Yalnız Mesajı Göster

Reankarnasyon'a İslami Ve Mantıkî İzahat

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Reankarnasyon'a İslami Ve Mantıkî İzahat




İslam dininde reenkarnasyon varmıdır? Özellikle Hatayda geçmiş yaşantılarını hatırlayıp; bu benim annemdi, ben burda yaşamıştım gibi tanımlamalarla çoğu şeyi bilip söylüyenler var Bunlar nasıl geçmiş yaşantılarını hatırlayıp, doğru bilgiler verebiliyor

Ruhun, bir bedenden diğer bir bedene geçişini kabul eden bâtıl inanışa tenasüh denilmektedir Bu inanca göre, bedenler ruhların kalıpları gibidir; ruh, kalıptan kalıba, bedenden bedene göç etmektedir, insan ruhu, cesedini terk ettikten sonra, karada, havada, yahut denizde yaşayan herhangi bir hayvanın bedenine girmekte, oradan da başka bir hayvanın bedenine, sonra, tekrar diğer bir insanınkine girerek varlığını devam ettirip gitmektedir

Hattâ bâzı iptidaî kavimler, insan ruhunun, önce madenlere, sonra bitkilere, daha sonra insanlara geçerek bir döngü şeklinde bir bedenden diğer bir bedene hicret ettiğine inanmışlardır Fisagor, "Ruh, tamamen maddeye baskın gelinceye kadar beden değiştirir" diyerek bunu, bir felsefi teori haline koymaya çalışmıştır Tâ ilkçağlara kadar uzanan bir görüş, daha çok basit fikirli insanlarca kabul görmüştür Semavî kitaplara, inanmayan, peygamberlerin tebliğlerinden uzak olanlar, Allah (Cc)ü Azimüşşân'ın âhiretteki ebedî ve dâimi menzillerini kavrayamadıklarından, yahut dar düşüncelerine sığıştıramadıklarından, fıtratlarındaki ebediyet arzusunu tatmin ve teskin edebileceği zannıyla bu fikre saplanıp kalmışlardır Bu yanlış inanışa, zamanla felsefi bir kılıf bile giydirilmiştir

Tenasühün Tarihçesi:

Tenasüh fikrinin, ilkönce nerede doğduğu hakkında ihtilâflar vardır Bâzı kaynaklara göre, bu teorinin kaynağı Eski Mısır'dır Tarihçi Herodot da aynı kanaattedir Eski Mısır'da, ölen bir kimsenin ruhunun, hayvanların, bilhassa kuş ve yılanların cesetlerine geçerek hayatını devam ettirdiğine inanılırdı Mısırlılar, ruhun, ölümün hemen akabinde bir hayvan cesedine girdiğine, havada, karada ve suda yaşayan pek çok hayvan cesedini dolaştıktan sonra, tekrar insan cesedine döndüğüne inanırlardı Firavunlar devrinde, Piramitlerin yapılması, bu kaba hurafenin etkisiyledir

Bazı kaynaklarda, bu köhne safsatanın, Mısır'da tahsilini yapan Fisagor tarafından Yunanlılara ve böylece, Batı Dünyası'na götürüldüğü kaydedilmektedir

Doğu'da ise, tenasüh görüşü daha yaygın bir şekilde, Hindistan'da görülmüştür Ganj ve Sent nehirlerinin sıcak havzalarında yaşayan insanlar, öldükten sonra ruhlarının, kuşların hayatında devam edeceğine inanırlardı

Dinler Tarihi araştırıldığında görülür ki, bu hurafe, Eski Mısır ve Hind'den önce, çok tanrıya inanan, iptidaî kavimlerin inanışları içerisinde de vardır Keza, Totemizmde de, tenasühün izlerine rastlanmaktadır

Eski insanlar, ruhların yalnız insan bedenlerine değil, aynı zamanda hayvanlara, bitkilere ve cansız varlıklara da göç ettiklerine inanmaktaydılar Bu sebeple, ruhun bir insan bedeninden diğer bir insan bedenine intikaline "Nash", kendi ruh kabiliyetine uygun bir hayvanın bedenine göçüne "Mash", nebatlara intikaline "Rash", maden ve cansızlara intikallerine de "Fash" denilmiştir

Bu hurafe, Eski Yunan, Mısır, Hind, Çin ve İran'da farklı şekillerde ortaya çıkmıştır Meselâ, Hindistan'da tenasüh görüşü bütün varlıklara genelleştirilmiştir Buda ve Brahman dinlerinde mistik bir şekle bürünmüştür Neticede şöyle bir inanış benimsenmiştir “Temizlenen ve günahsız ruhlar Nirvana'ya erişir, günahkâr ruhlar da temizleninceye kadar, hayvan cesetlerinde dolaşırlar

Eski Mısırlılar ise, tenasühü, yalnız insandan hayvana, hayvandan da tekrar insana göç şeklinde kabul etmişlerdir

Eski Yunan'da, felsefe tarihinden anlaşıldığı kadarıyla, tenasüh görüşüne, önce Fisagor, Eflâtun, sonra da, Yeni Eflâtuncular tarafından felsefi bir elbise giydirilmeye çabalanmıştır

İptidaî olarak, Mısır'da ortaya çıkan bu köhne görüş, Hint'te mistik şekle, Yunan'da felsefi şekle sokulmuş, İran'da ise bu bâtıl inanca bir ahlâki meslek ve din süsü verilmiştir Bu görüş, Zerdüşt ve Mezdekiler gibi dini gruplarda taraftar bulmuştur

İran'da, eskilerden gelen bu bâtıl felsefe, Şiîlik perdesi altında Gulat gibi bâzı Şiî kollarına geçmiştir Maalesef, bu ilim ve fikir asrında bile, hâlâ bu safsataya inananlara rastlanmaktadır! Bunlar, fikren tâ İlkçağlarda dolaşan ve bu asrın çalkantıları içerisinde bunalımlar geçiren kimselerdir

Görülüyor ki, Eski Yunan, Hint, Mısır ve Mezopotamya'da rastlanan bu inanış, daha sonra, kuvvet ve te'sirini yavaş yavaş kaybetmiş, semavi dinlerin, bilhassa İslâm Dini'nin yayılıp gelişmesi ile, fikir dünyasından büsbütün silinip gitmiştir

Fakat asrımızda, bu safsatayı yeniden sergilemek isteyen bâzı kasıtlı simalara rastlanmaktadır Bunların başında Fransız Charles Fourrier ve Pierre Lerou gelmektedir Bunların her ikisi de katı birer sosyalisttir İdeolojileri icabı, ruha inanmamaktadırlar Buna rağmen, bu materyalistler semavi dinlerdeki âhiret inancını zedelemek kastıyla, tenasüh fikrine sarılmakta ve böylece sapık ideolojilerine malzeme hazırlamak istemektedirler Bugün de, bu hurafeye rağbet gösterip onu yaymak, propaganda etmek isteyenler, maddeci tezgâhtarlardan başkası değildir

Tenasüh İddiasının Bâtıl Olduğunu Gösteren Deliller:

Bütün semavi dinlerin akîde ve esaslarına zıt düşen tenâsüh fikrinin hiçbir ilmi dayanak noktası yoktur Tenasüh fikrini iddia edenlerin sayısı, dünya nüfusu içerisinde istatistik (!) değerlendirmelere giremeyecek kadar azdır

Bu iddiayı çürüten delillere geçmeden önce şunu belirtelim:
Kâinatta yıldızlardan zerrelere kadar her bir varlık, her mahlûk mutlak bir irâdenin, kapsamlı bir ilmin, kahhâr bir kudretin tasarruf ve hâkimiyeti altındadır; bir düzenin esiridir Yani, bütün varlıklar, Allah (Cc)'ın tedbir ve tanzimiyle konup kaldırılmaktadır Dünün mutlak ilim ve iradesiyle vazife görmektedir O haşmetli güneşlerin, o uçsuz bucaksız sistemlerin, yaratıldıklarından bu yana "Kemâl-i intizam ve hikmet ile bir saniye kadar şaşırmayarak hareket etmeleri ve vazife görmeleri" gösteriyor ki, ruhlar ve bedenler başıboş olamaz, bu nizâma muhalefet edemezler Ruhu, bu nizâmın dışına çıkaran tenasüh iddiası, hikmet-i İlâhiyye'ye tamamen zıt ve Allah (Cc)ü Azimüşşân'ın lütuf, kerem, ihsan ve inayeti gibi kutsi sıfatlarına büyük bir iftiradır

Evet, Cenâb-ı Hakk'ın hikmet ve rahmeti bu çirkin hurafeyi reddeder İnsanı âleme halife ve sultan yapan, yer ve gökleri onun emrine veren, âlemin özü ve özeti olarak onu en yüksek fıtratta, en mükemmel surette, en geniş kabiliyette yaratan Kudret-i İlâhiyye, bu mahiyetteki bir ruhu hiç, binler derece aşağıya düşürerek farelerin, köpeklerin, yılanların daha ayıbı maymunların cesetlerinde dolaştırır mı? Adalet ve hikmeti, rahmet ve şefkati, lütuf ve ihsanı buna müsaade eder mi? Bu hâl, O Hakîm-i Zülcelâl'in, hâşâ sânına yakışır mı?

Alıntı Yaparak Cevapla