Yalnız Mesajı Göster

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam

Eski 08-20-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam




BiR iTiRAZ VE RÖLATiViTE
“Uzaylılar var” denildiği zaman hemen ileri sürülen bir itiraz var Deniliyor ki “Güneş sisteminde başka dünya yok Bize en yakın yıldız grubu yani galaksi Andromeda´dır ve bize şu kadar milyar ışık yılı mesafededir Bu kadar uzun bir mesafeyi nesnel varlıkların aşıp gelmeleri mümkün değildir Bu izah daima ileriye doğru akmak üzere ayarlanmış insan mantığının bir eseridir Oysa ışınlanma ve rölativite bu itirazları sonuçsuz bırakmaktadır Kur´an-ı Kerim´de Hz Süleyman´ın “gudvvuha üehrun ve revahuha üehrun´ (gidişi bir ay gelişi bir ay) diye nitelendirilen bineği ile Belkıs´ın tahtının bir saniyenin de altında bir zaman içinde Yemen´den bugünkü Kudüs´e ışınlanması bu itirazlara açık cevaplar veriyor (Sebe´ Suresi 10 Ayet ve devamı)

Guduv gidişi revah gelişi anlatır Kısacası Süleyman´ın bineğinin hızı gidiş-dönüş altmış gün/saattir Kur´an´ın ifadesinde bir gün bizim saydıklarımızla 1000 bin yıldır Demek ki Süleyman´ın bineğinin hızı 1000 x 60 = 60 bin yıl/saattir Bu da saniyede 1000 ışık yılı demektir (22/ 47)

İnsanın algılayabildiği ya da varsaydığı en büyük hız şimdilik ışık hızıdır (Oysa tasavvufta ´nur hızı´ denilen ve hayalden daha süratli olan bir hız birimi vardır) ışığın saniyedeki sürati 300 bin kilometre olduğuna göre -ki ışık uzayın bütün kavislerini ve büaaalerini tarayarak geçer- Hz Süleyman´a verildiği belirtilen bineğin hızı ışık hızından da yüksektir Bu da akla -bugünkü verilerin ışığında anlatacak olursak-ışınlanma süratinin hızını gösteriyor Çünkü Belkıs´ın tahtı göz kapayıp açıncaya kadar Yemen´den Kudüs´e taşınmıştır Ve üstelik bunu da “Reculün indehu mine´l- kitabi ilmün” (kitabi bilgilere-ki bu tecrübi bilgileri de anlatıyor- sahip bir adam) diye vasıflandırılan bir insan başarmıştı Bu ifade bize bilimsel çalışmalarla insanlığın varabileceği sınırları çok net olarak gösteriyor Çünkü bu işi yapmaya Cin taifesinden bir ´ifrit´ de talip olmuştu Ancak onun tanıdığı süre biraz daha uzundu Yani ´ayağa kalkıp oturacak kadar´ bir süre Hz Süleyman bu süreyi uzun buldu ve bugünün ifadesiyle teknolojik bilgiye de sahip olan yardımcısından talep etti ve Taht bir anda hazır oldu Belkıs gelip de tahtını orada bulunca ona soruldu; “Bu taht senin mi?” Belkıs´ın verdiği cevap bugün ´sanal gerçekçilik´ diye nitelendirilen bilimin de ilk tanımı idi: “Sanki o!” Bugün sanal varlıklara İngilizce´de ´sanki o´ denilmesi oldukça ilginç değil mi? Demek ki bizim kendimizi ışık hızına hapsedip onun üzerinde nesnel varlığın taşınmasını yadsımamız sadece ve sadece bilgilerimizin henüz ilkellikten kurtulmamış olmasından kaynaklanıyor

Bizim ışık hızına hapsedilmiş olmamız başka yaratıkların da bu hıza hapsolunduğuna inanmamızı gerektirmez Uzayda -elbette tabiatları yaşadıkları gezegenin tabiatına uygun dizayn edilmiş- varlıklar vardır ve olmalıdır Nitekim UFO´ların varlığı nerde ise sabit olmuştur Amerika Birleşik Devletleri´nin 1960 yılında başlattığı Apollo serisi uzay uçuşlarına “refakatçi” uçan cisimlerin eşlik ettiği hem astronotların ses kayıtlarıyla hem de çekilen resimlerle isbat edilmiştir Bilindiği gibi Ay´a ilk inen Apollo 14´ten çıkıp Ay´da yürüyen ve burada hatıra resmi çektiren astronotların arka planında iki UFO poz vermişti Bu tarihi uzay yolculuğunun iki UFO´nun refaketinde gerçekleştiğini NASA çok iyi bilmektedir Hatta hatırlarsanız bu resmi basan Time dergisi aaa elden toplatılmıştı Keza astronotların ses kayıtlarında bu cisimlerden açık açık söz edildiği ve Ay´da son derece ahenkli esrarengiz bir müziğin duyulduğu haberi de o sıralarda basına yansımıştı Burada özellikle cinlerin ´temessül etme´ (istediği forma girip gözükme) kabiliyetinden haberdar olanlar diyebilirler ki UFO´lar cinlerin bir oyunudur Bu pek de akla uzak olmaz Cinler atmosfer içinde böyle görüntüler verebilirler Ancak Apollo 14´e refakat eden uçan cisimler atmosfer dışında bunu gerçekleştirmişlerdi Demek ki bunlar cinler olamazdılar

KAVRAMLAR

Dabbe; Bu kelimeye öncelik vermemizin iki nedeni var Birincisi bu kelime ile kast edilen varlıkların aaaabolizma olarak bize benzeyen varlıkların kast edilmiş olmasıdır Elmalılı Hamdi Yazır “Hak Dini Kuran Dili” adlı tefsirinde dabbe kelimesine şu açıklamayı getirir; “Hafif hissettirmeden yürüme debelenme demektir Hayvanlar ve böcekler için kullanılır içkinin vücuda yayılması bir çürüğün etrafına bulaşması gibi hareketi gözle tesbit edilemeyen canlılar için kullanılır…” şu halde tren otomobil bisiklet gibi şunu hemen hatırlatalım bu tefsir yazıldığında bilinen mekanik yürüyücüler bunlardan ibaretti Bunlara bugün robotlar dahil daha bir çok eklemeler yapmak mümkündür Bununla beraber “Allah her dabbeyi sudan yarattı Onların bir kısmı ayaksızdır karnı üzerinde sürünür bir kısmı iki ayaklıdır bir kısmı dört ayak üstünde yürür…” (Nur suresi 24/25) ayetinde zikredildiği gibi bütün yürüyen canlı türlerini içine alır İkincisi dabbe diye nitelen varlıkların yerde ve gökte bulunduğunun belirtilmesidir Dabbe kelimesinin Kur´an-ı Kerim´de ilk geçtiği yer Bakara Suresi´nin 164 Ayetidir Bu ayette ´dabbe´ kelimesiyle yer yüzündeki kuşlar hariç her türlü yürüyen canlılar kast edilmiştir

İkinci ´dabbe´ kelimesi ise Hud Suresi´nin 6 ayetinde geçer Burada da yer yüzündeki dabbelerden söz edilir “Yer yüzünde rızkı Allah´a ait olmayan hiç bir canlı yoktur ki onların karar kıldıkları yeri de varacakları yeri de bilir (Bu bilgilerin) hepsi Kitab-ı mübin´dedir” Burada Kitab-ı Mubin´den maksadın ne olduğuna girmek konumuzun dışında kalıyor Ayette “dabbe”nin “nekre” (belirsiz isim) olarak kullanılması çok ilginçtir Bu ifade tarzıyla Cenab-ı Hak ayette geçen dabbenin kesinlikle “hayvan” tarifi içine girecek dabbeden olmadığına onun bambaşka bir varlık olduğuna dikkat çeker Aşağıda tefsirini yapacağımız Neml Suresi´nin 82 Ayeti bu dabbeden maksadın ne olduğunu netleştirir Dabbe tefsirlere göre ´deprenip duran her tür canlı´ anlamına kullanılmış Ayette geçen

“fi´l-Ardi” (yeryüzünde) ifadesi tahsis için değildir Yani bu kelimenin sadece dört ve daha çok ayaklıları değil aynı zamanda iki ayaklı -insan gibi- varlıkları da kapsamına aldığını hatırlatmak içindir

Diğer bir ilginç husus da bu ayetten hemen sonra uzayı ve uzayın altı günde yaratıldığını anlatan ayetin gelmesidir Dabbe kelimesi aynı surenin 56 ayetinde de geçer Burada da benzer ifadeler kullanılır Ancak bu sefer dabbe´nin mekanı belirtilmemiştir ve bütün yaratıkların Allah tarafından idare edildiği hatırlatılır Şu ana kadar ´dabbe´ kelimesiyle yer arasında sürekli bir irtibat vardı Ama aşağıda vereceğimiz ayette ´dabb´ yere has kılınmamıştır aksine yer ile birlikte gökteki dabbelerden söz edilmektedir İşte bizi yakından ilgilendiren ayet! Nahl Suresi´nin 49 ayeti net bir şekilde yer ve gök dabbelerinden bahseder Dabbe kelimesiyle aaaabolizmaları bize benzeyen yaratıkların kast edildiğini bir kere daha hatırlatarak ilgili ayeti aktaralım:
“Göklerde ve yerde mevcut bütün ´dabbeler´ ve melekler-dabbenin gök denince hemen akla gelen meleklerden ayrı tutulduğuna hasseten dikkat etmek gerekir-hiç büyüklenmeden Allah´a secde ederler” Yani onun emrine uyarlar

Burada özellikle dikkat edilmesi gereken hususlar şöyle sıralanabilir Birincisi; Dabbe kelimesiyle aaaabolizması bize benzeyen daha doğrusu elemental canlı yaratıklar zikredilmektedir İkincisi ilk iki ayette dabbe kelimesi ´dünya´ ile sınırlı tutulduğu halde bu ayette ´gökteki dabbeler´den yani uzaylı diye niteleyebileceğimiz şuurlu bilinçli inisiyatif sahibi yaratıklardan söz edilmektedir İçüncüsü ´dabbe´ ile anlatılmak istenen canlıların soyut varlıklar olan ´melek´lerden farklı olduğunun hasseten vurgulanmış olmasıdır Ve nihayet dördüncüsü her topluluk gibi gök ve yer dabbelerinin de ilahi emirlere uymaktan başka çareleri olmadığı vurgulanır Casiye Suresi´nin 4 ayeti de ilginçtir Bu ayette ise dabbe kelimesi insanlardan ayrı tutulur ve şöyle buyurulur:

“Sizin yaratılışınızda ve çoğaltıp yaydığı dabbelerde ibret almasını bilenler için deliller vardır” (Casiye 4)

Alıntı Yaparak Cevapla