| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Spiritualizm Terimleri 
 
            Metafizik
 Metafizik” terimiyle karıştırılmaması gereken “metapsişik” terimi, “insanın olağan ruhsal fenomenlerini aşan, henüz yeterince açıklanamayan, insanın birtakım bilinmeyen yetenekleriyle oluşturduğu tüm paranormal olayları konu alan araştırma alanı” olarak tanımlanır
  “`Bedene bağlı ruh`a ait” anlamındaki “psişik” sözcüğü ile “ötesinde” anlamındaki “” sözcüklerinden türetilen metapsişik terimi ilk kez 1905’te Paris Tıp Fakültesi fizyoloji profesörü Charles Richet tarafından kullanılmıştır  Terim hem isim hem sıfat olarak kullanılmaktadır  Metapsişik, günümüzde parapsikolojinin kapsamı alanına giren konuları parapsikoloji terimi ortaya atılmadan önce ele almış olduğundan, parapsikolojinin öncüsü olarak da kabul edilir  Fakat parapsikologların çoğunun paranormal fenomenlerde ruhun varlığının sözkonusu olmadığını ileri sürmelerine karşın, metapsişikçilerin hepsi de bu fenomenlerde kaynağın bedenli veya bedensiz bir ruh olduğunu kabul etmişlerdir  Bu yüzden kimileri parapsikoloji terimi yerine parapsişik ya da metapsişik terimini kullanmayı tercih ederler  Takıntı (Obsesyon)
 Takıntı (Obsesyon), ruhçulukta (spiritüalizm) ve ruhbilimde (psikoloji) farklı olarak tanımlanır ve farklı kavramları ifade etmek üzere kullanılır
  Psikiyatri sözlüklerinde kısaca “yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler” olarak tanımlanır  Ruhçulukta ise, “bir bedensiz ruhun bir bedenliyi (insanı) hükmedecek derecede etkisi altına alması” olarak tanımlanır  Tanımlardan da anlaşılabileceği gibi, birinde obsede edici etken bir fikir olarak kabul edilir, diğerinde ise bu etken bir fikir değil, bu tür fikirleri obsedeye (obsesyon olayına maruz kalana) aşılayan canlı bir varlıktır  Obsesyon (obsession) sözcüğü Latince’de “rahatsız etme” anlamında kullanılan “ obsideratum” ya da “obsidere” sözcüğünden türetilmiştir  Ruhçulukta obsesyonun oluşmasını hazırlayan ve ilerleten başlıca koşullar
 A- Psişik hallerle ilgili olanlar:
 1- Hipnoz
 2- İbadet veya meditasyon, konsantrasyon, izolman gibi birtakım mistik deneyimler sırasında kişinin kendisini çevreden yalıtması
  3- Üzüntü, sevinç gibi heyecan hallerinde aşırılık ve bu heyecanlara kapılarak kendini kaybetmek
 4- Dalgınlık ve aşırı yorgunluk
  5- Hastalık komaları
 B- Karakter özellikleriyle ilgili olanlar:
 1- Bilgisizlik
 a- Obsesyon hakkında bilimsel yazıları okumamaktan kaynaklanan bilgisizlik
  b- Ruhsal irtibat seansında bedensiz varlıkça verilen bilgilerin kontrolüne ve eleştirilmesine olanak veren bilgilerden yoksun olma
  c- Obsedör tarafından kullanılabilecek manevi (din,tasavvuf vs
  ) konulardaki bilgisizlik 2- Kişinin akıl ve muhakeme yeteneklerini gerektiği gibi kullanamaması
 3- Temiz, saf kimselerin obsedör tarafından kullanılabilecek din, kutsallık duyguları, mistik eğilimleri ve karşısındakini yüceltme eğilimi
  4- İnangaçlık
  Muhakeme etmeden akla her gelene veya her söylenilene inanmak  5- Bağnaz (dogmatik) ve sabit fikirli olmak
  6- Cesaretsizlik
  Obsedöre karşı gelecek cesareti gösterememe, her şeyine boyun eğme  C- Ruhsal irtibat seansıyla ilgili olanlar:
 1- Medyumun bilgi, görgü ve deneyim eksikliği
  2- Operatörün bilgi, görgü ve deneyim eksikliği
  
 Kimilerine göre, obsesyon olayının oluşması için bir bedensiz varlığın olması şart değildir
  Yani insanlar arasında da oluşabilir  Obsedör varlıklar bedenlendiklerinde de saf, temiz insanları kandırarak çevrelerine bir sürü mürit toplarlar  Bu duruma örnek gösterilebilecek sayısız tarikat ve benzeri oluşumlar mevcuttur  Psikoloji'de Takıntı
 Takıntı (obsesyon) ya da saplantı psikiyatri sözlüklerinde “yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler” ya da “bilince takılarak korku ve bunalım yaratan, kişinin istemli çabalarına karşın kurtulamadığı ısrarla tekrar eden düşünce, hayal ya da tepiler olarak” tanımlanır
  Mikrop kapma düşüncesi, aykırı cinsel düşünceler ve küfürlü dinsel düşünceler takıntılara örnek olarak gösterilebilir
  Bu düşünceleri etkisizleştirmek için yapılan hareketlere ise kompülsiyon adı verilir
  Mikrop kapma takıntısını gidermek üzere aşırı temizlik, küfürlü dinsel düşüncelere karşı dualar etme, birtakım kelimeleri sessizce tekrar edip durma veya içinden sayı sayma kompülsiyonlara örnek olarak gösterilebilir  Takıntılar kişinin anksiyetesini (kaygı) arttırırlar; kişi de anksiyetesinden kurtulmak için kompülsiyonlara yönelir  
 Obsedör obsesyon olayında obsede denilen kişiyi etki altına almış olan bedensiz varlığa klasik spiritüalizmde verilen addır
  Fakat günümüzde obsedörlere özgü yöntemlerle çevresine saf, iyiniyetli insanları toplayan kimseler için de kullanılmaktadır  
 Obsedörlerin Taktikleri
 Obsedörler avlarını ele geçirmek için her yola başvururlar ve çeşitli taktikler kullanırlar
  Bu taktiklerden bazıları şöyle açıklanır: Kendilerini iyi, güzel, erdemli, bilgin gibi göstermeye çalışırlar
  Avlarının huylarına göre ifadeler kullanarak telkinlerde bulunurlar
  Laf kalabalığı yaparak ve her bilim dalından yalan yanlış söz ederek kendilerini bilgili, deneyimli, uzman olarak kabul ettirmeye çalışırlar
  Yüksek sırlardan söz ediyormuş gibi poz yaparak birçok mucizevi olay (levitasyon, fantom, doğrudan ses vb
  gibi metapsişik fenomenler) meydana getireceğini vaat ederler  Bilinmeyen veya gelecekteki bazı olayları bildirerek avlarının güvenini kazanmaya çalışırlar
  Sorularla sıkıştırıldıklarında daha sonra yanıtlayacaklarını ya da yanıtların bilinmesinin soran için hayırlı olmayacağını söyler veya bu tür kaçamak yollara başvururlar
  Karşılarındakileri bilgisizlikle nitelendirerek, her söylediğini rahatlıkla empoze etmeye çalışırlar
  Din, tasavvuf, mistisizm ve kutsallıkla ilgili konulara yapışarak, kendilerine çeşitli payeler biçerler (örneğin geçmiş reenkarnasyonunda ünlü veya önemli biri olduğunu bildirme)
  
 Obsedörlerin Karakterleri
 Obsedörlerin genel nitelikleri ise şunlardır:
 Bağnazlık: Görüşlerini değiştirmekten nefret ederler, görüşlerini, inanç sistemlerini sarsacak herhangi bir düşünceye dayanamazlar, böyle düşüncelerden son derece ürkerler
  Bu kararlı halleri de kimi deneyimsiz insanlar üzerinde daha etkili olmalarına neden olur  Sevkedicilik: Herkesi kendi yollarına sürükleme ve kendilerini diğerlerine bir lider gibi gösterme hırsları vardır
  Bu amaç uğrunda, öğüt, rica, maddi veya manevi çıkar vaatlerinde bulunur, çevrelerindekilere manevi payeler dağıtırlar, ısrar ederler ve gerekirse tehdit gibi her yola başvururlar  Hükmedicilik: Hükmetme, yönetme, emretme ve kendini üstün gösterme özellikleri vardır
  Kurbanı bilgi kaynaklarından uzaklaştırıcılık: Kurbanlarını, uyanmalarını sağlayabilecek her türlü bilgi, fikir ve yayınlardan uzak tutmaya çaba gösterirler
  Bunun için bu tür bilgi, fikir ve yayınların değersiz, hatta onlara zararlı olduklarını telkin ederler  Böylece, çevrelerinden yalıttıkları, kendi alemine çekilen obsede ya da obsedeler üzerindeki hakimiyetleri artar  Çünkü obsede, artık yalnızca obsedöründen aldıklarını doğru ve mutlak hakikat olarak kabul etmeye başlayacaktır  Eleştiriden kaçmak: Eleştiriye hiç dayanamazlar
  Çünkü kurdukları sistemi sarsabilecek bir öğedir  Eleştiri kavramını kurbanları olan obsedelerde de yok etmek isterler ve bunun için insanın akıl, muhakeme, düşünme, yaratıcı imajinasyon yeteneklerini köreltmeye, yok etmeye büyük çaba gösterirler  Kimi obsedörler bu amaçla müritlerine “ben sizleri hakikatlere akıl yolu ile değil, kalp yolu ile ulaştıracağım, akıl yolu şeytani, kalp yolu rahmanidir” türünden fikirler telkin ederler  Bilgilerinin sınırlı ve belirli oluşu: Obsedörlerin bilgilerinin çok eksik ve sınırlı olmalarına karşılık, bu küçük bilgilerine sıkı sıkıya bağlı olmaları, yapışmaları deneyimsiz kişilerin gözünde o bilgilerin abartılmasını sağlar
  Eleştiri de sözkonusu olmayınca obsedörün her saçmalaması eleştirilmemesi gereken büyük hakikatler ve hikmetler olarak kabul edilir  Oysa hakikati gören deneyimli bir kimse o varlığın tüm sözlerini bir araya toplasa, orada herkesin bulup söyleyebileceği basit bir iki fikrin veya dünyada belirli formüllere saplanıp kalmış bazı tarikat talimatının yüzlerce kez tekrarından başka bir değer bulamayacaktır  Araştırmacı sorulardan kaçıcılık: Kişi obsedörün söylediklerinden biraz daha fazla hakikati öğrenmek ister ve söylediklerini biraz kurcalamaya kalkıştığı takdirde, söylediklerinin altında çelişkilerin, garip fikirlerin, anlamsız, hatta tehlikeli telkinlerin bulunduğunu görebilecektir
  Obsedör varlıklar böyle sorularla, yani kurcalayıcı, çelişkileri ortaya koyucu sorularla karşılaştıklarında şaşırır, kızar, hatta tehditlerde bulunabilirler  Sonunda müritlerine bu tür sorular sormayı, daha ilerisini araştırmayı men edebilirler  
 Perispri
 Perispri, klasik ruhçuluk anlayışına göre, ruh ve beden bağlantısını sağlayan yarı maddî bir bağdır, ruhun normal koşullarda göremediğimiz esîrî bedenidir
  Madde-dışı bir varlık olan ruh madde evreninde icraatte bulunabilmek için doğal olarak bir araca gereksinim duyar ki, bu araca perispri adı verilir  Bu, ruhun bir bakıma mantosu, örtüsü ve dışa ait, maddi uygulama aracıdır  Fiziksel beden, perispri kalıbı üzerine kuruludur; insan bedeninin ruhtan beslenmesini sağlayan ve insan bedenini ayakta tutan perispridir  Ölümden sonra yok olmaz, ruha bağlı kalmaya devam eder  Perispriyi teozoflar astral, mantal, kozal bedenler şeklinde kısımlara ayırırlar  Psişik yetenek
 Psişik yetenek Metapsişiğin ve Parapsikoloji’nin araştırma alanında bulunan, insanın paranormal (normal dışı, normal ötesi) denilen, bilinen fizikokimyasal yasalarla açıklanamayan psişik fenomenlerde sözkonusu olan yeteneklerini ifade etmek üzere kullanılan bir terimdir
  Paranormal yetenek terimiyle eşanlamlıdır  Parapsikologlar bu yetenekleri ESP (Duyular-dışı algılama) ve PK (Psikokinezi) paranormal yetenekleri adı altında, Metapsişikçiler ise zihinsel medyumluk ve fiziksel medyumluk yetenekleri adı altında iki grupta ele alırlar
  
 Psişik yeteneklerden başlıcaları Metapsişikteki adlarıyla şunlardır: Durugörü, duruişiti, telekinezi, psikometri, telepatlık, düşünce okuma, prekognisyon (prekognititif duyarlık), postkognisyon (postkognitif duyarlık), kriptoskopi, duyarlığın dışarılaşması, ideoplasti, dermooptik
  
 Reenkarnasyon nedir?
 Reenkarnasyon ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğine inanan spiritüalistlerin bu olaya verdiği addır
  Terim 19  yy  ’da ortaya atılmıştır  Ruh göçü inancının kökeni bir hayli eski olmakla birlikte kimi inanışlardaki ruh göçü (metempsychosis, transmigration) kavramının spiritüalistlerin reenkarnasyon kavramı ile aynı olmadığı görülmektedir  
 Ruh göçü kavramına inanmış topluluklar
 Bilinen Batı tarihinde ilk kez Pisagor ve Platon gibi bazı eski Yunan bilgin ve filozofları tarafından dile getirilmiş olan ruh göçü kavramı, aslında çok eski çağlardan beri, eski Mısır, Kelt, Maya ve İnka uygarlıkları gibi birçok uygarlıkta bilinen ve kabul görmüş olan bir kavramdır
  İskandinav mitolojisinde de ruh göçüne ilişkin öğeler bulunmaktadır  Platon ruh göçü fikrine özellikle "le Phedon", "le Banquet" ve "Er’in Öyküsü" eserlerinde değinmiştir  Antik çağın Yunanistan’ından sonra Gnostiklerce de kabul edilmiş ve Roma Uygarlığı’nda özellikle Mitraizm misterlerinde benimsenmiş bu kavrama Kabbala’da (gilgulim) ve belirgin ifadelerde bulunan sufilerin ( Ferideddin Attar,Bahram Elahi) sayısı az olmakla birlikte Tasavvufta da rastlanır  Günümüzde de ruh göçü kavramını kabul eden birçok inanç sistemi, tarikat ve felsefi akım bulunmaktadır  Ruh göçü fikrini kabul etmiş eski ve yeni inanç sistemlerinin mensupları arasında, Hindular, Budistler, Katharlar (Cathares), Eseniler(Esseniens), Caynacılar, Sihistler, Umbanda'cılar (Makumba, Brezilya),Yezidiler, Nusayriler, Dürziler ve Anadolu Kızılbaşları sayılabilir  Bu kavram Asya’nın Şamanist toplumlarının birçoğunda ve birçok Kızılderili kabilesinde de mevcuttur  Hint'te "samsara" adıyla bilinen bu kavram, Budist Türkler'de "sansar" adını almıştır  
 Mevlana ve Yunus Emre'nin dizelerinde reenkarnasyon
 Mevlana Celaleddin Rumi'nin ve Yunus Emre'nin kaynakça kısmında kaynakları belirtilen şu sözlerinde reenkarnasyonun ima edildiği ileri sürülmektedir:
 “Ben de cansız varlıkken öldüm, yetişip gelişen bitki oldum; bitkiyken öldüm, hayvan biçiminde tezahür ettim
  Hayvanlıktan geçip öldüm, insan oldum; öyleyse ölmekten korkmak niye? Hiç daha kötüye dönüştüğüm, alçaldığım görüldü mü?” (Mevlana Celaleddin Rumi) "Ete kemiğe büründüm,Yunus olarak göründüm (…) Her dem yeni doğarız,bizden kim usanası
  "(Yunus Emre) Ruh göçü kavramının sistematize edilişi ve adlandırılışı
 Ruh göçü ya da sürekli olarak tekrar doğmak kavramı ilk kez Fransız fizikçi ve yazar Allan Kardec (1804-1869) tarafından sistemli bir hale getirilmiş ve adına “tekrar ete girme” anlamında reenkarnasyon denilmiştir
  Fakat reenkarnasyon kavramı Hinduizmdeki “tenasüh” adı verilen kavramla aynı şey değildir  Spiritüalizme göre varlık sürekli ruhsal tekamül içinde olduğundan, bir insan ruhu tekrar bir hayvan bedeninde doğmaz  Ayrıca evrende bir ruhun cezalandırılması diye bir şey sözkonusu olamaz  Kimi spiritüalistlere göre tenasüh inanışı, eski inisiyelerin ezoterik bilgilerine sahip olmayan Hint rahip sınıfının sembolleri yanlış yorumlamasından kaynaklanmıştır  
 Çağımızda reenkarnasyonu ilke olarak kabul eden örgütlü topluluklar
 GünümüzdeYeni Çağ (New Age) oluşumlarının da ilgi gösterdiği reenkarnasyon kavramını kabul eden örgütlü topluluklardan başlıcaları Spiritüalistler, Teozoflar ve Antropozoflar adlarıyla bilinirler
  Ayrıca, A  B  D  ’nde de ruh göçü kavramları spiritüalizmdeki reenkarnasyon kavramına yakın olmakla birlikte, bu terimi kullanmayan ve kullanan çeşitli topluluklar ve dernekler bulunmaktadır  
 Spiritüalistlerin reenkarnasyona inanmayanlara karşı tutumları
 Spiritüalistler reenkarnasyon ilkesini kabul etmese de tüm inanç sistemlerine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünürler ve inanç ve fikirlerin farklı farklı olmasını doğal karşılarlar
  Çünkü spiritüalistlere göre herkesin gelişim gereksinmeleri bir değildir, dolayısıyla herkesin yürüyeceği yollar farklıdır; zaten dünyadaki insanların hepsi aynı fikirde,aynı görüşte olsaydı ve hiçbir anlaşmazlık olmasaydı ne ruhsal gelişim olanağı olurdu ne de yaşamın tadı kalırdı; herkes robotlardan farksız olurdu  Bu nedenle Neo-spiritüalistler kimseye "kendi yolunuzu bırakın, bizim yolumuza gelin" diye çağrıda bulunmaz   
 Reenkarnasyon araştırmalarının özellikleri
 Vakaların ve verilerin ulaştığı miktarın çokluğundan, reenkarnasyon taraftarları için teorinin doğru olduğu kesin sayılır
 Araştırmaların büyük bölümü Üniversiteler tarafından gerçekleştirildi
 Madde ve metodlar açıkça ortaya konulmuştur
 Uzman dergilerinde bilmsel tartışmalar olmuştur
 4 Üniversite tarafından tekrarlanan deneylerin benzer neticeler gösterdigi bilinir
 Araştırmalar dinlerden bağımsız gerçekleşmiştir
 Araştırmalarda maddi çıkarlar gözetilmemiştir
 Araştırma tekniklerindeki titizlik eleştiriciler tarafından da kabul edilmiştir
  Tartışma konusu sadece verilerin yorumu üzerinedir  20
  Yüzyılda A  B  D  ’nden Prof  Ian Stevenson önceki hayatını hatırladığını söyleyen yaklaşık 1000 çocuğun vakasını araştırdı  Ian Stevenson tarafından çeşitli ülkelerde incelenen vakaların sayısı 2002 yılında 2006'yı bulmuştur  İncelemelerinin bir kısmı Charlottesville Üniversitesi tarafından İngilizce olarak yayımlanmıştır  
 Sembolizm'de reenkarnasyon
 Eski uygarlıklarda ve çeşitli tradisyonlarda ruh göçünün simgelenmesinde şu sembol ve sembolizmlerin kullanıldıkları ileri sürülür: Kuyruğunu ısıran yılan, ağaca dolanmış yılan, kelebek, spiral, feniks, mumya üzerine konulan ankh, kemik, daire, bilgi ağacının ya da hakikat ağacının meyvesinin yenilmesi, yaşam çarkı (Budizm), geyik (Şamanizm), ırmağın karşı kıyısına geçen ak koyunun kara koyuna dönüşmesi (Gal), suyun bir vazodan ötekine aktarılması (eski Yunan)
  Fakat bu semboller tekanlamlı olmadıklarından, yalnızca ruh göçünü simgelemek üzere kullanılmadıkları, çokanlamlı bu sembollerin farklı bağlamlarda farklı anlamlarda kullanıldıkları belirtilir  
 Spiritüalist anlayıştaki ruh kavramı
 Ruhun varlığını ruhçu (spiritüalist) görüşlerin hepsi de kabul etmekle birlikte, bir kısmı ruhun orijinal ve kendine özgü olduğunu, bir kısmı da tekrar bedenlenmesinin bir yasa olduğunu kabul etmez
  Ruh’un çeşitli tanımları şunlardır: Maddeciliğe göre: Ruh yoktur ya da maddenin bir ürünü olabilir
  Felsefi spiritüalizme göre: Ruh, maddeye biçim veren, maddi mekanda yer işgal etmeyen, parçalara ayrılmayan, soyut, etki gücü olan bir varlıktır
  Neo-spiritüalizm’e göre: Ruhlar, İlahi irade yasaları’nın gerekleri kapsamında, görgü ve deneyimlerini arttırmak üzere madde kainatında bedenlenen, amaç ve etki sahibi, şuurlu ve madde-dışı varlıklardır
  Ruhlar madde-dışı varlıklar olmakla birlikte, hiçbir ruh madde kainatında asla maddeden soyutlanmış bir durumda bulunamaz  Bu bakımdan ruh ve madde ayrılığından değil, ruh ve maddenin birliğinden söz edilmelidir  --------------------------------------------------------------------------------
 
 İslami anlayıştaki ruh kavramı
 Ruh, çoğu felsefi ve dini düşünceye göre maddesel olmayan, elle tutulamayan, gözle görülemeyen fakat varlığına inanılan; ayrıca yaşayan her varlığın içinde ve temelinde olduğuna inanılan olgudur
  Ruh genel olarak sonsuz ve ölümsüz kabul edilir
  Ruh düşüncesi veya inancı ölüm sonrası hayat veya ahiret inancıyla yakından ilgilidir  Fakat bu konuda düşünceler çok geniş olarak değişir hatta aynı dinde bile ölümden sonra ruha ne olacağı tartışma konusu olabilir  Dinlerin çoğunluğu ruhu madde dışı görür ancak bir bölüm de ruhun madde olduğunu savunur  Ruhun ağırlığını ölçmeye kalkan bilim adamları da vardır  Müslümanlar arasında "ruh" kavramı, tasavvuf ekollerinin etkisiyle, "nefs"in karşılığı bir olgu olarak algılanır olmuştur  Buna göre, "nefs/nefis" insanın şeytana açık olumsuz yanıdır ve onu kötülüklere/günahlara sürükler  Ruhu bu etkiler altında bulunan insanın kurtuluşa erebilmesi mümkün değildir, çünkü beden hapsine tutuklanmıştr  Bu tutuklanmadan kurtulup kurtuluşa ermesi, teknik deyimiyle "fenafillah/tanrıda yok olmak" ve böylece "bekabillah/tanrıyla kalıcılaşmak" için kesinlikle ruhun arındırılması gerekir  Bunun için de adına seyrüsluk denilen ve bir mürşidin yönlendirmesiyle/denetiminde gerçekleştirilen süreçte zikir ve riyazet yöntemlerine baş vurulur  Buysa, insan ruhunun küllî/tanrısal ruhtan ayrıldığı ve tekrar ona kavuşmakla huzur bulabileceği savı üzerine kurgulanmış "gelenek" diye anılan ve ucu ta animizme dek varan bir inanıştan kaynaklanan bir anlayıştır  Kızılderili, kelt ve benzeri topluluklar da dahil olmak üzere hemen tüm eski dinlerde görülen bu inanç, günümüzde belirgin bir biçimde Hinduizm'de olmak üzere gerek yahudi, gerek hıristiyan ve gerek islâm tasavvuf kolları arasında halen yaşamaktadır  İslâm'ın temel inançlarını belirlemiş olan Kur'an-ı Kerim'e göre ise, böyle bir ruh telakkisi yoktur  Nitekim, orada "sana 'ruh'tan soruyorlar; de ki: o, Allah'ın emrindendir; onun hakkında size çok az şey bildirimiştir" denilerek, "ruh"un bir "şey/fenomen" değil, bir "iş", "yetki", "buyruk" olduğu vurgulanmıştır  Gerçekten de Kur'an-ı Kerim'de "ruh"un "isim" formunda kullanıldığı tek kavram "ruh-ul-kudus"tur  Bu da Cebrail adlı meleğe ait bir isim olarak anılmaktadır  "Ruh"un geçtiği bütün ayetlerde kelime/kavram hep "vahy/vahiy", emr/buyruk, söz ve bir yere kadar da yetki anlamlarını taşımaktadır  
 Ruhsal eşler
 Ruhsal eşler ya da eş ruhlar (soul-mate) Spiritüalizm kaynaklı bir terim olup, reenkarnasyonist New Age grupları aracılığıyla yaygınlık ve popülerlik kazanmış ve günümüzde Spiritüalist olmayanlarca da kullanılır hale gelmiş bulunmaktadır
  Fakat Spiritüalist görüşe vakıf olmayanlarca kullanımı, terimin içerdiği anlamlarından yalnızca biriyle anlaşılmasına ve yalnızca bu anlamda ele alınmasına neden olmuştur
  Spiritüalist görüşte ruhsal eş, ruhsal tekamül gereksinimleri gereği birçok reenkarnasyonunda birlikte olan ruhlara verilen addır
  Fakat ruhsal eşlerin bu birlikteliğinin her reenkarnasyonlarında karı-koca biçiminde gerçekleşmesi şart değildir; bu birliktelik, ana-oğul, baba-kız, akrabalık, dostluk, arkadaşlık vs  biçimlerde de kendini gösterebilir  Sonuç olarak ruhsal eş kavramında, bu iki varlığın birkaç reenkarnasyon süresince bir şekilde yakın ilişki içerisinde bulunması ve yaşam planı denilen planlarının bu birlikteliği sağlayacak biçimde düzenlenmesi sözkonusudur  Elizabeth Clare Prophet’e göre, ruhsal eşlerin birlikteliğindeki üç ana neden ya da etken, yakınlık veya ortaklık, sevgisel çekim ve salt karmik nedendir
  Spiritüalist görüşe göre, ruhsal eş birlikteliği asla sonsuza dek sürmez, bununla birlikte, tekamüllerine ayrı yollarda devam eden ruhsal eşler, yolları aynı yola kavuşursa, gerektiğinde tekrar birleşebilirler
  “Uyuyan peygamber” lakabıyla ün yapmış, A
  B  D  'nden Edgar Cayce ruhsal eşlerin vibrasyonel olarak büyük bir yakınlık ve ortaklık içinde olduklarını belirtir  
 Ruhsal irtibat
 Ruhsal irtibat Spiritüalist terminolojide “zihinsel medyumluk” yoluyla bedensiz ruhlarla kurulan ilişkiye verilen addır
  Bu ilişkinin kurulduğu deneysel amaçlı toplantıya ise ruhsal irtibat celsesi veya seansı adı verilir
  Spiritüalizmde ruhsal irtibatlar, nitelik bakımından üç kategoride ele alınırlar:
 Abes irtibatlar: Genellikle boş, saçma, değersiz konuşmalardan ibaret olan bu irtibatlar şu iki nedenden kaynaklanır:
 1- Maddi çıkar sağlamak, gelecek hakkında bilgi edinmek veya sadece eğlenip vakit geçirmek için kalitesiz soruların sorulması
  2- Medyumun ve seansta bulunanların görgü ve deneyim eksikliğinden yararlanan obsedör varlıkların kendi dar ve sakat görüşlerini sözde felsefi ya da fikri bir havada yüksek tebligatmış gibi sunması
  Bu irtibatlarda obsesyon olasılığı yüksektir  Kaba irtibatlar: Seansta bulunanları sarsacak ölçüde kaba irtibatlardır
  Bu kategorideki vakalarda ağır teşevvüş halindeki bir bedensiz ruh sözkonusu olabileceği gibi, medyumun kendisinden gelen bir röfulman deşarjı (şuuraltı boşalması) da sözkonusu olabilir  Kaba irtibat vakalarında en hafifinden en ağırına kadar her türlü kaba sözler, küfürler, şehvet duygularını tahrik edici konuşmalar, çevredekileri kırıcı ve aşağılayıcı sözlerle karşılaşılabilir  Seanslara devam edilmesi durumunda abes irtibatlardakine kıyasla daha zararlı sonuçlar ve daha tehlikeli obsesyonlar meydana gelebilir  Sezgisel (entüvitif) irtibatlar: Neo-spiritüalizm’de aşkın (müteal) irtibatlar denilen bu tür ruhsal irtibatlar, ruhsal tekamül düzeyi yüksek varlıklarla irtibatın kurulduğu, tebliğlerin (insanlığın tekamülüne yardımcı olacak yükseltici bilgiler içeren mesajlar) alındığı, ancak gerekli liyakat oluştuğunda nadiren meydana gelen irtibatlardır
  Fakat görgü ve deneyimi eksik olan medyum ve operatörlerin sık sık obsedör varlıkların tuzağına ve abes irtibatla verilmiş uydurma bilgileri tebliğ sanma yanılgılarına düştükleri görülmektedir  ---------------------
 Neden ve kaynaklarına göre rüya çeşitleri
 Rüya, uyku esnasında yaşanan görsel, işitsel vb
  algısal tecrübeler  Spiritüalistler tarafından yapılan bir tanıma göre rüya, "insanın uyku halindeyken gerek bilinçaltından kaynaklanan, gerekse çeşitli kaynaklardan aldığı tesirlerin imajlara bürünmesiyle oluşan algıları"dır  Rüya laboratuvarlarında sürdürülen psikolojik ve metapsişik araştırma ve gözlemlerin sonuçları birleştirildiklerinde rüyaların neden ve kaynaklarının büyük bir çeşitlilik gösterdiği ortaya çıkmaktadır
  
 Rüyalar,metapsişik arastırmacılarca neden ve kaynakları bakımından şu şekilde sınıflandırılır:
 1- Psikofizyolojik Kaynaklı Rüyalar (alelade rüyalar):
 A-Psikolojik kaynaklı rüyalar: Psikolojide kabul edilen bilinçaltından kaynaklanan rüyalardır
  Bunlar, genellikle heyecanlar, sıkıntılar,korkular, bastırılmış duygular  vs’den kaynaklanan rüyalardır  Ruhu ya da zihni fazlasıyla meşgul eden maddi veya manevi bir sorun,uyumadan önce konuşulan bir konu ya da görülen bir film de bu tür rüyaların görülmesine neden olabilir; ayrıca sözkonusu soruna ait bazı fikir ve imajlar, görülmekte olan diğer türden rüyaların içine zaman zaman parazit olarak kayabilirler  B- Fizikoşimik (fiziksel/kimyasal) kaynaklı rüyalar:
 a- Fiziksel kaynaklı rüyalar: Bunlar fiziksel ortamdan gelen, bedensel ağrı ve rahatsızlıklardan ve ses,ışık,koku gibi beş duyuyu ilgilendiren uyaranlardan kaynaklanan rüyalardır
  Bir rüya deneyinde, uyuyan kimsenin burnu ve dudakları bir tüy parçasıyla rahatsız edilmiş ve akabinde, uyuyan kimse, yüzüne işkence edilerek derisinin yüzüldüğüne ilşkin bir rüya görmüştür  Bir başka deneyde uyuyan kimsenin kulağı yakınlarında iki çelik bıçak birbirine sürtülünce,denek,rüyasında tarihi bir olay sırasında kentin bütün çanlarının çaldığını görmüştür  b-Kimyasal kaynaklı rüyalar: Bunlar,uyuşturucular ve ilaçlar gibi, alınmaları halinde vücudun nörofizyolojik ve kimyasal yapısında belirli değişiklikler yaratan etkenlerden doğan rüyalardır
  2-Metapsişik Kaynaklı Rüyalar:
 A-Parapsikolojik ya da psişik kaynaklı rüyalar: Bunlar paranormal yeteneklerin uyku sırasında kullanımıyla ilgili rüyalardır; bunları üç ana grupta ele almak mümkündür:
 a- Telepatik rüyalar:Bunlar uyuyan kimsenin uyanık bir insanın düşünce ve imajlarını telepatik yolla almasıyla ya da uyuyan bir başka insanın rüyasını telepatik yolla almasıyla oluşan rüyalardır
  Telepatik rüyalar, Brooklyn’da (New York)kurulan Maimonides Tıp Merkezi’ndeki, elektroansefalograf aygıtlarıyla çalışan Maimonides Rüya Laboratuvarı’nda keşfedilmiştir  b- Durugörü (clairvoyance) yeteneğiyle ilgili rüyalar: Parapsikolojik araştırma ve incelemeler uykudaki bir kimsenin,bazen, durugörü medyumları gibi, o anda kendisinden uzakta olan olay ve nesneleri algılayabildiğini ortaya koymuştur
  Kuşkusuz kişi, uyandığında gördüklerini bir rüya olarak hatırlayacaktır  c- Şuur projeksiyonu (astral seyahat) ile ilgili rüyalar: İnsanın spiritüalizmde duble ( okültizm ve teozofideki adıyla astral beden) denilen süptil bedeninin uyku sırasındaki faaliyetlerinin ve gezintilerinin rüya tarzında hatırlanması
  B-Haberci rüyalar:Bunlar,”yüksek” bir kaynaktan gönderilen, bir mesaj taşıyan, amaçlı, düzenlenmiş, sembolizm içeren rüyalardır, ruhta derin izler bıraktıklarından kolay kolay unutulmazlar:
 a-Uyarıcı rüyalar:Bunlar kişiye, ya önemli sonuçlar doğuracak hatalı bir harekette bulunmasını,yanlış bir yola sapmasını vs’yi önlemek üzere önceden gösterilen ya da sapılmış bulunan yanlış yolda ilerlemekten vs’den vazgeçirtmek üzere sonradan gösterilebilir
  Ayrıca, uyarıcı nitelikli haberci rüya kişinin kendisi için olmayabilir de; yani kişinin hatalı bir harekette bulunabilecek, yanlış bir yola girebilecek eşini, dostunu, bir akrabasını, bir yakınını uyarması için de olabilir  Uyarıcı rüyaların kaynağı, spiritüalistlere göre, genellikle kişinin hami varlığı, bazen de kişinin kendi ruhu,”öz”ü ya da bir başka deyişle ”yüksek benliği”dir  b- Prekognitif rüyalar: Bunlar bir mesaj taşımaktan ziyade, gelecekte olacak olayların önceden görülmesiyle ilgili rüyalardır
  c- Yalnızca bilgilendirme amacı taşıyan rüyalar: Çok nadiren görülen bu rüyalar, uyarıcı veya geleceğe yönelik bir nitelik taşımayıp, kişiyi bilmediği bir konuda bilgilendirme amacını taşır: Örneğin dünyanın geçmiş devirleri,bir başka kimsenin geçmiş reenkarnasyonları,bir başka gezegendeki yaşam hakkında bilgi verici rüyalar bu gruba girer
  C- Bedensiz varliklarla kurulan irtibatlardan kaynaklanan rüyalar: Bunlar, genellikle kişinin önceden tanıdığı, ölüm olayı ile bedenini terkederek öte aleme göçmüş varlıklar ile uyku sırasında iletişim kurmasından kaynaklanan rüyalardır
  Yapılan görüşme,uyanınca rüya tarzında hatırlanır  Fakat rüyada ölmüş bir kimsenin bulunması rüyanın muhakkak bu gruba girmesini gerektirmez; yani muhakkak bedeninden ayrılmış o kimseyle bir görüşme yapılmış olduğunu göstermez; bu, psikofizyolojik kaynaklı alelade bir rüya da olabilir, haberci bir rüya da olabilir  D- “Serbest hafıza” kayıtları ile ilgili rüyalar: Bunlar, kişinin, “serbest hafıza”sında yer alan geçmiş reenkarnasyonlarına ait anılarıyla ilgili rüyalardır
  (Kişinin geçmiş reenkarnasyonlarında yaşadığı ve algıladığı her şeyin kayıtlı olduğu hafızaya “serbest hafıza” adı verilir  ) Bu tür rüyalar kimi zaman defalarca, aynı ayrıntılarıyla, yeniden görülürler  E- “Serbest şuur”un faaliyetleri ile ilgili rüyalar: Bunlar, Neo-spiritüalist terminolojide serbest şuur adı verilen,hakiki bilgilere sahip,idrakli,”yüksek şuur”unun, gün boyunca yapılan hareketlerin muhasebesini yapmak gibi çeşitli faaliyetlerinin dünyasal şuur olan “bağlı şuur”a sızan yansımalarından oluşan rüyalardır
  Serbest şuur
 Serbest şuur, ruhçu terminolojide kullanılan bir terim olup, ruhun bedensel bağların etkisinde olmayan, teşevvüşten uzak, özgür, önceki reenkarnasyonlarını bilen, tekamül yolunu seçebilecek, hakiki bilgilere sahip şuuru olarak tanımlanır
  Ruhçu anlayışa göre, serbest şuur haline ulaşabilmek ancak, ölüm denilen olayla fiziksel bedenin terk edilmesinden ve teşevvüş denilen halin atlatılmasından sonra mümkün olmakla birlikte, ancak belli bir tekamül düzeyine gelmiş varlıklar bu şuur haline ulaşabilirler
  Yani ölüm olayı ile fiziksel bedenini terk eden varlıklardan tekamül düzeyi ileri olmayanları bu şuur haline ulaşamadan tekrar reenkarne olurlar  Spatyum
 Spatyuma, tam anlamıyla karşılamasa da, çeşitli tradisyonlarda öte-alem olarak ifade edilen ölüm-sonrası ortamın spiritizmdeki ya da deneysel spiritüalizmdeki karşılığı denebilir
  Ruhçu anlayışa göre ruhlar madde-dışı varlık olduklarından spatyumda 'perispri'leri ile bulunurlar  Bu bakımdan spiritüalistler spatyumu ruhlar alemi olarak değil, ölüm-ötesi alem olarak nitelendirirler  
 Oluşumu
 Ruhçuluğa göre, spatyumun maddeleri maddenin bilinen üç halinden (katı ,sıvı ve gaz) daha farklı hallerde olup, bilinen fiziksel maddelere oranla çok daha akıcı, çok daha az yoğunlukta ve atomik vibrasyonları çok daha hızlı, süptil maddelerdir
  Eski Yunan tradisyonunda bu maddeler için aether terimi kullanılmıştır  Bu süptil maddelerin düşünceyle, imajinasyon yeteneğiyle şekil alabileceği kabul edilir  
 Öleni bekleyen ilk aşama
 Ruhçuluğa göre ölen her insan ruhu önce, ölmüş olduğunu, daha doğrusu fiziksel bedenini terk etmiş olduğunu anlayamaz, bir bocalama, kargaşa dönemi geçirir
  Bu aşamaya spiritler “kendiliğinden imajinasyon” aşaması adını vermişlerdir  İşte ruhçulara göre, cennet ve cehennem sembolleriyle simgelenen, aslında, bu aşamadaki varlığın kendi imajinasyon yeteneğiyle bilmeden kendisinin oluşturduğu huzur verici ya da huzursuz edici sahnelerden ibarettir  Ölüm olayı ile fiziksel bedenini terk etmiş her insan ruhunu spatyumda vicdani bir hesaplaşma bekler  Fakat burada kendi kendisiyle bir hesaplaşma sözkonusudur,herhangi bir cezalandırma sözkonusu değildir  
 Üst aşama ve ortamlar
 Varlığın tekamül düzeyi elverdiği takdirde ulaşabileceği diğer aşamalar sırasıyla, "geçiş aşaması", "şuurlu ve idrakli imajinasyon aşaması" ve nihayet tekamül düzeyi çok yüksek ruhlara özgü olan "kozalite aşaması" olarak bilinir
  Bu son aşamanın sözkonusu olduğu kozalite planına (ortamına) yükselebilmiş bir varlık üç boyutlu alemdeki olayların neden sonuç zincirini çözebilecek, daha doğrusu, bu olayların akışındaki neden-sonuç ilişkilerini açıkça görebilecek durumdadır  Fakat klasik spiritüalizmdeki öte-alem anlayışı, öte-alem tasarımı kozalite planında son bulur,yani daha ötedeki bir ortam kavramı klasik spiritüalizmde mevcut değildir  Neo-spiritüalist görüşün getirdiği yeni bir kavram, işte bu kozalite planının da ötesinde bulunduğu varsayılan dört boyutlu alem kavramıdır  
 Teozofideki öte-alem tasarımı
 Teozoflar fiziksel alem ile ruhsal alem arasındaki aracı-süptil alem için spatyum terimini kullanmazlar, bu aracı alemi astral, mantal, kozal plan gibi çeşitli tabakalar halinde düşünürler
  Genel teozofik kabule göre fiziksel dünya ile ruhsal alem arasındaki bu derecelenme 7 tabakadan oluşur  -------
 Spiritizm
 Spiritizm, Hermetistler’in ve Platon ve Pisagor gibi filozofların döneminden 19
  yy  ’a dek sistemsiz bir şekilde dalgalanan, reenkarnasyonu kabul eden ruhçuluğun, Fransa’da Allan Kardec tarafından kurulan ilk sistemli biçimidir  Kardec’in sistemli hale getirdiği spiritizm adıyla bilinen deneysel spiritüalizmin belli başlı ilkeleri şöyle özetlenebilir: 1- İnsan üç bölümden oluşur: Ruh, ‘perispri’ ve fiziksel beden
  Perispri, ruh ve fiziksel beden arasında irtibatı sağlar, yarı-maddi bir yapısı vardır  2- Can dediğimiz, ölüm olayı ile bedeni terk ettiğinde “ruhlar âlemi”nde doğar
  Dünyada iken yaptığı iyilik ve kötülükler orada, hafızasında canlanır  Bir süre sonra, tekrar dünyada bedenlenir  Sınavlar geçireceği dünyada defalarca doğmasının amacı tekâmül etmektir  Fakat insan ruhu hiçbir zaman yeniden hayvan bedeninde doğmaz  Çünkü tekâmülde gerileme sözkonusu değildir  3- Bütün ruhlar eşit yaratılmıştır denebilir
  Fakat tekâmül dereceleri aynı kalmadığından aralarında, tekâmül farklarından kaynaklanan bir ruhsal hiyerarşi oluşmuştur  4- Ruhlar yalnız Dünya’da değil, evrenin diğer dünyalarında da bedenlenirler
  5- Ruhlar âlemindeki bedensiz varlıklar, dünyadaki bedenlilerle gerek maddi gerekse manevi etkileşim içindedir
  Ayrıca ‘medyum’lar aracılığıyla, bedensiz varlıklarla sesli veya yazılı iletişim kurulabilir  6- Kaliteli, ciddi ruhsal irtibat seanslarında tekâmül düzeyi yüksek ruhlarla, düzeysiz (nefsani, çıkarcı, gelecekle ilgili) soruların sorulduğu seanslarda ise tekâmül düzeyi geri ruhlarla irtibat kurulur
  Bu geri düzeyli ruhlar, yalan söyler, kötü şakalar yapar, insanları hataya sürüklemeye çalışır ve seanstakileri etki altına almak için genellikle ünlü kişilerin isimlerini kullanırlar  Spiritizm günümüzde Latin Amerika ülkelerinde Kardesizm adıyla bilinmektedir
  Türk spiritüalistler ise spiritizm ya da deneysel spiritüalizm olarak bilinen bu ruhçuluğu klasik spiritüalizm olarak adlandırmışlardır  Çünkü onlara göre ruhçuluğa son şeklini Bedri Ruhselman vermiş ve kurduğu ruhçuluğa neo-spiritüalizm adını vermiştir  ----------------------
 Tekâmül
 Tekâmül, sözlük anlamı "olgunlaşma", "gelişim" ve "evrim" [1] olan bir terimdir
  İslam dini başta olmak üzere, çeşitli ezoterik öğretilerde, mistik ve Sufi grupların inançlarında tekâmül daha ruhani bir anlamda kullanılmaktadır  Bu açıdan, bir dini terim olarak tekâmül çoğunlukla ruhun belirli evrelerde yükselmesi, gelişmesini tanımlar  
 Ruhçulukta tekamül
 Tekamül sözcük anlamıyla gelişme, olgunlaşma, evrim anlamına gelmekte olup, farklı alanlarda farklı ve özelleşmiş anlamlarda kullanılan bir terimdir
  Maneviyatı ilgilendiren alanlarda biyolojik evrim ya da maddi evrim anlamında kullanılmaz  Deneysel spiritüalizmin temel ilkelerinden biri olan tekamül ya da ruhsal tekamül, bu alanda ruhsal gelişim anlamında kullanılmaktadır  Kısaca ruhların madde evrenindeki görgü ve deneyimini arttırması olarak tanımlanır  Spiritüalist görüşe göre reenkarnasyonlar sırasındaki deneyimler sonucunda edinilen tekamül sürecinde zaman zaman duraklamalar olabilse de gerilemek sözkonusu olamaz  Dünya gezegenini bir tür okul olarak gören Neo-spiritüalist görüşe, insan ruhunun dünya okulundan mezun olabilmesinde, edinmesi gereken en önemli nitelikler, esas olarak sevgi, şefkat, merhamet, fedakarlık gibi ruhsal yeteneklerini geliştirmiş olmak, vicdan kanalını tam anlamıyla açmış olmak, diğerkam olmak (kendisi kadar başkalarını da düşünmek), kısaca kendisine ve diğer canlılara karşı vazifelerini hakkıyla yerine getirmeyi öğrenmektir
  Ruhsal tekamül her alandaki ruhsal gelişimi içeren bir kavram olmakla birlikte, ruhsal tekamülün pek ileri olduğu söylenemeyecek bu gezegendeki ve bu devredeki asıl anlamı budur  Kişinin alt etmesi gereken en önemli iki düşmanı bencillik ve onu da kapsayan nefsaniyettir  Bu mücadelesinde en önemli silahları ya da yardımcıları özeleştiri (nefis denetlemesi)yapması, kendisine karşı dürüst olması ve vicdanının sesine her zaman kulak vermesidir  ------------------
 Yaşam planı
 Yaşam planı, ruhçu terminolojide kullanılan bir terimdir
  Spatyum'daki varlığın, reenkarne olmadan önce, geçmiş yaşamlarındaki iradi hareketlerine ve gelişim gereksinmelerine uygun olarak yeni yaşamı için hazırladığı veya hazırlanan, doğacağı zaman, ortam, genel yaşam süresi, sosyal koşullar, yürüyeceği manevi yollar, karşılaşacağı manevi sınavlar vs  ile ilgili planını belirtmek üzere kullanılır  Teozoflar aynı anlamda, “karmik plan” terimini kullanırlar  
 (Ekleyen Ünal)
 
 Kaynak:tarotananalizi
  com'dan Alıntıdır) 
 |