Prof. Dr. Sinsi
|
Elazığ Hakkında Bilgi
Elazığ Cami ve Mescitleri
Ulu Camii (Merkez)
Anadolu’nun en eski ulu camilerinden biri olan bu yapı dikdörtgen planlı olup, mimari yapısı ile Artuklu ve Selçuklu döneminde yapılmış camilerden farklı bir görünümdedir Burada Selçuklu ve İran camilerinin plan ve şekilleri birleştirilmiş ve Anadolu’ya özgü bir yapı tipi ortaya konulmuştur
Caminin dışa kapalı bir görünümü olup, dış duvarları son derece kalındır Doğu ve batıda ibadet mekanına iki girişi bulunmaktadır Bunlardan batı kapısı daha yüksek ve dikdörtgen çerçeve içerisine alınmıştır Bu giriş hafif sivri kemer içerisinde basık kemerlidir Doğu kapısının kemeri ise sivri kemere çok daha yakın olup, iki yuvarlak sütuncuk ve dörtgen çerçevelerle sınırlandırılmıştır
Caminin bu girişlerinden sonra içeriden avlu ve çevresindeki mekanlar ile üç bölüme ayrılmıştır Avlu ile birlikte caminin içten T şeklinde bir planı vardır İbadet mekanı kısa boylu payelere dayanan sivriye yakın tuğla kemerler ve beşik tonozlarla üst örtüyü taşımaktadır İbadet mekanı mihrap duvarına paralel iki nefli bir plan düzenindedir Mihrap önünde pandantifli bir kubbe vardır Mihrap ise iki zikzak dizisinin oluşturduğu bir çerçeve içerisindedir Caminin abanoz ağacından yapılmış minberi ise Kurşunlu Camisi’ne götürülmüştür
Ulu Cami’nin en ilginç yönlerinden birisi de minaresidir Minare kaidesi tuğladan yapılmış ve çubuk şeklindeki yivlerle hareketli bir görünüm verilmiştir Minare gövdesi ise, kuşaklar halinde tuğla dizileri ile değişik şekiller ortaya koymuştur Burada geçmeli altı köşeli yıldızlar ve örgü motifleri boş yer bırakmamacasına tüm minare gövdesini sarmıştır Minarenin şerefeden yukarı olan kısmı oldukça uzun, dar ve silindiriktir Burada üzerinde durulacak bir nokta, tuğlanın hem yapı elemanı, hem de bezeme elemanı olarak kullanılmasıdır Bu yüzden de Artukluların diğer yapılarından ayrılmaktadır Şerefede palmetlerle süslenmiş taşların da ilginç bir görünümü vardır
Sara Hatun Camisi (Merkez)
yüzyılda Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan’ın annesi Sara Hatun ahşap bir mescit olarak yaptırmıştır Bazı kaynaklarda bu mescidin yapım tarihi olarak 1465 yılı gösterilmektedir
Cami Sultan III Murad döneminde Hacı Mustafa isimli bir kişi tarafından 1585 yılında onarılmıştır Sultan Abdülmecid döneminde Harput Müftüsü Hacı Ahmet Efendi tarafından 1843 yılında yeni baştan yapılmış ve bugünkü halini almıştır Bu onarımlar sonucunda yapı, özgün biçimini yitirmiştir
Cami kare planlı olup, ibadet mekanının üzeri birbirlerine hafif sivri kemerlerle bağlanmış dört kalın sütun üzerine oturtulmuş bir kubbe ile örtülmüştür Kubbe dışında kalan bölümlerin üzeri ise tonozlarla örtülüdür Caminin önündeki son cemaat yerinin ortasında kubbe, yanlarında da çapraz tonoz örtülüdür
Mihrap beyaz kesme taştandır Minberi de aynı şekilde beyaz taştan yapılmıştır Caminin içerisinde ve ana kubbede geometrik ve bitkisel bezemeler görülmektedir Kesme taş kaide üzerine oturtulan minare iki renkli kesme taştan yapılmıştır
Bu caminin yanında başka yapıların olup olmadığı bilinmemektedir Günümüze sadece cami ve çeşme gelebilmiştir
Kurşunlu Cami (Merkez)
Kitabesi okunamamıştır
Kurşunlu Cami kare planlı olup, üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür Caminin önünde üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Son cemaat yerinin sütunları hafif sivri kemerlerle birbirine bağlanmış olup, üç kubbe ile üst örtü tamamlanmıştır
Caminin mihrabı oldukça sade olup, dışarıya çıkıntılı bir niş şeklindedir Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel örneklerinden olan abanoz ağacından ahşap minberi Ulu Cami’den getirilmiş, Artuklu dönemi eseridir
Minaresi kesme taştan ve oldukça kalın gövdeli, aynı zamanda da camiye oranla daha yüksek ve tek şerefelidir
Arap Baba Mescidi ve Türbesi (Merkez)
Kılıçarslan’ın (1261-1266) oğlu III Gıyaseddin Keyhüsrev (1266-1281) zamanında, 1279 yılında yaptırılmıştır Bununla beraber kitabesinde banisinin Yusuf İbn-i Arapşah olduğu belirtilmiştir
Mescit 6 50x6 50 m ölçüsünde kare planlıdır Üzeri kubbeli olup, Selçuklu döneminde çok sık kullanılan üçgenlerle kubbeye geçilmiştir Mescidin en önemli yeri 2 50 m genişliğinde ve 1 50 m yüksekliğindeki tamamen çini kaplı mihrabıdır Bu çinilerde lacivert ve firuze renkler hakim olup, geometrik bezeme ön plandadır Bunun yanı sıra palmetler, lotuslar ve arabesk motifleri de dikkati çekmektedir Mescit içerisinde mihrap dışında başka çini izlerine rastlanmamaktadır Ancak, yörede yaşayanlar kubbeye geçişi sağlayan üçgenlerin de tamamen çini ile kaplı olduğunu belirtmişlerdir
Mescidin kapısı yanında, duvara bitişik olan minaresi uzun süre toprak altında kalmıştır Minarenin toprak altında kalan bölümleri 1964 yılında yapılan kazılarda bütünüyle ortaya çıkarılmıştır Oldukça kalın gövdeli olan minarenin bir bölümü de kısmen yıkılmıştır Alttan beş sırası taş ve alçı sıvalı olan minare üzerinde çinili bir de yazı frizi bulunmaktadır Ancak bu friz harap olduğundan okunamamıştır
Mescidin yan tarafta kapısı bulunan zemininde Arap baba’nın mezarı bulunmaktadır Üzeri tonozla örtülü olan bu mezarda ahşap bir sanduka vardır Mescidin kitabesinde de ismi geçen Yusuf İbn-i Arapşah burada gömülüdür Halk arasında Arap Baba ismi ile tanınan bu kişinin yörede yaygın bir de efsanesi bulunmaktadır
Bu efsaneye göre; Harput’un en görkemli zamanında, yaz aylarında şiddetli ve dayanılmaz bir sıcaklık başlamıştır Bu sıcaklık öylesine artmış ki topraklar, tepeler çatlamış ve kuraklık bütün Harput’a yayılmıştır O günlerde bir kadının rüyasında; Arap baba’nın başını sandukasından çıkarıp dereye atacak olursa yeniden yağmurun yağacağı ve kuraklığın önleneceği söylenmiştir Bu kadın aynı rüyayı devamlı olarak her gece görmeye başlamış ve aynı sözler kendisine tekrar edilmiştir Öte yanda Harput’taki sıcaklık da her geçen gün biraz daha artmıştır Sürekli olarak aynı rüyayı gören kadın bir gece Arap Baba’nın başını sandukasından almış ve dereye atmıştır Bunun üzerine şiddetli yağmurlar başlamış ve şehri seller götürmüştür Bu kez kadının rüyasına Arap baba’nın kendisi girmiş ve ona; “Sandukamdan alıp dereye attığın başımı bana geri ver Eğer geri vermeyecek olursan yağmurlar durmayacak ve felaketler bu kentte birbirini izleyecektir ” Demiştir Bundan korkan kadın dereye koşmuş, Arap baba’nın başını bularak sandukasına koymuş Bunun üzerine yağmur bir anda kesilmiş ve Harput’ta yaşam normale dönmüştür
Günümüzde Arap Baba’nın sandukasında Arap Baba’nın başı gövdeden ayrı yan tarafta bulunmaktadır
Alacalı Cami (Merkez)
Artukoğullarından Nureddin Ebû’l-Fâzıl Artuk Şah’ın babası Hızır Bey zamanında 1203-1204 yıllarında yapılmıştır Caminin minarede ve yapı detaylarında iki farklı renkte kesme taşların kullanılmasından ötürü “Alacalı Cami” ismi ile tanınmıştır Caminin Artuklular döneminden kalan bölümleri kuzey duvarı ile caminin batı köşesindeki iki renkli kesme taştan örülmüş minaresi ve minarenin yanındaki iki renkli taşlardan yapılmış kapısıdır
Caminin dikdörtgen planlı ibadet mekanı mihraba dik geniş kemerle üç nefe bölünmüştür Duvarları kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır Bunların arasında yer yer ağaç hatıllar da kullanılmıştır Caminin batıdaki giriş kapısı yonca planı şeklindedir İbadet mekanı Osmanlı döneminde yenilenmiş ve üzeri ahşap tavanla örtülmüştür Mihrap mermerden olup, mukarnaslarla sona erer Ahşap tavan kalem işleri ile bezelidir Burada geometrik örgüler ve yıldız motifleri ön planda olup, kırmızı, siyah ve lacivert renkler yaygın biçimde kullanılmıştır
Caminin minaresi giriş kapısının üzerinde, şerefeye kadar siyah ve beyaz taşlarla, şerefeden üstü de yine siyah ve beyaz taşlarla bu kez dama biçiminde örülmüştür
Ağa Cami (Merkez)
İlk yapılışında ahşap olan bu cami, Hacı Abdülhamid Efendi tarafından 1889’da yeniden yaptırılmıştır Klasik Osmanlı mimarisi üslubunda olan bu yapı, dikdörtgen planlıdır İbadet mekanının üzerini örten kubbe çökmüş, sonradan restore edilmiş ve üzeri çatı ile örtülmüştür Minaresi orijinal olup, kesme taştan yapılmıştır
Ahmet Bey Camisi (Merkez)
Elazığ, Harput girişinde Ahmet Bey Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelememiştir Caminin banisi ile yapım tarihi üzerinde çeşitli görüşler ortaya atılmıştır Bunlardan birisine göre; XV yüzyılda Akkoyunlu Ahmet Bey tarafından yaptırılmıştır Bu yüzden de Ahmet Bey Camisi ismi ile tanınmıştır Bir başka görüşe göre de VII yüzyılda Harput’un Araplar tarafından ele geçirildiği sırada yapılmıştır
Cami 6 00x700 m ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlıdır Üst örtüsü içten tonoz, dıştan da toprak örtüdür İbadet mekanının üç yanının penceresiz oluşu ilginçtir Camiye bitişik olan minaresi sarı taştan olup, yuvarlak gövdelidir Minarenin kare kaidesi kesme taştandır
Ahi Musa Mescidi ve Türbesi (Merkez)
Elazığ, Harput’ta bulunan bu mescit Ahi Musa Hervi tarafından yaptırılmıştır Günümüze gelebilen kitabesinden 1185 yılında yapıldığı yazılıdır Ancak kitabede banisinin ismi bulunmamaktadır
Cami dikdörtgen planlı olup, mihrabı yarım bir niş şeklinde dışarı çıkıntılıdır Yanındaki türbede mescidi yaptıran Ahi Musa Hervi gömülüdür
Şeyh Ahmet Peykeri Külliyesi (Merkez)
Elazığ’ın 14 km uzağında, Mollakendi Bucağı’nda bulunan, XVII yüzyılda Harpu’ta yaşamış Harputlu bilgin ve mutasavvıf Şeyh Ahmet Peykeri Külliyesinin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır Cami üzerinde bulunan kitabe de günümüze gelememiştir Evliya Çelebi 1655’te buradan geçmiş ve burası ile ilgili bazı bilgiler vermiştir:
“Harput Kalesi sol tarafımızda kaldı Oradan yine doğuya giderek Molla Efendi Köyünde konakladık Harput nahiyelerinden 100 evli, bir camili, mâmur zeamet bir Müslüman köyüdür Molla efendi hazretleri cami yanında gömülüdür”
Evliya Çelebi’nin yanı sıra İshak Sunguroğlu Şeyh Ahmet Peykeri ile Sultan IV Murad’ın Revan seferi gidişinde Mollakendi’ye 5 km uzaklıktaki Hogu (Yurtbaşı) Köyü’nde görüştüklerinden söz etmektedir Bu arada padişahın Ahmet Peykeri’yi ziyaret ettiği ve orada onun ismine izafeten bir cami yaptırdığını da belirtmiştir Bu bakımdan Ahmet Peykeri Külliyesinin Sultan IV Murad zamanında yaptırıldığı sanılmaktadır
Külliyeden günümüze yalnızca camisi gelebilmiştir Değişik zamanlarda onarım geçiren bu cami orijinalliğinden uzaklaşmıştır Bununla beraber kesme ve moloz taştan yapıldığı anlaşılmaktadır
Cami kare planlı olup, üzeri köşe tromplarının yardımı ile merkezi bir kubbe ile örtülmüştür Ön kısmında duvar uzantıları ve iki sütunla üç bölümlü bir son cemaat yeri eklenmiştir Son cemaat yerindeki sivri kemerlerin birbirine bağlanmasıyla üzerleri pandantifli üç kubbe ile örtülüdür Son cemaat yerinin ortasındaki kemerli bir kapıdan ibadet mekanına geçilmektedir İbadet mekanında mihrabı dikkat çekecek derecede bezemelidir Burada oldukça iri mukarnasların şekillendirdiği bir bordür mihrabı üç yönden kuşatmaktadır Caminin minberi mihrap ile bir bütünlük içerisinde olup, orijinalliğini korumaktadır
Son cemaat yerinin sağında kesme taştan yapılmış olan minaresi XVII yüzyıl özelliklerini taşımaktadır Tek şerefeli, silindirik gövdeli olan minarenin şerefesi altında mukarnaslı bir friz görülmektedir
Caminin batısında Şeyh Ahmet Peykeri’nin türbesi bulunmaktadır Ayrıca Sultan IV Murad döneminde yapılmış olan medrese ve zaviyeden günümüze hiçbir iz gelememiştir
Yusuf Ziya Paşa Külliyesi (Keban)
Elazığ, Keban Çarşılar Mahallesi’nde, eğimli bir arazide bulunan Yusuf Ziya Paşa Külliyesini XVIII yüzyılda Elazığ Valisi Yusuf Ziya Paşa, cami, medrese, mektep, çeşme ve şadırvan olarak yaptırmıştır
Osmanlı mimarisinin merkezi planlı yapılarının en gelişmiş örneklerinden olan caminin önünde sivri kemerlerle birbirine bağlanmış beş sütun ve bir yarım sütunlu beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Son cemaat yerinden ibadet mekanına oldukça görkemli bir kapı ile geçilmektedir Basık kemerli bir kapının bezemeleri Avrupa etkisinde kalan diğer Anadolu’daki süsleme örneklerinden birisini yansıtmaktadır Kapı üzerindeki talik kitabede caminin Yusuf Ziya Paşa tarafından yaptırıldığı bertilmiştir
İbadet mekanı ortadaki oldukça ince dört sütun, sekiz köşeli kasnak üzerine oturan merkezi bir kubbe ile örtülmüştür Bu sütunların ince oluşundan ötürü ibadet mekanı bölünmemiştir Ayrıca kubbe dışındaki bölümlerin üzeri de çeşitli tonozlarla örtülmüştür Kubbe içeride yazı, hurma ağaçları ve çeşitli bitkilerden oluşan bir bezeme ile boş yer kalmamacasına süslenmiştir Mihrap ve minber mermerden olup burada yöresel taş işçiliği açıkça kendisini göstermektedir
Caminin kuzeydeki ön avlusuna taştan on köşeli, mukarnaslı bir şadırvan yerleştirilmiştir
Yusuf Ziya Paşa Külliyesi’nin kuzey batısında iki katlı bir mektep yapılmıştır Doğu ön cephesinde yuvarlak kemerli pencere ve bir kapısı bulunmaktadır Mektebin ikinci kat girişinde beş satırlık talik yazılı bir kitabesi bulunmaktadır Bu bölüm kare planlı olup üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür Mektebe bitişik olan medrese yıkılmış ve çok az bir kalıntısı günümüze gelebilmiştir Ayrıca medresenin güney duvarı ile caminin güneybatı köşesine sivri kemerli bir çeşme yerleştirilmiştir
Yapı topluluğunun yanındaki hanın ise yalnızca giriş kapısı günümüze gelebilmiştir Bu kapının en ilginç yönü de yan girişlerdeki hayvan kabartmalarıdır Ancak kapının kemer ve silmeleri il üst örtüsü XIX yüzyılda yapıldığı izlenimini vermektedir
Merkez Camisi (Palu)
Elazığ, Palu Merkez Camisi ilçe merkezinde bulunmakta olup ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır
Dikdörtgen planlı caminin üzeri düz bir damla örtülmüştür İbadet mekanı birbirlerine kemerlerle bağlanmış sütun ve payelerle üç sahna ayrılmıştır Mihrabı yeşil tuğla sırla örülmüş olup ilginç bir görünümü vardır Caminin orijinal minaresinden yalnızca kaide kısmı günümüze gelebilmiştir
Cemşit Bey Mescit ve Türbesi (Palu)
Elazığ‘daki Cemşit Bey Mescidi’ni Yavuz Sultan Selim’in Sipahi Beylerinden Cemşid Bey yaptırmıştır XV yüzyıl eseri olan bu yapı kare planlı olup üzeri kubbe ile örtülmüştür Mihrap yöresel taşlardan yapılış olup ilginç bir görünümü vardır
Mescidin yanındaki türbe sekizgen planlı olup üzeri kubbe ile örtülmüştür Türbe içerisinde Cemşid Bey ile birlikte sekiz mezar bulunmaktadır Bu mezarlar da taş işçiliği yönünden oldukça dikkat çekicidir
Ulu Cami (Palu)
Elazığ, Palu ilçesinin merkezinde olan Ulu Cami’nin kitabesi günümüze gelememiştir Bu bakımdan ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır Bununla beraber XIV yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır
Ulu Cami dikdörtgen planlı olup mihraba paralel bir sıra paye ile ibadet mekanı iki sahna bölünmüştür Üzeri düz bir damla örtülmüştür Caminin en ilginç yönlerinden biri olan mihrabı, beyaz ve siyah taşların alternatif dizilişi ile meydana getirilmiştir Minberi de Anadolu ağaç işçiliğinin ilginç örneklerindendir
Camini yanındaki minaresi taş bir kaide üzerine oturtulmuş taştan yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir
Alacalı Mescit (Palu)
Elazığ Palu ilçesinde bulunan Alacalı Mescidin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir
Kare planlı olan mescidin üzeri piramidal bir çatı ile örtülmüştür Son cemaat yeri sivri kemerlerle birbirine bağlanmış iki eyvan şeklindedir Mescidin duvarları siyah ve beyaz taşlardan örülmüştür Mihrabı mukarnaslıdır
|