Yalnız Mesajı Göster

Reankarnasyon'a İslami Ve Mantıkî İzahat

Eski 08-20-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Reankarnasyon'a İslami Ve Mantıkî İzahat




Dinimiz, insanlara o kadar önem vermiştir ki, kabirlerinin çiğnenmesine bile müsaade etmemiştir Kabristanlardaki kemikleri ve o kemikleri misafir eden topraklan çiğnemeye müsaade etmeyen Hak Teâlâ, hiç insan ruhunu, hayvanların cesetlerinde barındırır mı?

Kendisine, "Köpek" denildiğinde kızan insanoğlunun ruhunu, Cenâb-ı Hak hiç köpek cesedine sokup da oğlunun kapısına bağlatır mı? Yahut eşeğin bedenine sokup, oğlunu ona bindirir mi? Bu iğrenç safsataya inanan bir insana, hiç "İnsan" denilebilir mi?

Tenasüh iddiası, Cenâb-ı Hakk'ın vâdine de zıttır Zira, Cenâb-ı Hakk'ın emir ve yasaklarının gereği mutlaka gerçekleşecektir Mü'minlere Cennet'i vaat etmiştir ve bu vaadini yerine getirecektir Ulûhiyyetini inkâr eden şerir insanları, kâfir ve münafıkları da ebedi azap ile cezalandıracaktır Ne mü'minler mükâfatsız kalacaklar, ne de kâfir ve münafıklar, tenasüh iddialarıyla azaptan kurtulabileceklerdir


Tenasüh, iddiası, peygamberlerin gönderilmeleri ve semavî kitapların indirilmeleri hakikati ile de bağdaşamaz Eğer ruhlar, dünyada başıboş bırakılsalar ve hareketlerinde serbest olsalardı, peygamberlerin gönderilmelerine ve kitapların indirilmesine ihtiyaç kalmazdı Peygamberlerin en büyük dâvaları, Allah (Cc)'ın varlığı ve birliğinden sonra ebedî hayattır, âhiret hayatıdır Cenâb-ı Hak onları, insan türünün terakki ve tekâmülünü te'min etmek, beşerin bakışını ebedî hayata çevirmek için gönderilmiştir Tenasüh, peygamberlerin gönderilmesi ve kitapların indirilmesi hakikatlarıyla da tam bir çelişki içindedir


İnsanın mükerrem bir mahlûk olarak yaratıldığını, semâvât ve arzın, gece ve gündüzün, hayvan ve bitkilerin onun emrine verildiğini, küre-i arza halife tâyin edildiğini, "Ahsen-i takvimde, seçkin bir surette yaratıldığını, bir kısım meleklerin, onu gözetmek ve muhafaza etmek için çalıştırıldıklarını, bakî bir hayata mazhar kılındığını, mü'minlerin ebedî olarak Cennet'te, kâfirlerin Cehennem'de kalacaklarını bildiren Kur’ân-ı Mübîn de tenasüh iddiasını tamamen reddetmektedir


Tenasüh iddiasının tutarsızlığına bu kısa bakıştan sonra konuyu biraz daha geniş olarak izaha çalışalım


Tenasühün Mantık ve Hukuk Açısından Tutarsızlığı:


Tenasüh varsa ve gerçek ise, bütün insanları kapsaması, az çok her insanın, hâlihazır bedenine girmeden önce misafir olduğu bedenleri ve o bedenlerde iken yaptığı işleri hatırlaması gerekir Milyarlarca insanın yaşadıkları, bilmedikleri ve inanmadıkları bir hurafeyi, ısrarla piyasaya sürmenin mantık ve muhakeme açısından hiçbir değeri olamaz Bu hurafe, insanların zihinlerine hangi maksatla yerleştirilmek istenmektedir? Doğrusu, bu husus düşündürücü ve ibret vericidir


Tenasüh iddiasında bulunan üç grup insan vardır: Bunlar, birkaç çocuktan, psikopat ve ideolojik düzenbazdan ibarettir


Bugüne kadar, sadece birkaç çocuk, başka cesetlerde yaşadıklarını iddia etmişlerdir Halbuki, altı veya yedi yaşlarındaki bu çocukların sözleri, hukuk ve ilim açısından bir değer taşımaz Çünkü, bunlar reşit değildirler Kendi çocukluk dünyalarını yaşayan, henüz doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği olmayan, hayâl ile gerçeği ayırt edemeyen çocukların sözleriyle bir iddia ispat edilemez Zira, çevrelerini kendileriyle meşgul etmek, ilgilerini çekmek, itibarlarını yükseltmek, tanınmak ve "aferin" almak gibi birtakım psikolojik te'sirler altında kalabilirler O halde, onların ciddiyetten uzak, hayâl mahsûlü konuşmalarının hukukî ve ilmî bir değeri olamaz


Zaten, tespitlere göre, kendilerine tenasüh isnat edilen bu çocukların, sayıları üç-beş kişiyi geçmemektedir İşte, bütün tenâsühçülerin dayandıkları delil ve bağlandıkları ip bu çocukların saçma sapan sözlerinden ibarettir


Psikopatlara gelince, bunların aklî dengeleri bozuktur; ifadelerinde çok yönlü çelişkiler mevcuttur Ciddi bir tedaviye muhtaç olan bu insanların ifadeleri üzerinde yorum yapmanın abes olduğu açıktır Bunların beyanları da hukuk açısından geçersizdir; ciddiye alınmaz


Tenasüh fikrini kabullenen üçüncü grup da, belli bir ideoloji namına hareket eden samimiyetsiz ve kasıtlı kişilerdir Allah (Cc)'a ve âhirete inanmayan bir kısım dinsiz ve materyalist insanlar kasten, milleti ifsat etmek, dinî eğilimleri kırmak, umumî inanış ve inancı sarsmak için, para ve menfaat karşılığında uydurma olaylar hazırlamakta, üç-beş zavallıyı teyp gibi kullanıp, kamuoyunu bulandırmak istemektedirler


Netice olarak, birkaç çocuğun, bir grup psikopatın ve birtakım kasıtlı kişilerin asılsız iddialarına dayanan bu hurafeye hakikat kisvesi giydirilemez


Tenasüh Fıtrat Kanunlarına Muhaliftir:


Kâinat düzenini ayakta tutan ve hayatın devam ve bekası için vaz edilmiş bulunan sonsuz diyebileceğimiz kadar çok kanun vardır Eşya arasındaki tenasüh, ahenk, disiplin, tertip, muvazene ve nizâm bunlarla sağlanmaktadır Bütün kâinatı kuşatan bir ahengi ve bütün âlemi kapsayan bir dengeyi sağlayan bu kanunların koyucusu, Allah (Cc)ü Azimüşşân'dır (CC)


Kâinatın her köşesinde, her cephesinde görülen ölçü, denge, acıma, rahmet, rızıklandırma, terbiye etme gibi kanunlar atomlardan yıldızlara kadar âlemde hiçbir şeyin başıboş olmadığını göstermekle, ruhun da başıboş kalamayacağına gösterir ve tenasüh iddiasını reddederler Bunlardan üçü üzerinde kısaca duralım:


l- Tenasüh, Ölçü ve Denge Kanununa Zıttır:


Kâinatta her şey bir plân ve programdan çıkmıştır Özenle dikilmiş bir elbise, nasıl ki, prova defterinden, terzinin ilim, ölçü, takdir ve maharetinden haber veriyorsa, kâinatta hikmetle yaratılan her şeyin ölçüsü, düzgünlüğü, ahenk ve estetiği ince nizâm ve intizamı da “Ölçü ve denge” Kanunu’ndan haber verir; Hak Teâlâ'nın adalet, ilim, hikmet ve irâdesini gösterir Pek ince bir nazarla kâinata baktığımızda, bütün eşyadaki güzelliklerin, tenasüp ve ahengin, ölçü ve nizâmın, cazibe ve çekiciliğin, bu iki kanundan geldiğini görürüz Çünkü, eşya arasındaki estetik ve güzellik, ince bir ölçüyü, hassas bir tartıya, maharetli bir takdir ve tâyine, yüksek bir tenasüp ve âhenge dayanmaktadır


Denge kanununu, birkaç örnekle açıklamaya çalışalım:


İnsanın yaşamasına yardım eden bir kısım kanunlar vardır Vücutta, yağ ve besinlerin parçalanmaları, enerjiye çevrilmeleri tam bir denge içerisinde olmaktadır İnsanın erkek ve kadın olarak yaratılmasında bir ölçü ve denge mevcuttur Ölüm ve doğum denge üzerinedir Dünya ile güneş arasında bir denge vardır Med ve cezir olayı, dünya ile ay arasındaki dengeyi gösterir Faydalı ve zararlı mikroplar dengeli bir şekilde çoğalırlar Bütün hayvanların çoğalmaları yine denge iledir O hâlde, kâinatta denge kanunu vardır ve hiçbir şey, kendini bu kanunun dışına çıkaramaz


Dünyanın hareketleri, mevsimlerin geliş-gidişleri, hep bu kanun ile olur Bütün atomlardaki sistem, denge kanununa bağlıdır Semâdaki bütün menziller, bütün galaksi sistemleri, hep denge ile ayakta durmaktadırlar Görülüyor ki, kâinatın her köşesinde hükmeden bir denge kanunu vardır


Denge kanunu, çok yönlüdür Bunun, meselâ, kâinatta, fizikî denge, biyolojik denge, bedenle ruh arasındaki denge gibi çeşitleri vardır


Bütün hayat sahiplerinin vücutlarındaki yağ ve besinlerin parçalanma ve enerjiye çevrilmeleri tam bir denge içerisindedir Bütün hayat sahiplerinin, doğma, büyüme ve beslenmeleri ve nihayet ölmeleri hep bu biyolojik denge kanununu gösterir


Fiziki dengeye gelince, semâdaki bütün menziller bütün galaksiler, samanyolları, fiziki dengeyle ayakta durmaktadırlar Atom sistemlerinden güneş sistemlerine kadar her şey bu kanunun kapsamına dahildir Her şeyin fizikî yapısı ve dengesi, onun vazifesine göre düzenlenmiştir Meselâ, Güneş ve Ay’ın fiziki yapıları, onların ruhları hükmünde olan vazifelerine en uygun bir şekildedir Biri diğerinin görevini yapamaz


Görülüyor ki, kâinat baştan aşağıya ilim-i ilâhî'nin pergeliyle ölçülüp biçilmiş, dengelenmiş ve O'nun hakimane kıskacı altında dâimi bir denetime, gözetime tâbi tutulmuştur


Denge kanunu, her hayvan ruhu ile cesedi arasında da mevcuttur Sâni-i Hakîm her ruha, mahiyet ve tabiatına uygun bir ceset giydirmiştir Meselâ, koyunun cesedi uysal ruhuna ne kadar uygundur O ruh, arslanın kafasını taksa, pençesini de alsa canavar olamaz


Hayvanların ruhları arasında da farklılıklar mevcuttur Meselâ, ceylân ile arslanın, balık ile kuşun ruhları mizaç, arzu, istek, hülâsa mahiyet itibariyle birbirlerinden nihayet derecede ayrıdırlar


Kâinatta ihatalı bir şekilde cereyan eden bu kanun gösteriyor ki, Cenâb-ı Hak, en mükemmel şekilde yarattığı insan ruhunu, en yüksek mertebeden en aşağı dereceye indirmez yani, sarayda yaşayan insanın ruhunu, ininde pinekleyen tavşana, gölde yüzen kurbağaya veya fare kovalayan kediye sokmaz Böyle bir hâl, yukarıdan beri açıklanan denge kanununa zıttır


2- Tenasüh, İmtiyaz (farklılık) Kanununa Zıttır:


Cenâb-ı Hak, her bir mahlûkunun hüviyet ve şahsiyetini korumaktadır Buna imtiyaz kanunu diyoruz


Kâinat içerisinde her türün, mahiyeti farklıdır Herhangi bir mevcudun mahiyeti başka bir mahiyete dönüşemez Hiçbir şeyin tabiatı onun tam zıddına dönüşmez; özelliklerini yitirmez Meselâ, elmanın özellikleri kendisinden ayrılmaz, koparılıp alınamaz O, hiçbir zaman, armut yahut kiraza dönüşmez


Bu kanun, yıldızlarda, güneşlerde, nehirlerde, dağlarda, bağlarda da geçerlidir Çünkü, kâinatta her şey, şahsiyetiyle tekdir Meselâ, dünya haritasında bir başka Ağrı Dağı, bir başka Nil Nehri yoktur Denizler bile, şahsiyetlerini muhafaza etmekte, birbirlerine karışmamaktadırlar


Bu kanun, kâinatta öyle hakimane ve hassas bir şekilde çalışmaktadır ki, değil bütün türler, hattâ her bir fert dahi, diğerlerinden kesin çizgiler, tanıtıcı vasıflar, ayırt edici özelliklerle ayrılmıştır Meselâ, her insan, simasından parmak izlerine kadar her şeyiyle diğer insanlardan farklı yaratılmıştır Bu kanun, eşya arasındaki hukukun korunması için vazedilmiştir Bütün insanlar aynı tip, şekil ve özellikleri taşımış olsalar, kimse kimseyi tanıyamaz, hayat mahvolur, hukuk zayi olurdu

Alıntı Yaparak Cevapla