| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Amaçsal Nedensellik 
 
            AMAÇSAL NEDENSELLİK
 Görmedin mi Efendini, gölgeyi nasıl uzatmıştır
  Eğer dileseydi onu hareketsiz kılardı  Nitekim Güneş'i ona delil kıldık   25 Furkan Suresi 45
 Bu alıntıladığımız ayette nedensellikle ilgili önemli işaretlerin olduğu kanaatindeyiz
  Felsefeyle ilgilenmiş olan kişiler nedensellik üzerine tartışmaların felsefi birikim gerektirdiğini bilirler  Kuran'ın indiği dönemde, Kuran'ın indiği bölgede tek bir felsefi eserin, nedensellik üzerine tek bir tartışmanın izine rastlanamaz  Cahilliğin, bedevi hayatının hakim olduğu bir bölgede, nedensellik gibi çetin ve önemli bir konuya Kuran'ın parmak basması çok önemlidir  Tarihte önemli kabul edilen tüm felsefi açıklamalar, ünlü felsefecilerin kendilerinden önceki felsefi mirasa dayanmaları, o mirasla tartışmaya girmeleri veya mevcut birikimi ileri götürme çabaları sonucunda oluşmuştur  Hiçbir mirasa dayanmadan Kuran'ın yaptığı açıklamalar, Kuran'ın bu konudaki otoritesini de göstermektedir   Allah ayette gölgeyi yarattığını söylemekte, sonra ise Güneş'in, gölgenin varlığı için bir neden kılındığına işaret etmektedir
  Yani Allah gölgenin varlığının, Güneş'in var olmasının kaçınılmaz bir sonucu olmadığını, gölgenin varlığının tamamen Allah'ın tasarımının bir sonucu olduğunu söylemektedir  Ayette gölge ile Güneş'in varlık ilişkisi kabul edilmekte ve bu nedensel bağlantının yaratıldığına dikkat çekilmektedir  Yani Kuran'ın ortaya koyduğu model; Hume gibi nedensel bağlantıyı yok kabul eden septiklerden de, Evren'i tesadüfen var olan nedensel kuralların determinizmiyle açıklamaya çalışan görüşlerden de ayrılmaktadır   Nedensellik, bilim adamlarının temel ilgi konularındandır
  Nedensellik, algılanan Evren'i birbirine bağlayan unsurdur  Dünyamızı bir kaostan ibaret olmaktan kurtaran, Evren'in nedensonuç ilişkileriyle işlemesidir  Nedensonuç ilişkileri olmasa, hayatımız bir rüyadan daha karışık olurdu  Fizik, kimya gibi bilimler nedenselliği sorgusuz kabul eder  Bu bilimlerin kullanılmasıyla yapılan uçaklar, uydular, televizyonlar hep nedensonuç ilişkisine güvenin sonucudur  David Hume, nedenselliği kuşkuyla karşılamıştır ama her insan gibi o da nedensellik kurallarına dayanmak zorundadır, çünkü hiçbir insan nedenselliği reddederek yaşayamaz  örneğin Hume, yazı yazmak gibi bir nedene sarılmasaydı "İnsan Doğası üzerine Bir İnceleme" kitabı var olamazdı! Gazali'nin nedenselliği sorgulaması, nedenselliği, red etmek için değil, nedenselliğin, Allah'ın iradesinin yerine konulmasına karşı olduğu içindir  Gazali'nin pamuğun yanması için verdiği meşhur örnek amaçsal nedensellik dediğimiz, yaratılan bir sistem olarak nedenselliği ortaya koymak içindir   Felsefede nedenselliğin tartışıldığını bilmeyenlere bu söylediklerimiz saçma gelebilir
  Fakat bu açıklamaları yapma sebebimiz "nedenselliği" reddeden aşırı izahların felsefe tarihinde yer işgal etmesindendir  Doğal bilimlerin hepsi bu problemi aşmıştır ama bazı felsefeciler için bu problem mevcuttur   Kuran nedenselliği kabul eder
  Bir çok ayette "Sünnetullah" (Allah'ın âdeti) diye işaret edilen de nedensonuç ilişkisine bağlı Evren'de işletilen kurallardır  Kitabımızın ilerleyen bölümlerinde de göreceğimiz gibi Kuran, Evren'de var olan matematiksel düzene işaret eder; bu da nedensonuç ilişkilerinin matematiksel bir düzenle işlemesi demektir   Evren'de işleyen nedensonuç yasalarını fiziksel, kimyasal formüllerle ifade eden bilim adamları ile Kuran'ın söyledikleri arasında bu noktada hiçbir zıtlık yoktur
   Fakat unutulmamalıdır ki Kuran nedenselliğe onay vermekle beraber, nedenselliği bir amaçlılık içinde tarif eder
  Nedensonuç ilişkisinde nedenler sonuçlardan önce geldikleri halde; sonuç önceden tasarlanmıştır  Yani amaç önceden bilindiği için Kuran, amaçsal nedenselliği savunmaktadır  Kuran'ın açıkladığı amaçaraç zincirinde amaç Allah'ın bilgisi dahilinde oluşur, tesadüfler bu işe karışamaz, araç yaratıcı olamaz  Kuran nedenselliği kabul ederken, nedenselliğin tanrılaştırıldığı görüşlere onay vermez  Gölgenin varlığı Güneş'in var olmasının kaçınılmaz sonucu değildir; Güneş'i Yaratan, gölgenin Güneş'in yaratılması sonucu var olacağını tasarlamıştır  Kuran'ın sunduğu, yaratılan nedensonuç ilişkileriyle işleyen Evren modelidir   PROTEİNİN OLASILIĞI VE AMAÇSAL NEDENSELLİK
 
 Nedensellik kanunlarını tanrılaştıran ateistlerin görüşleriyle, nedensellik kanunlarının Allah tarafından yaratıldığını söyleyen Kuran'ın görüşlerini, somut bir örnek çerçevesinde inceleyelim
  örnek olarak kanımızdaki oksijeni akciğerlerden hücreye taşıyan hemoglobin proteinini ele alalım  Dine inanan bir kişi de, inanmayan bir ateist de kana oksijeni bu maddenin taşıdığını kabul etmektedir   Uzay'ın yaratıldığı ilk andan itibaren, Uzay'daki bütün madde, bir tek proteini tesadüfen ortaya çıkartmaya çalışsaydı bile, bu yine de mümkün olamazdı
   Peki, her iki taraf da aynı nedenin aynı sonucu oluşturduğunu kabul ediyorsa aradaki fark nedir? Fark şudur: Ateist, var olan bu nedenin bir amaç gözetilerek yaratıldığını kabul etmediği için hemoglobinin yaratılışını tesadüflere, yani amaçsızlığa bağlamak zorundadır
  Kuran'a inanan bir kişiyse (Allah'ın gönderdiği diğer dinler, Hıristiyanlık, Musevilik için de aynısı geçerlidir) amaçsal nedenselliğe inandığı için hemoglobinin varlığının amaç gözetilerek, bir kasıtla yaratıldığını, tesadüfen oluşmadığını savunur   Peki, kimin haklı olduğunu nasıl çözeceğiz? öyle bir hakem bulalım ki hem doğa bilimlerine, hem felsefeye karşı en üst derecede saygınlığa sahip olsun
  Bu hakemin matematik olmasına herhalde kimsenin itirazı olmaz  Ne felsefe içinde matematiğe ciddi bir karşı koyma olabilir, ne de doğa bilimlerinde (doğa bilimleri zaten matematiğe dayanırlar)   Madem ki tartışmamız tesadüfen oluşma veya amaçlı oluşmada düğümlendi; hemoglobin proteini örneğinde, bu proteinin tesadüfen oluşmasının olasılığını inceleyip bu sorunu çözmeye çalışalım
  Proteinler bildiğiniz gibi amino asitlerin arka arkaya gelmeleri sonucunda oluşurlar  Amino asitlerin oluşturduğu bu sırada, bir tek amino asidin yer değiştirmesiyle protein, protein olmaktan çıkar ve görevini yapamaz  (örneğin orakhücre kansızlığı denen öldürücü hastalık, hemoglobinin tek bir amino asidinin değişikliğinden kaynaklanır  ) İnsan vücudunda 20 amino asit vardır  Bir hemoglobin proteini ise 574 amino asidin belli bir sırayla arka arkaya gelmesiyle oluşur  İnsan vücudundaki amino asitlerin bu proteini oluşturmak için arka arkaya geldiğini düşünelim: Bu proteinin birinci sırasındaki amino asidin tesadüfen oluşma olasılığı 1/20'dir, ikinci sıradaki amino asidin oluşma olasılığı 1/20x1/20 dir  Proteinin bir bütün olarak oluşma olasılığı ise 1/20574'tür   Matematikten anlayanlar bu sayının imkansız demek olduğunu hemen anlayacaklardır
  Fakat biz yine de bu sayının neden imkansız olduğunu göstermeye çalışalım  Uzay'da tahmin edilen atom altı parçacık sayısı 1080'dir  Yani bu sayı Evren'de var olan en büyük sayıdır  Evren'in tahmin edilen ömrü ise 15 milyar yıldır  Evren 15 milyar yıl x 365 (gün) x 24 (saat) x 60 (dakika) x 60 (saniye) = 473,040,000,000,000,000 saniye ömründedir  Evrende var olan parçacık sayısını (1080) Evren'de var olan saniye (1018 civarı) ile çarparsak 1098 civarında bir sayıya ulaşırız  (10100'ün bile 1098'in 100 katı olduğunu unutmayın  20574 ise telaffuz edilemeyecek kadar büyük bir sayıdır ve 1098'den kat, kat, kat    büyüktür  ) Bu sayı şunu ifade etmektedir: Evren'de var olan tüm parçacıklar (elektron, proton gibi) eğer birer amino asit olsaydılar ve Evren'de var olan her saniye bir defa hemoglobin atomunu oluşturmaya kalksaydılar, yine de tek bir hemoglobin atomu bile oluşamazdı   Sonuç olarak nedenlerin amaçsal olarak yaratıldığını inkâr edenler matematik karşısında mağlup olmuşlardır
  üstelik bu olasılık hesabı, amino asitlerin var olduğu, tüm amino asitlerin canlı bünyede kullanılan sol elli amino asitler olduğu, proteinin gerekli üç boyutlu katlanmasının gerçekleştiği, protein oluşunca işlemlerin dondurulmasının gerekliliği gibi etkenlerin hepsi yok kabul edilerek yapıldı  Tüm bu aşamalar olasılığa eklense, imkansız olan daha da imkansızlaşırdı  Fakat eldeki sayı öyle bir imkansızlığı ifade etmektedir ki matematikten anlayan bir kimse için bu yeterlidir  İşte tesadüfen oluşması imkansız bu hemoglobin proteinini, vücudumuz her saniye milyarlarca adet olarak üretmektedir  Evet, yanlış okumadınız  Her saniye ve milyarlarca! Tesadüfçü, materyalist görüşe göre hemoglobin tesadüfen oluşan bir nedendir, bu neden sayesinde oksijen hücrelere gider
  Kuran'ın verdiği zihniyetle bakan bir insana göre; hemoglobin bir amaca göre yaratılmış bir nedendir, bu neden sayesinde oksijen hücrelere gönderilmekte, böylece nedensellik Allah tarafından yaratılmaktadır   Hemoglobin için verdiğimiz bu örneği vücudumuzdaki diğer işleyişlerden hayvanların ve bitkilerin dünyasına, oradan Dünya'mızın içindeki oluşlardan Uzay'a kadar genişletebiliriz
  Tüm bu alanlarda nedensellik kuralları bir amaçsallık çerçevesinde işletilmektedir   NEDENSELLİĞİN NEDENİ NE OLABİLİR?
 Nedenselliğin neden var olduğunu "Nedensellik olmasaydı ne olurdu" sorusunu sorarak bulabiliriz
  Nedensellik olmasaydı düşünmek de, yemek yemek de, yürümek de mümkün olmazdı  Evren'in nedensellik olmadan var olup olamayacağı bir yana, nedensellik olmadan bizim Evren'i anlayamayacağımız kesindir  Yemek yemek için karnımızın acıkması bir nedendir  Yemek yemek için buzdolabını açmamız ve yemeği almamız da bir nedendir  Yediğimiz yemeği önümüze koyduğumuzda yerçekimine bağlı bir şekilde önümüzde durması, yuttuğumuz lokmanın midemize gitmesi de nedenselliğe bağlıdır  Evren'de var olan yaratılışları da nedensellik kurallarına göre düşünür ve kavrarız  Böylece Allah'ın sanatının güzelliğini, Allah'ın bilgisinin sınırsızlığını kavramamıza yarayan Evren incelememiz de nedenselliğe dayanır   Nedensellik kurallarının anlaşılabilirliği de Allah'ın zihnimize verdiği yetenekler ve bu kuralları anlaşılır kılması sayesindedir
  Düşüncelerimiz nedensellik çerçevesinde oluşur  Zihnimizin akıl yürütme süreçleri nedenselliğe dayanır  Evren'de var olan nedensel bağlantılar çok basit olsaydı, birçok insan Evren'deki mükemmel yaratılışı takdir edemeyebilirdi  Eğer Evren'deki yaratılışlar var olandan çok kompleks olsalardı ve nedensel bağlantıları çözemeseydik; Evren'i kavrayamayacağımız için Evren'in yaratıcısını da iyice tanıyamama tehlikemiz doğardı  Kısacası Evren'in var olan şekilde nedensonuç ilişkileriyle bağlanması da Allah'ın mükemmel planı sonucudur   Ateistlerin düştüğü en büyük yanılgı; nedensellik kurallarındaki nedenlerin tesadüfen oluştuğunu düşünmelerinden dolayı, sonucu da tesadüflere bağlamalarıdır
  Nitekim hemoglobin proteini gibi çok basit bir örnek için bile tesadüfün nasıl imkansız olduğunu ispatladık  Eğer nedensonuç ilişkilerindeki nedenlerin, tesadüfen oluşmadığı anlaşılırsa, Evren'deki tüm sonuçların Allah'ın eseri olduğu iyice anlaşılır  Nedenselliği yaratılan bir süreç olarak değil bizzat kendisini bir yaratıcı olarak gören materyalist ateizm, maddeyi ve maddenin içindeki nedensellik kanunlarını tanrılaştırmıştır  Tesadüf düşüncesi elenince; Evren'deki tüm varlıklar otomatik olarak sonsuz bir ilmin, sonsuz bir kudretin sonucu olurlar  Yaratılış aşamalarının içinde oluştuğu zaman kavramında tesadüfi oluşumların hayal edilmesi, ateistlerin sonsuzdan beri var olan Yaratıcıyı kavramalarını engellemiştir  Tesadüf kavramı yok edilince görülen her bilgi sonsuzdan beri var olmaya terfi eder  çünkü var olan bir nesnenin veya bilginin tesadüfen oluştuğunu iddia edenler, bu tesadüfleri zamanın içindeki bir sürece bağlarlar  Tesadüf yok olunca var olanlar, sonsuzdan beri var olanın bilgisiyle gerçekleşmiş demektir  Böylece Evren'in daima var olanın yarattığı bir süreç (nedensellik kanunları çerçevesinde) olduğu anlaşılır  Evren'in Allah'ın yarattığı bir süreç olduğu Kuran'daki en temel mesajlardandır ve yüzlerce ayette bu tema işlenir   ***Alıntıdır***
 
 
 |