Prof. Dr. Sinsi
|
Reenkarnasyon Ve Ruh Çağırma Üzerine İktibas (Şeytan Ve Cin Hakkında)
Zaman zaman şeytan ve cin hususlarında çeşitli sorular sorulup, münâkaşalar yapıldığına şahid oluruz Cin ve şeytanı mikrop, bakteri gibi gözle görülmeyen maddî küçük mahlûkatla te'vil etmeye çalışan imânı nâkıs dar anlayışlar olduğu gibi, külliyen reddetme cihetine giden münkir imansızlar da vardır Hemen belirtelim ki, cin ve şeytanı mikrop, bakteri, virüs gibi maddî varlıklarla karşılaştırmak, onlarla izah etmek büyük hatadır, şahsî, beşerî, arzî bir te'vildir, dinî dayanaktan mahrumdur Yapılan açıklamaların semâvî ve mûteber olabilmesi için Kur'ân veya sünnetten bir dayanağa sahip olması gerekir
Cin ve şeytanın varlığını inkâr etmek küfürdür İmanla bağdaşamaz Mahiyetleri ile alâkalı açıklamalara gelince, bazı hususlarda nas mevcut ise de, bazı hususlar kapalıdır ve âlimler de farklı görüşler ileri sürmüşlerdir Bir kısım merakı izâle edecek kadar bazı açıklamaları kaydediyoruz:
Şeytan kelimesi, "salâh ve hayırdan uzak oldu" manasına gelen şatane fiilinden müştak olduğu kabul edilir Arap dilinde şer ve kötülükte ileri giderek mensub olduğu sınıfta temayüz eden, benzerlerinin dışına çıkan herşey için kullanılmıştır Bu sebeple, insan, hayvan vb görünen mahlûkatın şerirlerine şeytan dendiği gibi, görünmeyen mahlûkatın şerirlerine de şeytan denmiştir Kur'ân-ı Kerîm'de insanî ve cinnî şeytanlardan muhtelif âyetlerde söz edilmiştir Hadislerde bir kısım kötülükler de şeytana teşbih edilmiştir Hz Ömer (radıyallahu anh) Şam'a geldiklerinde bindirildiği bir at, altında çalım yapmaya başlayınca, hemen inmiş ve: "Beni bir şeytana bindirdiniz" buyurmuştur
Görünmeyen ve insanlara kötü telkînatlarda bulunarak onları azıtan mahluk manasındaki şeytan, cin sınıfındandır Bir başka ifâdeyle bu mânâda şeytan cinlerin asi takımına denir Ataları, "Ben ateşten yaratıldım Âdem ise topraktan yaratıldı, ateş topraktan üstündür, dolayısiyle ben Âdem'den üstünüm" kuruntusuna düşerek Cenâb-ı Hakk'ın "Âdem'e secde et!" emrine isyan eden iblistir
Âlimler çoğunlukla "Şeytanlar cinlerin asi ve şer olanlarıdır" demekte müttefiktirler
Bazılarına göre cinlerin birçok sınıfı vardır: Mutlak zikredilince cins sınıfı kastedilir, insanlarla beraber yaşayan cinnî'ye âmir, çocuklara musallat olan cinnîlere ervâh, bunların habis olanlarına şeytan denilir Kötülüğü bir derece artarsa mârid, daha da artarsa ifrit denir
Hadislerde, cin ve şeytan iki ayrı sınıfmış gibi ifâde edilmiştir Ancak meseleyi yakından tahlil eden muhakkik ulemâ, her ikisinin de esâs itibâriyle bir nev' olduğunu, biri kâfir kalarak şeytan, diğeri iman ederek cin adını aldığını söylemiştir
İblis'in lügat olarak iblâs kelimesinden geldiği kabul edilmiştir İblâs hayırdan me'yusiyet, pişmanlık ve mahzuniyet mânâsına gelir
İblis de hayırdan son derece me'yus demektir Çünkü Cenab-ı Hakk, masiyeti sebebiyle bütün hayırdan mey'us, kovulmuş bir şeytan kılmıştır Şu halde iblisi de cinnîlerin bir sınıfı kabul etmek gerekmektedir
Ancak, cinlerin asılları hususunda da ihtilâf edildiğini belirtmemiz gerekir İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'tan yapılan bir rivayete göre, cinlerle şeytanlar başka başka mahluklardır Cinlerin babası Cânn'dır İçlerinde mü'min ve kâfirleri vardır Cinler ölürler Şeytanların atası ise İblis'tir, onlar ölmezler Zamanı gelince ataları olan İblis'le öleceklerdir
Cinlerin asıllarıyla ilgili bir ihtilâf, âhirette hallerinin ne olacağı hususuna da sirayet etmiştir "Cinler Cânn'ın neslidir" diyenlere göre, onların mü'minleri cennete; kâfirleri cehenneme gidecektir
"Cinler İblis'in zürriyetidir" diyenlerden Hasan Basrî'ye göre mü' minleri cennete gidecektir; Mücâhid'e göre mü'minleri de cennete gidemiyecektir Ahirette onlara tıpkı hayvanlara denildiği gibi, "Toprak olun" denecektir İmam Âzam'ın da bu görüşte olduğu söylenmiştir, ancak onun hiçbir beyanda bulunmadığı da söylenmiştir
Şâfiî, Malik, İbnu Ebi Leylâ gibi sâir ulemâ ise iyilerinin mükâfaat, kötülerinin de azab göreceklerini söylemişlerdir
Cinlerin mahiyetini açıklama sadedinde yukarıda kaydettiğimiz, çeşitlerine dikkat çekildikten sonra: "Nevilerin sayısını Allah Teâla'dan başkası bilmez" de denmiştir Bazıları: "Mahiyetleri muhtelif cisimlerdir, ancak onları müşterek bir sıfat birleştirir, o da mekânda hasıl olmaları, uzunluk, genişlik, derinlik gibi üç buuda sahip bulunmaları, lâtif, kesif, ulvî, süflî kısımlarına inkisam etmeleridir" demiştir
Cinler hakkında ileri sürülen ilâve bir açıklama da şöyledir: "Latif ve hevâî bâzı cisimlerin mâhiyet itibariyle diğer cisim nevilerine muhâlif olmaları, onların, insanların mislini yapmaktan âciz olacakları bazı acîb, yahud meşakkatli işler için hususi bir ilme ve kudrete mâlik bulunmaları imkânsız değildir Onlar muhtelif şekillere bürünebilirler Bütün bunlar, bu hususta Cenâb-ı Hakk'ın kendilerine verdiği kudret sayesindedir "
Cinlerin bu insanüstü gücünden insanların istifâde edebileceğine Kur'ân-ı Kerim'de işaret vardır Nitekim Hz Süleyman (aleyhisselam) cinlerden istifade etmiş, emrinde istihdâm etmiş, onları asker olarak (Neml 17) müşavir olarak, (Neml 38-39) kullanmıştır
RUH ÇAGIRMA ÜZERİNE BİR İKTİBAS
Cinden bahsederken, okuyucularımızın hemen hepsi cinle ilgili işittikleri çeşitli meseleleri hatırlayıp sorular sormak isteyeceklerdir: Cinler görülür mü, onlardan istifade edelir mi? Cine bakanlar, ruh çağıranlar var, bunların mâhiyeti nedir?
Biz bu sorulara cevap vermeye kalkacak değiliz, çünkü ihtisasımızın dışında kalırlar Okuyucularımıza da bu mevzularla ilgilenmenin bir fayda sağlamıyacağına dair olan inancımızı ve meşgul olunmaması tavsiyemizi kaydetmek isteriz Bu meseleler günümüzde istismar konusu ve hatta, dinden, İslâm'dan uzaklaştırma vasıtasıdır Bu meselelerin içine fazla girenlerin maddîmanevî zarara uğrama ihtimalleri çok fazladır İslâm, kulluk emretmekte, Allah'a karşı kulluk vazifelerimiz nelerdir, bunları en iyi şekilde nasıl yerine getirebiliriz? Bunları kendimize baş mesele yapmamızı ders vermekte ve bunların peşinde koşmamızı emretmektedir
Biz yine de, efkâr-ı umûmiyenin günümüzde ruh çağırma ve cine bakma konularına gösterdiği fazla alâka sebebiyle meseleye İslâmî bir espri ile yaklaşmış bulunan Alâeddin Arpacı'nın SUR dergisinde (1987 Mart ve Nisan ayları, 131, 132 sayılı nüshaları) çıkan bir yazı ile buna bağlı bir röportajını aynen koyacağız Mevzu hakkında kısa da olsa bir fikir vereceği kanaatindeyiz
Yaşanan Olaylarla RUH ÇAGIRMA ve Doğru Bilinen Yanlışlar
"Yıllar önceydi Doktor, mühendis ve hukukçu bir grup arkadaş, mumların aydınlattığı yarı karanlık bir odada, yuvarlak masanın etrafına dizilmiş, seansımıza katılacak ruhu büyük bir merak, heyecan ve hatta korku ile bekliyorduk Parmaklarımız, daire teşkil edecek şekilde dizilmiş harfler arasında gidip gelecek fincanın üzerinde titreşip duruyordu Çevremizdeki ruhlardan birinin davetimize katılmasını rica ettik boşluğa bakarak 
Biraz sonra fincanın hareket ederek daireler çizmeye başladığını hayretle gördük Aramızda muzip birisi mi var diye birbirimize baktıksa da, benizlerimizin rengi herşeyi açıklıyordu
Seansımıza gelen, yıllar önce yaşamış bir doktorun ruhuydu Üstelik bizleri de tanıyordu Emin olmak için arkadaşlardan birini göstererek ismini sorduk Göbek adıyla birlikte cevapladı Sonra hepimizin doğum tarihlerini, medenî durumlarımızı, hatta içimizden birinin eski nişanlısının ismini bile yazıverdi Şaşırmıştık Çünkü bunların hepsini biz bile bilmiyorduk Bu ruh, yoksa içimizdeki bilgileri mi çalıyordu?
Doktor arkadaşları seanstan uzaklaştırdık ve başladık tıpla ilgili suallere  Cevapların içinde hiç bilmediğimiz bir yığın lâtince kelime vardı içlerinde Sonra doktorları çağırıp soru ve cevapları gösterdik Hepsinin doğru olduğunu hayretle söylediler İçimize, bugünkü tıbbın bilmediği birtakım tedavi usullerini sorup öğrenmek ve böylece kısa yoldan meşhur olmak arzusu geldi Birçok şey sorduksa da detay verilmedi Yalnız, kanın pıhtılaşmasına bugünkü tıbbın bilmediği beş faktör daha saydığını hatırlıyorum
Kendisine, sorularımıza cevap verebilecek başka ruhları çağrıp çağıramayacağını sorduğumuzda cevap müsbetti Artık çeşitli ihtisas dallarında geçmiş üstadların ruhlarından yararlanabiliyor ve bir yığın orijinal bilgi öğreniyorduk
Ruh çağırma giderek bizde tam bir tutkuya dönüşmüştü Artık onlarsız yapamıyorduk Fakat sohbetlerimizin yavaş yavaş konu değiştirdiğini ve zaman geçtikçe itikad ve inanca yöneldiğini epeyce geç farkettik
Esrarengiz dostlarımız, kendilerini adeta hakikatı tebliğe memur melekler gibi takdim ediyorlardı Öyle ya, onlar ruhtu Bizim göremediğimizi görüyor, duyamadığımızı duyuyor, hiçbir engel onları durduramıyordu Ölüm ötesi hakkında en iyi bilgi, konuşan bir ölüden alınmaz mıydı? Materyalistlerin ahirete inananlara sordukları klasik bir soru vardır: Gidip gördünüz mü? Evet, gidip görenler işte karşımızdaydı Bu dünyada herhangi bir uzmandan da öğrenebileceğimiz dünyevî bilgileri sorarak vakit kaybediyor, fırsatı iyi değerlendiremiyorduk Kabirde neler oluyordu; münkernekir sualleri neydi? Sıratın, mizanın, cennet ve cehennemin hakikati nelerdi? Din kitaplarının öğütlediği gibi yaşayanlar gerçekten orada rahat, diğerleri azapta mıydı? Ruhlar aleminde, mükâfaat ve azabın keyfiyeti neydi? Bunları birer nas olarak öğreneceğimize, bizzat ruhların kendilerinden öğrenmek kabildi Nasıl olsa her din, itikat ve mezhepten insanın ruhu çağırılıp sorulabiliyordu Biz de büyük bir merak, hırs ve hevesle daldık mevzunun içine Sorduk, sorduk  Seanslarımıza katılanlar çoğalmış, birçok yerde ismimizden bahsedilir olmuştu Bu arada bize bir de medyum(11) bulundu Artık fincanla zaman da kaybetmiyorduk
Ruhların söylediği, bizim daha önceki dinî bilgilerimize pek uymuyordu Bedenden çıkan ruhun kabirle bir ilgisi yoktu Münkernekir gibi meleklerden, kabir azabından vs bahsedilmiyordu Ruhlar semaya yükseliyor, oradaki huzur ve rahatları dünyada iken tâbi oldukları inanç sistemine değil, hümanist davranışlarındaki olgunluğa bağlı oluyordu Müslümanlık, Hıristiyanlık, Zerdüştlük ve hatta putperestliğin bir önemi yoktu Çağrılan ruh hangi din ve mezhepten insana ait olursa olsun, hayatını sevgi, barış ve iyilikle geçirmişse, orada mes'ud ve huzurlu olduğunu söylüyordu Namaz kılmakla istavroz çıkarmak arasında bir fark gözükmüyordu Ama cinayet gibi, intihar gibi, hırsızlık gibi bütün din ve inanç sistemlerinin suç kabul ettiği fiilleri işleyenler rahat ve huzurlu değildi
Olgunluğun en üst basamağına çıkana kadar, ruhlar bu "dünya okuluna" tekrar tekrar dönüp, yeni tecrübelerden geçmek zorunda idiler Her seferinde başka bir bedende, başka bir kimlikte yaşıyorlardı Bu devr-i dâim sürüp gidecekti
Bizler bu bilgileri lütfeden ruhlara teşekkür ederken, kafamı kurcalayan başka bir soru vardı: Bizim yaptığımız bu deneyle, tarihin en eski devirlerden beri
___________
(11) Medyum: Ruhani varlıklarla ilişki kurma istidadındaki kimse
cinci hocaların yaptıkları arasındaki fark neydi? Onlar da göze gözükmeyen, ancak bir medyumun görüp konuşabileceği lâtif varlıklarla uğraşmıyorlar mıydı? Geçmişin, bütün detaylarını, suya bakarak, kristal kürelere bakarak veya uyutulmuş medyumlar vasıtasıyla öğrenmiyorlar mıydı? Ancak bunlardan hiçbirisi, kendilerine daha önce yaşayıp ölmüş bir insanın ruhunun geldiğini iddia etmemişti Meselenin aydınlanması için, spiritizm(12) celselerinden sonra, cinci hocalara da gitmek, iki taraftan elde edilen bilgileri birleştirmek gerekiyordu
Bu işin üstadlarından birini aradık ve İstanbul'un Çemberlitaş mevkiinde aradığımız evsafta birini bulduk Kendisi bu işi basit seviyede yürüten bir hoca olmayıp, sosyoloji mezunu ve müsbet ilimlerle "paramedikal" (tıp dışı) tedaviyi birleştirmeye çalışıyordu Şimdi rahmetli olan bu zatın yanında dört seneden fazla bulundum Hastalarının arasında çok ilginçleri vardı: Bazı hastalar, içlerine giren ruhlardan (!) bahsediyorlardı Bu ruhlar, nedense hocayı hiç sevmiyorlar, hastayı hocanın yanına iki kişi zor getirebiliyordu Ruhlar konuştuğu zaman, hastanın sesi değişiyor, hocaya küfreden ruhlara (!) rastlıyorduk Okumalar sürdükçe, hasta halden hale giriyor, ruhlar cin olduklarını itiraf ederek hastayı terkedeceklerini vaadediyorlardı Bu durumda hoca bazen okumayı kesiyor, bazan da devam ederek ruhun (!) yanmasına (ölmesine) sebep oluyordu Tabii biz bütün bilgiyi hastanın ağzından alıyorduk Ancak iyileşme belirtileri tesadüfe yer vermeyecek kadar açıktı
Bir taraftan hocanın çalışmalarını incelerken öte yandan onu tavsiye ettiği "bakıcı"(13) lara gittim Hepsinin ortak özelliği, geçmişi çok iyi tarif etmeleriydi Bundan yıllarca önce yaşamış kimselerin hayatlarını görmüş gibi anlatabiliyorlardı Bunu ne ile başarabildiklerini sordum Peri adını verdikleri yardımcıları (hüddamları) vasıtasıyla olduğunu söylediler Hiçbirisi kendilerine eskiden yaşamış bir insan ruhunun geldiğinden söz etmedi
Başka bir hoca da, istidadlı müşterilerinin gözünü kapatıp onları istedikleri dünyalarında gezdiriyordu O da bu işi üç tane cin vasıtasıyla yaptığını çekinmeden söylemişti
Bu araştırmalar sürerken, bir taraftan da İslâmî kaynakları karıştırıyordum İmam Şiblî'nin "CİNLERİN ESRARI" isimli eseri çok aydınlatıcı olmuştu
|