Prof. Dr. Sinsi
|
Ruh Çağırma,Spiritualizm İle Hüddam İlmi Arasındaki Fark!
"KUL EUZÜ"LER
Okunuşu:
Kul, eûzü birabbil felâk, min şerri ma halak, ve min şerri gâsikin izâ vakab, ve min şerri neffassâti fil ukad, ve min şerri hâsidin izâ hased
Anlamı:
De ki: Sığınırım rabbine felâkın, halkettiklerinin şerrinden, ortalığı basan karanlıkta oluşacak şeylerin şerrinden, düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden ve hased eden hasedçilerin şerrinden
Okunuşu:
Kul, eûzü birabbin nâs, melikin nâs, ilâhin nâs, min şerril vesvasil hannas, elleziy yuvesvısu fiy sudûrin nâs, minel cinneti ven nâs
Anlamı:
De ki: Sığınırım bütün insanların rabbine, bütün insanların melîkine ve bütün insanların ilâhına; o sinsi vesvese verenin şerrinden ki, vesvese verir insanların içine kimi cinden kimi insten!
ÂYET-EL KÜRSİ
Okunuşu:
Allahû lâ ilâhe illâ hû, elhayyul kayyum, lâ te’huzûhu sinetün velâ nevm, lehu mâ fiys semâvâti ve mâ fiylard, men zelleziy yeşfeu indehu illâ biiznih, yâ’lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm, velâ yuhıytûne bişey’in min ilmihî illâ bimâ şa’, vesiâ kürsiyyühüs semâvâti vel arda, velâ yeuduhu hıfzuhuma, ve huvel âliyyül azıym ’
Anlamı:
ALLAH ki, Tanrı yoktur ancak O vardır, diridir ve kendi kendine kâimdir; ne uyuklaması ne de uyuması sözkonusudur; yerde ve göklerde ne varsa O’nun içindir; O’nun katında kim şefaat edebilir ki izni olmaksızın; bilir önlerinde ve arkalarında olanların hepsini; izni olmadan ilminden bir şeyi kapsamak mümkün değildir; kürsüsü, semâları ve yeri içine almıştır; koruması dışında bir şey kalamaz; yüce ve azâmet sahibidir
RUH ÇAĞIRMA
SPİRİTLERİN, ÖLMÜŞ KİŞİLERİN “RUH”U SANARAK ÇAĞIRMA YOLUYLA İLETİŞİM KURDUKLARI, “CİN”DİR!
Kur`an-ı Kerim’de "CİN" kelimesiyle tanımlanan; halk arasında "peri", "dev", "hayâlet", "CİN", "CİNNÎ", "iyi saatte olsunlar" diye bilinen; görüntülerine göre çeşitli isimler takılan; spiritlerin, ölmüş kişilerin "RUH"u sanarak çağırma yoluyla iletişim kurdukları; son olarak da anlattıkları masalları yutacak fikir düzeyindeki kişilere kendilerini "UZAYLI VARLIKLAR" olarak tanıtan görünmeyen "bilinç varlıklar"dır!
"NEFS"i itibariyle varlığını, hayatiyetini, "ben" bilincini bundan önceki bölümde belirtmiş olduğumuz üzere mutlak "RUH"tan alır
“CİN” adı verilen yaratıkların yapısı;
“EN İNCE MESAMATA YÂNİ MADDEYE NÜFUZ EDİCİ ÖZELLİĞE SAHİP OLAN DUMANSIZ ATEŞTEN YÂNİ BUGÜNKÜ DİLDE KULLANILDIĞI ŞEKLİYLE DALGADAN (wawe)”
Cinler, orijinleri NUR denilen kuantsal enerjinin mikrodalga enerji şekline dönüşmesiyle meydana gelmiştir
Bilinç mükemmeliyeti olarak, evrende "İNSAN"dan sonra gelmektedir
Karakter olarak insandan daha zayıf bir yapıya sahiptirler  Olumsuz olarak adlandırılan davranışları çokça ortaya koymaya yatkındırlar  Ve genellikle bu çeşit işlerle uğraşırlar  Ancak buna rağmen içlerinde, iyileri, dine bağlı olanları ve hattâ ender de olsa evliyaları vardır  
En büyük özellikleri ve eğlenceleri, insanların zayıf taraflarından faydalanarak, müsait olan yapıları dolayısı ve sebebiyle, onları kendilerine bağlı kılmak, istediklerini yaptırmak, âdeta kulları olarak kendilerine hizmet vermelerini sağlamak, taptırtmaktır  
“RUH ÇAĞIRMA( !) DALAVERLERİNİN KÖKÜNDE ESKİLERİN "HÜDDAM İLMİ" DEDİĞİ "CİN'CİLİK" YATMAKTADIR!
Bütün bu ruh çağırma (!) dalaverelerinin kökünde eskilerin "Hüddam ilmi", halkın da "CİN`cilik" dediği mesele yatmaktadır
Bilhassa eskilerin ve Anadolu halkının yakından bildiği bu konu şöyledir:
Bazı tesbih veya duaların birer "HADİMİ" yâni "hizmetlisi - görevlisi" vardır
Eğer bir kişi oturup, o kelimeyi veya duayı adedince okur, sonra da karşısına dikilen CİNden, o an için korkmadan bir şey isteyebilirse, o şey derhal olur!
Veya o CİNin kendi emrine girmesini isterse, o CİN artık onun hizmetkârı durumuna girer! Bunun için de bir çok formül vardır!
Bu formülleri bünyesinde toplayan bir çok kitaplar yazılmıştır eskiden ki, bunların içinde en meşhuru; "KENZÜL HAVAS" ismiyle bilinenidir
Bu kitabın içinde bir çok formüller vardır  
Ancak burada şunu da hatırlatalım ki, "HÜDDAM"cılık ile "RUH ÇAĞIRMA(!)-SPİRİTUALİZM" arasında çok büyük bir fark vardır
İşte o fark da şudur:
Ruh çağırma(!) veya spiritualizm denen oyunda CİNlerle temasa geçen kimseler, daima CİNLERİN elinde oyuncak olurlar  
Aynen aslan eline düşmüş tavşan gibi; CİN de onları istediği gibi elinde oynatır  Ve onlar bu durumu asla fark edemezler
"Hüddam" ilminde ise, formül, diğer yan şartlarıyla birlikte tam olarak uygulanabildiği zaman; insan, CİNni tam anlamıyla pençeleri altına alır; ve ona bütün istediklerini yaptırabilir Hattâ, bir insanı bile, bu yolla o CİNine öldürtebilir Aksi halde, yâni emre uymadığı zaman o CİN perişan olur
Bu sebeple, bu ilmin kullanılmasında, insan için öteki sisteme göre mutlak bir avantaj vardır
İşte aradaki bu fark sebebiyle, eskilerin ve günümüzde de sadece birkaç kişinin bildiği "Hüddam ilmi", spiritualizmden kat be kat üstün durumdadır Çünkü, anlattığımız üzere, bu ilimde insan için CİNni emri altına almak söz konusudur "Spiritualizm" diye veya "Ruh çağırma(!)" diye bilinen CİNlerle bağlantı hâlinde ise, CİNni hiç bir şekilde, bir bilgiyi vermek veya bir işi yaptırtmak için zorlamak söz konusu değildir
Ancak burada şu hususu da çok iyi bir şekilde anlatmak gerekir;
Eğer bir kişi "Hüddam ilmi’’nin gereği olan formüllerden birini yapmaya kalkar da; sonra başlamışken, şu veya bu sebeple; meselâ formülü uygularken yarıdan itibaren duyacağı seslerden veya o sırada gözüne görünen acaip şekillerden korkarak yarıda bırakırsa, işte o anda onun için felâket başlar
Onun, etkisi altına almaya çalıştığı CİN, o anda onu rahatlıkla avlar ve bu kişi CİNi emrine almaya çalışırken, CİN onu ele geçirmiş olur  Ki bundan sonra, o kişi artık CİNnin emrine bağlıdır Böylece, Dimyata pirince gidilirken evdeki bulgurdan da olunur
Bu sebepledir ki, "Hüddam ilmi"ne dayanan bir formülü, ya hiç yapmamalı, ya da başlanıldığı zaman, ne pahasına olursa olsun sonuna kadar yapmalıdır
Nitekim bu formülün tam olarak yapılmaması için o CİN, bir takım gürültüler oluşturur veya sesler çıkartır, âdeta içinde bulunulan evi veya katı yıkılıyormuşçasına gürültülerle sarsabilir; akla hayâle gelmeyecek korkunç şekillerde göze görünebilir! İşte bütün bunlar olmasına rağmen, kişinin bütün soğukkanlılığıyla elindeki formulü bitirmeye çalışması îcabeder
Nitekim, "fazla tesbih çekmekten deli oldu", diye halk arasında anılan hal de bu esasa dayanır
Bir kişinin yönlendiricisi olmaksızın ve formülü bilmeden rastgele tesbih çekmesi, ister istemez bir şifreyi meydana getirir ki, bu durumda, o anda şifreyle bağlantılı olan CİN otomatik olarak harekete geçip, o kişiyi hükmü altına alır  Ve o kimsenin bu durumdan haberi yoktur! Ve o CİNi kontrol altına alabilecek güce de sahip değildir Artık ister istemez o CİNle iletişimleri başlamış olur
Bu ilişkinin başlaması da bazen kulağına, bazen da içine gelen seslerle olur  Kezâ bundan önce de burun yoluyla kokular tesbit eder bazen  Ve sonunda CİNleri çeşitli şekil ve kıyafetlerde görmeye başlar bu yolunda devam ederse  
Bu gibi kişler, duydukları sesleri veya aldıkları kokuları ya da gördükleri şeyleri bu konuyu bilmeyen kişiler içinde açarlarsa, derhal "aklını kaçırdı", "oynattı" diye nitelendirirler ve hastaneye kaldırılırlar Oysa tıp henüz bu konuda âcizdir Elektro-şokla tedavi etmek ister fakat bunu da başaramaz!
Bu gibi kişiler, artık halk arasında "meczup" "zararsız deli" tâbirlerine muhatap olarak hayatlarına devam ederler
Bu gibi kişiler eğer içine düştükleri duruma rağmen, bu sahada yetkili bir şahsın eline geçerlerse, o halden kurtulmaları yollarının düzeltilmesi ve o yolda ilerlemeleri mümkündür
Aksi halde ömür boyu bu durumdan kurtulamazlar  Artık onlar "deli" olmuşlardır
İlk yüzyıllardan beri, en ilkel topluluklardan itibaren yeryüzünde görülen bir meslek ve iş vardır;
Bu mesleğe "BÜYÜCÜLÜK", yapılan işe de "BÜYÜ" denir
Bu işten gaye, bir insanı etki altına alıp, ona istemediği bir şeyi zorla yaptırmak ve bazen da hastaların iyi olmasını temine çalışmaktır
RUH ÇAĞIRMA CELSELERİNDE ŞU DUAYI OKURSANIZ İLGİLİ KİŞİLERİN CİN İLE İLİŞKİSİNDE KOPUKLUK OLUŞACAK VE Ö KİŞİLERDE DENGESİZ SÖZ VE DAVRANIŞLAR ORTAYA ÇIKACAKTIR!
Tasavvuf önce "nefis mücahedesidir"!
Bu da Hz Rasûlullah`ın "Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz" ifadesinde açıklanmıştır  
GERÇEK böyleyken; tasavvuf ehli olduğunu söyleyen sayısız insan ve onların süper mürşidleri SİGARA içmeden duramamaktadırlar!
Bir SİGARAya karşı nefis mücahedesi olmayan kişi, nerede kaldı, daha hassas konularda mücahede yapacak ve veli olacaktır  
CİNlerle ilgili pek çok eserde yazılı olduğu gibi CİNlerin gıdası kokudur! CİNlerin en çok sevdikleri koku da SİGARA kokusudur  
Sigara içen bir kişiyi buldukları zaman, artık kolay kolay onun yanından ayrılmazlar ve onun peşini de bırakmazlar Kişinin sigara bağımlılığının artmasında en büyük faktör CİNlerdir
CİNler, sigaraya yönelik bir kişi buldularmı, hemen onun içine sıkıntı verecek şekilde beynine bir sinyal yollarlar  Kişi bu sıkıntı ile hemen bir SİGARA yakar!
Dumanlarını üflemeye başladıktan kısa bir süre sonra içindeki sıkıntı kesilir! Çünkü, yanındaki CİN, o dumandan gıdalanmaya başlamış ve onun içine sıkıntı veren etkileri göndermeyi kesmiştir  Böylece o kişi sigarasını bitirir ve bir süre rahatlar
Sonra yanındaki CİN tekrar SİGARA kokusu istedi mi gene beynine içinde sıkıntı oluşturacak bir impuls yollar ve o kişi de elinde olmayarak tekrar bir sigara yakar  Ve bu durum böylece devam edip gider
Eğer, böyle devamlı SİGARA içen bir hoca veya mürşid, Gavs(!) yanına giderseniz, hemen Kur`ân-ı Kerim`in Sad sûresinin 41, Mü`minun sûresinin 98, 99 ve Saffat sûresinin 7`inci âyetlerindeki dualara devam ediniz  
Göreceksiniz ki, bu duaya devam sûretiyle beyninizin yayacağı belli dalgalar o kişinin ilişkide olduğu CİN ile ilişkisinde kopukluk oluşturacak ve bu yüzden karşınızdaki kişide bazı dengesiz söz ve davranışlar ortaya çıkacaktır
Ayrıca, Ruh çağırma celselerinde, CİNci, falcı hocaların yanında da bu duayı okursanız, bunun böyle olduğunu görerek söylediklerimize kesinlikle inanabilirsiniz
RUH’UN GELMESİ GİTMESİ, ÇAĞIRILMASI ASLA VÂRİT DEĞİLDİR RUH’U SADECE RABBI ÇAĞIRIR VE RUH DA ASLÎ ÂLEMİNE RUCÛ EDER!
Bilinsin ki, “RUH” orijinali itibariyle tektir ve Rabbin hükmüdür!
Onun, ne yemesi ne içmesi, ne yorgunluğu, ne gıdası, ne hastalığı, ne terbiyesi, ve ne de ölümü olur
Ruh insana hayatiyet verir  
Hayâtiyetimizin cevheridir Varlığımızı meydana getiren ana cevherdir ki bu “Ruh-u A’zâm”dır!
Bir de “kişilik ruhu”(1) vardır ki; bu beyinden oluşur! Ruhun ne sağlığı gibi bir kavram; ne de hastalığı gibi bir olay vardır!
Kişilerin bu mevzudaki bütün ithamları bulguda beyne aittir Rabbin hükmü bütün bu ithamlardan uzaktır
Keza ruhun gelmesi, gitmesi, çağırılması gibi hâller dahi asla vârit değildir!
Ruhu, sadece Rabbı çağırır; ve Ruh da asli âlemine rücû eder, cesedi terkederek!
Bütün ruha atfedilen hâller, gerçekte fıtrî tecelliler; zâhirde ise beyne ait fizik bulgulardır
Gerek Efendimizin devrinde ve gerekse kendisinden bir süre sonra büyüklerin hiçbiri bu mevzûda Ruha böyle bir ithamda bulunmamış; ancak daha sonraları yaşamış olan bazı kişiler, bu mevzuda konuşmak zorunda bırakıldığında, müşahede ettiklerinin gerçek mânâsını değil, sadece olduğu gibi gördüklerini izah yoluna gitmişler ve biraz açılmak zorunda kalmışlardır Ve böylece bugüne kadar gelinmiştir
Vazifemiz, gerçekleri, Rabbin izniyle, izahtır 
Şüphesiz ki herkes ilmi kadar konuşur
Şurası muhakkaktır ki, her bilgi sahibinin fevkinde ondan daha iyi bilen vardır
|