Prof. Dr. Sinsi
|
Ahmet İnam
Ahmet İnam: Tabii ki, kesinlikle söz edebiliriz Bu düşüncelerin kendi başlarına bir değerleri var Gödel'in nasıl bir psikolojisinin olduğu önemli değildi Ama ortaya attığı tezleri ve yaptığı ispatlarla önemli bir insan Dolayısıyla aynı şekilde bunu Husserl için söyleyebiliriz; Popper için de söyleyebiliriz Fakat benim felsefi duruşuma göre, bu ikisi arasındaki bağ çok önemli Benim yapmaya çalıştığım felsefi etkinlik, bu ikisi arasındaki köprüde cereyan ediyor Benim kim olduğum ve psikolojik problemlerimle aradığım formlar arasındaki ilişki bizzat benim en büyük felsefe problemimdir Ben bunu dert edinmiş bir insanım Ama herkes bunu yapmalıdır diye bir şey söylemiyorum
Halil Turan: "Yaratıcı olmak için psikolojik açıdan özürlü olmak gerekir" düşüncesi uzun zamandan beri gündemdedir
Ahmet İnam: Hayır, ben bunun psikolojik bir mesele olduğunu düşünmüyorum Psikoloji bu işin görünüşüyle ilgili bir şey Çünkü, temel duruş, insanın iç dünyasıyla, duygularıyla yarattıkları arasındaki ilişki problemi kesinlikle psikolojik, psiko-sosyolojik bir şey değil Öyle de anlaşılabilir ama benim anladığım bu değil Neden öyle değil derseniz, varoluşçuların "Angst" kavramı, "anxiété" kavramı ve diğer kavramları emosyonel kavramlarmış gibi gözükür Ama onlar ontolojik kavramlardır O, sana ait olmakla birlikte insan olarak aittir; bu, bütün insanlara ait bir şeydir Kierkegaard'ın korkusu, titremesi sadece tuhaf bir rahip olan Kierkegaard'a ait değildir O, tüm insanlığa ait olan korku ve titremeyi anlatmış ve onu dert etmiş bir insandır Buradaki dert psikolojik bir saplantı, obsesyon olarak anlaşılmamalı, ontolojik bir obsesyon olarak anlaşılmalı Ama keskin bir psikiyatrist diyebilir ki "Bu adam da her psikolojik problemini ontolojik bir problem haline getiriyor " Ben öyle olmadığını düşünüyorum Çünkü, bu fenomenolojiden sonra müthiş bir akıma, varoluşçuluğa yol açmış Aynı şekilde, Heidegger'lerin yürüdüğü yola baktığımızda, Levinas gibi insanlara baktığımızda, örneğin, bu insanların psikolojik gibi gözükebilen, hatta teolojik gibi gözükebilen problemlerin çok derin ontolojik ve etik karşılıklarının olduğunu anlamış insanlar olduklarını düşünüyorum Bu, köprü dediğim şey Halil, bir üslup, bir biçem, bir felsefe yapma tarzı Durduğum noktadan, o anlamda bahsettim
Halil Turan: Bazen Türkiye'de felsefe ve bilim etkinliğinin sığ ve bağımlı olduğunu söylüyorsunuz Felsefecilerin de bilimcilerin de kendilerine bakmadıklarını söylüyorsunuz Nedir "dönüp kendine bakmak"?
Ahmet İnam: Bunu söylerken bir hakkı teslim etmek lazım Herkes kendi kişiliği içinde ve kendi yürüyüş yolu içerisinde, formlarla ilişkiye geçebilir Dolayısıyla, ben kendi yürüyüş yolumdan yola çıkarak "Herkes böyle yürümeli" diyemem Ama bu yürüyüş yolu içerisinde hangi yoldan yürürsen yürü, o yürüdüğün yolla ilgili bir kaygının olması, yani yol, sen ve yolunun götürdüğü yerle ilgili böyle bir triad ortaya koyarsak, bu triad'la ilgili bir kaygının olması gerektiği gibi bir saplantım var Bu yanlış mıdır, doğru mudur, onu bilemiyorum Burada dayandığım bir kaç şey var Biri, gerçekten bilim alanında yaratıcı olmuş insanlarda böyle bir trilojinin ön planda olduğunu düşünüyorum Newton'da olsun, Einstein'da olsun, daha az ünlü fizikçilerde olsun  Tabii, çok daha trajik deneyimler yaşayanlar var Boltzmann gibi fizikçilerin daha ilginç yaşamları vardır; kimi matematikçilerin de öyle Bu insanların problemlerle olan ilişkisi bir yaşam problemiyle, bir varoluş problemiyle kurulan ilişki gibidir Çağımızda belki de bilimcilerin sayısının son derece artması, aynı şekilde felsefecilerin sayısının artması ve bunun bir meslek haline gelmesiyle teknisyenlik ön plana çıktı Belki de bu çağ belli bir döneme kadar böyle gidecek Bilim, felsefe ve sanat alanında o trilojiyi içselleştirmiş insanlar yerine, ufak tefek teknik meselelerle, Nermi Bey'in deyimiyle "bölük-pörçük" çalışan insanlar olacak ve bu insanların katkılarıyla bilim, felsefe ve sanat gelişecek Hiçbir itirazım yok buna Belki de benim itirazım çok gecikmiş, aslında modası geçmiş, romantik bir itirazdır Evet, romantik deyimini burada kullanabiliriz Herkes kendi gönlüyle problemlerle ilişkilensin, kendi duygu yaşamını katabilsin; kendi iç dünyasıyla çözeceği matematik problemi arasındaki bağlantıyı duysun Bazıları duyar, bazıları duymaz; belki duymazsa daha da başarılı olur Belki de duyan da alıklaşıyordur Ama ben meseleye insan olmak açısından yaklaşıyor ve onu arıyorum İnsan olmanın bilincine felsefeci, sanatçı olmakla varılamayacağı gibi bir iddiam var Bunun akademik çevrelerde öğretilebilir bir şey olduğunu düşünüyorum Biz öğretmenlerin ele aldığımız sorunları öğrencilere anlatırken, o sorunları nasıl yaşadığımızı öğrencinin görmesinin çok anlamlı olduğunu düşünüyorum Çünkü ben bazı öğretmenleri gördüğümde çok acı çekmiştim Şöyle demiştim kendime: "Ben bu adamın öğrettiklerini öğrendiğimde bu adam gibi olacaksam, gergin, sinirli, kompleksli, takıntılı biri olacaksam; ben felsefeyi öğrenip bunun gibi bir adam olacaksam, okumuyorum, ben oynamıyorum" Çünkü, ben bunun için felsefenin ardında değilim Ama diyebilirsiniz ki "Sen adamın kendisine bakma da söylediğine bak " Ama gençler ondan etkileniyorlar Gençler senin sınıfta duruşundan etkileniyorlar Ağzın müthiş laflar etse de, otuz beş kitap yazmış da olsan da, dünya çapında ünün olsa da, dünya bilmem ne birliği başkanı olsan da, sonuçta sen nasıl bir insansın o etkiliyor insanları "Yaşamla felsefe arasında hiçbir bağ yokmuş" diye de etkileyebilir Dünyanın bir çok yerinde, Rusya'da, Polonya'da, Fransa'da, orada burada karşılaştığım felsefeciler arasında ortalama felsefeci tipi olarak obsesif ve büyük ölçüde de paranoyak olduklarını düşündüğüm, gergin, sinirli, buzlu camın arkasından bakar gibi bakan, belki içlerinde büyük bir yaşama coşkusu olsa da onu derinlere itmiş, bir şeyler yapamayan, muzdarip insanlar karşıma çıktı Belki tespitim ucuz bir tespittir Ama ben felsefenin insana yaşama sevinci veren bir etkinlik olması gerektiğini düşünüyorum Bunun için de hep bir mizah, espri anlayışıyla beraber yürütülebilecek güzel bir şey olduğunu düşünürüm Eh, tabii, bunu da Heidegger'den öğrendim Heidegger aslında bu sözünü ettiğim tipe aykırıdır Soğuk, yanına varılmaz, ters birisi olmasına rağmen, demek ki insan onun yazılarından böyle şeyler de öğrenebiliyor
|