Yalnız Mesajı Göster

Teşkilat-İ Mahsusa Elli Devletin Temelin De Teşkilat İn Harcı Var

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Teşkilat-İ Mahsusa Elli Devletin Temelin De Teşkilat İn Harcı Var




Elli devletin temelinde TEŞKİLAT'IN HARCI VAR

Osmanlı İmparatorluğu'nun son on yılına imza atan örgüt, Teşkilat-ı Mahsusa'dır Enver Paşa'nın emriyle İttihat ve Terakki'nin seçkin eylemcileri tarafından kurulan örgüt, Meşrutiyet'in ilanında önemli bir rol oynamakla kalmadı, İtalyanlar tarafından işgal edilen Libya'da, daha sonra Balkanlarda, Birinci Dünya Savaşı'nda ve Kuva-yı Milliye'de önemli rol oynadı


Osmanlı İmparatorluğu'nun son on yılına imza atan örgütlerden biri Teşkilat-ı Mahsusa'dır İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin en seçkin fedai ve eylemcileri tarafından kurulan gizli örgüt, Meşrutiyet'in ilanında önemli bir rol oynamakla kalmadı, aynı zamanda İtalyanlar tarafından işgal edilen Libya'da, Balkanlarda ve Birinci Dünya Savaşı'nda inanılmaz bir direniş ve kahramanlık örneği sergiledi İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yer altı faaliyetlerinde pişmiş olan eylemcilerden teşkil edilen "Özel Teşkilat" 1913'deki Babıali Baskını'nda da önemli rol oynadı İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidar olmasıyla resmileşen ve uluslar arası nitelik de kazanan Teşkilat-ı Mahsusa, Hind kıtasından Afrika'ya, Orta Doğu'dan Balkanlara, Arap Yarımadası'ndan Orta Asya'ya uzanan İslam dünyasını Osmanlı etrafında birleştirmeyi amaçlıyordu Teşkilat-ı Mahsusa'cılara göre Teşkilat, tanıdık bildik bir gizli servis, bir ajanlar topluluğu değildi Onlar bir dava etrafında biraraya gelen, güçlerini ve yeteneklerini bu çerçevede birleştiren idealist-lerdi Onların tek gayesi imparatorluğu ayakta tutmaktı Hangi etnik kökene ve dine mensup olursa olsun, imparatorluk sınırları içinde herkese yer vardı Sömürge altında yaşayan Müslüman halklar kendi istiklallerini kazanmalı ve kardeş ülkelerle dayanışma içinde olmalıydı
ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN BESLENDİ
Gizli Teşkilat'ın giderleri Harbiye Nezareti'nden ve örtülü ödenekten karşılanıyordu Teşkilat'ın adı resmi olarak Umur-ı Şarkiye Dairesi'dir Merkezi, Nuri Osmaniye Caddesi, Şeref Sokak'ta, Tasvir-i Efkar gazetesinin karşısındaki bir binadaydı Harbiye Nezareti'ne bağlı olarak kurulan teşkilat, İttihat ve Terakki'-nin Meşrutiyet öncesi yer altı çalış-malarının bir ürünü, hatta deva-mıydı Kara Kemal'den Yenibahçeli Nail'e, Kuşçubaşı Eşref'ten Süleyman Askeri'ye, Yakup Cemil'den Ömer Naci'ye kadar, Cemiyet'in pek çok ünlü fedaisi daha sonra Teşkilat-ı Mahsusa'da yer aldı
30 BİN ELEMANI VARDI
Teşkilat-ı Mahsusa üzerine çok önemli bir çalışma yapan Amerikalı araştırmacı Dr Philip Stoddard'un elde ettiği bilgilere göre, Teşkilat'ın Hilal olarak adlandırılan İslam dünyasının her yerinde faaliyet gösteren 30 bini aşan mensubu vardı Resmi yazışmalarda "Hafi Teşkilat" olarak da zikredilen Teşkilat-ı Mahsusa'nı en dikkat çekici yanlarından biri de ideolojik söylemleriydi İttihat ve Terakki, Trablusgarp Harbi'nden sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasını önleyecek tek çare olarak İttihad-ı İslam projesini devreye soktu Bu proje kapsamında, başta İngiltere olmak üzere Fransız, Hollanda, Rus ve İtalyan sömürgesi altında yaşayan Müslüman ülkelerde İslam İhtilal Komiteleri kuruluyordu Teşkilat-ı Mahsusa içinde çeşitli etnik köken-lere sahip idealist subayların yanı sıra yüzlerce aydın, şeyh ve din adamı yer alıyordu Bedi-üzzaman Said Nursi'den Mehmet Akif'e, Dürzi prens Emir Şekip Arslan'dan Mısırlı Şeyh Abdulaziz Çaviş'e, Tunuslu Şeyh Salih Şerif et-Tunusi'den Libyalı Şeyh Ahmet es-Sunusi'-ye, Hintli Muhammed Bereketullah Efendi'den Ebul Kelam Azad'a, Pakistan'ın ilk devlet başkanı Muhammed Ali'den kardeşi Şevket Ali'ye, İbnürreşid'den Şeyh Mehdi'ye pek çok ünlü isim Teşkilat'la bir şekilde ilişkiliydi
Herşey Osmanlı'yı korumak için
Teşkilat-ı Mahsusa'nın yapısı Osmanlı'nın etnik yapısını içindebarındırıyordu Hepsinin ortak gayesi, imparatorluğu ayakta tutabilmekti Kafkas kökenli Kuşçubaşı Eşref, Teşkilat'çıların bu yapısına dikkat çekerek, "Ben ne Dağıstan rüyalarını gören bir Çerkes, ne Arap, ne de Rum'dum; ben Türkçe konuşan Müslüman bir Osmanlıydım" diyordu Fuat Bulca da, Teşkilat-ı Mahsusa'nın esas vazifesinin imparatorluğun ayakta kalabilmesi için bağlanılmış olan büyük davaları gerçekleştirecek şahsiyetleri teşkilatlandırmak olduğunu belirterek şöyle diyordu: "Türk İstiklal Savaşı ile ilk fiili neticesini veren, II Dünya Harbi nihayetinde ise bütün dünyaya yayılan ve sayısı elliyi geçen müstakil devlet kurdurmuş olan milli uyanışların fikri oluşunda, bizim Teşkilat-ı Mahsusamız'ın büyük himmeti vardır"
Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar da Teşkilat'ın adamı
Ülke ekonomisinin millileşti-rilmesi de Teşkilat'ın ilgi alanı içindeydi İstanbul'da Kara Kemal Bey, bu amaçla esnafı örgütlemiş, yerli sermayeye dayanan şirketler kurdurdu Celal Bayar, Teşkilatı Mahsusa'nın İzmir şubesindeydi Başlıca görevi Teşkilat ve Parti arasındaki iletişimi sağlamak, yanı sıra İzmir ekonomisini Türkleştirmekti Kara Kemal ve Celal Bayar Teşkilat-ı Mahsusa'nın Ticariye grubundaydı Üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar "Ben de Yazdım" isimli hatıratında Kuşcubaşı Eşref'in gönderdiği bir özel dosyada yer alan bilgilere yer verdi Buna göre Teşkilat-ı Mahsusa, 1913'te Batı Trakya Hükümeti'ne son verildikten sonra yeniden ikinci defa ve Enver Paşa'nın emriyle kuruldu Dosyada Eşref Bey, şunları belirtiyordu: "Gelelim yeni Teşkilat-ı Mahsu-sa'mıza Enver'in emrinde bir kurul ve Süleyman Askeri reis, ordudan subaylar, hükümet ricalinden yetkili bazı kişiler, yabancı Müslüman memleketlerinden Hilafete bağlı zevattan tanınmış ulema, tanınmış siyasi, milliyetçi ve memleketin kurtulması uğrunda çalışan kimselerle memleketleri için de hidematiyle kendini göstermiş, teferrüt etmiş olanlardan kurulu"
Eşref Bey'in verdiği listede önemli isimler vardı Örneğin Hindistan'dan Muhammed ve Şevket Ali kardeşler, Sih-Ghadr Partisi'nin lideri Dar Hayal bile Teşkilat'la ilişkilidir Eşref Bey bazı isimleri açıklamıyordu Halihazırda bu zatlar önemli mevkileri işgal ediyorlardı
Kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktu

Teşkilat-ı Mahsusa'nın efsanevi şefleinden Eşref Bey, işin en başından beri içindeydi Teşkilat zaten büyük ölçüde Eşref Bey'in deneyimlerinden yararlandı Kendisi Teşkilat-ı Mahsusacı'ların ruh yapısını ise şöyle anlatır: "Birer eski tüfekti bu adamlar-kendilerini vazifeye, vatan hizmetine adamış, ucuz kahramanlıklara, süslü lakırdılara ve sahte tavırlara yüz vermeyen samimi, gerçek vatanseverlerdi Onların vatanseverliği derin ve içten yaşanan bir duyguydu() Kaybedecek hiçbir şeyimiz yoktu Davamızın haklı bir dava olduğuna inanmıştık Sonunda kazanamayacak oluşumuzu göz ardı etmek gayreti içindeydik Etrafımızdaki dünya yıkılıp gitmeden hiç olmazsa birkaç tane daha küçük zafer elde edebiliriz diye düşünüyorduk"

Enver Paşa'nın talimatıyla kuruldu
Teşkilat-ı Mahsusa resmi olarak 1913'te Enver Paşa tarafından kuruldu İlk başkanı Süleyman Askeri, İkinci Başkanı Ali Başhampa, son başkanı Hüsamettin Ertürk'tür Esasında Teşkilat, büyük ölçüde Kuşcubaşı Eşref'in eseriydi Teşkilat-ı Mahsusa ismini öneren Veteriner Rasim Bey'di Kuşçubaşı Eşref'in de katıldığı bir toplantıda Rasim Bey, "Bu hareket, kendisine has bir teşkilata dayanıyor Gayesi kadar, ona katılabilmenin şartları da belirli vasıflar ister Öyle ki başka düşünce ve fikirde olanların bu düzen içinde barınabilmeleri imkansızdır Bu laalettayin bir hürriyet mücadelesi de değildir En tehlikeli sahalarda ve anlarda icab eden tedbirleri kendi şuuru ile benimseyen, mutlak müsavatın hakim olduğu, politikadan uzak bir vatan hareketidir Bence ona en uygun isim Teşkilat-ı Mahsusa'dır" diyordu, Teşkilat kısa sürede benimsendi Cemal Kutay'ın "Lavrense Karşı Kuşcubaşı" adlı kitabında yer aldığına göre Şam'da kolağası olan Mustafa Kemal, Kuşcubaşı Selim Sami'yi sahte bir mürur tezkeresi ile Teşkilat yapmak için İzmir'e gönderirken, yazdığı tavsiye mektubunda "Bizim Teşkilat-ı Mahsusa için" diyordu

Gizli görevle Libya'ya giden Atatürk halı tüccarı kılığındaydı

Halı tüccarı kılığında Mısır'a giden Mustafa Kemal'in ve diğer gerillacıların sahte kimlik ve pasaportlarının temin edilmesinden, ünlü Teşkilat-ı Mahsusacı Kara Kemal sorumluydu

İttihat ve Terakki'yi İttihad-ı İslam projesine teşvik eden Trablusgarp'ın İtalyanlar tarafından işgal edilmesiydi İttihat ve Terakki, iktidarın dizginlerini ele geçirdiklerinde bu projeye bel bağladı İttihatçı eylemciler Libya'da kazandıkları tecrübeden Balkan ve Birinci Dünya savaşlarında da yararlanacaklardı Enver Paşa'nın liderliğindeki Özel Teşkilat, Libya'da silah, cephane ve profesyonel asker kıtlığına rağmen, mükemmel bir gerilla harbini örgütleyerek, 200 bin kadar İtalyan askerini sahil şeridine kilitlemeyi başarıyordu Trablusgarp'ta, sonradan çoğu Teşkilat-ı Mahsusa'cı olan ünlü isimler gerillacılık yaptı Bunların başında Mustafa Kemal Paşa, Nuri ve Halil Paşalar, Ali Fethi Okyar, Kuşçubaşı Eşref ve Hacı Selim Sami, Kel Ali lakaplı Ali Çetinkaya, ilk tayyareci şehitlerden Sadık Bey, Çerkez Reşit Bey, Süleyman Askeri, Fuat Bulca, Yakup Cemil, Nuri Conker, Rauf Orbay gibi isimler yer alıyordu Ünlü Masonlardan OrdProf Mim Kemal Öke de yüzbaşı rütbesinde Derne cephesindeydi Prof Ayhan Songar'ın babası Nazmi Bey ve ünlü seyyah Abdurreşit İbrahim de Libya'ya giden gönüllü mücahitler arasında yer alıyorlardı
"FUAT, TRABLUSGARP'E GİDİYORUZ, SEN DE GELİYORSUN"
Trablusgarp direnişi için Özel Teşkilat, Enver Paşa tarafından gerçekleştirildi Enver Paşa ve Ali Fethi Okyar binbaşı, Mustafa Kemal Paşa Kolağası rütbesindedir Özel Teşkilat'ın kuruluşunu Atatürk'ün akrabası Fuat Bulca, Cemal Kutay'ın yayınladığı "Trablusgarp'te Bir Avuç İnsan" adlı anılarında anlatır Bulca, Mustafa Kemal'in muavinidir Mustafa Kemal'in Bulca'ya ilk sözü şuydu: "Trablusgarp'e gidiyoruz, sen de geleceksin" olur Mustafa Kemal, şöyle diyordu: "Enver'in planı şu: Bizler kendi arzumuzla ve hususi bir teşkilat olarak müdafaayı ele alacağız Harbiye Nezareti de bizi istifa etmiş sayacak Orada teşkilat yapacağız Biliyorsun ki ben daha evvel de Trablusgarp'te bulundum Haleti ruhiyeyi bilirim Eğer ciddi olarak müdafaaya girişirsek başta Sunusiler olmak üzere halk bize yardım eder Enver Urbanı teşkilatlandıracak, onların dillerini ve adetlerini bilen arkadaşları beraberimize alacağını söyledi Eşref bey de geliyor Mıntıkaları harita üzerinde taksim dahi ettik Sen benim muavinim olacaksın Bu akşam Beşiktaş'ta Enver'in evinde toplanacağız Mahrem tut Hiç kimse birşey bilmiyor Mahmut Şevket Paşa'yla Enver temas ediyor Ali Fethi de Cezayir'e geçecek, oradan deniz vasıtasıyla münakele imkanlarını araştıracak"
Enver Paşa'nın Almanya'da bir hanım arkadaşına yazdığı mektuplardan
9 Ekim 1911 (İstanbul)
Trablus zavallı memleket Kaybetti şimdilik Kimbilir belki de ebediyen Peki o zaman niye gidiyorum? İslam dünyasının bizden beklediği bir ahlaki görevi yerine getirmek için
Bu satırları ayrılmamdan kısa bir süre önce yazıyorum Bunlar en gizli sırlarımdır Ne kadar zor ve nankör görevlerin beni beklediğini ancak birkaç kişi biliyor
(İskenderiye'den) 21 Ekim 1911
Yarın nihayet gitmeye hazır olacağım, dostunuzun gireceği kılık hakikaten hoşunuza gidecek: uzun mavi elbise, başımda beyaz başörtüsü, beyaz maşlak, altın işlemeli kordon İşte tam bir Arap şeyhi kıyafeti
11 Kasım 1911
Dün akşam 13 saatlik bir gece yürüyüşünden sonra geldim ve aşiret reisleri sonuna kadar İtalyanlara karşı savaşmaya devam etmek için yemin ettiler Bir yıllık erzak temin edildi, cephane bol, zafer de yeterince var
(Kendi Mektuplarında Enver Paşa, M Şükrü Hanioğlu, Der Yayınları)
Trablusgarp'ın kapıları Askeri'ye nasıl açıldı?
Mısır'ın liman kenti İskenderiye, Trablusgarp'e geçişin kilidi idi Özel Teşkilat'ın subayları İskenderiye'den hududa, oradan da Trablusgarp'e geçeceklerdi Teşkilat mensupları subay olduklarını gizlemek zorunda olduklarından sahte kimliklerle yolculuğa çıkacaklardı Mustafa Kemal halı tüccarı, Süleyman Askeri genç bir molla kılığına bürünmüştü 1915'te Teşkilat'ın Osmancık Gönüllü Taburu'nun başında Irak'ta şehit düşen Kısıklılı Yüzbaşı Cemil hoca kılığındaydı Mustafa Kemal yolcuğa çıkmadan önce Fuat Bulca'ya şöyle diyordu: "Hükümet acziyet içinde Bunu Harbiye Nazırı elem ve üzüntüyle itiraf etti İstanbul'dan hiçbir yardım göreceğimizi zannetmiyorum Enver de aynı kanaatte Evvela o gitmek istiyor Eşref beyin Mısır'daki muhitinden ve dostlarından istifade edeceğiz Sevkiyatın tehlikesiz oraya varması için Mısır'ın muhtelif yerlerinde teşkilat yapacak Takma adlarımızla bu unvanlara uygun mesleklerimizin listesi hazırlanıyor"
SAHTE PASAPORTLAR KARA KEMAL'DEN
Kara Kemal, Özel Teşkilat'ın İstanbul'daki işleriyle ilgilenecekti Özel Teşkilat'a seçilecek subayların iaşeleri, yolculukta kullanacakları kıyafetler, sahte kimlik ve pasaportların tanzim edilmesi onun işiydi Hazırlıklar gizli tutuldu Özel Teşkilat'ın Hükümetle, İttihat-Terakki merkezi ile irtibatından da Kara Kemal ve Şükrü Bey sorumluydu Kara Kemal Bey'in Karagümrük'teki evi, Özel Teşkilat'ın güvenli eviydi (Kara Kemal, 1926'da Atatürk'e suikast davasından aranırken intihar etti Maarif eski nazırı Şükrü Bey de aynı davadan idam edildi)

Arusi Şeyhi Ömer Fevzi Mardin sevkiyat sorumlusuydu
Enver Bey'in evinde yapılan gizli toplantıda Mustafa Kemal, Ali Fethi Okyar, Kuşcubaşı Eşref, Mümtaz Bey, Süleyman Askeri, Fuat Bulca ve birkaç subay vardır Toplantıda büyük bir harita başında çalışılıyordu Teşkilat, Mısır üzerinden Libya'ya sızacaktı İngiliz kontrolü altındaki Mısır'dan geçişler tehlikeliydi Başka bir çare de yoktu Mısır'da Eşref Bey'in çevresi işe dahil edilicekti Mısır'ı iyi tanıyan biri daha vardı: Ömer Fevzi Mardin
Fevzi Bey, Özel Teşkilat'ın İskenderiye'deki sevkiyat ve ikmal sorumlusu tayin edildi Teşkilat, Trablusgarp'e karadan ve denizden bağlanan yollar üzerindeki merkezlerde güvenilir elemanlar görevlendirecekti Özel Teşkilat herkese açık olmayacaktı Profesyonel çeteciler ve idare etme niteliğine sahip güvenilir subaylar yer alacaktı Enver Paşa, hazırlık için Eşref Bey'in önceden gitmesini istedi Enver Paşa'nın son sözleri şöyleydi: "Hepimiz yekdiğerini tebrike layıkız Nizam ve disiplini muhafaza etmek için mutehalli olduğumuz şuura azami riayet içinde, tam bir kardeşlik ve uhuvvet havasını temsil edeceğiz Allah bizimle beraberdir"
İtalyanları kuş gibi avladı Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Bey Libya'da keskin nişancılığı ile ün saldı Pusuya yatan Nuri Paşa'nın, tek başına 100'den fazla İtalyan askerini öldürdüğü dilden dile dolaştı Kuşcubaşı Eşref de "Uçan Şeyh" ünvanını Libya'da kazanıyordu Tunus, Cezayir ve Sudan'dan gönüllüler akıyordu Cezayir'li Emir Abdulkadir'in oğlu Emir Ali Paşa ile Tunuslu Şeyh Salih Şerif Tunusi de Eşref Beyin davetiyle Trablusgarp'e geldi

İran'dan Kafkasya'ya kadar bütün bölgeyi kontrol ettiler

Teşkilat-ı Mahsusa, sömürge altındaki bölgelerde İslami-milli ayaklanmaların zeminini hazırladı Plana göre uygun ortam gelip, ihtilal kıvılcımları çakılınca, Osmanlı birlikleri bölgelere girerek yerel güçlerle birleşecekti
Harbiye Nazırı Enver Paşa, Hamidiye Kahramanı Rauf Orbay'ı, küçük bir Alman askeri misyonuyla Afgan Emiri Habibullah'la özel bir görüşme yapmakla görevlendirdi Yolculuk, Teşkilat-ı Mahsusa'nın sorumluluğunda idi Heyet, İran içinden Kabil'e ulaşacaktı 1914 sonlarıydı Amaç, İngilizlere karşı Afgan Emirini Osmanlı-Alman tarafına çekmekti Heyetin kurmay başkanı Binbaşı Ömer Fevzi (Mardin)Bey'di Rauf Bey'in adı saklı tutuluyordu Prof Mustafa Balcıoğlu "Teşkilat-ı Mahsusa'dan Cumhuriyete" isimli çalışmasında bu yolculuğu anlatırken Ömer Fevzi'den Umur-ı Şarkiye Müdürü (Teşkilatı Mahsusa) olarak sözeder Hazırlıkları yapan da Fevzi Bey'di Sahte pasaportla iki ajanını önceden hazırlık yapmak üzere Hindistan'a göndermişti İngilizler iki ajanı gemiden indikten sonra tutukladılar Prof Balcıoğlu'na göre, Fevzi Bey'in iki ajanı uğurlarken göğsünde altın madalyası ve Umur-ı Şarkiye Müdürü sıfatıyla iskelede görünmesi dikkat çekmişti
ALMAN SUBAYLAR RAHATSIZ
Heyet, İran'a üç parça halinde Halep üzerinden İran'ın Loristan eyaletine girmişti Heyette Almanların yanı sıra bazı Hintli ve İranlı ihtilalciler vardı Heyet İran içlerindeyken Osmanlı Hükümeti savaşa girdiğini ilan etti Yolculuğu uzatan Rauf Bey, bölgedeki büyük Kürt aşireti Bahtiyarileri yanına çekmek suretiyle Güney İran'da kontrolü ele almak niyetindeydi Kabil'e gitmek üzere yola çıkan Teşkilat-ı Mahsusa heyeti, İran içinde teşkilat yapıyordu Kürt aşiretleri içinde faaliyet gösteren Rauf Bey'in müfrezesinin Kasr-ı Şirin'i işgal edip, ardından Kirmanşah'a girmeye hazırlanması Alman subayların uykusunu kaçırdı Almanlar Rauf Orbay'ı Enver Paşa'ya şikayet ederken, İran Hükümeti ve basını Tahran'daki Osmanlı Sefiri'ni tazyik altına aldı İngilizler ve Ruslar tarafından kıskaç altına alınan İran Şahı tarafsızlık siyaseti izliyordu Enver Paşa, Rauf Bey'den Kirmanşah'a cebren girmemesini, Güney'deki aşiretler üzerinde çalışmaya devam etmesini istedi
HİNTLİ MUHAFIZLAR FİRAR ETTİ
Almanlar, Teşkilat-ı Mahsusa'nın İran'daki çalışmalarından rahatsızdılar Rauf ve Ömer Fevzi beyler de Almanların İran'da kendi adlarına yaptıkları faaliyetlerden kuşkuluydular Almanlar Orbay'ı, Orbay da Almanları Enver Paşa'ya şikayet ediyordu Irak cephesinde bedevi gönüllüleri örgütleyerek cepheye sevkeden Süleyman Askeri de ortak misyonun sona erdirilmesini, heyetin elindeki silah ve techizatın kendisine gönderilmesini istiyordu İngilizler Basra'yı işgal etmişti Irak cephesi öncelikliydi Askeri'ye göre İran'da Almanlardan ayrı hareket edilmeliydi Enver Paşa, ortak misyonun Almanları üzmeden sona erdirilmesine izin verdi Silahlara el konulmayacak, Almanlar Kabil'e ayrı gidecekler, yanlarında refakatçi olarak Yüzbaşı Kazım bulunacaktı Cihad-ı Mukaddes ilan edilmişti Kirmanşah'taki İngiliz Konsolosluğu'nu koruyan Hintli muhafızların komutanı ve adamları Rauf Bey'e iltihak etti Van cephesinden Çerkez Ethem, Cihangiroğlu İbrahim Bey de İran'a geldi
Şİİ VE SÜNNİLERİ BİRLEŞTİRECEKTİ
Bu arada Ömer Fevzi Bey, Tahran Sefareti'ne ateşemiliter olarak tayin edildi Görevi Teşkilat-ı Mahsusa'nın örgütlediği Kafkasya'daki İslam İhtilal Komiteleri ile İstanbul arasındaki koordinasyonu sağlamaktı Ömer Fevzi Efendi, İran'daki İngiliz ve Rus nüfuzunu kırmaya çalıştı Şii ve Sünniler arasındaki uzlaşmazlıkları çözümlemek istiyordu Şii din adamlarıyla görüşüyordu Şiilerin Hac konusundaki isteklerini İstanbul'a ileterek olumlu adımlar atılmasını sağladı Faaliyetleri İngilizlerin dikkatini çeken Ömer Fevzi Bey, bir suikast girişiminden son anda kurtuldu Teşkilat-ı Mahsusa kuvvetleri İran içlerinde Rus kolordosunu bozguna uğratıp Kirmanşah ve Hemedan'a girmişti Kirmanşah'ta eski nazırlarından Nizam-üs-Saltana Hüseyin geçici hükümet kuruyordu Teşkilat'tan Ömer Naci, Ruşeni Barkın, Cihangiroğlu İbrahim ve kardeşi Hasan Bey, Meşrutiyet'ten önce Güney İran'da Nizam üs-Saltana ile Meşrutiyet için çetecilik yapmıştı Ömer Fevzi Bey'in ön ayak olmasıyla kurulan Kirmanşah Defa-i İslam Cemiyeti , İttihad-ı İslam'ı savunuyordu
'MİLİSLERİ ÖRGÜTLEYELİM'
Ömer Fevzi Mardin, Kafkas işleriyle yakından ilgileniyordu Dr Vahdet Keleşyılmaz'ın verdiği bilgilere göre Teşkilat-ı Mahsusa'dan Ali Murteza Bey, Tahran'daki Ömer Fevzi Bey'e bir rapor gönderiyor: "Yeterli silah ve cephane sağlandığı takdirde Kafkaslarda ihtilal çıkarmak, köprüleri uçurmak, Bakü petrollerini yakmak mümkündü" Ömer Fevzi Mardin'le ilişki kuranlar arasında Azerbaycan Musavat Partisi lideri Mehmet Emin Resulzade de vardı Resulzade, Tahran Sefareti'ne gönderdiği raporda Ömer Fevzi Bey'den silah ve cephane yardımı istiyordu
Ömer Fevzi Efendi'nin mütareke sırasında da Katar civarlarında olduğu biliniyor Bu sırada Enver Paşa'ya yazdığı mektupta, "Anlaşma üzerine askerlerimizi çekiyoruz; ama halkın durumu müsait Libya'daki gibi milisleri organize ederek mi çıkalım?" dediği belirtiliyor Ömer Fevzi Bey'in, kısa bir süre Harp Okulu'nda öğretmenlik yaptığı da kaydediliyor
Bektaşi şeyhi Ubeydullah'ın tuhaf yolculuğu
Enver Paşa belki İngilizleri şaşırtmak, belki Almanlardan ayrı olarak Emir'le ittifak sağlamak amacıyla bir başka heyeti, Ubeydullah Efendi başkanlığında yola çıkarmıştı Ubeydullah Efendi de Rauf Bey gibi Kabil sefiri olarak gönderiliyordu İki heyetin birbirinden haberi yoktu Aydın Mebusu ve Merdivenköy Bektaşi Tekkesi şeyhi olan Efendi'nin İran-Afganistan yolculuğu çok renkliydi Efendi'nin kurmay başkanı Teşkilat-ı Mahsusa'dan eski Basra Valisi Süleyman Şefik Paşa, heyetin askeri doktoru ise Fahri Kutlar'dı Dr Kutlar, Teşkilat-ı Mahsusa'dandı Ubeydullah Efendi'nin anılarını yayına hazırlayan Ömer Hakan Gökalp'in verdiği bilgilere göre Kutlar, Ubeydullah Efendi'nin hücresinde çalışıyordu Kutlar, daha sonra İran'da çalışırken İngilizlere tutsak düşüyordu
SULTAN MUAMELESİ
8 Nisan1915'de başlayan Afganistan yolculuğu Ubeydullah Efendi'nin 24 Ağustos 1918'de İngilizler tarafından Tahran'da tutuklanmasıyla sonlandı Ubeydullah Efendi Kabil'e ulaşamamıştı İstanbul'a götürülerek hapsedilen Ubeydullah Efendi, 1919'da serbest bırakıldı 1920'de yeniden tutuklanarak Malta'ya gönderildi
Ubeydullah Efendi, İran'da halkın büyük sevgisi ile karşılanıyordu Buna Kum kenti dahildi Onun Hamedan'a girişi sırasında binlerce İranlı, bir seyyid gibi giyinmiş olan Osmanlı Sefirini sultanlar gibi ağırlıyordu Ubeydullah Efendi, Sultanabat kentinde halkın ilgisini şöyle anlatıyordu: "Bu tarifi kabil olmayan bir temaşa idi: Bir hükümdardan başka hiç kimse için bu yolda bir karşılama olamazdı Şehrin bir saat mesafesinde demokratlar(İran fırkalarından biri) tarafından şerefime bir zafer takı kurulmuştu Zafer takı geçildikten sonra, dinlenmem için büyük bir çadır kurmuşlar, burada çaylar bisküviler hazırlamışlardı Zafer takının önünde cemaat reisleri ve konsoloslar karşılamaya gelmişlerdi O günü çarşılarla beraber bütün mektepler de kapanmıştı Mektep çocukları heyetleri ile resmen, kadın kız çoluk çocuk herkes yollara dökülmüştü Karşılamada 30 bin kişi vardı Biz sağa sola tebessüm ederek, selamlar vererek yolumuza devam ediyorduk Zafer takının yanındaki çadırda bir müddet istirahat ettik Kasideler okundu Nutuklar söylendi Yola devam edildi"
Milli-İslami ayaklanmalar
Prof M Kemal Öke, "Kutsal Topraklarda Siyonistler ve Masonlar" adlı kitabında İttihad-ı İslam'ın başarılı olması için Teşkilat-ı Mahsusa'nın büyük bir mesai harcadığını belirterek, "Teşkilat-ı Mahsusa ekipler çıkararak propaganda faaliyetlerine başlayarak, düşman sömürgelerinde islami-milli ayaklanmaların zeminini hazırlayacaktır Uygun ortam oluşturulup ihtilal kıvılcımları çakılmaya başlanınca, zaten harekete geçmiş olan düzenli Osmanlı birlikleri mezkur bölgelere girerek yerel milliyetçilerle birleşecekti" diyor Prof Öke Teşkilat-ı Mahsusa'nın diğer çalışmalarından şöyle söz ediyor: "Bahattin Şakir'in, Rıza Bey'lerin Kafkas hududuna gönderilerek çeteler teşkil etmeleri ve Acara ahalisini ayaklandırmak için Rus hududunu geçmeleri, Enver Paşa'nın yaveri Binbaşı Mümtaz beyin Eşref ile Mısır hududunda mücahit toplayarak tecavüz hareketlerine girişmeleri, Ubeydullah Efendi Grubunun Binbaşı Rauf Beyin ekibinin eşliğinde, İran'a, oradan da Afganistana sızmaları sağlanır Öte yandan İttihatçıların girişimleriyle cihadın akisleri Güney Asya'da da şiddetle hissedilmiştir"
Ömer Naci İranlı devrimcilerin piriydi
Teşkilat-ı Mahsusa'nın İran-Kafkas bölgesindeki önemli eylemcilerden biri Ömer Naci'ydi İkinci Meşrutiyet ilan edilmeden önce İran'a meşruti bir rejim için çalıştı, çetecilik yaptı, tutuklandı Güney İran'da, Anayasacılığı savunan devrimci grupların Ömer Naci'yle sıkı ilişkileri vardı Bu ilişkiler İttihat-Terakki Hükümeti döneminde de sürdü İran'da ipten dönen Ömer Naci, Cihan harbinde, İran Azerbaycan'ını ayaklandırmaya çalıştı Emrindeki birlikler Türk ve Kürtlerden oluşuyordu Komutasındaki birlikler Ocak 1915'de Tebriz'e girdi İran'da Hüveyze ve Ahraz'a girerek petrol borularını havaya uçurdu 1916'da Musul'a geçen Naci'nin gönüllü birlikleri Urmiye civarında Ruslara büyük kayıplar verdirdi İran'daki Bahtiyari aşiretini İngilizlere karşı ayaklandırmaya çalışan Ömer Naci, tifüse yakalanarak Kerkük'te vefat etti Naşit Hakkı Uluğ, 1969'da Yeni Gazete'de "Kutsal Cihat" başlıklı tefrikasında şöyle diyordu: "İslam Birliği adlı İran derneği, İttihat ve Terakki'den teşvik görüyordu, Türk ileri gelenleri Sünnilik ve Şiilik gibi mezhep farklarına önem vermeyerek, Türkiye, İran ve Afganistan'ın büyük bir maksat uğrunda birleşmelerini mümkün görüyorlardı Bu sebeple Meşrutiyetin ilanından sonra idealist bir subay ve şair olan Ömer Naci, yanına verilen birkaç komitacı ile birlikte İran'a dalmıştı İttihatçılar için İran'daki ırkdaş ve dindaşlara yaklaşmak dayanılmaz bir arzu olmuştur Göçebe oymaklar Irak sahrası ile İran yaylası arasında gidip geliyordu" Uluğ'un sözünü ettiği İslam Birliği Derneği, Ömer Fevzi Bey'in kurulmasına ön ayak olduğu Defa-i İslam'dı
Tarkan'ın dedesi Kafkas cephesinde Ömer Naci hakkında kitap yazan Dr Fethi Tevetoğlu'nun babası Ali Dursun Kaptan, Teşkilat-ı Mahsusacı Ömer Naci ile birlikte Kafkas-Doğu cephesinde 5 yıl çalıştı Ali Dursun Kaptan, Kurtuluş savaşının da tescilli denizçi kahramanlarından Ali Dursun Kaptan, pop star Tarkan'ın da dedesi oluyor Dr Fethi Tevetoğlu (Tarkan'ın büyük amcası), MHP lideri Alparslan Türkeş ile birlikte 1944'deki Türkçülük-Turancılık Davası'nda yargılandı Türkeş ile birlikte Tabutluk denilen hücrelerde yatan bir üsteğmendi Eski Samsun senatörü Tevetoğlu'nun pek çok kitabı var Babası'ndan Ömer Naci'nin menkıbelerini dinleyen Dr Tevetoğlu, "Ömer Naci bu bölgede bir avuç fedai müfrezesi ile öyle korkunç baskınlar, öyle tesirli hücumlar yapmış ve başarmıştır ki, adının duyulması darda olan Türklere ferahlık, düşmana ise büyük korku getirirmiş" diyordu Ömer Naci'nin ölümü, Milli Ajans'ın Kerkük mahreçli haberinde şöyle yer alıyordu: "Hürriyet ve Meşrutiyetin teessüsü gayesine hayatını, ruhunu feda ile bu yoldaki mücadeleleriyle ınkılap tarihimizde pek yüce bir ad ve yer kazanmış olan Türk vatanseveri Hatib-i Şehir Ömer Naci Bey, İran'daki Ruslara galebe çalan Türk bayrağı altında mücadelesine devam ettiği bir sırada tifüs hastalığına yakalanarak tedavi edilmek için naklolunduğu Kerkük şehrinde şehitler katına uçmuştur"
Beş adam Rusları dehşete düşürdü
Teşkilat-ı Mahsusa'dan Kuşcubaşı Hacı Sami ve dört arkadaşı Keşmir üzerinden Pamir dağlarını aşarak Batı Türkistan'a sızdı 1916'daki, Ruslara büyük kayıplar verdiren Yedi-Su İsyanları'nda önemli rol oynadılar
Hind ihtilalini hazırlamak için Hindistan'a giden altı kişilik ekibin başında Kuşcubaşı Eşref vardı Ekibin elemanları Hacı Selim Sami, Emrullah Barkan, Adil Hikmet, İbrahim Haklıer ve Tatar Hüseyin 'di Ekip Bombay'a giderken savaş patlak verdi Enver Paşa, Eşref Beyi geri çağırdı İngilizler, ekibin peşindeydi Yol haritası değişmişti Eşref Bey, dostu Maskat Emirine uğrayıp İstanbul'a, diğerleri ise Orta Asya'ya
RUSLARLA MÜZAKERE
Hacı Sami ve arkadaşları Keşmir üzerinden Pamir dağlarını aşarak Doğu Türkistan'a girdi 1916'daki Ruslara büyük kayıplar verdiren Yedi-Su İsyanları'nda önemli rol oynadılar Yusuf Gedikli'nin hazırladığı "Asyada beş adam" adlı hatıratında Adil Hikmet şöyle anlatıyor:"Çok defa yırtık bir potini rüyalarımızda bile görmedik Çok defa boş midelerimizin şikayetini durdurmak üzere yumruklarımızı karnımıza bastık Pamirden Taklamakan çöllerinden ve her türlü vasıtalara malik seyyah kütlelerinin geçmeye cesaret edemedikleri yerlerden yalnız başımıza yürüyerek geçtik Kırgızları ayaklandırarak, mukden meydan muharebesinde Japonlara mağlup, fakat Türkistan ihtilallerini kanlı bir surette bastırmağa muvaffak olduğundan dolayı çarın sarayında büyük bir mevkiyi haiz olan meşhur meşhur general Kuropatkin ile muntazaman muharebeler yaptık
ÇİN CUMHURBAŞKANI GÖREV TEKLİF ETTİ
Bu muharebelerde gah mağlup olduk, gah galip geldik O meşhur generalin araya koyduğu Çinli general ile bir devlet gibi mütareke akdettik Rus gazeteleri sütunlarını bizim hakkımızdaki havadislerle doldurdu Japon matbuatı en mutena sahifelerine bizim resimlerimizi bastı İşte ben bu vakaları tespit ediyorum"
Beş eylemci, Haziran 1919'da Şanghay'a ulaştı Çin Cumhuriyeti'ni kuran Dr Sun Yat -Sen, Teşkilat'çılara ilginç bir teklifte bulundu Çin ikiye bölünmüştü, iç savaş vardı Bir adamını onlara göndererek Çin ihtilal ordusunda görev almalarını ya da Çin dahilinde teşkilat yapmalarını istedi Teklifte bulunan sadece Çinliler değildi Adil Hikmet şöyle diyordu: "Kore Hariciye nazırlığına namzet olan ihtilal reisi mister Kim ziyarete geldi Kore ihtilalini idare etmemizi rica etti Bunu reddettik Korelilerin Türk olduklarını, ırkdaşlarımıza yardıma koşmamızı istedi Kore ihtilalinin misyoner tahrikleriyle alevlendiğini ve ABD'nin menafiğini istihdaf ettiğini ve bizim, ırkımız için cinayet yapamayacağımızı izah ettik"
ÖKSÜZ DEĞİLSİN
Adil Hikmet, 1921'de İstanbul'a geldi Başkent işgal altındaydı 1914'de yola çıkarken altı aylık evliydi Bir çocuğu dünyaya gelmişti İstanbul sularına girdiğinde hisleri şöyleydi: "Henüz duvağıyla bıraktığım hayat ortağım ne halde? Kızım bana sarılacak mı? Ben bu heyecanı şimdi daha şiddetli hissediyorum () İçeriye adım attığım dakikada velvele koptu Herkes biribirini kucaklıyordu Şu köşede benim altı buçuk seneden beri hayalimde yaşattığım kadın gözlerine mendil tutmuş, hıçkırıyor Şu ufak yavru kim? Siyah gözlerini bana dikmiş, çekingen tavırlarla bakıyor Eliyle çenesini okşuyarak bir ayağını ileri geri oynatıyor Kayınpederim torununu kucakladı, bana doğru gelerek: İşte baban kızım, dedi, artık öksüz değilsin"
Necip Fazıl'ın şeyhine 'teşkilat'tan teşekkür
İslam Milis Teşkilatı'nın kumandanlarından biri Teşkilatı Mahsusa'dan meşhur komitacı Ömer Naci'ydi Teşkilatı Mahsusa'nın Şark cephesi "Kafkasya İhtilal Cemiyeti" namıyla hareket ediyordu Cemiyetin şubeleri Erzurum, Trabzon ve Van'dı Erzurum'un idaresinden Dr Bahattin Şakir, Hilmi Bey, Vali Tahsin Uzer sorumluydu (Tahsin Bey Van Valisi iken Bediüzzaman'ınçok yakın dostuydu Medresetüz-Zehra'nın açılması için defalarca İstanbul'a yazı yazdı Neticede üniversitenin temeli atıldı Kuva-yı Milliye döneminde Atatürk ve Fevzi Çakmak'ın Ankara'ya davet ettiği Bediüzzaman,Tahsin Bey'in araya girmesiyle davete icabet ediyordu) Ömer Naci ise Van'da kalarak, Rusya ve İran dahilinde istihbarat ve teşkilatla meşgul oluyor, çeteler teşkil ediyordu Ömer Naci'nin Teşkilat merkezine çektiği telgraflara göre Van'da milis fırkası teşkilinde beklediklerinin çok üstünde netice alınmıştı
ÇETECİLERLE SAVAŞTI
Ömer Naci'nin sözünü ettiği milis fırkalarında Necip Fazıl'ın şeyhi Abdulhakim Arvasi, Seyyid Taha, Seyyid Hacı Baba Şeyh, Van ve Gevaş Müftüleri ile Bediüzzaman da vardı Şeyhler ve Hocaefendiler müritlerinden çeteler teşkil ederek Ruslara ve Ermeni çetelerine karşı savaştılar Bediüzzaman'ın katibi Molla Habib İran cephesinde Teşkilat-ı Mahsusa'nın ünlü isimlerinden Halil Paşa'yla mühim bir haberleşmeden sonra şehit düştü Milis Albayı Bediüzzaman ise Bitlis'te Ruslara esir düştü Esaretten kurtulup İstanbul'a geldi Enver Paşa, Nursi'nin İşaretül İcaz adlı eserinin kağıt parasını karşıladı Nursi, İstanbulun işgalinde Hutuvat-ı Sitte'yi yazarak tavrını ortaya koydu Kadir Mısıroğlu'nun "Kurtuluş Savaşı'nda Sarıklı Mücahitler" kitabındaki belgelere göre bölgedeki milislerin kumandanı Ömer Naci, Şeyhülislam'a telgraf çekerek Seyyid Abdulhakim Arvasi ve kardeşi Hacı Baba Şeyh'in İran'da mücahede-i İslamiyeleriyle temayüz ettiklerini, manevi nüfuzlarıyla mukaddes cihada bilfiil hizmetlerde bulunduğunu bildirerek birer rütbe-i aliye ile taltif edilmelerini istiyordu
Mevlevileri ve Bektaşileri de milis yaptılar
Teşkilat-ı Mahsusa'nın topladığı gönüllüler arasında tarikatler ve aşiretler de vardı Mevlevi Mücahit Alayı'nın başında Veled Çelebi, Bektaşi Mücahit Taburu'nun başında Cemaleddin Çelebi vardı Kadiri, Nakşi, Rufailer Mevlevi Alayı bünyesinde idiler Yenikapı Mevlevi Şeyhi Abdulbaki Efendi ile Erzincan Mevlevi Şeyhi İbrahim Hakkı Efendi de dervişleriyle Şam'daki Mevlevi Alayı'na dahil oldu
DERSİMLİ MÜCAHİTLER ALAYI
Vatan Özgül'ün "Balabanlılar" kitabındaki belgelere göre Erzincan ve Dersim'de mukim Balabanlı alevi aşireti reisi Gül Ağa ve Şadıllı aşireti reisi Kırmo Yusuf'un, Teşkilat'la sıkı ilişkisi vardı İlginç bir not: İttihad-i İslam, alevi aşiretler arasında da kabul gördü Balabanlı milislerden "Gül Ağa'nın Mücahitleri" diye söz ediliyordu
SITKI BABA YÜZBAŞI
Bektaşi Şeyhi Cemalettin Çelebi, Dersim'deki Alevi ocaklarını ziyaret ederek, Teşkilat-ı Mahsusa'ya gönüllü topladı Bu gönüllülere Mücahidin-i Bektaşiye adı veriliyordu Erzurum'da Bektaşi Alayı Kumandanı Cemalettin Efendi'nin askeri danışmanı Yüzbaşı Nuri Dersimi idi Dersimi daha sonra ayrılıkçı isyanlarda yer aldı Bazı iddialara göre Dersimi, Teşkilat'ın isyancıların içine sızmış başarılı bir elemanıydı Bektaşı Mücahit Taburları'nın Erzincan şubesinin başında yüzbaşı rütbesiyle Alevi Babası ve ozanı Sıtkı Baba vardı
Nurşin Şeyhleri Milis Teşkilatı kurdular
Bitlis'teki Nurşin Şeyhleri de Cihan harbinde müritleriyle milis fırkaları kurdu Bunların ikisi, Molla Sadrettin Yüksel'in kayınpederi Şeyh Masum ve amcası Şeyh Muhammed Ziyaüddin idi Şeyh Ziyaüddin'in iki kardeşi şehit oldu, kendisi kolunu kaybetti Atatürk, Kuva-yı Milliye döneminde yazdığı, "Nurşinli Meşayih-i İzam'dan Şeyh Ziyaüddin Efendi Hazretlerine" başlıklı mektubunda "zat-ı fazilanelerinizin Harb-i Umumi'nin imtidadınca Osmanlı ordusuna ifa eylemiş olduğunuz hıdemat-ı bergüzidelerine ve Makam-ı Mualla-yı Hilafet ve Saltanata göstermiş olduğunuz revabıt-ı kalbiyelerine yakından muttali bulunuyorum Bu sebeple zat-ı alinize kalben pek büyük hürmetim vardır" diyordu
Başarılı olmasalardı asi ilan edileceklerdi

Enver Paşa'nın baskısıyla Osmanlı Devleti, hükümete tabi olmayan gayri resmi bir Teşkilat-ı Mahsusa'nın Bulgar işgali altındaki Batı Trakya'da çete faaliyeti göstermesine göz yumdu Teşkilat-ı Mahsusa gönüllülerden kurduğu çeteler ordusuyla Bulgarları Batı Trakya'dan tümüyle süpürüp attı
Teşkilat-ı Mahsusa'nın ikinci görev alanı işgal altındaki Batı Trakya idi Teşkilat, yüzde 85'i Müslüman ve Türk olan Batı Trakya'da da gayr-i resmi hareket edecekti Enver Paşa, Libya'da devlete vergi vermemek için dağa çıkan eşkiyaları gönüllüler arasına katmıştı Kuşcubaşı Eşref ve kardeşi Hacı Sami, çetecilikte epey tecrübe sahibi idiler Aynı yöntem Batı Trakya'da uygulanabilirdi İttihat-Terakki, Edirne yüzünden Hükümet darbesi yapmıştı Edirne hala Bulgar işgali altındaydı Batı Trakya'da yüz binlerle ifade edilen Pomak Müslüman zorla vaftiz ediliyordu İstanbul muhacir kaynıyordu Yeni hükümet işleri ağırdan alıyor, sorunu diplomatik yollardan çözmek istiyordu Bu arada Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesi işleri karıştırdı Enver Paşa, Eşref Bey'i Trablusgarp'ten çağırdı Görevini Aziz Ali El- Mısri'ye bırakıp İstanbul'a dönen Eşref Bey'in ilk işi Şevket Paşa'nın katillerini yakalamaktı
"ORDU YARDIMI İSTEMİYORUM"
Enver Paşa, Hükümeti ve Harbiye Nazırı'nı askeri harekata ikna edemiyordu Kuşcubaşı Eşref, Enver Paşa'yı tazyik ediyordu Cemal Kutay'ın yayınladığı anılara göre, Eşref Bey, Enver Paşa'ya Trablusgarp'te bir avuç insanla neler yaptıklarını hatırlatarak, benzer teşkilatla Bulgarları püskürtebileceklerini savunuyordu Enver Paşa, Kuşcubaşı Eşref'e sordu, "Ne kadarlık bir kuvvete ihtiyaç var?" Eşref Bey, "Ordudan resmi yardım istemiyorum" diyerek şöyle devam etti: "Sami bey kuvvetleri, Cihangiroğlu İbrahim Bey kuvvetleri, Erzurum, Kars, Uşak taburları kafidir Neden endişe ediyoruz? Benim unvanım ne? Umum Çeteler Kumandanı! Gayr-ı mesul bir makamın gayr-ı mesul şahsiyeti Ben ilerlerim, düşman beni çevirirse eritir, yok eder, mesele de kalmaz Er meydanında ölmek hassası baki kalmış ise, düşmanı önümüze katar, geldiği yere sürükleriz O zaman da çıkacak siyasi meseleleri, sakalları yerleri sürüyen, omuzlarında yarım asrı geçmiş tecrübeler olan nazır paşalar düşünsün Daha sıkıya geldiniz mi, bu herif asinin biridir, asılması gerektir der, beni, ulaşabildiğim yerde asarsınız"
MAHKUMLARI ALDILAR
Enver Paşa, Kuşçubaşı Eşref ile konuştuktan sonra Kolordu komutanı Hurşit Paşa'ya gitti Döndüğünde vize çıkmıştı Cemal Paşa anılarında Hükümetin, Ordunun Edirne'ye yürüyeceğini, ancak Meriç nehrini geçmeyeceğini taahhüt ettiğini, Enver Paşa ve arkadaşlarının ise hükümete tabi olmayan gayri resmi bir Teşkilat-ı Mahsusa'nın Meriç nehrinin öte tarafında istediği gibi hareket etmesini Hükümete kabul ettirdiklerini söylüyordu
Teşkilat-ı Mahsusa hemen harekete geçti Kuşcubaşı Sami, hapishanelerde yüz kızartıcı suçlar dışında kalan deneyimli silahşörlere af çıkartarak gönüllü müfrezelere dahil etti Anadolu'nun her yerinden gönüllü geliyordu Gönüllüler, Umum Milli Kuvvetler Kumandanı Eşref Bey'in etrafında toplanıyordu Kürt aşiret reisleri ve atlıları, bıyığı yeni terlemiş Anadolu delikanlılarının yanı sıra 80 yaşındaki dedeler bile gelmişti Eşref Bey'in çeteleri harekete geçti Enver Paşa, muzaffer bir komutan olarak Edirne'ye girmesini Kuşcubaşı Eşref ve Süleyman Askeri'nin çetelerine borçluydu Edirne'nin işgalden kurtarılması Enver Paşa ve İttihat ve Terakki'nin itibarını artırdı Çeteler, Meriç Nehri'ni aşıp Batı Trakya'ya girdiler, kısa sürede Bulgarları bölgeden süpürdüler
Bediüzzaman ve gönüllüleri Kuşcubaşı Eşref Bey'le birleşti
Batı Trakyada amcası Süleyman Bey'i şehit veren yazar Mehmet Niyazi Özdemir, "Yazılamamış Destanlar" isimli kitabında Van'dan topladığı gönüllülerle Teşkilat-ı Mahsusa kuvvetlerine katılan Bediüzzaman Said Nursi'ye geniş yer verdi Kitapta Bediüzzaman'ın cepheye gelişi şöyle anlatılıyor: "Sisli bir sabah yeni bir gönüllü grubuyla karşılaştılar Bunların kıyafetleri değişik, başları sarıklıydı Bellerini, omuzlarını armaları dolanıyor, sağ yanlarında da kamaları sarkıyordu Tüfeklerini çatmışlardı Başlarında uzunca boylu, levent endamlı, bıyıklı, çizmeli, gösterişli bir kumandan vardı Talime başlayacakları sırada gelen Gönüllü Kuvvetleri Kumandanı Eşref Bey, onlara doğru yürüdü Dostane bir buluşmaydı
-Aziz Üstadım, bu kara günümüzde öğrencilerinizle imdadımıza koştunuz
Eşref bey ona Aziz Üstadım derdi; O da Eşref Bey'e "Kahraman Kumandanım"diye hitap ederdi
-Ah benim kahraman kumandanım, kara gün hepimizindir Böyle bir günde din ve devletin hizmetinde bulunmayacağız da ne zaman bulunacağız
Eşref Bey'in sesi kahır doluydu:
-Böyle zelil bir duruma düşecek millet miydik Aziz Üstadım?
Said Nursi derin bir nefes almasına rağmen Eşref beyi teselli etme gereği duydu
-Bu duruma düşmemizin sebebi ve suçlusu çoktur Bunlar iç meselemiz; şimdilik kenara bırakalım Düştüğümüz yerden kalkmaya çalışırsak, Rabbim yardımını esirgemez inşallah
Bir başka araba ile Enver Bey nizamiyeden içeri girdi Said Nursi bu genç subayla çok samimi dosttu Yüzüne yerleşen matem uzaktan belli oluyordu Said Nursi'yi görünce gülümsemeye kendini zorladı
-Geldiniz değil mi Canım Üstadım!
Ona her zaman Gayur Kardeşim diye hitap eden Said Nursi cevap verdi:
-Nasıl gelmiyeyim Gayur Kardeşim?
Said Nursinin boynuna sarılırken duygulu bir sesle sordu:
-Nasılsınız Canım Üstadım?
-Allaha şükür, vatan ve milletimizin kederinden başka sıkıntımız yok Siz nasılsınız?
-Nasıl olayım Canım Üstadım?
Said Nursi bir elini omuzuna koydu; sesi de teselli ediciydi
-Üzüntüyle bir yere varamayız Rabbü'l-Alemin'in rahmetinden de ümit kesmeye hakkımız yok Biz elimizden geleni yapalım"


Bulgar bakandan Cemal Paşa'ya övgü
Batı Trakya, Bulgarların boş vaadleri ve Rus tehdidi yüzünden boşaltıldı Osmanlı hükümeti, Cemal Paşa'yı Teşkilat-ı Mahsusa'yı ikna etmek için Batı Trakya'ya gönderdi Eşref Bey Cemal Paşa'ya haber gönderip, Batı Trakya Hükümeti'nin müstakil olduğunu, Osmanlı pasaportuyla gelmemesi halinde kendisini tutuklayacağını söyleyecek kadar kızgındı Bulgar Dış İşleri Bakanı İvan Geşof anılarında şöyle diyordu: "Osmanlı hükümeti Batı Trakya'da kurulan hükümeti kendi eliyle yok etmiş olmasa idi büyük devletler bu tampon devleti kesin olarak tanıyacaklar ve Türkler Balkanlardan çıkmamış olacaklardı Biz bu sonuçtan endişe ettik Fakat Osmanlı devlet adamları, özellikle Cemal Paşa bize, bizden daha çok hizmet etti"


Alıntı Yaparak Cevapla