Yalnız Mesajı Göster

Çeşitli Kültürlerde Reenkarnasyon (Ruh Göçü)

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Çeşitli Kültürlerde Reenkarnasyon (Ruh Göçü)




Nors Mitolojisinde Ruh Göçü


Reenkarnasyon kavramına İskandinavya veya Viking mitolojisi de denilebilecek Nors (Norveç, Danimarka, İzlanda, İsveç) mitolojisinde, manzum olarak yazılmış Edda destanında rastlanır Edda destanını kaleme alan, Helgi Hjörvarðsson ve üstadı valkür Sváfa’nın aşk hikâyelerinin Helgakviða Hjörvarðssonar’da anlatıldığını söyler Onlar Helgi Hundingsbane ve valkür Sigrún olarak yeniden doğmuşlardı Helgi and Sigrún’un aşk hikâyesi Völsunga destanının bir kısmına ve kahraman I ve II Helgakviða Hundingsbana’nın maceralarına konu teşkil eder Onlar ikinci kez Helgi Haddingjaskati ve valkür Kára olarak doğmuşlardı Fakat ne yazık ki, hikâyeleri olan Káruljóð, yalnızca Hrómundar saga Gripssonar (Hromund Gripsson) destanında ve muhtemelen değiştirilmiş bir biçimde bulunmaktadır Vikingler’de ruh göçü inanışının olağan (sıradan) bir inanış olması gerekir Nitekim Edda Destanı’nın yorumcusu insanların ruh göçüne inanmaya alışkın olduklarını yazar


Şamanizmde Ruh Göçü


Asya şamanizminde, bazı Kuzey Amerika ve Güney Amerika kızılderililerinde ve kimi Afrika kabilelerinde ölüm olayı ile bedenini terk edenlerin yaşadığı öte-âleme ruhlar diyarı adı verilir Kuzey Asya halkları, insanın birden fazla, üç ya da yedi “can”ı olduğuna inanırlar Örneğin Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç “can”ı olduğuna inanırlar Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri “ruhlar diyarı”na iner, üçüncüsü “Göğe” çıkar İnsanın “ruhlar can”ı öte-âlemin eşiğini bekleyen eşik bekçisine rastlar; sonra kayıkla öte yakaya geçer Gölgeler diyarı’nda ölü, yeryüzünde sürdüğü yaşamı sürer Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna “sansar” adını verirler


Kişinin ölüm olayı ile bedenini terk etmesinden sonra içine düşeceği teşevvüş Asya şamanizminin kimi tradisyonlarında günahkârların ölüm sonrasında ifritlerle karşılaşma veya “köprü”den geçme dönemi olarak belirtilir Şamanların görevlerinden biri de ölen kimseye bu ifritlerden kurtulmada yardım etmektir Şamanist geleneğe göre insanlar günahkâr olduklarından ilâhî yasalar gereği öldükten sonra bu ifritlerle karşılaşmak zorunda kalırlar; fakat Tanrı insana acıdığından şamanların insanlara bu konuda yardım etmesi için yeryüzünde şamanlık kurumunu kurmuştur


Asya şamanizminde ölümden sonraki yolculukta ölünün geçemediği takdirde azap çekmesinin sözkonusu olduğu bir köprüyle karşılaşılır Şaman bu köprüyü kolayca geçebildiği gibi, ölenlere de bu köprüyü geçmelerinde yardım edebilir Orta Sibirya şamanizmine göre, şaman, birkaç ‘ırmağı’ ve bir “köprü”yü geçtikten sonra “gölgeler diyarı”nın uzandığı “büyük su”ya gelir Altay Türkleri tradisyonunda şamanın gölgeler diyarını ziyaret edişinde bir dağa çıkış olgusu da bulunur Bu diyarda ölüler aynen dünyadaki yaşamlarını sürmektedirler Onlar orada yeryüzünde tekrar doğmaya hazırlanırlar Ruh göçü kavramına Amerika’nın birçok Kızılderili kabilesinde rastlanır Inuit’lerde ruh göçü kutsal kabul edilen bir kavramdır Kuzey Amerika kızılderililerinin birçok kabilesine göre, ölüm olayından sonra ruh ve gölge bedenden ayrılır Ruh, “kurt”un hükmettiği âleme gider; yeryüzündekilerin ilişki kurabilecekleri onun “gölge”sidir Ruh, “gölge”yle birleşince yeni bir varlık oluşturur ve yeryüzünde tekrar doğar Güney Amerika kızılderililerinin çoğunun dillerinde, ruh, gölge ve imaj kavramları aynı sözcükle karşılanır


Taoizm’de Ruh Göçü


Ruh göçünden bahseden en erken Taoist belgeler Han Sülalesi dönemine dayanır Bu belgelerde “Lao Zi’nin Üç Hükümdar ve Beş İmparator Dönemi”nden itibaren farklı dönemlerde farklı kişiler olarak yaşadığı anlatılır Taoizm’in kutsal kitaplarından Chuang Tzu’da (MÖ4yy) şöyle denir: “Doğum başlangıç değildir, ölüm de son değildir Varoluş sınırsız, sonsuzdur; bir başlangıç noktası olmayan süreklilik sözkonusudur Sınırı olmayan varoluş (varlık) uzaydır Başlangıç noktası olmayan süreklilik zamandır Doğum da vardır, ölüm de; biri dışarı doğru olan sonuçtur, diğeri içeriye doğru olan sonuçtur Böylece, biçimini görmeksizin, 'İlâhî Olanın Kapısı'ndan bir içeri bir dışarı geçilir


Grek Kültüründe Ruh Göçü


Ruh göçü inanışının Batı tarihindeki kökenleri bir yandan Kelt rahipleri Drüidler’e ve diğer pagan gruplara bir yandan Grek kültürüne dayanır Grek uygarlığında ruh göçü inanışının adı « ruhların göçü » anlamına gelen «metempsycose» (Latince’de metempsychosis) idi Tarihçi Herodot’a göre Grek uygarlığındaki bu inanışın kökeni eski Mısır’dı Hermes Trismegistus'a dayandırılan Hermetika’da reenkarnasyon doktrini merkezî konumdadır Bu inanışın Grek uygarlığında MÖ8 yy ile MÖ6 yy arasında yeşerdiği sanılmaktadır Kökeni tam olarak bilinmemekteyse de birçok araştırmacı Orfe ve Pisagor’la başladığı düşüncesindedir Sokrat ve Platon da ruh göçüne inanmışlar ve Pisagor ile Platon reenkarnasyon doktrinini çevrelerine inisiyatik eğitimle açıklamışlardır Birçok eski kaynak Pisagor’un önceki yaşamlarını hatırlayabildiğini doğrulamaktadır


Orfecilik (Orfizm) ve Pisagorculuk ruh göçü doktrininin antik çağdaki temel taşlarını oluştururlar Bu öğretinin daha sonra Pindar gibi şairleri ve Platon gibi filozofları etkilediği görülmektedir Platon benimsediği reenkarnasyon ilkesinden Phédon, Ménon, « Şölen » (Le Banquet ) adlı eserlerinde ve özellikle « Er’in Öyküsü »nde doğrudan veya dolaylı olarak söz etmiştir Romanlaştırdığı Phédon adlı diyaloglarının son kısmında Platon, Sokrat’ın şu sözlerine yer verir:“Yeniden yaşamak… Eminim ki gerçekten böyle bir şey var; bu, ölüden çıkan bir yaşam


Buna karşılık Sokrat’ın yaşamı hakkında bilgi veren diğer kaynak olan Xenophon Sokrat’tan ruh göçüne inanan biri olarak söz etmez Platon çalışmalarında reenkarnasyon hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur


Orfe’den ve Pisagor’dan esinlenen akımlar Roma uygarlığında her zaman mevcut olmuşlardır Roma uygarlığında ruh göçü kavramına inanlar özellikle maddi durumu iyi sınıflar, filozoflar ve sanatçılardan oluşuyordu Virgilius ünlü “Aeneide” eserinde ruh göçüne birçok yerde göndermelerde bulunur


Gnostisizm'de Ruh Göçü


Ruh göçünü kabul eden akımlardan biri de Gnostisizm’dir Gnostikler, özellikle Ürdün, Anadolu ve Mısır’da yaşamışlardır Gnostik öğretiler çeşitli olmakla birlikte ortak hareket noktalarının şu ilkelerde toplandığı söylenebilir:


Hakikatlere ulaşabilmede dinler yetersizdir

Hakiki bilgiler, yani hakikate ait ya da hakikate yakın bilgiler ancak ruhsal ve psişik gelişim yoluyla edinilebilir

Ruh ölümsüzdür Ruh dünya yaşamında bir tür hapishane yaşamı geçirmektedir

Gerçek olan, fiziksel dünya yaşamı değil, ruhsal yaşamdır

Dünya düalite ilkesinin geçerli olduğu bir gelişim ortamıdır

Ruhsal gelişim yolunda en önemli bilgi kaynaklarından biri, ruhsal âlemden ruhsal irtibatlarla alınabilecek yüksek bilgiler içeren tebliğlerdir ki, bunlar ruhsal bakımdan seçkin insanlara verilir


Gnostik bilgelerin hemen hemen hepsi, reenkarnasyonu kabul eder Bu bağlamda gnostikler dünya yaşamının kendilerini kurtuluşa götürecek “gnosis”in elde edilmesine bir araç olarak görürler Kurtulanlar ilahi âleme nüfuz eder, o âlemle birleşirler; kurtulamayanlar da kurtuluşa kadar bu dünyada yeniden doğarlar


En önemli gnostik üstatlar arasında Simon Magus, Valentin, Basilide, Carpocrade, Saturnin, Marcion’un isimleri sayılabilir MS I ve IIyy’larda okutulan gnostisizmi Kilise hep sapkın bir yol olarak görmüş ve göstermiştir Gnostisizm’den Orta Çağ’da etkilenen topluluklar arasında Katharlar ve Bogomiller sayılabilir Bunların görüşlerini heretik kabul eden Kilise tarafından yok edilmişlerdir


Katharlar’da Ruh Göçü


Katharizm ya da Katarcılık (-okunuşu "katar"-) Orta Çağ’da Fransa’nın Albi bölgesinde ortaya çıkan, 12 ve 13 yüzyıllarda Avrupa’nın batı kısmındaki ülkelerde etkili olan bir tarikattır Din tarihçilerinden bazıları bu tarikatı Hıristiyan tarikatlar sınıfına sokmaya çalışmışsa da, Kilise’nin görüşlerine karşı çıkmış ve reenkarnasyonu kabul eden bir tarikattır “Kathar” adı, sözcük anlamıyla arınmış anlamına gelir Albigeois olarak da adlandırılan Katharlar’ın (Cathares) temel görüşleri şöyle özetlenebilir:


Ruhun dünyevi kurtuluşa ermesi için pek çok defa bedenlenmesi gerekir

Ruhun kurtuluşunu maddi bağlardan kopma yoluyla aramak gerekir

Nefis terbiyesi ruhun kurtuluş sürecini hızlandırıcı bir yoldur

Dünyada düalite (ikilem) ilkesi geçerlidir

Dünya’da Satan’ın (şeytanın) egemenliği hüküm sürdüğünden, Dünya yaşamı ötesinde bir cehennemden söz etmeye gerek yoktur (Yani cehennem bizzat yaşadığımız kötülük dolu yeryüzü olarak kabul edilebilir)

Kötülüğün kaynağı bedensel istekler, maddi hırslardır

İsa'nın dediği gibi, mal mülk edinme kaygısı kaçınılması gereken nefsanî bir kaygıdır

İsa Tanrı’nın oğlu değildir, o da hepimiz gibi, bir ruhtur

Katoliklik boş inançlardan başka bir şey değildir


Kilise ve krallık Katharlar’ı birkaç kez imha girişiminde bulunmuş ve bunu sonunda 13 yy’da Haçlı orduları başarmıştır 20000 kişinin katledilmesi ve keşişlerin yakılmasından sonra, Kathar tradisyonu kısmen Trubadur’lar tarafından sürdürülmeye çalışılmışsa da, bunların yaymaya çalıştıkları öğreti de yine Engizisyon tarafından yasaklanmıştır


Hinduizm’de Ruh Göçü


Ruh göçü Hinduizm’in temel inanışlarından biridir Hint’in diğer geleneksel dini sayılan Jainizm’de de mevcuttur Bu dinlerdeki ruh göçü kavramı Türkçe’de tenasüh olarak bilinir


Reenkarnasyon ve tenasüh kavramları, aynı ilkeleri içerdikleri sanılarak birbirleriyle sık sık karıştırılmaktadır Oysa bu iki kavram arasında çok temel farklılıklar bulunmaktadır


Bu temel farklar şöyle açıklanır:


Tenasüh inanışında ruhların sürekli olarak tekrar bedenlenmesi ilkesi bulunmakla birlikte, deneysel spiritüalizmin reenkarnasyon kavramındaki ruhsal tekâmül ilkesi bulunmaz Oysa reenkarnasyon kavramında ruhsal tekamül ilkesi vardır; yani ruhların dünyada bedenlenmeleri tekamülleri içindir


Tenasüh inanışı, ruhların dünyaya gelip gitmelerini ceza ve ödül düalitesine dayandırır Deneysel ruhçuların reenkarnasyon kavramında ise varlığın cezalandırılması veya ödüllendirilmesi gibi şeyler sözkonusu değildir Reenkarnasyonizme göre, dünya yaşamı, yapılmış hataların intikamının alınması için oluşturulmuş olamaz Kısaca, insan dünyaya bir önceki yaşamında neden başarılı olamadığının hesabını vermek için değil, gelişmek için gelir (Bir insan ruhunun bir sonraki yaşamında dünyaya geleceği beden onun tekâmül gereksinimlerine ve nedensellik kuralına göre belirlenir)


Tenasüh inanışına göre, bir insan ruhu ceza aldığı takdirde bir sonraki bedenlenmesinde dünyaya bir hayvan bedeninde gelebilir Reenkarnasyon kavramına göreyse tekâmülde geri dönüş, yani gerileme yoktur; zaten bir hayvan bedeni bir insan ruhunun gelişim gereksinimleri için yeterli olamaz



Kaynak:Vikipedi

Alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla