Yalnız Mesajı Göster

Tataristan'ı Tanımak - Tataristan'da Hayat - Tataristan Hakkinda Bilgiler

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tataristan'ı Tanımak - Tataristan'da Hayat - Tataristan Hakkinda Bilgiler





Söze Burdaki güzellikler bizde yok, bizdeki güzellikler burda yok diyerek başlamak istiyorum İnsan aynı zamanda hem alıcı hem verici durumda olduğu müddetçe hayatı zenginleşir ve de zenginleştirir Mevlananın yaklaşımı içinde insan pergel gibi olmalı, bir ayağı kendi kültür değerleri üzerinde sabit durmak kaydıyla, diğer ayağının açısını alibildiğince geniş açabilir
11 yıldır Tataristanda yaşayan hemşeriniz olarak bu konudaki kendi gözlem ve fikirlerimi sizlerle paylaşmak istiyorumVe geldiğim ilk yıllara gidiyorum
Ben ve benim gibi buralara okumaya gelen arkadaşlarımızın buralar hakkında, bura insanlarıyla ilgi düştüğü büyük yanılgı vardı o da şu idi: Bu ülkeler, milletler dünyaya gözlerini yeni yeni açıyorlar, geri kalmış 3 dünya ülke insanları; biz acaba kendi kültür ve değerlerimizi yaşayarak bu insanlara ne gibi faydalar sağlayabilirizVe burdaki insanlara acıma onlara ne bileyim yardım elini uzatma gibi yanlış yaklaşıma girmiştik Ve bu yanlış yaklaşım ve bakış açısının neticesinde alıcılarımızı kapalı tuttuk, güya başkasıydı hep muhtaç olan Ne zamanki bu ön yargıdan, peşin hükümden, şartlı bakıştan kurtulduk işte o zaman bura insanından bizlerin de öğreneceği çok şeyler olduğunu görmüş olduk Şartlanmışlık içinde geçen günlerim için büyük bir acı duydum Bugün ben bura insanı hakkında, gerek Tatar, gerekse Rus Halkı için bizden belki de çok konuda ileri olduklarını söyleyebilirim Bu hususla ilgili kendime şunu demişimdir:
En ummadığın keşfeder, esrarı derunun
Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanursun?

TATARİSTAN'DAN MARAŞ'A BİR PENCERE

"Bugün yeni bir sayfa, yeni bir gün, yeni bir safha, yeni bir dünya, yeni bir hayat başlıyordu benim için artık!"

İşte 16 eylül 93' te Tataristan'a gelişimi ifade eden sözler bunlardı Bu sözün üzerinden yaklaşık on yıl geçti "18 yaşımda elimde bir çanta Tataristan'a gelişim vardı" diye o günleri bu günlerde anıyorum

Ben ilk başta sizlere Tataristan'ın doğasını, iklimini, şehirleşmeyi, yaşam şartların,kültürünü kendi edindiğim izlenimlerle anlatmaya çalışacağım Belki çoğu şeyleri ilk defa duymuş olacak; benim o ilk günlerde hayrete düştüğüm gibi sizlerde okurken yer yer hayretinizi, belki hayranlıklarınızı gizleyemeyecek büyük bir merakla bu diyarları kendi gözlerinizle görmek isteyeceksiniz

Delikanlılığı yaşadığımız o günlerde buralara gelmek gerçekten çok büyük cesaret istermiş, düşünsenize; Dili kültürü, doğası, yaşantısı bambaşka diyarlara gözü kapalı, "Niyet hayır, akibet hayır" diyerek yola çıkılmış Şahsen bu yaşımda böyle bir teklif ve ya fırsat çıksaydı o günkü cesaretimi gösteremezdim gibi geliyor bana

Evet Tataristan diyordum Ben bu diyarları daha gelmeden önce "Orta Asya" diyarları zannederek hayalimde çöl manzaraları beliriyordu; yollarında develerin gezdiği sıcak bir ülke olarak Ama uçaktan iner inmez bu düşüncelerimin aksine bir durumla karşılaştım Tabiatı oldukça yeşil, ormanlarıyla zengin, dağların olmadığı, çarpık şehirleşmenin görülmediği, her şeyin o kadar yerli yerinde planlı, alt yapının mükemmel olduğu güzelliklere tanık oldum Yollar oldukça geniş, her yer düzenli Apartmanlar 20-30 bloktan meydana geliyor: kare şeklinde çerçeve oluşturularak her mahalle çocuk parkı,oyun sahası haline getirilmiş, evet burası bir Avrupaydı

Haddi zatında Tataristan Asya ve Avrupa kültürünü meczetmiş coğrafi olarak da kuzey Avrupa'da yer alıyordu Hayret ettiğim ilk şeyler bunlar değildi Benim bulunduğum Yarçallı şehri 600000 nüfusa sahip başkent Kazan'dan sonra Tataristan'ın ikinci büyük şehri Rusça adıyla "Nabirejniyçelni"

Bu şehir Sovyetler Birliği döneminde ülkenin en büyük kamyon fabrikası olan "Kamaz" marka ağır vasıtaların üretimi için kurulmuş bir şehir Bu şehrin inşaasında halk canla başla çalışıyor; fabrika işçileri evlerini kendi elleriyle kuruyorlar; bu fabrikada çalışan öğrenci velimizden birisi şöyle demişti: "Günde sekiz saat inşaatta mesai yapmamız gerekiyordu ama biz büyük bir heyecanla 16 saat çalışıyorduk; inandığımız bir gelecek vardı" İşte böyle bir tempoyla şehir kısa sürede kuruluyor Bu şehir bugün 30 yıllık maziye sahip O günlerde 150000 işçi çalışıyor bu fabrikada Şehir halkını ise çevre ilçelerden, köylerden toplanan halk kitlesi oluşturuyor, nüfus oldukça genç

Evlerde doğal gaz var ücretsiz, yirmi dört saat sıcak su akıyor ücretsiz, şehir için telefon konuşmaları öyle, elektrik, su, sağlık hizmetleri ücretsiz Eve gelen su elektrik tamircileri de ücretsiz iş yapıyorlar hepsi de devletin işçileri Adeta devlet para olayını ortadan kaldırmaya çalışmış Bunlar Sovyet Döneminden kalma nimetler Elbette bugün artık yavaş yavaş bizim gibi olmaya başlıyorlar ama bu da epey zaman alacağa benzer

Tataristan'da doğal gaz ve petrol bol Benzin 4 kat daha ucuz Türkiye'ye göre Ve bu şehirde meşhur Volga (Tatarlar İdil diyorlar) Nehrinin kolu olan Kama bu şehirden geçiyor En geniş olduğu yer: 40 km Evet yanlış duymadınız Deniz gibi uçsuz bucaksız İşin daha hayret veren yanı da var:

Kış manzaraları

Bize ilk geldiğimiz günlerde dediler: "Bu nehir donuyor ve üzerinden Kamyonlar geçiyor" diye Biz bir türlü inanamamıştık ama bunu kendi gözlerimizle görünce inandık artık Evet o koca nehir donuyordu o soğuklarda

Kışın buralar oldukça soğuk olur Kışın kalpaksız gezilmez İlk yıl bizim bir arkadaşımız 5 dakika kalpaksız dışarıda bir yere gidip gelmişti, kulağı az daha düşecekti, bembeyaz kesilmişti, yağlayıp ovalayıp zor kendine geldi Bazı günler -40'ları bulduğu da olur İşte biz o günleri gördük ve de görmekteyiz Halk bize 1979 yılının başlangıcında -50'ye ulaştığına ağaçların soğuktan ikiye yarıldığını çok kimsenin soğuktan kırıldığını söylemişti Hava sıcaklığı -25'leri bulduğu zaman sokakta yürürken arkadaşınla konuşmak istediğin zaman alt ve üst dudak hareken kabiliyetini yitiriyor güçlükle konuşabiliyorsun ve kelimeler ağzından zor çıkıyor adeta geveliyor insan Soğuk gözlerinin içine kadar işliyor

Bıyıklar donuyor zaten Evet -25 dedim benim o soğuklarda yaşadığım çok zorlandığım hatta soğuktan ağladığım bir hatıram var: Yine şubat ayıydı; zannedersem sonlarına doğru Ayrat Celeyev adlı öğrencimin ailesiyle tanışmaya gidecektik Tabi biz ormanda yaşıyorduk o zaman şehri de pek bilmiyoruz hangi otobüs nereye gider hangi durakta inmemiz lazım hiç birini bilmiyoruz Ayrat gelip beni duraktan alacak Hava -25 Bekliyorum bekliyorum gelen giden yok İlk yarım saatte vücudumun üşümedik yeri kalmadı soğuk iliklerime kadar nüfuz etti Eldiven var bot var ama onlar da bir
dereceye kadar Derken bir saat geçti, girip ısınacak bir yerde yok böyle tam bir buçuk saat bekledim ve nihayet Yurt Müdürümüz Erkan Bey'le birlikte bir arabayla geldiler Ama ben donmanın ötesinde dondum Hemen sıcak bir yere girmek ısınmak istiyorum, arabada ısınamadım nerde ısınıyorsun bir buçuk saat donduktan sonra beş on dakikada ısınabilecek miydin Evlerine doğru merdivenlerden çıkarken dayanamadım, gizli gizli ağladım çok canım
yanmıştı

İşte böyle soğuklara rağmen o soğukta balıkçılar görürsünüz nehirlerin üstünde Uzaktan penguenleri andırırlar Akşama kadar saatlerce dururlar hiç bir şey olmaz onlara Ellerinde bir burgu aleti var buzu deliyorlar ordan balık avlıyorlar Dahası -30'larda -40'larda nehri delip suya giren insanlar var hatta bunun biri bizim bir öğrencimizin babasıydı İster inanın ister inanmayın

Aynı şekilde o soğuklarda çocukların sokaklarda koşturduklarını görürsünüz Futbol oynuyorlar Hayat hiç bir şekilde durmaz Anneler 2-3 yaşındaki çocuklarını giyindirip kızağın üzerine bağlayarak alış verişe çıkarlar Bizimkiler korkudan az hava soğuk oldu mu çocuğu dışarı çıkartmazlar Bu insanlar yıllardır burada yaşadıkları çok şeyi tecrübeyle biliyorlar Mesela burada "Munça" denilen bizim saunayı andıran hamamları var Bu köylerde her evde mevcut İnsan burada bir güzel terler sıcaklık 80-90 dereceye çıkar İşte bu durumda iken kış günü -30,40'larda hamamdan çıkıp karın üstünde dolaşırlar bunu da şoklama çelikleme olarak yaparlar, çocuklarına da bunu yaptırırlar

İşte bundan sonra soğuk onları etkilemez Havaların karlı ve soğuk olmasından kış sporları oldukça yaygın Çocuklar beden dersinde kayak yapmaya giderler Kayak kiralamak da çok ucuzdur
Bizler yer yer kayak kiralıyoruz, kış mevsimini neşeli bir şekilde
değerlendiriyoruz Hele o buz hokeyi oynayan çocukları yakından seyrediyor ve onlara imreniyorum Bize de macera gerekti hani o -20'lerde baktık çocuklar ayakları çıplak vaziyette okulun etrafında tur atıyorlar Biz de böyle bir şey yapmaya karar verdik çoraplarımızı çıkarıp pantollarımızın paçasını sıvayıp Ya Allah deyip koşmaya başladık Ayak tabanı hiç birşey hissetmemeye başladı öylesine bir tur attık İçeri girdiğimizde ayağımız yere basıyor ama bir şey duymuyor sanki narkozdaki gibi uyuşmuş bir vaziyette sonra yavaş yavaş hissetmeye başladı

O soğuklarda bir de bizim dondurma yiyişlerimiz var Türkiyede kışın dondurma yeme geleneği yok ama burada yaz kış fark etmiyor Dondurma hele ilk geldiğimiz yıl çok ucuzdu, her gün üniversiteden dönerken 3 tane yiyorduk Ormanda yaşadığımız (okul binası ilk yıl tatil köyündeydi ) için çok alıyor stok yapıyorduk Buz dolabında da eriyeceği için biz balkona koyuyorduk erimemesi için

Açık hava derin dondurucusu Evet köyde halk tam soğukların başladığı günlerde sığır kesiyorlar avlularında 6 ay duruyor oradan ihtiyaç oldukça kesip kesip yiyorlardı Kışın sokakta yürüye yürüye dondurma yemenin bir esprisi de şu idi herhalde, kendimizi bir nebze olsun ısıtmak içindi Zira buna benzer bir fıkra da anlatırlar

Kutuplarda yaşayan bir halk var "Çukçalar" deniliyor Bizim Lazlar gibi fıkralara çok mevzu olmuşlar O soğukta bir Çukça'nın buz dolabı aldığını görmüşler ve hayretle sormuşlar niye aldığını Çukça'nın cevabı ise hazır: "ısınmak için" Fakat şunu da söyleyeyim Allah bir yere böyle bir soğuk vermiş ama ısınma imkanını da bol vermiş, doğal gaz burada çok büyük bir nimet Ve de bedava Bütün evler şimdi bütün köyler doğal gazla ısınıyor O kadar sıcak ki her oda evin her yeri Havaların o kadar soğuk olduğundan bahsediyoruz Ama -30'larda bakın mübalağa etmiyorum evde t-şörtle dolaşabilirsiniz hatta arkadaşların kaldığı öyle evler vardı ki o hava da pencere açıyorlardı inanın Gece yatarken de çok sıcak oluyor diye çarşafla yatanlar vardı Allah dertle beraber derman da vermiş Yani kış boyu hiç dışarı çıkmayan bir insan kışı hiç hissetmeyebilir

Bununla beraber sokakta karşılaştığımız bazı manzaralara bizim yüreğimiz dayanmıyordu O soğuklarda sokaklarda kar küreyen yaşlı yaşlı nineler veya sabahtan akşama kadar ekmek parası deyip küçük tezgahının başında üşüyen bir sürü nine vardı Yaşlılar oran olarak büyük bir nisbette idi O soğukta onları sokaklara çıkaran elbette hayatta kalabilme mücadelesiydi

Nedim Özüak Abimizin bir hatırası var bu soğuk günler meselesinde Havaların biraz ısınmaya yüz tuttuğu bir hengamda Türkiye'deki bir arkadaşıyla telefonda konuşurken Türkiye'deki arkadaşı soğuklardan şikayet ederek şöyle diyor; burada havalar soğudu ceketsiz dolaşılmıyor hava sıcaklığı -1 Nedim Abi ise şöyle diyor, burada Allaha şükür havalar ısınmaya başladı bugün -10 derece diyor Gerçekten de -10 sıcak sayılırdı Ve bu yazımı 2001 yılının ekiminde yazdığım kısa bir yazıyla noktalayayım

Gelecek hatıralarda buluşmak üzere

Maraş'ıma, Maraşlım'a kucak dolusu selamlar

"Karlar yağmaya başladı ve tabi soğuklar da gelmeye İçimi bir mutluluk ve huzur sarar her kışın başlangıcında Belki buralara geldiğimiz ilk yılları ilk günleri hatırlattığı içindir; Tataristan'da olduğumu bana kar, kalpak, kaban, eldiven, bot hatırlattığı içindir Meseleye bu zaviyeden yaklaştığımızda kendim hakkında şunu söyleye bilirim Allah bana buraların kışını sevdirdi"


"HAYRETLER KUŞAĞI"

Tataristan da geçirdiğimiz o ilk yılda karşılaştığımız, yaşadığımız hemen her olay bizim için yepyeni, orjinal ve de enteresandı Yaşadığımız , gördüğümüz, duyduğumuz her hadise karşısında hayretten küçük dilimizi yutacak gibi oluyorduk Kendimizi bir uzaylı, farklı gezegenlerden gelmiş insanlar gibi hissediyorduk Dil bilmemeden dolayı karşılaştığımız gülünç hallerden, , renkli film bulamayıp Türkiye'den getirtme ve banyo ve tap işlerini de Türkiye ye gidip gelecek biriyle hallettirmeler, şehirde fotokopi makinesinin olmayışı ve daha niceleri İşte bu bölümde sizlere yaşadığım bu hayret kuşağından kesitler aktarmak istiyorum

RUSÇA ÖĞRENDİĞİM İLK CÜMLE “YA Nİ PANİMAYU PARUSKİ”

Tataristana gelirken bizlere havaalanında Tatarca'nın Türkçe'ye %75 benzediğini, anlaşma zorluğu yaşamayacağımızı söylemişlerdi Biz geldik kimseyle anlaşamıyoruz anamız ağlıyor Ne dediklerini anlıyoruz, ne de dediklerimizi anlıyorlarherhalde bizi kandırdılar bir kelime bile anlamıyoruz diye düşündüm Fakat sonra anladık ki burada halk arasında konuşulan dil Tatarca değil Rusça imiş Tatarlarda kendi aralarında Rusça konuşuyorlardı Otobüste tramvayda her yerde Biz yolda yürürken Tatarca konuşan bir insana şahit olmuyorduk Doğru Tatarca'yı da anlamıyorduk fakat yavaş yavaş iki dili ayırt etmeyi öğrenmiştik Televizyonda ise günlük Tatarca yayın süresi iki saatti Aşağıda gerek Rusça'yla gerekse de Tatarca'yla ilgili yaşadığımız komik durumları okuyalım Aslında bu vakaların hemen hepsi fıkralara konu olabilecek nitelikte olaylardı

Alfabe çok farklıydı, her yerde tabelalar hem kiril harfleriyle hem de Rusça idi O ilk günler oturduk o bize çok tuhaf gelen yahu bu acayip harfleri nasıl okumayı, yazmayı öğreniriz dediğimiz alfabeyi öğrenmeye çalıştık Matbaa harfleri bir başka yazı harfleri daha bir değişikti İlk okuduğum söz Rusça harflerle yazılmış olan “STOP”sözüydü bunu okuyunca çok sevinmiştim İlk öğrenmeye çalıştığımız cümle “Ben Rusça anlamıyorum” manasına gelen “Ya ni panimayu paruski” cümlesi idi Bu cümleyi öğrenmek bir kaç günümü aldı bir türlü dilim dönmüyor ha bire unutuyordum Şehirde dolaşırken bizlere bir şey sorduklarında bu cümleyi kullanıyorduk

Yolda yürürken birisi gelip soruyor: Rusça olarak saat kaç? Diye biz ise yanipanimayu Paruski diye cevap veriyoruz Öyle olmuştu ki artık bazı arkadaşlar Rusça konuşan saat almışlardı soranlara onu çaldırıp dinletiyor böylece cevabı vermiş oluyordu Kimi ise kolundaki saatini iyice adamın gözüne yaklaştırarak gösteriyordu Kimi ise bıkmış kolunda saat taşımamaya karar vermişti sorarlarsa bileğini gösterip yok diye işaret ediyordu Otobüste giderken arkadaki yolcu kapının yanındaki arkadaşa soruyor Rusça olarak “Önümüzdeki durakta inecek misiniz? Diye Arkadaşımız hemen bir “Yanipanimayu paruski” cümelisini yapıştırıveriyor

Rusça üç beş kelam edecek duruma geldik ama aksanımız çok kötüydü herhalde halk bazen dediğimiz en basit sözü bile anlamıyordu daha doğrusu bizim bütün sesleri yanlışsız çıkarmamız gerekiyormuş tıpkı bilgisayar gibi bir vurgu hatası yap hemen hata var diye sinyal veriyor Biz de bu duruma hayret ediyor Türkiye'de bir sürü şive var nasıl dersen de mutlaka anlarlar diyorduk işte bir gün merkür diye bir mağaza arıyorum Ben arkadaşların tarifine göre oraya en yakın bir durakta indim Ve yolda geçenlere şöyle sormaya başladım “Gdiye Merkür( Merkür nerede?) Kime sorduysam bilmiyoruz öyle bir yer diye cevap veriyordu Fakat ben Merkür mağazasına çok yakın bir binada olduğuma emindim Neden sonra orta yaşlı bir teyzeye sordum o benim aksanımdan yabancı olduğumu anladı Tatarca konuşmaya başladı ben de o günkü Tatarcamla binayı anlatmaya çalıştım Kadın durdu durdu ve “Haa Merkuri” dedi Hah işte o dedim nihayet anlamıştı birisi meğer çok yakında bir mağazaymış Sonra ben söylene söylene gittim ha merkür, ha merkuri diye

Yine bir gün sokakta küçük bir tezgahı olan orda jeton satan nineden jeton almak istedim “Jeton yest? (Jeton var mı?) diye sordum Kadın tuhaf tuhaf baktı “o ne demek anlamıdım” dedi Halbuki bu söz Rusçada da aynı Kaç kere tekrar ettim yok kardeşim kadında jeton düşmüyor Nihayet tezgahında gösterdim ne olduğunu Kadın diğer kadın gibi “haa jeton” dedi Allah Allah dedim ne farkı var ben de aynı şeyi söyledim Yok ama değişik bir vurgu varmış Rusçada vurgular çok önemliymiş bunu sonra anlayacaktık

Bir yaşadığımız gülünç hallerde Rusça ve Türkçe aynı şekilde yazılıp okunan fakat manalarının tamamen farklı olduğu sesteş kelimelerden ortaya çıkıyordu Okulun ilk günlerinde öğretmen abimiz öğrencilere hitaben “ Herkes kravatlarını boynuna takıp gelsin diyor Çocuklar hayretle bakıyorlar bu adam ne diyor diye Öğretmen bu durumu farkediyor bir kaç kere daha tekrarlıyor bakıyor durum değişmiyor çocuklar yine tuhaf tuhaf bakıyor en sonunda öğretmen dayanamıyor ve boynundaki kravatı çıkarıp gösteriyor Çocuklar ise basıyorlar kahkahayı Meğer kravat Rusça karyola manasına geliyormuş Aynı şekilde “Bardak” sözü Rusça'da var ama Türkçe “dağınık” manasına geliyordu Aramızda güle güle öldüğümüz bir sözde “Durak” sözcüğüydü Bizim bu söz Rusça da “deli, aptal” manalarına geliyordu Bu sözün manasını başta bilmiyorduk daha sonra otobüste kendi aramızda konuşurken bu sözü kullanmamaya başlaldık Başımıza bir sıkıntı getirir diye

GEL GELELİM TATARCA'YA

Evet Tatarca için %75 Türkçe'ye yakın demişlerdi Bu sözün manasını ilk gülerde anlayamıyorduk Fakat dinleye dinleye kulak alışmaya başladı seslere sonra yavaş yavaş dili çözmeye başladık Aslında dil aynıydı fakat telaffuzda değişiklikler vardı Kelimeler aynı kelimelerdi ama bir takım ses değişiklikleri vardı Gel/kil, otur/utır, göz/küz, toprak/tufrak, öfke/üpke vs gibi

İlk günler çocuklar Türkçe bilmiyor biz Tatarca bilmiyoruz Bizden bir yıl önce gelen Suat Aşkın Abimiz çok güzel Tatarca konuşuyordu biz hiç bir şey anlamıyorduk Fakat en azından çocukları yatırırken kaldırırken, çağırırken bir şeyler yapmalarını isterken uyarırken mutlaka bazı kelime ve cümleleri emir ve soru kalıplarını bilmemiz gerekiyordu Bizde elimizde defter Suat Abimizin yanına gelerek çocuklara dememiz gereken şeylerin Tatarcasını yazmasını istiyorduk O gün yazdığım bir kaç cümle olmuştu bunları pratik yapmak için okulun koridoruna koştum orda çocukları gözlemeye yaramazlık yapan biri varsa deftere bakıp Tatarca çağıracak uyaracaktım Evet iki arkadaş koridora geçtik koşan bir öğrenciyi görünce elimdeki kağıttan Tatarcasını okuyarak “Kil mında” (Gel buraya”) dedim çocuk hemen geliverdi Demek doğru söylemiştim, fakat ne dediğim bilinçli olarak bilmiyordum Sonra da yine Tatarca olarak tabii kağıda bakarak “Tağı bulmasın” "Daha olmasın" dedim baktım kafa salladı bu olur manasına geliyordu

Anlatacağım bu komik hadise 92 yılında yani ilk yıl İngilizce öğretmeni olarak gelen Nedim Özüak Abi ve Veli Dede'nin yaşadığı bir hadisedir Nedim Abi anlatıyor: 92 de geldik ailelerimiz Türkiye'de bize de o günlerde medresenin bir odasını vermişlerdi Bizi milli eğitimden yetkililer gezdiriyor götürdükleri her yerde bizi takdim ederken şu cümleyi tekrar ediyorlardı “Bular Türkiye'den kilgen kadirli zur kunaklar” tabii bizi tanıştırıyorlar bir şey anlamıyoruz ama kafa sallayıp duruyoruz Bir müddet sonra artık kendi kendimize dolaşmaya başladık gittiğimiz her yere bizi gezdirirlerken söyledikleri cümleyi söylüyorduk fakat anlamını bilmiyorduk “Biz Törkiyeden kilgen kadirli zur kunaklar” İnsanlar bize başta tuhaf tuhaf bakıyorlar fakat ayıp ta olmasın her halde diye pek bozuntuya vermiyorlar Çok sonra biz bu cümlenin “Biz Türkiye'den gelen çok değerli misafirleriz” manasına geldiğini öğrendik güle güle öldük Meğer bir kaç ay kendi kendimizi överek gezmişiz

Bir gün üniversiteden bir öğrenciyi eve çay içmeye çağırmaya çalıştık Genç bize “Allah birse gelirim” dedi Tabi biz şaşırdık ne demek Allah birse
gelirim Bozuntuya da vermedik tabii Fakat şöyle yorum yaptık “ Allah birse derken mutlaka gelirim demek istiyor herhalde çünkü Allahın birliğinde şüphe yok demek benim de geleceğim de şüphe yok” manasını çıkardık Meğer Allah birse, İnşallah demek oluyormuş

Diğer hayret ettiğimiz cümlede şu oldu “Ben seni yaratıyorum” Allah Allah olur mu yahu ne demek bu söz böyle denir mi birisine Fakat “yaratmak” kelimesi “sevmek” manasına geliyordu

“Ben taptım” cümlesini kullanıyorlardı yer yer “Tapmak” sözünün “bulmak “manasına geldiğini daha sonra öğrenecektik

Ete "it", ite "et" demeleri de bizi bir hayli şaşırtmıştı Kasapların panosunda yazıyor “İslami usülle kesilmiş it

Elmet Şehrindeki okul müdürümüz Recep Okumuş Bey Çallı'ya geldiğinde kendisini hep Tatarca konuşurken görürdük Birgün lagere gelmişti Okul Müdürü Abimiz Ahmet Şahin beye “Beniz sarığım nerde, bana ne zaman bir sarık satın alacaksın Ne zaman sarık yiyeceğiz” iyice şaşırmıştık meğer bu kelime “koyun” manasında geliyormuş

İlk duyduğumuz zamanlar , çok güldüğümüz bir kelime de “mide” manasına gelen bir kelimeydi bu kelimeye Merhum Barış Manço 93 ağustosunda Tataristan’a konser vermeye geldiğinde de aynı şekilde gülmüş işte bu söz: “AŞ KAZANI”

YEMEK KÜLTÜRÜ, DAMAK ZEVKİ ÇOK FARKLIYDI

Yazımın başında “havasıyla suyuyla herşeyi ile bize yabancı diyarlar" demiştim Evet günlük hayatımızda karşılaştığımız hiç alışık olmadığımız yemeklerdi Damak zevkimiz çok farklıydı Yemeklerinde salça, kırmızı biber, sebze kullanmıyorlardı İlk yıl Meyve olarak muz, mandalin, portakal, şeftali, armut, kavun, karpuz, nar,incir yoktu Tatlarını unutmuştuk bunların Fakat çilek ve vişne bolduBunların yanı sıra Türkiye'de yetişmeyen yada benim o zamana kadar bilmediğim meyveler vardı Mileş, karlıgan, bolan Tatar yemeklerinde üç temel gıda vardır Et, patates, hamur Bütün yemekler bu üçü üzerinde dönüyordu En özel yemekleri Beliş, üçpuçmak, gübediye, pilmen, mantı, kıstıbıy Et temel gıda maddesi olduğu için ucuz ve de boldu Türkiyeden 4-5 kat daha ucuzdu o günlerde Aslında yemeklerin tadına diyecek yoktu ama alışmak zaman aldı Kuvvei zaikamız yani tad alma duyumuz 18 sene sonra yeni lezzetlerler tadlarla tanışıyordu bu birden mümkün olmayacaktı İlk yılımda daha Türkiye'ye gitmeden önce anneciğime yaptırmak üzere bir yemek ve tatlılar listesi bile hazırlamıştım Olsun böylesi daha iyiydi gurbeti garipliği tam manasıyla tatmak yaşamak gerekiyordu Bu kültüre bu yemeklere alışmak için ayrı bir gayret ve çaba göstermek gerekiyordu Hatta yenmesi bizim için en güç yiyeckeleri bile yemeye çalışıyor yerkende Allahım bu yemekleri bana sevdir diye de dualar ediyordum Evet dualarım çoktan kabul oldu Fakat bu bölümde sizlere o ilk günlerde ilk yıllarda karşılaştığımız yemekle ilgili hatıralardan pasajlar sunmak istiyordum

Çallıya ilk geldiğimiz gün ilk sabah kahvaltısında önümüze bir ekmek geldi biraz yuvarlak gibi üzeri sanki kakaolu dıştan bakıldığında ben de iştahla ağzıma aldım fakat çok ekşi bir tadı vardı İşte o anda içimden “anneciğim herhalde senin yemeklerini çok özleyeceğim” demiştim Üç dört tür ekmek çıkıyordu Bunlar; kara ekmek, kara ker¤¤¤ ekmek, akker¤¤¤, ve baton diye adlandırılan ekmek vardı Ekmeklerin tadı bizim Türk ekmeğine hiç benzemiyordu Biraz benzeyen şu baton ekmeğiydi Halk onu da çayın yanında pasta niyetine yiyordu Türkiye'de ki Ekmekleri çıtır çıtır taze ekmekleri özlüyorduk

Su evet su bur da su içme diye bir şey yoktu bu diyarlarda Çeşmelerdeki su da içilmiyordu Su yerine çay, meyve suyu içiyorlardı ama su içmiyorlardı Bizim ise misafirliklere gittiğimizde su içesimiz geliyordu suyunuz var mı diyoruz bekleyin birazdan çay hazır olur diyorlar, hayır susadık su istiyoruz diyoruz, değişik meyve suyu getiriyorlar Susamak fiili Tatarcada aynen olsa da bir türlü su getirmiyorlardı Hatta bunun misafire karşı ayıp bir davranış olduğunu düşünüyorlardı Yediğimiz yemekler etliydi su içince içerde yağların donacağından bahsediyorlardı

Velilerde tanışma esnasında hazırlanan masalar bura şartlarına göre oldukça zengin sayılırda Önce tukamaç (erişteye benzer) gelir masaya sonra beliş yada üçpuçmak, meyve suları Gelir Hemen ardından çay içiler ama bu çay bizim cam bardaklardaki gibi değil büyük büyük fincanlarda sunulur İçine de zerdali kurusu, üzüm ne varsa doldurulur bu hürmet ifadesiymiş Fakat bize son derece tuhaf geliyordu Çaya şeker atma yerine tatlı şeyler yiyerek içmeyi tercih ediyorlardı Yani şeker kullanmıyorlardı çay içerken Ve özellikle çaya bir miktar süt ilave edip öyle içiyorlardı Bunlar tabi bizim hiç alışagelmediğimiz şeylerdi Çay içirme mutlaka kahvaltı niteliğinde oluyordu yemeğin üstüne olsa da, pastalar reçeller, tere yağ, peynir eksik olmuyordu

Gelelim et meselesine burada Tatarlar genel itibariyle sığır eti yiyorlardı Ama domuz eti yiyenler de yok değildi tabi En azından sucuklar genel itibariyle domuzdan yapılıyordu hemen her ailede de bu tür sucuk mevcuttu Misafirliklere gitmeden önce çocuklar ailelerini bilgilendiriyorlardı Domuz eti yeseler bile o gün nedip edip bir yerlerden sığır eti almaya çalışıyorlardı Rus ailelere varıncaya kadar öyle Ama sucuk mutlaka bulunuyordu çay içerken Türkiye de biz daha ziyade besemeleli kesilip kesilmediğine dikkat ederiz etin Ama burada domuz eti mi sığır eti mi meselesi öncelik kazanıyordu Doğru bir de at eti meselesi var At eti yeme Tatarlarda yaygın değil her ne kadar halk öyle bilse de Başkurtlarda at eti de kımız da yaygındır Ama Tatar halkında o kadar değil İlk defa at etini de 8 mart 95 gürü Üniversite Öğretmenimiz Sayın Elfine Sibgatullina Hanımın evinde yedik Fakat o bize başta bunu söylemedi Et bana çok lezzetli gelmişti bunu ifade edin de afiyet olsun daha 8 aylık tay eti deyiverdi

İçki şampanya masaların vazgeçilmez içeceğiydi En önemli misafir geldiğinde masaya içki getirmek kadeh tokuşturmak çok kibar bir adet idi Reddetmek ise o kadar ayıptı Gittiğimiz veli ziyaretlerinde yer yer böyle tekliflerle karşılaşıyorduk ama sağlık durumumuzun kötü olduğunu bazan da ailede böyle bir şey görmedik diyerek sıyrılmaya çalışıyorduk

Çerez türü ne bir leblebi ne fıstık ne de daha başkaları hiç birisi yoktu Baklava türü tatlılar da yoktu Halk zaten ne çok acıyı ne de çok tatlı şeyi seviyordu

Lagerdeyken (okul ilk yıl ormandaki tatil köyündeydi) sabah kahvaltılarımız kral sayılırdı Yumurta, kaşar peyniri, tereyağı boldu İkindi ve yatısı çayı olmak üzere günde beş öğün yemek yemiş oluyorduk Çayın yanında sandaviç türü şeyler oluyordu Yemeklerde ise inek dili olurdu Arkadaşlar buna bir türlü alışamadılar ama ben o ilk günden beri afiyetle yedim ve yemekteyim de Kolaya benzer bir içecek vardı o zaman onun adı da Serino idi

İkinci yıl bitimi yazın(95) Türkiye'ye gitmeden önce anne yaptıracağım yemeklerin listesini blok notuma yazmışım şimdi sizlere o liseteyi sunuyorum


ANNEME YAPTIRACAĞIM YEMEKLERİN LİSTESİ


1 Hapısa, muhallebi, sütlaç
2 Omaç, söğürme
3 Kabak musakkası
4 İçli köfte
5 Sarma, dolma
6 Çiğ köfte
7 Cacık
8 Omaç(Merhum Fahriye Ablanınkinden)
9 Bazlama
10 Balık kızartması
11 Kebap
12 Lehmacun
13 Paklo
14 Turşu
15 Tirşik çorbası
16 Ekşili çorba
17 Mercimek çorbası
18 Yeşil fasülye
19 Bulgur pilavı
20 Izgara et
21 İşkembe paça
22 Mimbar
23 Karnıyarık(imam bayıldı)
24 Peynirli makarna
25 Künefe tatlısı
26 Kıvrım tatlısı
27 Baklava
28 Omlet
29 Menemen (Babamdan)
30 Çemen

Alıntı Yaparak Cevapla