Konu: Ahmet İnam
Yalnız Mesajı Göster

Ahmet İnam

Eski 08-20-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahmet İnam




Halil Turan: O halde, tanımlarınıza göre, "Böyle kişiler öğrenci olamazlar" diyebilir miyiz?

Ahmet İnam: Aslında bunlar da öğrenci olabilirler Konuyu biraz saptırdım Ama, evet bunlar da öğrenci olabilirler Herhalde bunlar da kendi teknik felsefe anlayışları içinde bir şeyler öğreniyorlardır Öğrenci olmak yaptıklarından bir şeyler öğrenmekse, bu kişiler de öğrenebilirler Ama burada anlatmaya çalıştığım öğrenmenin biraz farklı olduğunu düşünüyorum Kendimizi öğrenmekle ilgili bir öğrenmeden söz ediyorum İyi bir felsefe öğrencisi olmak demek, kendini felsefe problemlerinin içine katabilmek demektir Dolayısıyla, o yolculuğun doğuracağı sıkıntılara katlanabilmek, o cesareti bulmak, hatta dalga geçilmeye, eğlenilmeye, dışlanılmaya katlanabilmek demektir Felsefeciler çevresinden sürülebilirsin de, alay edilebilirsin, dalga geçebilirler, insan yerine konmayabilirsin; ama benim olduğum gibi ünlü, popüler de olabilirsin Bunlar çok tehlikeli şeyler ve hakiki bir öğrenmenin ve iyi bir öğrenci olmanın göstergeleri değiller Çünkü, iyi bir öğrenci olmanın göstergesi, kendi yaşamıyla felsefe problemlerinin iç içe oluşundan bir şeyler öğrenebilmektir Öğrenci, bu öğrenme sürecinde kendi sorunlarıyla felsefe problemlerini elbette karıştırmayacak Ama onun yaşam sorunlarıyla felsefe problemlerinin koşut olduklarını görebilen biri olması gerekir Bunların ötesinde, felsefe sorunlarını tamamen kendi dışında olduğunu düşünen, "yaşamım ayrı, felsefe sorunları ayrı" diye bakan bir gözün öğrenmesinin bir felsefi öğrenme olmayacağı, bunun teknik ve mesleki bir öğrenme olacağını düşünüyorum Bu biçimde felsefe yapan insanların sayısı çok fazladır Ama bunlar yanlış yapıyorlar da diyemem Çünkü böyle insanlar, felsefe de bir meslek olduğuna göre, her meslekte vardır Her mesleğin teknisyeni vardır Bu teknisyenlerin bir kısmı işlerini iyi yapabiliyorlar Bazıları iyi teknisyenlerdir; bazıları ise değildirler Teknisyenlerin çoğunun teknisyen olduklarının farkında olduklarını sanmıyorum; çünkü bu iş böyle yapılır diye öyle yapıyorlar Bunların çoğunun da dürüst insanlar olduğunu düşünüyorum Bir de, tabii, teknisyen olmayıp, felsefeyi kendi varoluş sorunu haline getiren insanlar var Bunların her birinin ürettiği felsefi ürünlerin anlamlı olduğunu da savunamam; bunların çoğu saçmadır Çünkü çok tehlikeli bir yoldur kendini katarak gitmek Söylediğin her sözün bir matah olduğunu sanmanın dışında, kendi özel cinsel problemlerinin, duygusal problemlerinin büyük felsefi sorunlar olduğunu sanma tehlikesiyle karşılaşılabilir Bu da kendi başına büyük bir sorundur Galiba sağlıklı felsefe öğrenciliği şu: Herkesin kendi özgüllüğü içinde sorunlarla ilişkiye geçtiği, ama birlikte konuşulabilen, tartışılabilen, birlikte öğrenebilmenin gerçekleşebildiği bir öğrencilik Felsefe hiçbir zaman bir kişilik bir etkinlik olmadığı için, felsefe etkinliğinin birlikte yürütülebilecek, yani agora'da sürekli tartışmalarla öğrenilebilecek bir şey olması gerek

Sinan Kadir Çelik: Peki o zaman hocam, beraber neyi öğreneceğiz? Yahya Kemal'in "Bir aşk oluverdi aşinalık" dizesinden yola çıkarsak, aslında felsefe dediğimizin bize malum olanı mümkün kılma çabası olduğunu söyleyebilir miyiz?

Ahmet İnam: Sanırım, evet Fenomenologlar, şaşırtıcı olarak ? Husserl'de olduğu gibi Wittgenstein' da da bu vardır ? derler ki, "Hiçbir şey gizli değildir Her şey önümüzdedir Her şey önümüzde, her şey aşikar olduğu için onu görmek zordur" Çünkü onlar bir yerlere saklanmış olsa, bir saklambaç oyunu haline döner felsefe ve biz onları bir yerlerde ararız Asıl gizli olansa gözümüzün önünde olandır Gözümüzün önünde olanı görebilmek çok çok zordur Ve elbette bu başarılabilirse, fenomenolojiyle başarılacaktır Fenomenolojinin "fenomen"i zaten görünendir; yani görünen üzerine konuşacağız Söylediklerimiz gözümüze görünenler hakkında olacak Görünmeyenler üzerine ahkam kesmek dayanaksız bir konuşma anlamına geliyor Felsefeci konuşurken sürekli olarak gördüğü, duyduğu, yaşadığı şeyle ilişkili olarak konuşacaktır Öbür türlü sadece bir yerlerde okuduğu ama göremediği bir şeyler hakkında konuşur Çünkü okumak, soyut olarak anladığını sanmak, malumat sahibi olmak görmek anlamına gelmiyor Görmek, problemleri görebilmek, Husserl'in sayfalar boyu, yıllar boyu anlamaya çalıştığı bir şeydi Belki de Husserl görmeyi görmeye çalışıyordu; görmenin kendisinin nasıl bir şey olduğunu Dolayısıyla mesele bir görme çabasıdır ve elbette bu görme de gözümüzün önünde olanı görmektir Ama "neden gözümüzün önünde olanı görmüyoruz?" diye sorarsak, bunun cevabı "Çünkü gözümüzün önünde olanın nasıl bir şey olduğu bize öğretilir" olur Aşinalıklar hep verilmiş aşinalıklardır; edinilmiş aşinalıklardır Bizim kendi özgüllüğümüzden çıkan değil de, yaşadığımız kültürle, tarihle, dille öğretilen, yaşamdaki insan ilişkileri içinde edindiğimiz aşinalıklardır Bu aşinalıkların çoğu gözlerimizi kör eder; çünkü bu aşinalıklar bir alışkanlığın ürünüdürler ve kolaycılıktırlar Veciz sözler, atasözleri, basmakalıp düşünce şekilleri ve bunlarla yürünen araştırma yolu da herkese malum olanın ilamından başka bir şey olmayacaktır İngilizce'de buna "belabour the obvious" diyorlar; yani açık (obvious) olanın üzerine konuşmaktan başka bir şey değil Felsefe bu değil Felsefe tam da bu açık gibi görünenin açık olmadığının farkına vardığın zaman başlayan bir şeydir İşte o zaman Aristotelesçi anlamda şaşma da başlar O zaman karşındaki kaleme "vay be!" diyerek bakabilirsin İşte o zaman "hayret" başlar ve işte o zaman "aşk" başlar İşte o zaman aşinalık aşka dönüşmüş olur Felsefe sapına kadar bir aşk işidir; erotik bir iştir

Alıntı Yaparak Cevapla