Prof. Dr. Sinsi
|
Sulara Gömülen Firavun
Firavun'un Sarayı
Hz Musa ve kardeşi Hz Harun, Allah'ın emri doğrultusunda Firavun'a gittiler ve ona Hak Din'i tebliğ ettiler İstekleri de, artık Firavun'un İsrailoğulları'na eziyet vermemesi ve onları serbest bırakarak Hz Musa ile birlikte gitmelerine izin vermesiydi Firavun için yıllarca yanında tuttuğu birinin, karşısına çıkıp böyle konuşması kabul edilemez bir durumdu Bu sebeple Firavun onu nankörlükle suçladı:
(Gittiler ve Firavun) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi? Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin " (Şuara Suresi, 18-19)
Firavun Hz Musa'ya duygusallıkla yaklaşmaya çalışıyordu Madem ki onu büyütüp yetiştirenler kendileriydi, Hz Musa'nın onlara uyması gerekiyordu Firavun'un yaratmaya çalıştığı bu duygusal atmosfer, kavmin önde gelenlerini de etkilemeye yarayacaktı Onlar da Firavun'a hak vereceklerdi böylece
Firavunlarıın diğer insanlardan üstün olduklarını sembolize eden bir resim
Mısırlılar tarafından yakalanan savaş esirleri ölüm cezalarının infaz edilmesini beklerken

Öte yandan, Hz Musa'nın tebliğ ettiği Hak Din, Firavun'un gücünü elinden alıyor, onu diğer insanların mertebesine indiriyordu Böylece Hz Musa'ya uyması gerekecekti Sonra, İsrailoğulları'nı serbest bırakırsa elindeki iş gücünün önemli bir kısmını da kaybedecekti
Tüm bu sebeplerden dolayı Firavun, Hz Musa'nın anlattıklarını dinlemedi bile Aklınca onunla alay etmeye çalıştı, saçma sorular sorarak konuyu dağıtmaya gayret etti Bu arada Hz Musa ve Hz Harun'u düzeni bozmaya çalışan kişiler olarak gösterip onları suçlu çıkarmaya da çalışıyordu Sonuç olarak ne Firavun, ne de yakın çevresindeki kavmin önde gelenleri Hz Musa ve Hz Harun'a itaat etmediler Kendilerine açıklanan Hak Din'e de uymadılar Bunun üzerine Allah, üzerlerine çeşitli felaketler gönderdi

II Ramses atlı savaş arabasının üzerinde büyük bir düşman topluluğunun üzerine "kahramanca" giderken Birçokları gibi bu da Firavun'un ressamlarına emrederek çizdirdiği hayali senaryolardan birisidir

Kadeş Savaşı II Ramses ile Hititler arasında geçen bu mücadele, Firavun tarafından büyük bir galibiyet olarak tarihe geçirildi Oysa Firavun ölümden son anda kurtulmuş ve barış imzalamak sorunda kalmıştı
Firavun'a ve Yakın Çevresine Gelen Felaketler
Felaketler tüm memleketi sarmıştı Her yerde kan vardı Ipuwer Papirüsü, 2 Bölüm : 5-6
Firavun ve yakın çevresi kendi çok tanrılı sistemlerine, putperest inanışlarına, yani "atalarının dini"ne öylesine koyu bir taassupla bağlanmışlardı ki, hiçbir şekilde bundan dönmeyi göze almıyorlardı Hz Musa'nın getirmiş olduğu iki mucize, yani elinin beyaz çıkması ve asasının yılana dönüşmesi bile, onları batıl inançlarından döndürmemişti Üstelik bunu açıkça ifade ediyorlardı Şöyle demişlerdi:
Onlar: Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz (Araf Suresi, 132)
Bu tutumlarının karşılığında Allah, onlara dünyada da bir azap tattırmak için ayetin ifadesiyle "ayrı ayrı mucizeler" (Araf Suresi, 133) olarak felaketler yolladı Bunlardan ilki kuraklık ve dolayısıyla elde edilen ürünlerin azalmasıydı Konuyla ilgili Kuran ayeti şöyledir:
Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık (Araf Suresi, 130)
Mısırlılar tarım sistemlerini Nil nehrine dayandırmışlardı ve bu sayede doğal şartların değişimi onları etkilemiyordu Ancak Firavun ve yakın çevresinin Allah'a karşı büyüklenmesi ve Allah'ın peygamberini tanımaması sebebiyle kendilerine beklenmedik bir felaket gelmişti Büyük bir ihtimalle, çeşitli sebeplerle Nil'in seviyesinde büyük bir düşüş yaşanmış ve nehirden çıkan sulama kanalları yeterli miktarda suyu tarım arazilerine taşıyamamıştı Aşırı sıcaklar da ürünlerin kurumasına sebep olmuştu Böylece, Firavun ve önde gelenler hiç beklemedikleri bir yönden, çok güvendikleri Nil nehrinden kaynaklanan bir felaketle karşılaştılar Bu kuraklık, kendi kavmine "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?" (Zuhruf Suresi, 51) diye seslenen Firavun'u da en güzel biçimde yalanlıyordu
Fakat ayette de belirtildiği gibi "öğüt alıp düşünmeleri" gerekirken, bu olanları Hz Musa'nın ve İsrailoğulları'nın getirdiği bir uğursuzluk olarak kabul ettiler Batıl inançları ve atalarının dini sebebiyle böyle bir düşünceye saplanmışlardı Bu yüzden de büyük sıkıntılar çekmeye mahkumdular Ancak başlarına gelecekler bununla sınırlı değildi Bu, daha başlangıçtı Ardından Allah, bir seri felaket gönderdi Bu felaketler Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular (Araf Suresi, 133)
Yukarıdaki ayette bildirilenlerin hepsi Allah'ın birer mucizesi olarak oluşmuştur Bu mucizeleri Rabbimiz bir sebebi vesile ederek yaratmış olabilir veya sebepsiz de yaratmış olabilir Bu mucizelerin asıl gerçekleşme şeklini Allah bilir Ama şunu belirtmeliyiz ki, muhtemelen Rabbimizin bu mucizeleri, görenleri iman etmeye mecbur bırakacak şekilde gerçekleşmemiştir Çünkü Bediüzzaman Said Nursi'nin söylediği gibi "Bu dünya tecrübe meydanıdır Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz " (Sözler, 24 Söz) Bediüzzaman bir başka sözünde ise mucizelerin nadir verilmesinin hikmetlerinden birinin, insanların mecbur kalmadan, iradelerini kullanarak doğruyu veya yanlışı seçmelerine imkan tanımak olduğunu açıklar:
Birinci Nokta: İman ve teklif ihtiyar (irade) dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin ve tedkik (araştırma) ve tecrübeye muhtaç olan nazarî (düşünceye ait) mes'eleleri elbette bedihî (aşikar) olmaz Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz Tâ ki Ebu Bekirler a'lâ-yı illiyyîne (cennette en yüksek derece) çıksınlar ve Ebu Cehiller esfel-i sâfilîne (cehennemin en aşağı tabakası) düşsünler İhtiyar (irade) kalmazsa teklif olamaz Ve bu sır ve hikmet içindir ki, mu'cizeler seyrek ve nâdir verilir… (Şualar, 5 Şua)
İşte bu hikmete binaen, mucize olarak gerçekleşen bu olaylar, muhtemelen görenlerin kendilerince ikinci bir mantıkla açıklayabileceği bir şekilde gelişmiştir (En doğrusunu Allah bilir) Örneğin "kan musallat kılınması" ile ilgili, Allah, Nil ırmağını sebepsiz olarak gerçek kana çevirmiş olabilir Veya bir savaşı vesile kılmış olabilir; böylece o bölgede insan kanı akmış olabilir Irmak, bakanların gözüne kan renginde görünmüş olabilir İnsanlar bir çeşit kan hastalığına yakalanmış olabilir Ancak Kuran’da bize bildirilen tüm bu felaketleri Firavun kavminin başına Allah’ın bir mucize olarak verdiğidir
Allah'ın Firavun'a ve çevresindeki inkarcı kavme yolladığı bu felaketlerden Tevrat'ta da Kuran ile bir mutabakat halinde ayrıntılarıyla bahsedilir:
Ve eğer sen salıvermek istemezsen, işte, ben senin bütün sınırlarını kurbağalarla vuracağım Ve ırmak kurbağalarla kaynayacak, ve çıkacaklar, ve senin evine, ve senin yatak odana, ve senin yatağının üzerine, ve kullarının evlerine ve kavmina ve fırınlarına ve hamur teknelerine girecekler (Çıkış, 8/2-3)
Ve Rab Musa'ya dedi: Harun'a de: Değneğini uzat ve yerin tozuna vur, ta ki bütün Mısır diyarında tatarcık olsun (Çıkış, 8/16)
Ve bütün Mısır diyarı üzerine çekirge çıktı, ve Mısır'ın bütün hududuna kondu; gayet çok idiler, ondan evvel böyle çekirge, bunun gibisi olmamıştı, ondan sonra da böylesi olmayacaktır (Çıkış, 10/14)
  fakat Rabbin söylediği gibi Firavun'un yüreği katılaştı, ve onları dinlemedi (Çıkış, 8/19)
|