam medeniyetin temelleri de tıpkı Amerika Medeniyeti gibi 1500’lü yıllarda böylece atılmış oldu Büyük mimarların (Mimar Sinan ve Da Vinci gibi) öncülüğünde inşa edilen yeni yapılarla İsevîliğin temelini oluşturan bu kent devletleri ve siteler, Amerika’daki gökdelenli kentlerin aksine daha az katlı, mükemmel bir sanatsal tarzda oluşturulan ve genellikle gösterişsiz yapıların oluşturduğu kentlerden ve gelişmiş köylerden oluşmaktaydı Aynı zamanda büyük bir tarihî mirası da içerisinde barındıracak şekilde oluşan bu yapılanmalar, adeta her köşesinde yaklaşık 2000 senelik bir tarihî mirasın izini taşıyacak biçimde gerçek İsevî dininin yeniden yapılanmasına ve Allah’ın takdir etmiş olduğu ilâhî programa göre yeniden tasarlanmaya başlamıştı Özellikle Avrupa’daki ve Türkiye’nin Batısındaki turistik yerler ve eski antik kentler dikkatli bir şekilde incelenirse bu yapılanma daha net bir şekilde göze çarpmaktadır Tabi bu incelemeyi yaparken, 50-60 senelik kısa bir süreç değil de, yaklaşık 2000 senelik tarihî bir süreç göz önüne alınmalıdır
İşte Hz İsa’nın ikinci gelişinden önce oluşmaya başlayan ve Hristiyanlığın özü ve esasını oluşturan İsevîliğe dönüşüm sürecinde önemli gelişmelere sahne olacak olan bu Medeniyet, adeta birer sanat eseri olan mükemmel yapılarıyla (Ayasofya, Sultanahmet, Süleymaniye, Selimiye Camileri ile Efes, Milet, Troya, Roma ve Atina, Antik kentleri gibi) yeni bir medeniyete zemin oluşturacak şekilde bu şekilde inşa edilmeye başlandı Peki İsa Aleyhisselâm neden “Kudüs” veya “Şam” olarak belirtilen Doğu dünyasına değil de Batı’ya gönderilecektir?
Bu sorunun cevabını, tarihî bilgileri biraz karıştırarak ve İsevîliğin dejenerasyona başladığı dönemdeki ilk kurulan Hristiyan Kiliselerinin (Özellikle İncil’de bahsedilen ve Türkiye’nin Batı’sında yer alan yedi büyük Kilise ile Roma ve Atina’da bulunan kurulan ilk büyük Kiliseler) yerleşimini ve coğrafî konumlarını dikkatli bir şekilde inceleyerek basit olarak verebiliriz Çünkü dikkat edersek İsevîlik, Hz İsa’nın ilk öğretilerinden ibaret olan hakikî öğretisinden sapmaya Eski Yunan ve Roma’nın çok tanrıcı felsefî inançlarından etkilenerek ve özellikle Pavlos’un İsevî inancına Logos öğretisini sokmasıyla ilk defa bu bölgelerde başlamıştır Bu öğretinin temelini oluşturan ve ortaya çıktığı yer olan Batı dünyasının Doğu dünyasına açılan kapısı ise, Grek Medeniyeti, Makedonya ve şimdiki Yunanistan olarak da bildiğimiz Antik dönem Medeniyetiydi
DÖRDÜNCÜ MESELE
Hz İsa’nın Niçin İkinci Kez Geleceği?
CEVAP
Bu meselenin çözümüyle ilgili ayrıntılara geçmeden önce çok sorulan bir sorunun cevabına burada yer verelim: Niçin diğer peygamberlerden birisi değil de, Hz İsa ikinci kez gelecektir? veya bu sorunun diğer bir şekline göre: Hz İsa niçin ikinci kez gelmek zorundadır, mutlaka buna gerek var mıdır? İslâm âlimlerinin büyük bir çoğunluğu da zaman içerisinde bu soruların yanıtlarını aramışlar ve bu konuya, Kur’ân ve Hadis kaynaklı olmak üzere, aşağıdaki ON İŞARETLE özetleyebileceğimiz bir çözüm sunmuşlardır:[*]Yahudiler, Hz İsa’yı öldürdüklerini iddia etmişlerdi Allah ise, Kur’ân’da onların yalan söylediklerini, Hz İsa’yı öldüremediklerini beyan etmiştir Dolayısıyla Yahudilerin bu iddialarını ret ve yalanlarını ortaya çıkarmak için Hz İsa tekrar gelecektir[*]Âhir zamanda çok kuvvetlenen inkarcı küfür sistemleri karşısında hak dini savunmak için gereken büyük güç, insanlarının büyük bir kısmının (bunlara eski zamanlarda yaşayan insanlar da dahil) peygamber olarak kabul ettiği Hz İsa’nın vasıtasıyla gerçekleşebilir Çünkü O’nu hem Müslümanlar, hem hristiyanlar ve hem de Yahudilerin büyük bir kısmı kabul etmektedirler Dolayısıyla bunları tek bir çatı altında birleştirebilecek yegâne Peygamber Hz İsa olduğu için Hz İsa tekrar gelecektir[*]Hz İsa, İncil’de Hz Muhammed’in ümmetinin güzel vasıflarını görmüş ve kendisinin de onlardan birisi olması için dua etmiş, Allah da O’nun bu duasını kabul etmiştir Böylece, O’nun hayatını, âhir zamanda bir İslâm Müceddidi olarak inme vaktine kadar ertelemiştir Dolayısıyla O’nun bu duasının kabul olması sebebiyle, Hz İsa tekrar gelecektir[*]Hz İsa, Hz Mehdi’ye tabi olacak ve İslâm dini ile amel edecektir Dolayısıyla İslâmiyetin âhir zamanda güç kazanabilmesi için, Hz İsa tekrar gelecektir[*]Hz İsa ikinci gelişinde Hristiyanlığı yanlış ve batıl olan inançlarından arındıracak ve Teslis inancını Tevhid inancına çevirecektir Dolayısıyla Hristiyanlığın özüne dönüp tasaffi edebilmesi için, Hz İsa ikinci kez gelecektir[*]Hz İsa ikinci gelişinde savaşlardan usanmış ve barışa muhtaç olan insanlık sulh ve sükûnete kavuşacaktır Dolayısıyla dünyadaki savaşların sona ermesi ve barışın tesis edilmesi için, Hz İsa tekrar gelecektir[*]İnkarcı fikirler, ateizm ve dinsizliğin hızla yayıldığı ve insanî değerlerin hızla dejenerasyona uğradığı dünyayı yeniden din ahlakına döndürmek için Hz İsa ikinci kez gelecektir[*]Hz İsa ikinci gelişinde Yahudilerle mücadele edecek ve onların kendisinden güç ve destek aldıkları Deccal ve O’nun inkarcı fikir sistemini yok edecektir Dolayısıyla Yahudilerin ve Deccalın şerlerini etkisiz hale getirmek için, Hz İsa tekrar gelecektir[*]Hz İsa’nın ikinci gelişi bolluğa ve berekete vesile olacaktır Dolayısıyla daha önceki çağlarda kıtlık ve sefaletle mücadele eden insanlığı bolluk ve refaha kavuşturmak için Allah (CC) Hz İsa’yı âhiret âleminden tekrar geri getirecektir[*]Sahih araştırmalara göre Hz İsa ilk gelişinde bekar olarak yaşamış ve hiç evlenmemiştir Hatta İncil’in birkaç yerinde O’nun evli olmadığı fakat ismi Mecdelli Meryem olarak geçen ve hatta bazı batılı araştırmacılara göre O’nun nişanlısı olabileceği ihtimali üzerinde durulan bir hanımla evlenmek üzereyken göğe yükseltildiğine dair işaretler vardır Dolayısıyla Hz İsa’nın ikinci gelişinde evleneceği ve hatta bazı sahih hadislere göre çoluk çocuk sahibi olacağı ve yeryüzünde yaklaşık 45 yıl yaşadıktan sonra vefat edeceği ve cenaze namazının Müslümanlar tarafından kılınarak Peygamber (SAV) efendimizin yanına defnedileceği bildirilmiştirBEŞİNCİ MESELE
Hz İsa’nın İkinci Gelişinde Neler Yapacağı?
CEVAP
Hz İsa Kıyametin büyük alâmetlerinden birisidir Dolayısıyla âhir zamanda, yani dünyanın ömrünün sona erdiğine bir işaret olarak tekrar dünyaya gelecek ve ilk gelişinde yarım kalan misyonunu tamamlayarak diğer ölümlü insanlar gibi O da vefat edip yarım kalan ömrünü tamamlayacaktır Bu esnada Hz İsa’nın gerçekleştirdiği faaliyetler ve dünyada gerçekleşen büyük değişimler O’nun ikinci gelişinin en büyük işareti olacaktır Nitekim, Kitabımız boyunca açıklamaya çalıştığımız bu tafsilatlı konu, çok geniş kapsamlı olup değindiğimiz noktalar sadece buzdağının tepesi misali olup, gelecekte oluşacak olan önemli gelişmelerin basit bir incelemesi niteliğinde kalmaktadır Daha açık bir şekilde bir ifade etmek gerekirse, bu konu ile ilgili tam ve kesin bir yakîn bilgisine sahip olamadığımız için yaptığımız incelemeler ve elde ettiğimiz sonuçlar İslâm âlimlerinin Kur’ân’a ve hadislere dayandırarak ulaştıkları toplu sonuçlar olup, gerek Hz İsa’nın kim olduğu ve gerekse ikinci gelişinde çok az kişi tarafından tanınacak olması sebebiyle konu bir dereceye kadar açıklanabilirken, daha derin kısımları yoruma açık ve kapalı kalmaktadır Dolayısıyla bu kısımda Hz İsa’nın faaliyetlerine bazı sahih hadisler ışığında işarî bir surette kısaca değineceğiz ve bu işaretler henüz gerçekleşmediğinden ve uzun bir süreci içerdiğinden dolayı üstü kapalı olarak Hz İsa’nın ikinci gelişindeki faaliyetlerine değineceğiz Hz İsa’nın geleceğini ve yapacağı işleri özet olarak ifade eden hadislerin en kuvvetlisi aşağıdaki hadistir Çünkü bu hadis, en sağlam olarak kabul edilen hadis kitaplarının dördünde de bulunmaktadır:
“Nefsim kudreti elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem Oğlu İsa’nın aranıza adaletli bir hakim olarak ineceği, haçı kırıp, domuzu öldüreceği, cizyeyi kaldıracağı vakit yakındır O zaman, mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur Meryem Oğlu İsa iner ve Deccal’ı öldürür O’ndan sonra kırk yıl bol nimet içinde yaşarsınız
{Sahih-i Buharî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî}
Bu hadisin te’vili ve İslâm âlimlerinin görüşlerinin ışığı altında Hz İsa’nın ikinci gelişindeki faaliyetlerini ON İŞARET halinde aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:[*]Hz İsa’nın gelmesiyle birlikte bolluğun ve refahın artacağının ifadesi şuna işaret eder: O’nun ıslahat hareketi sadece manevî cihette olmayacak, maddî cihette de olacak, iktisadî, ekonomik ve teknolojik düzelmeler de gerçekleşecektir[*]Haçın kırılması şuna işaret eder: Hristiyanlığın iptal edilerek hakikî İsevîliğin tesis edilmesi, Teslis inancının ve Kilisenin yeryüzünden kaldırılması, bunların yerine Tevhid inancının yerleşerek Batı dünyasında İslâmiyetin kabul edilmesi[*]Domuzun öldürülmesi şuna işaret eder: Hristiyanların domuz eti yeme alışkanlıklarının iptal edilmesi demektir Hristiyanlık ortadan kalkınca dolaylı olarak domuz eti yemek, vaftiz etmek, komünyon ayinleri düzenlemek gibi ve benzeri pek çok batıl uygulamanın da iptal edilmesi anlamına gelmektedir[*]Hz İsa’nın adaletli bir hakim olarak inmesi şuna işaret eder: Hz İsa’nın ikinci gelişinde ırk ve din ayrımı gözetmeksizin tüm dünya halklarını eşit olarak; İslâmî ve İsevî değerlerine göre yargılayacak olması ve farklı dinler arasındaki yüzyıllarıdır süregelen kin ve düşmanlığın ortadan kaldırılarak barış ve adaletin yeniden tesis edilmesi anlamına gelmektedir[*]Cizyenin ortadan kaldırılması şuna işaret eder: Hristiyanların Hz İsa’nın gelişiyle topluca Müslüman olması anlamına gelmektedir Çünkü İslâmiyete göre Müslümandan cizye alınmaz gayrimüslimlerden alınır; Müslümanlardan sadece zekat alınır Dolayısıyla İslâmiyete en yakın teb’a olan Hristiyanların Müslüman olmalarıyla Cizyeye de gerek kalmayacağı anlamına gelmektedir[*]Tek bir secdenin dünya ve içindekilerden daha hayırlı olması şuna işaret eder: Hz İsa’nın geliş döneminde öylesine bir huzur ve refah dönemi yaşanacaktır ki, insanlar bu dönemde maddiyatı çok fazla düşünmeyip maneviyata, yani ibadet ve namaza yöneleceklerine bir işarettir[*]Hz İsa’nın ikinci gelişinde Hz Mehdi’nin arkasında namaz kılması şuna işaret eder: Hz İsa, ikinci gelişinde yeni bir din getirmeyip Hz Mehdi’ye, yani O’nun temsilcisi olduğu büyük cemaat olan İslâmiyete tabi olacağına işaret eder Dolayısıyla bu hadisten şunu anlıyoruz ki, Hz İsa bir Peygamber olarak değil, bir Mücceddid olarak inecektir Yeryüzüne inmeden önce, o günün şartlarına göre İslâmiyeti en iyi bir şekilde öğrenmiş vaziyette bir donanıma sahip olacak ve geldiğinde bu bilgilerini tatbik ederek İslâmiyette bu yönde bir tecdid gerçekleştirecektir[*]Hz İsa’nın Deccal’ı öldürmesi şuna işaret eder: Hz İsa’nın yeryüzüne indiğinde yapacağı işlerin en önemlisinin Deccal’ın öldürülmesi olduğu anlamına gelir Zaten O’nun ikinci gelişinin en önemli amaçlarından birisi de budur Bu sebeple O’nun ikinci gelişini haber veren pek çok hadiste yapacağı işlerin en önemlisi olarak bu mesele zikredilmektedir Fakat buradaki Deccal’ın öldürülmesi meselesi birbiri içerisinde pek çok anlama gelebilen te’viller olarak karşımıza çıkabilir Örneğin, bu öldürme işinin nasıl gerçekleşeceği konusunda çeşitli yorumlar vardır Bazıları hadislerdeki ifadenin zahirî manasını esas alarak gerçekten fiili bir çatışma sonucunda Hz İsa’nın Deccal’ı öldüreceğini söylerken; bazıları da bu öldürme işinin mecazî veya sembolik olduğu, yani O’nun temsil ettiği inkarcı fikir sisteminin yok edilmesi, olduğu üzerinde durmuştur[*]Hz İsa’nın Deccal’ı öldürmesi ayrıca şuna da işaret eder: Hz İsa’nın yeryüzüne inişinden sonra gerçekleştireceği en önemli faaliyetlerden birisinin de, Yahudilerin öncülük edecekleri ve başlarında Deccal’ın olduğu şer güçlerin etkisiz hale getirilmesi ve onların kesin bir yenilgiye uğratılmasıdır Hadislere dayanarak anlıyoruz ki, Deccal’ın önemli bir orandaki taraftarı ve askerî gücünü Yahudiler oluşturmaktadır Bu hadislere göre ise, Hz İsa Deccal ve ona tabi olan ve çoğu Yahudilerden oluşan ordusunu bugünkü Lût Gölü yakınlarında yapılacak olan çok şiddetli bir çatışmada bozguna uğratacak ve başlarında bulunan Deccal’ı bu gölün Doğu kıyısında bir yerde öldüreceğini anlıyoruz Bu sonuç çok ilerideki tarihlerde yaşanacak olmasına rağmen geçmiş tarihi incelediğimizde bu bölgede pek çok büyük savaşın yaşanması ve genellikle Yahudilerin şerli planlarından kaynaklanan pek çok çatışmaların yine aynı bölgede yaşanması ileride böyle büyük çaplı bir savaşın yaşanacağı ve bu savaşta Hz İsa’nın Deccal’ı öldürmesi o kadar da abartıldığı gibi akla aykırı görülmemeli ve gerçekleşmesi gayet muhtemel bir olay olduğu tarihin seyrinden ve bölgede yaşanan sıcak çatışmalardan anlaşılmaktadır Dolayısıyla hadisin bildirdiği olayların yaşanması gerçeklikten uzak ve olağanüstü bir mesele değil, tam aksine gayet mantıklı ve muhtemel bir gelişmedir[*]Hz İsa’nın Deccal’ı öldürmesinden sonra kırk yıl bolluk içinde yaşanması şuna işaret eder: Dinsizliğin ve inkarcı fikir sistemlerinin temsilcisi olan Deccal’ın ve onun çoğu Yahudi olan ordusunun yok edilmesiyle birlikte tüm dünyaya barış ve adaletin gelmesi, dünyanın yeniden bolluk ve refah içerisinde yaşanabilecek bir yer haline gelmesi anlamına gelmektedir Tarihte eşine az rastlanacak, çok mükemmel bir hayatın ikame olunacağı bu dönem içinde savaşlar ve çatışmalar bitecek ve tüm dünyaya muhteşem bir barış hakim olacaktır Hz İsa, bu dönemde yaşamına devam ederek evlenecek, çoluk çocuk sahibi olacak tüm İslâm dünyasının yönetimini üstlenerek ömrünü tamamlayarak vefat edecektir Hz İsa’nın ölümünden sonra ise, ye’cüc ve me’cüc’ün de etkisiyle, insanlar eskisinden daha fazla dinden ve insanlıktan uzaklaşarak dünya tekrar geri dönülmez bir biçimde bozulmaya ve kargaşaya doğru sürüklenecektir Bu dönemde kıyametin daha büyük işaretleri (Örneğin Güneşin Batıdan Doğması, Dabbet-ül Arz denen bir hayvanın yerden çıkışı ve Gökyüzünün Dumanla kaplanarak güneşten gelen ışığın büyük oranda azalması ve bunun sonucunda canlıların büyük bir kısmının ölümü ile birlikte dünyadaki canlı hayatının yavaş yavaş sona ermesi ve insanlığın yeraltında yaşamaya mahkum olması ve aynı zamanda Kur’ân hattının silinip insanlığın tamamen inkara sapmaları gibi daha büyük olaylar) ortaya çıkarak dünyadaki yaşam yavaş yavaş sona erecek ve insanlık toplu olarak dinden uzaklaşmaya başlayacaktır Dolayısıyla her ne kadar Hz İsa’nın ölümünden sonra uzunca bir süre daha (yaklaşık 100 yıl) dünyada yaşam devam edecek olsa da, yaşamakta hayır kalmayacak ve savaşlar yeniden başlayacaktır Dolayısıyla hadis, bunu açıkça ifade etmese de, mecazî anlamındaki te’villerinden bunu anlıyoruz

Alıntı Yaparak Cevapla