Prof. Dr. Sinsi
|
Yûsuf İle Züleyha / Nazan Bekiroğlu
Yûsuf ile Züleyha / Kalbin üzerinde titreyen hüzün
önsözü;
SÖZ BAŞI
Bismihû  
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla 
Önce söz vardı, hayat sonradan geldi 
Önce çile vardı, ihsan arkadan geldi 
Önce iştiyak, arkadan sebat geldi 
Sözün yaradılışı Züleyha’nın yaratılışından evveldi
Âdem, ki O’na bütün isimler öğretildi
Yûsuf’un kaderi Züleyha’ya tecelli Züleyha’nın kaderi Yûsuf’a tecelli Kuyu  Zindan  Kuyu Zindan
Önce çile arkadan ihsan
Züleyha vazgeçti mi maşukundan? 
Mülk gibi söz de, ne senin ne benim 
Cümle gibi aşk da ne senin ne benim 
Söz de,
Aşk da,
Ne benim ne senin 
Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
Ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut,
Mayıs gülü,
Işıklı nisan yağmuru
Ne kadar Allah’tansa,
Mülk gibi söz de ve aşk da
O’ndan 
“Sen” tahtına yazıcı kimi oturtsa da,
beşerî bir sevgili ya da cismanî bir aşk gibi görünen,
hiçbir yol O’ndan özgeye çıkmıyor aslında 
“Gönül tahtına O’ndan özge sultan” olmuyor 
Değil mi ki herşey O’ndan,
Gidecek yer yok O’ndan başka Gelinen yer yok O’ndan başka 
İnsan o ki, O’ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icabı 
O’ndan başkasını bilemez bilginin mahiyeti icabı 
Işık ki tek kaynaktan dağılır;
Işığa yakın olan aydınlık, uzakta kalan karanlıktır 
Herşeyin O’ndan olması ve ışığın tek kaynaktan dağılıyor olması O’ndan başkasının bilinme ve sevilme ihtimalini tümden yok eder 
Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz
Ve insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda,O’ndan başkasını sevdiğini zannedebilir:
Bir çiçeği, bir kuşu,
Denizi, yağmuru,
Gökyüzünü, yazıyı,
Yazıyı yazanı, kalemi tutanı,
Bir yaratılmışı hasılı   
Söz gelimi Leylâ Mecnun’u, Şirin Ferhad’ı, Züleyha Yûsuf’u sevdiğini zannedebilir
Oysa sevmek, en fazla, neyi sevdiğini fark etmek demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir 
Çünkü ışığın kaynağı tektir ve, kim aydınlığının kendinden menkul olduğunu iddia edebilir? 
Her aşk O’na çıkar sonunda 
O’ndan başkasını sevmek imkansız gibidir 
Seven neyi sevdiğini bilse de bu böyledir 
Bu yüzden değil mi ki kendini kaybetmek gibi görünen aşk, aslında kendini bilmek 
İstese de insan O’ndan özgeyi sevme şansı yok
Şans sözcüğü yok lügatlarda bundan böyle,
O’ndan özgeyi sevme ihtimali yok 
Ve neyi sevdiğini bilenle bilmeyen arasındaki fark, sadece bilmenin bilincinden ibaret 
Küçük bir biliş farkı,
Mülk gibi aşk da Allah’tan 
Ruhun da O, kalbin de O, aklın da O 
Tenin de O, canın da O, cismin de O 
Ve aradan perdeleri kaldırarak O’nu bilmek olarak tanımlanan şey, bu seyr-ü sefer, sadece O’nu bilmeyi bilmenin sancısından ibaret 
Sevginin yanılgısı yok 
Yanlış olan, neyi sevdiğini bilmemek ve yolu yanlış çizmek 
Hangi kaynaktan geldiğini suyun, hangi dağın üstünden döküldüğünü aydınlığın, bilmemek Bilmemek yanlış kılar sevgiyi 
Züleyha ki Yûsuf’u sevdi İbtida, neyi ve kimi sevdiğini bilmedi 
Sonra aşkın kaynağını bildi;
Yûsuf’u değil, Yûsuf’ta tecellâ eden nuru sevdiğini farketti 
Yûsuf da, ki rüyasında güneş, ay ve on bir yıldız O’na secde etmişti, bir kuyuya atılmış ve kendisine zindanda rüya yorumu verilmişti,
önce aşkın kaynağını bildi, sonra nurun Züleyha sûretinde tecellâ ettiğini fark etti 
Biri sûretten nura yükselirken, diğeri nurun sûrette tecellâ ettiğini idrak etti 
İşte bütün hikaye  
Kim düştü kuyuya, Yûsuf mu? Yakub mu? Züleyha mı? 
Zindan kimin kaderi?  
Yûsuf’un mu? Yakub’un mu? Yoksa Züleyha’nın mı? 
Yûsuf, Yakub ve Züleyha yok aslında  
Hepsi BİR,
Hepsi O BİR
Hepsi TEK BİR  
Nazan Bekiroğlu
|