| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Uri Galler Röportajı 
 
            Babam saat hastası
  Bizim Adana’daki evde her boydan, her türden duvar saati var  Saat başı hepsi ötüyor  Bir de babamın denemesine rağmen yapamadığı bozuk saatler var, onlar da bir yerlerde duruyor  
 Annem, bir gün, Alman kanallarından birinde Uri Geller’in programına denk geliyor, o sırada Uri Geller, "Evde çalışmayan saatlerinizi ekranın önüne getirin" diyor
  Mami hepsini topluyor, televizyonun önüne diziyor  O da ne Uri Geller bir şeyler yapıyor, evdeki bütün çalışmayan saatler birden çalışmaya başlıyor! Annem hayretler içinde "Nasıl oldu bu şimdi!" diye, babam da şaşırıyor ama daha cool takıldığı için çaktırmıyor  Bana anlattığında, küçük bir yazı yazdım, "Ah ahhhh!" şimdi Uri Geller’le röportaj yapmak vardı diye  Tamamen laf olsun diye  
 Bakar mısın kadere, bilmem kaç ay sonra adam karşımda
  Almanya’da, Hollanda’da, Macaristan’da, Rusya’da ve ABD’de olay yaratan yarışma programını Sinan Çetin şimdi "Fenomen" adı altında Türkiye’ye getiriyor  Bundan böyle Uri Geller de her hafta İstanbul’da olacak  Size ilk intibamı söyleyeyim: İnsan, kaşıkların önce boynunun, sonra belinin büküldüğünü görünce küçük dilini yutuyor! "Allah Allah nasıl olur?" oluyorsun  Elini filan araya sokmak istiyorsun, elektrik akımı filan hissetmek için  Nitekim soktum, hiçbir şey hissedemedim  Ama acayip heyecanlandım  Sonra durduk yerde, ortada makul bir sebep yokken bana, "Anneniz nasıl?" demesin mi? Desin  Bir tuhaf oldum, şimdi bu da nereden çıktı diye  "Arar mısınız annenizle konuşmak istiyorum" dedi  Uri Geller’i kıracak halim yok ya, aradım  Mami inanamadı, dalga geçiyorum zannetti, gerçek olduğunu anlayınca mutluluktan öldü  Bir süre konuştular    
 Sonra bana döndü, "O elindeki deftere bana göstermeden bir şekil çizsene" dedi ve arkasını döndü
  "Tamam mı? Bitti mi?" diye sordu  "Tamam" deyince bir süre suratıma baktı ve "Çok tuhaf" dedi, "İnsanlar genellikle ev, ağaç, daire, üçgen, yıldız ya da kalp çizerler, sen soru işareti çizdin" dedi  O da elindeki kağıda benim çizdiğim soru işaretinin aynısını çizmişti  Gösterdi  Milimetrik olarak aynı ölçülerdeydi  Oturduğum sandalyeden düşecektim! Özel yetenekleri olduğu kesin  Siz de gözlerinizle göreceksiniz zaten  Çok çok acayip bir adam  Ben çok etkilendim  Sıra sizde    
 1946’da Yahudi bir çocuk olarak doğmak nasıl bir şey?
 
 - Benim için normal
  Tel Aviv’de doğdum, etrafımdaki herkes zaten Yahudi’ydi ama annem ve babam için durum aynı değil  İkisi de, 2  Dünya Savaşı’nın vahşetini dibine kadar yaşamış  Bütün akrabaları Naziler tarafından öldürülüyor, onlar ise İsrail’e kaçmayı başarıyor  
 Anneniz Avusturyalı, babanız Macar asıllıydı öyle değil mi?
 
 - Evet
  Annem Sigmund Freud ile kuzen oluyor  Berlin’de doğuyor, bir yaşındayken Macaristan’a geliyor, 19 yaşındayken de babamla Budapeşte’de evleniyor  2  Dünya Savaşı sırasında malum sebeplerle terk etmek zorunda kalıyorlar orayı  İkisi farklı gemilere binip kaçıyor ve Filistin’de buluşuyorlar  Hayatta kalmaları bile mucize  Sonra Hayfa’ya yerleşiyorlar ve ben doğuyorum  
 Savaş sona erince her şey yoluna giriyor ve sonunda mutlu aileye kavuşuyoruz
  Öyle mi? 
 - Keşke öyle olsa
  Çok fakirdik ama mesele o değildi  Babamın korkunç bir kusuru vardı  
 Neymiş o?
 
 - İnanılmaz çekici bir adamdı
  Çok çok yakışıklıydı  
 Bu bir kusur mu?
 
 - Ne yazık ki öyle
  Çünkü kendimi bildim bileli, kadınlar babamın peşindeydi  Onun da kadınlara karşı müthiş bir zaafı vardı  Bu da evde huzursuzluk demek  Babamla birlikteyken annemi hep üzgün gördüm  Sürekli aldatan bir adamla birlikte olmak bir kadın için çok ağır bir şey  
 Hep mi aşıkları vardı?
 
 - Evet
  7 yaşındaydım, babam beni Tel Aviv’in en meşhur kafelerinden birine götürdü  Saat 5 filan, tam çay saati, içeride bir sürü kişi sohbet ediyor, bardak ve fincan sesleri duyuluyor  Hiç unutmuyorum, babam içeri girince herkes birdenbire sustu  O kadar acayip bir karizması vardı ki, insanlar onu görünce donup kalırdı ya da gözlerini ondan alamazdı  Babam o zamanlar bana tanrıymış gibi gelirdi  Ama tabii bu durum, evliliklerinin sonu oldu  Annem dayanamadı ve babamı boşadı  
 Kaç yaşındaydınız?
 
 - 10 civarı
  Hayatımın en kötü zamanları  Annem beni bir kibbutza bıraktı, her şeyi yoluna koyunca beni geri alacaktı  Onu o kadar özlerdim ki, geceleri aya bakardım, annemin de aynı aya baktığını hayal ederek  Gençken anneme bir söz verdim: "Senden hiç ayrılmayacağım!" Sözümü de tuttum: Annem hep bizimle birlikte yaşadı, üç sene önce 92 yaşında öldü, her zaman da çok iyi bir ilişkimiz oldu  
 Tek çocuk musunuz?
 
 - Bu da hayatımın başka bir travması! Evet, annemin doğurduğu tek çocuğum ama meğer annem, benden önce 8 kere daha hamile kalmış
  Babam çocuk istemediği için onu her seferinde kürtaja zorlamış  Dokuzuncuda annem ona rağmen beni doğurmuş  Ben de hayatım boyunca o doğmamış kardeşlerimi etrafımda hissettim ve onlar için çok üzüldüm  Gerçi babam kötü bir adam değildi, askerdi, düzenli, disiplinli bir adam  Ayakkabılarını öyle gelişigüzel çıkaramazsın, aynı hizada duracaklar  Ama işte genellikle evde değildi ya görevdeydi ya da kadınlarlaydı  Annem, babamdan ayrıldıktan sonra başka bir Macar Yahudisi’yle tanıştı ve hayatımızda güneş açtı  Güney Kıbrıs’a taşındık, Lefkoşa’ya    
 Vayyyyyyyyyyyyyyy!
 
 - Evet, birden ada çocuğu oluverdim
  Üvey babam bir dansçıydı, aynı zamanda piyanist  Lefkoşa’da küçük bir müzik dükkanı vardı  Üç piyanomuz vardı, kiraya veriyorduk  12 yaşındaydım, görevim piyanolara nezaret etmekti  Arada gidip kontrol ediyordum, akorda ihtiyaçları var mı, çizik mizik var mı? Piyanoların bir tanesi de Lefkoşa’nın Türk kesimindeydi  İşte bir gün oraya gittiğimde bir Türk imamıyla karşılaştım  Ve o hayatımı değiştirdi  
 Nasıl yani?
 
 - Aval aval piyanonun olduğu mekana giderken, birden o camiyi fark ettim, minaresi beni büyüledi
  Kapı açıktı, farkına varmadan merdivenleri çıkmaya başlamışım, tepeye kadar çıktım ve birden karşımda yaşlı bir imam gördüm  Göz göze geldik  "Burada ne arıyorsun?" dedi  "Bilmiyorum" dedim  Ama tuhafıma da gitti, çünkü imam mükemmel bir İngilizce konuşuyordu  Sonra arkadaş olduk  Ben 12 yaşındaydım, o 70  Bir gün dedim ki "Sana bir şey göstereceğim" ve ona cebimden çıkardığım kaşığı sana yaptığım gibi eğdim  Çok coşku gösterecek zannettim ama nedense kılı bile kıpırdamadı  "Bu normal" dedi  İşte o imam, hayatıma farklı bir yön verdi, kendime inanmayı öğretti, pozitif düşünmeyi öğretti, hayal ettiğim şeyleri hayata nasıl geçirebileceğimi öğretti  Bana dedi ki "Hayal ettiğin her şey gerçek olabilir!" Bunu ilk ondan duydum  "Nasıl olabilir ki?" dedim, "Hayal, aklımın içinde  Gerçek değil ki" O da dedi ki "Öyle deme, dünyadaki en büyük güç, hayal etmektir!" Üç yıl düzenli aralıklarla onu ziyaret ettim  Ve ne öğrendiysem ondan öğrendim  Sonra maaile İsrail’e döndük  
 |