Yalnız Mesajı Göster

Anadolu'da Kurulan Beyliklerin Kalan Eserleri

Eski 08-20-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Anadolu'da Kurulan Beyliklerin Kalan Eserleri



Medreseler

İçinde dinsel ve deneysel öğretim yapılan eğitim yapılarından medreseler, mimari ve bezeme özellikleriyle Anadolu’da sürekli ve tutarlı bir gelişim gösteren yapıların başında gelir Anadolu’da Büyük Selçuklular’dan kalma medrese yoktur Ancak 12 yüzyılın ortalarına doğru medreseler görülmeye başlar Bu yıllarda Anadolu hızla Türkleşmeye, çoğu eski merkezlerin üzerine gelen kentler yeniden kurulmaya başlamıştır Bu yerleşme merkezlerinde karşılaştığımız medreselerde ana plan şeması, dört ya da üç eyvan, ortada, eyvanların açıldığı bir avludan oluşmaktadır Şemanın değişikliğe uğradığı nokta genellikle orta avludur Bazı medreselerde bu orta avlu açık, bazılarında ise kubbe ya da tonozlarla örtülmüştür Bu yüzden Anadolu medreselerini kaba başlıklar altında toplamak gerekirse açık veya kapalı medreseler diye ikiye ayırmak mümkündür Anadolu medreseleri bu iki ana başlık dışında ayrıca eyvan ve kat sayıları, avlunun değerleniş biçimiyle yeni sınıflandırmalara konu olabileceği gibi, içinde geçen eylemlerdeki bazı küçük ayrımlardan dolayı tıp medreseleri, şifahaneler, rasathaneler gibi değişik başlıklar altında da toplanabilir


Danişmendlilerin mimari alanındaki asıl yaratıcılığı medrese yapılarında kendini gösterir XIII yüzyıl boyunca gerçekten pek az örneğine tanık olduğumuz kubbeli medreseler Danişmendliler döneminde başlar Tokat ve Niksar Yağıbasan Medresesi, Kayseri’deki Kölük Camii Medresesi söz konusu bu mimarinin en tutarlı yapılarıdır ve bu medreseler, Anadolu’da kubbeli medrese tasarımının gelişmesinde öncü olmuştur


Danişmentliler’ den Nizameddin Yağıbasan’ın 1151-1152 tarihli Tokat Yağıbasan Medresesi ile gene aynı kişi tarafından 1157-1158 yıllarında yaptırılan NiksarYağıbasan Medresesi Anadolu’ya yepyeni bir mimari form kazandıran yapılardır Ortada tromplu büyük bir kubbe, çevresinde buna bağlanan eyvan ve odalardan oluşan bu iki medrese birbiriyle yakın ilişki içindedir Bezemesiz, yalin ve bugün harap durumda bulunan bu iki yapı, daha sonra 17 yüzyıla kadar sürecek gelişmelerin öncüsü olmuştur

Artuklu medreseleri yapı özellikleri ve süslemeleri açısından Selçuklu medreselerine pek benzemez Ama Orta Asya’da doğan ve Büyük Selçuklular zamanında gelişen mimari üslubun önemli bir halkası olduğu için, plan şeması bakımından Danişmendli ve Selçuklu medreseleriyle ortak yönleri vardır Artuklu medreseleri sağlam taş yapılar olduğu için fazla zarar görmeden günümüze ulaşabilmiştir Artuklu medreselerinde kubbeye pek sık rastlanmaz; hacimler genellikle çapraz veya sivri beşik tonoz örtülüdür Diğer medrese yapılarında gibi burada da eyvan önemli bir unsurdur ve erken dönem yapılarında bir veya iki eyvan bulunur Ama mescit veya cami her zaman daha önemli bir yer tutar Artuklu medreselerinde mescit, plan şemasında belirli bir yeri olan ve birden fazla mekan biriminden oluşur Bazen medresenin bir parçası değil, bağımsız bir bina özelliği kazanır

Erken Artuklu medreselerinin diğer bir özelliği de bazılarının iki katlı olmasıdır Gerçekten de, XllI yy Selçuklu medreselerinden önce katlı medreseler Diyarbakır ve Mardin’de görülür


Medrese mimarisinin Anadolu’daki ikinci egemen tipi açık avlulu medreselerdir Bu tipin erken örnekleri Artuklu çevresinde oluşmuştur Mardin’de Artukoğlu Necmeddin İl-gazi’nin, kardeşi Eminüddin adına yaptırdığı 12 yüzyılın başına ait Eminüddin Külliyesi’ndeki Eminüddin Medresesi bu tipin günümüze gelebilen ilk örneğidir Medrese, beşiktonozlu bir giriş bölümü ve yanlarda yer alan çapraz tonozlu mekânlardan oluşmaktadır


Külliyenin cami, hamam ve çeşmeden oluşan diğer birimleriyle birlikte özelliklerinin bir bölümünü yitiren bu yapıya karşılık, 12 yüzyılın üçüncü çeyreğine tarihlenen Mardin Hatuniye Medresesi, açık avlulu Anadolu medreseleri içinde iki katlı, eyvanlı ve revaklı avlusuyla olgun bir örnek sayılmaktadır

Artuklu medreseleri içinde gene şemalarını kesin olarak bildiğimiz açık medreselerden Diyarbakır Zinciriye Medresesi oldukça ilginç bir yapıdır İki eyvanlı, tek katlı ve açık avlulu olan bu yapı, 1198 yılında Isa Ebu Dirhem adlı bir sanatçı tarafından gerçekleştirilmiştir Plan özellikleri ve zengin taş bezemeleri ile kendi türünün gelişmiş bir örneği olduğunu ilk bakışta açığa vurmaktadır Diyarbakır Mesudiye Medresesi ise, iki katlı revaklı avlusu, büyük eyvanı ve özellikle taş işçiliği ile Ulu Cami külliyesine bitişik ve onu tamamlayan bir yapı oluşuyla tanınmaktadır 1198-1223 yılları arasında Halepli Ustat Cafer bin Mahmud’un çizimlerine dayanarak mimar Mes’ud tarafından uygulanmıştır

Güneydoğu Anadolu’da Artuklular dönemine ait diğer açık avlulu medrese örnekleri arasında Mardin’e bağlı Koçhisar Bucağı’nda 1211-1212 tarihli Harzem Medresesi, Mardin’de 13 yüzyılın ilk yarısına tarihlenen Şehidiye Medresesi, gene aynı yüzyılın başlarında yapıldığı sanılan Marufiye Medresesi sayılabilir



Mardin’de 14 yüzyılın sonu gibi geç bir tarihte gerçekleştirilen Sultan İsa Medresesi, Artuklular’ın denediği değişik bir planı göstermesi nedeniyle oldukça önemlidir Bir avlunun iki yanında ayrı ayrı şekillenen mekân grupları iki katlı bir düzen gösterirler


Anadolu’daki kapalı avlulu veya kubbeli medreselerin en ilginç örneklerinden birisi hiç kuşkusuz 1228 tarihli Divriği Melike Turan Şifahanesi’dir Mengücükoğulları’ndan Ahmedşan in eşi Melike Turan tarafından Divriği Ulu Camisi’ne bitişik olarak yaptırılan iki katlı şifahanede, kubbe ve tonozların zengin bezemeli taş mimarisi, etkili bir iç mekân yaratmıştır Yapı anıtsal bir portalle dışa açılmaktadır



Şifahane kısmının gotik karakterli taçkapısı bütün cepheye hâkimdir Tabana yakın bir kesimdeki birkaç sıra profilin üzerinde yükselen kaval silme demetleri üzerinde yer yer diskler, kartuşlar, bitki süslemeleri belirli bir yüksekliğe kadar devam ettikten sonra, tepede sivri bir kemer halinde son bulur İki demet halinde gruplaşan silmeler, kademeler halinde derinleşerek kapı yüzeyine kadar yaklaşır Kapı yüzeyi bir sütunçeyle ayrılmış ikiz pencere, alınlıklar ve bordürlerle zengin, plastik bir bölümlendirme görünümündedir (…)Divriği Şifahanesi’nin taçkapısı, aynı külliyenin diğer taç-kapılarından çok farklıdır Hindistan, Afganistan ve İran’dan aldığı etkileri, yepyeni işlevlere bağlayan kapıda, özenle işlenmiş kesme taş farklı bir malzemeymiş gibi, alçı, metal ve ahşap tekniklerine yaklaşmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla