| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  İnsanlıgın Kökeni Nedir?? Merak Ediyo Musun ?%100 Bilimsel Hadi Tıkla? 
 
              
 Darwin, insanlarla maymunların ortak bir atadan geldikleri iddiasını, 1871 yılında yayınlanan İnsanın Türeyişi (Descent of Man) adlı kitabında öne sürmüştü
  O zamandan bu yana da Darwin'in yolunu izleyenler bu iddiayı desteklemeye çalıştılar  Ancak yapılan tüm araştırmalara rağmen, başta fosiller alanında olmak üzere, "insanın evrimi" iddiası hiçbir somut bilimsel bulgu ile desteklenemedi  
 
 Sokaktaki insan çoğunlukla bu gerçekten habersizdir ve insanın evrimi iddiasının pek çok delille desteklenen somut bir gerçek olduğunu sanır
  Bu yanlış kanının nedeni, bu konunun medyada sıkça gündeme getirilmesi ve ispatlanmış bir gerçek gibi sunulmasıdır  Ancak gerçekte konunun uzmanları "insanın evrimi" iddiasının bilimsel bir temeli bulunmadığının farkındadırlar  Harvard Üniversitesi paleoantropologlarından David Pilbeam şöyle demektedir: 
 
 Farklı bir bilim dalından zeki bir bilim adamını getirseniz ve ona elimizdeki yetersiz delilleri gösterseniz, kesinlikle 'bu konuyu unutun; devam etmek için yeterli delil yok' diyecektir
  144 
 Paleoantropoloji hakkındaki önemli bir kitabın yazarı olan William Fix ise şu yorumu yapar:
 
 
 İnsanın kökeni hakkında hiçbir şüphe duymamamız gerektiğini söyleyen hala sayısız bilim adamı vardır, ancak tek eksiklikleri bir delillerinin olmamasıdır
    145 
 "Delili olmayan" bu evrim iddiası, insanın soy ağacını Australopithecus adlı bir maymun türüyle başlatır
  İddiaya göre Australopithecus zamanla ayağa kalkmış, beyni büyümüş ve çeşitli aşamalardan geçerek günümüz insanı (Homo sapiens) haline gelmiştir  Ancak fosil bulguları bu senaryoyu desteklememektedir  Her türlü ara form iddiasına rağmen, insan ve maymunlara ait fosil kalıntıları arasında aşılamaz bir sınır vardır  Dahası birbirinin atası olarak gösterilen türlerin gerçekte aynı dönemde yaşamış çağdaş türler oldukları ortaya çıkmıştır  Evrim teorisinin 20  yüzyıldaki en önemli savunucularından biri olan Ernst Mayr, "Homo sapiens'e (günümüz insanına) uzanan zincir gerçekte kayıptır" diyerek bu gerçeği kabul eder  146 
 
 Peki, ama "insanın evrimi" tezinin evrimcilerce öne sürülen dayanağı nedir?
 
 
 
 İnsanın evrimi iddiasının gerçekte bilimsel bir kanıtı yoktur
  "Kanıt" olarak ileri sürülenler, bazı fosillerin taraflı olarak yorumlanmasından ibarettir   
 Bu dayanak, evrimcilerin üzerinde spekülasyon yapabilecekleri fosillerin çokluğudur
  Tarih boyunca 6000'den fazla maymun türü yaşamıştır  Bunların çok büyük bir bölümü, nesli tükenerek ortadan kaybolmuştur  Bugün yalnızca 120 kadar maymun türü yeryüzünde yaşamaktadır  İşte, bu 6000 civarındaki nesli tükenmiş maymun türünün fosilleri evrimciler için çok zengin bir malzeme kaynağı oluşturur   
 
 Öte yandan insan ırklarının anatomileri arasında da büyük farklılıklar vardır
  Özellikle tarih öncesindeki insan ırkları arasındaki farklılıklar çok daha büyüktür  Çünkü zamanın ilerlemesiyle birlikte insan ırkları belirli ölçüde birbirleri ile karışmış ve asimile olmuştur  Buna rağmen, bugün dünya üzerinde yaşayan zenciler, pigmeler, eskimolar ya da Avustralya yerlileri arasında dahi önemli farklılıklar görülmektedir   
 
 Evrimci paleoantropologlar tarafından "insanımsı" (hominid) olarak adlandırılan fosillerin ise, gerçekte farklı maymun türlerine ya da kaybolmuş insan ırklarına ait olmadığını gösterecek hiçbir kanıt yoktur
  Bir başka deyişle, insan ile maymunlar arasında kalan hiçbir "ara form" örneği bulunmamaktadır  
 İnsanın Hayali Soyağacı
 
 Darwinist teori, bugün yaşayan günümüz insanının maymunsu birtakım yaratıklardan geldiğini varsayar
  5-6 milyon yıl önce başladığı varsayılan bu süreçte, günümüz insanı ile ataları arasında birtakım "ara form"ların yaşadığı iddia edilir  Gerçekte tümüyle hayali olan bu senaryoda dört temel "kategori" sayılır: 
 
 1- Australopithecus
 
 
 2- Homo habilis
 
 
 3- Homo erectus
 
 
 4- Homo sapiens
 
 
 Evrimciler, insanların sözde ilk maymunsu atalarına "güney maymunu" anlamına gelen Australopithecus ismini verirler
  Bu canlılar gerçekte soyu tükenmiş eski bir maymun türünden başka bir şey değildir  Australopithecus cinsinin çeşitli türleri bulunur; bunların bazıları iri yapılı, bazıları ise daha küçük ve narin yapılı maymunlardır  
 
 İnsan evriminin bir sonraki safhasını da evrimciler, Homo yani insan olarak sınıflandırırlar
  İddiaya göre homo serisindeki canlılar, Australopithecus'dan daha gelişmiş canlılardır  Bu türün evriminin en son aşamasında ise, Homo sapiens, yani günümüz insanının oluştuğu öne sürülür  
 
 Evrimci yayınlarda ve ders kitaplarında yer alan ya da medyada zaman zaman adı geçen "Java Adamı", "Pekin Adamı", "Lucy" gibi fosiller de üstte saydığımız dört türden birine dahil edilirler
  Bu türlerin de kendi içlerinde alt türleri olduğu kabul edilir   
 
 Ramapithecus gibi bir zamanların çok iddialı ara form adayları ise, sıradan bir maymun olmalarının anlaşılması üzerine, insanın hayali soy ağacından sessiz sedasız çıkarılmışlardır
  147 
 
 Evrimciler "Australopithecus > Homo habilis > Homo erectus > Homo sapiens" sıralamasını yazarken, bu türlerin her birinin, bir sonrakinin atası olduğu izlenimini verirler
  Oysa paleoantropologların son bulguları, Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus'un dünyanın farklı bölgelerinde aynı dönemlerde yaşadıklarını göstermektedir  Dahası Homo erectus sınıflamasına ait insanların bir bölümü çok yakın zamanlara kadar yaşamışlar, Homo sapiens neandertalensis ve Homo sapiens sapiens (günümüz insanı) ile aynı ortamda yanyana bulunmuşlardır  Bu ise elbette bu canlıların birbirlerinin ataları oldukları iddiasının geçersizliğini açıkça ortaya koymaktadır   
 
 Özetle, tüm bilimsel bulgular ve araştırmalar, evrimcilerin öne sürdükleri fosillerin bir evrim sürecini göstermediğini ortaya çıkarmıştır
  İnsanın ataları olarak öne sürülen fosillerin bir kısmı maymun türlerine, bir kısmı da farklı insan ırklarına aittir  
 
 Peki eldeki fosillerin hangileri insan, hangileri maymundur? Bunların herhangi birisinin gerçekten bir "ara form" sayılabilmesi mümkün müdür? Bu soruların cevabını görmek için, söz konusu kategorileri sırayla ele alalım
  
 
 Australopithecus
 
 İlk kategori olan Australopithecus "güney maymunu" anlamına gelir
  Bu canlıların ilk olarak Afrika'da 4 milyon yıl kadar önce ortaya çıktıkları ve 1 milyon yıl öncesine kadar da yaşadıkları sanılmaktadır  Australopithecus türleri arasında bazı ayrımlar vardır  Evrimciler en eski Australopithecus türünün A  afarensis olduğunu varsayarlar  Bundan sonra ise, daha ince kemikli olan A  africanus ile, ondan daha büyük kemiklere sahip olan A  robustus gelir  A  boisei bazı araştırmacılara göre ayrı bir tür, bazılarına göre ise A  robustus'un alt türü olarak kabul edilmektedir  
 
 Australopithecus türlerinin tümü, günümüz maymunlarına benzeyen soyu tükenmiş maymunlardır
  Tümünün beyin hacimleri, günümüz şempanzelerininkiyle aynı veya daha küçüktür  Ellerinde ve ayaklarında günümüz maymunlarındaki gibi ağaçlara tırmanmaya yarayan çıkıntılar mevcuttur ve ayakları dallara tutunmak için kavrayıcı özelliklere sahiptir  Boyları kısadır (en fazla 130 cm  ) ve aynı günümüz maymunlarındaki gibi erkek Australopithecus dişisinden çok daha iridir  Kafataslarındaki yüzlerce ayrıntı, birbirine yakın gözler, sivri azı dişleri, çene yapısı, uzun kollar, kısa bacaklar gibi birçok özellik, bu canlıların günümüz maymunlarından farklı olmadıklarını gösteren delillerdir  
 
 Bu konudaki evrimci iddia ise, Australopithecus'ların, tam bir maymun anatomisine sahip olmalarına rağmen, diğer tüm maymunların aksine, insanlar gibi dik olarak yürüdükleri tezidir
   
 Söz konusu "dik yürüme" iddiası, Richard Leakey, Donald Johanson gibi evrimci paleoantropologların on yıllardır savundukları bir görüştür
  Ama pek çok bilim adamı, Australopithecus'un iskelet yapısı üzerinde sayısız araştırma yapmış ve bu iddianın geçersizliğini ortaya koymuştur  İngiltere ve ABD'den dünyaca ünlü iki anatomist, Lord Solly Zuckerman ve Prof  Charles Oxnard'ın, Australopithecus örnekleri üzerinde yaptıkları çok geniş kapsamlı çalışmalar bu canlıların iki ayaklı olmadıklarını, günümüz maymunlarınınkiyle aynı hareket şekline sahip olduklarını göstermiştir  İngiliz hükümetinin desteğiyle, beş uzmandan oluşan bir ekiple bu canlıların kemiklerini on beş yıl boyunca inceleyen Lord Zuckerman, kendisi de evrim teorisini benimsemesine rağmen, Australopithecuslar'ın sadece sıradan bir maymun türü oldukları ve kesinlikle dik yürümedikleri sonucuna varmıştır  148 Bu konudaki araştırmalarıyla ünlü diğer evrimci anatomist Charles E  Oxnard da Australopithecus'un iskelet yapılarını günümüz orangutanlarınınkine benzetmektedir 
 
 
 Son olarak 1994 yılında İngiltere'deki Liverpool Üniversitesi'nden Fred Spoor ve ekibi, Australopithecus'un iskeleti ile ilgili kesin bir sonuca varmak için kapsamlı bir araştırma yapmıştır
  Araştırma, Australopithecus fosillerinin iç kulak yapılarını inceleyerek yürütülmüştür  İnsanların ve diğer karmaşık yapılı canlıların iç kulaklarında, vücudun yere göre konumunu belirleyen "salyangoz" isimli bir organ bulunur  Bu organın işlevi, uçakların dengesini sağlayan "jiroskop" isimli cihazla aynıdır  Fred Spoor, insanın atası olarak gösterilen canlıların iki ayakları üzerinde dik olarak yürüyüp yürümediklerini bulmak için, işte bu "salyangoz" organı üzerinde incelemeler yapmıştır  Spoor'un vardığı sonuç, Australopithecus'un dört ayaklı olduğudur  "150 
 
 Bu ise Australopithecus'un, insanlarla hiçbir ilgisi olmayan, nesli tükenmiş bir maymun türü olduğu anlamına gelmektedir
  
 
 Australopithecus'un insanın atası sayılamayacağı, son dönemde evrimci kaynaklar tarafından da kabul edilmektedir
  Ünlü Fransız bilim dergisi Science et Vie, Mayıs 1999 sayısında bu konuyu kapak yapmıştır  Australopithecus afarensis türünün en önemli fosil örneği sayılan Lucy'i konu alan dergi, "Adieu Lucy" (Elveda Lucy) başlığını kullanarak Australopithecus türü maymunların insanın soy ağacından çıkarılması gerektiğini yazmıştır  St W573 kodlu yeni bir Australopithecus fosili bulgusuna dayanarak yazılan makalede, şu cümleler yer almaktadır: 
 
 Yeni bir teori Australopithecus türünün insan soyunun kökeni olmadığını söylüyor
    St W573'ü incelemeye yetkili tek kadın araştırmacının vardığı sonuçlar, insanın atalarıyla ilgili güncel teorilerden farklı; hominid soy ağacını yıkıyor  Böylece bu soy ağacında yer alan insan ve doğrudan ataları sayılan primat cinsi büyük maymunlar hesaptan çıkarılıyor    Australopithecuslar ve Homo türleri (insanlar) aynı dalda yer almıyorlar, Homo türlerinin (insanların) doğrudan ataları, hala keşfedilmeyi bekliyor  151 
 
 Homo habilis
 
 Australopithecus'un iskelet ve kafatası yapılarının şempanzelerden neredeyse farksız oluşu ve canlıların dik yürüdükleri iddiasının da sağlam kanıtlarla çürütülmesi, evrimci paleoantropologları oldukça zor durumda bırakmıştır
  Çünkü hayali evrim şemasında Australopithecus'dan sonra Homo erectus gelir  Homo erectus, isminin başındaki "homo" yani "insan" teriminden de anlaşıldığı gibi bir insan grubudur ve iskeleti de tamamen diktir  Kafatası hacmi Australopithecus'un iki katı kadardır  Şempanze benzeri bir maymun türü Australopithecus'dan, günümüz insanından farksız bir iskelete sahip olan Homo erectus'a geçmek ise, evrimci teoriye göre bile mümkün değildir  Dolayısıyla "bağlantı"lar, yani "ara form"lar gerekir  İşte Homo habilis kavramı, bu zorunluluktan doğmuştur   
 
 Homo habilis sınıflandırması 1960'lı yıllarda ailece "fosil avcısı" olan Leakey'ler tarafından ortaya atıldı
  Leakey'lere göre, Homo habilis olarak sınıflandırdıkları bu yeni tür canlı, dik yürüme yeteneğine, göreceli olarak büyük bir beyin hacmine, taştan ve tahtadan alet kullanma yeteneğine sahipti  Bu sebeple insanın atası olabilirdi   
 
 Oysa 80'li yılların ortalarından sonra bulunan aynı türe ait yeni fosiller, bu görüşü tamamen değiştirecekti
  Yeni bulunan fosillere dayanan Bernard Wood ve Loring Brace gibi araştırmacılar, bunların, "alet kullanabilen insan" anlamına gelen Homo habilis yerine, "alet kullanabilen Güney Afrika maymunu" anlamına gelen Australopithecus habilis olarak sınıflandırılması gerektiğini söylediler  Çünkü Homo habilis, Australopithecus ismi verilen maymunlarla birçok ortak özellikler taşıyordu  Aynı Australopithecus gibi uzun kollu, kısa bacaklı ve maymunsu bir iskelet yapısına sahipti  El ve ayak parmakları tırmanmaya uyumluydu  Çene yapıları tamamen günümüz maymunlarınınkine benziyordu  630 cc  'lik beyin hacimleri de bunların birer maymun olduklarının bir göstergesiydi  Kısacası bazı evrimciler tarafından bir ara form olarak gösterilen Homo habilis, gerçekte tüm diğer Australopithecuslar gibi soyu tükenmiş bir maymundu  
 
 İlerleyen yıllarda yapılan araştırmalar, Homo habilis'in gerçekten de Australopithecus'tan farklı bir canlı olmadığını ortaya koydu
  1984 yılında Tim White tarafından bulunan ve OH62 ismi verilen iskelet ve kafatası fosili, bu türün günümüz maymunlarınınki gibi küçük beyin hacmine, dallara tırmanmaya yarayan uzun kollara ve kısa bacaklara sahip olduğunu gösterdi  
 
 Amerikalı antropolog Holly Smith'in 1994 yılında yaptığı detaylı analizler de yine Homo habilis'in aslında "homo" yani insan değil, maymun olduğunu gösterdi
  Smith, Australopithecus, Homo habilis, Homo erectus ve Homo neandertalensis türlerinin dişleri üzerinde yaptığı analizler hakkında şöyle diyordu: 
 
 Dişlerin gelişimi ve yapısı kriterine dayanarak yaptığımız analizler, Australopithecus ve Homo habilis türlerinin Afrika maymunlarıyla aynı kategoride olduklarını, ancak Homo erectus ve Neandertal türlerinin günümüz insanlarıyla aynı yapıya sahip olduğunu göstermektedir
  152 
 Aynı yıl Fred Spoor, Bernard Wood ve Frans Zonneveld adlı üç anatomi uzmanı, az önce de belirttiğimiz gibi, çok farklı bir yöntemle yine aynı sonuca ulaştılar
  Bu yöntem, insan ve maymunların iç kulaklarında yer alan ve denge sağlamaya yarayan yarı-çembersel kanalların karşılaştırmalı analizine dayanıyordu  Spoor, Wood ve Zonneveld'in, inceledikleri tüm Australopithecus ve dahası Homo habilis örneklerinin iç kulak kanalları günümüz maymunlarınkilerle aynıydı  Homo erectus'un iç kulak kanalları ise, aynı günümüz insanlarındaki gibiydi  153 
 
 Bu bulgu çok önemli iki sonucu göstermektedir:
 
 
 (1) Homo habilis adıyla anılan fosiller, gerçekte "homo" yani insan sınıflamalarına değil, Australopithecus (maymun) sınıflamalarına dahildir
   
 
 (2) Hem Homo habilis hem de Australopithecus türleri, eğik yürüyen, yani maymun iskeletine sahip canlılardır
  İnsanlarla ilgileri yoktur   
 
 
 Homo rudolfensis Hakkındaki Yanılgı
 
 KNM-ER 1472 Uyluk kemiği
  Bu uyluk kemiği, günümüz insanınkinden farksızdır  Bu kemiğin Homo habilis fosilleriyle aynı tabakada, ancak birkaç kilometre ötede bulunmuş olması, Homo habilis'in iki ayaklı bir canlı olduğu gibi yanlış bir yoruma yol açmıştı  1987 yılında bulunan OH 62 fosili ise Homo habilis'in hiç de sanıldığı gibi iki ayaklı bir canlı olmadığını gösterdi  Bugün çok sayıda bilim adamı Homo habilis sınıflamasının, Australopithecus'a çok benzer bir maymun türü olduğunu kabul etmektedir   
 Homo rudolfensis terimi, 1972 yılında bulunan birkaç fosil parçasına verilen isimdir
  Söz konusu fosil parçaları Kenya'daki Rudolf nehri civarında bulunduğu için, bu fosilin temsil ettiği varsayılan türe de Homo rudolfensis adı verilmiştir  Çoğu paleoantropolog ise bu fosillerin aslında ayrı bir türe ait olmadığını, Homo rudolfensis denen canlının da aslında bir Homo habilis, yani bir maymun türü olduğunu kabul etmektedir   
 
 Fosilleri bulan Richard Leakey, 2
  8 milyon yıl yaş biçtiği ve "KNM-ER 1470" olarak adlandırdığı kafatasını antropoloji tarihinin en büyük buluşu gibi tanıtmış ve büyük yankı uyandırmıştı  Australopithecus gibi küçük bir kafatası hacmi olan, ancak insansı bir yüze sahip bulunan canlı, Leakey'e göre, Australopithecus ile insan arasındaki kayıp halkaydı  Ancak bir süre sonra anlaşılacaktı ki, KNM-ER 1470 kafatasının bilimsel dergilere kapak olan "insansı" yüzü, gerçekte kafatası parçalarını birleştirirken yapılan -belki de kasıtlı- hataların sonucuydu  İnsan yüzü anatomisi üzerinde çalışmalar yapan Prof  Tim Bromage, 1992 yılında bilgisayar simülasyonları yardımıyla ortaya çıkardığı bu gerçeği şöyle özetler: 
 
 KNM-ER 1470'in rekonstrüksiyonu yapılırken, yüz, aynı günümüz insanlarında olduğu gibi, kafatasına neredeyse tam paralel bir biçimde inşa edilmişti
  Oysa yaptığımız incelemeler, yüzün kafatasına daha eğimli bir biçimde inşa edilmiş olmasını gerektirmektedir  Bu ise aynı Australopithecus'da gördüğümüz maymunsu yüz özelliğini meydana getirir  154 
 Kaba olarak biçimlendirilmiş yüz, düşük kafatası genişliği ve büyük azı dişler gibi ilkel özellikler, KNM-ER 1470'in Australopithecus ile paylaştığı ilkel özelliklerdir
    KNM-ER 1470, diğer erken homo örnekleri gibi, öteki ince yapılı Australopithecus'la birçok yapısal ortak özellik taşır  Bu özellikler, diğer geç homo örneklerinde (yani Homo erectus'ta) bulunmaz  155 
 Michigan Üniversitesi'nden C
  Loring Brace ise çene ve diş yapısı üzerinde yaptığı analizlerde 1470 kafatası hakkında yine aynı sonuca varmıştır: "Çenenin büyüklüğü ve azı dişlerinin kapladığı yerin genişliği, ER 1470'in tam anlamıyla bir Australopithecus yüz ve dişlerine sahip olduğunu göstermektedir  "156 
 
 KNM-ER 1470 üzerinde en az Leakey kadar incelemede bulunmuş olan John Hopkins Üniversitesi paleoantropoloğu Prof
  Alan Walker da, bu canlının Homo erectus ya da Homo rudolfensis gibi bir "homo" yani insan türüne dahil edilmemesi, aksine Australopithecus sınıfına sokulması gerektiğini savunmaktadır  157 
 
 Kısacası, Australopithecus ile Homo erectus arasında bir geçiş formu gibi gösterilmeye çalışılan Homo habilis ya da Homo rudolfensis gibi sınıflamalar tamamen hayalidir
  Bu canlılar bugün çoğu araştırmacının kabul ettiği gibi, Australopithecus serisinin birer üyesidirler  Bütün anatomik özellikleri, bu canlıların birer maymun türü olduklarını göstermektedir  
 
 Birer maymun olan bu yaratıklardan sonra ise gerçek "homo" yani insan fosilleri gelmektedir
   
 Homo erectus
 
 Evrimcilerin hayali şemasına göre homo türünün kendi içindeki evrimi şöyledir: Önce Homo erectus, sonra Homo sapiens archaic ve Neandertal insanı, sonra da Cro-magnon Adamı ve günümüz insanı
    Oysa bu sınıflamaların hepsi, gerçekte sadece özgün insan ırklarıdır  Aralarındaki fark, bir eskimo ile bir zenci ya da bir pigme ile Avrupalı arasındaki farktan daha büyük değildir   
 
 Öncelikle evrimcilerin en ilkel insan türü saydıkları Homo erectus'u inceleyelim
  "Erect" terimi "dik" demektir  Homo erectus ise "dik yürüyen insan" anlamına gelir  Evrimciler bu insanları, "erect" sıfatı ile öncekilerden ayırmak zorunda kalmışlardır  Çünkü eldeki tüm Homo erectus fosilleri, Australopithecus ya da Homo habilis örneğinde görülmediği kadar diktir  Günümüz insanının iskeleti ile Homo erectus iskeleti arasında hiçbir fark yoktur  
 
 Evrimcilerin Homo erectus'u "ilkel" saymaktaki en önemli dayanakları ise, kafatası hacminin (900-1100 cc
  ) günümüz insanının ortalamasından küçüklüğü ve kalın kaş çıkıntılarıdır  Oysa bugün de dünyada Homo erectus'la aynı kafatası ortalamasında pek çok insan yaşamaktadır (örneğin pigmeler) ve bugün de çeşitli ırklarda kaş çıkıntıları vardır (örneğin Avusturalya yerlileri Aborijinler'de)  
 
 Kafatası hacmi farklılığının zeka ve beceri yönünden hiçbir fark oluşturmadığı ise bilinen bir gerçektir
  Zeka, beynin hacmine göre değil, beynin kendi içindeki organizasyonuna göre değişir  158 
 
 Homo erectus'u dünyaya tanıtan fosiller, her ikisi de Asya'da bulunan Pekin Adamı ve Java Adamı fosilleriydi
  Ancak zamanla bu iki kalıntının da güvenilir olmadıkları anlaşıldı  Pekin Adamı, sadece alçıdan yapılmış ve aslı kaybolmuş modellerden ibaretti, Java Adamı ise bir kafatası parçası ile, ondan metrelerce uzakta bulunmuş bir leğen kemiğinden oluşuyordu ve bunların aynı canlıya ait olduğuna dair hiçbir gösterge yoktu  Bu nedenle Afrika'da bulunan Homo erectus fosilleri giderek daha fazla önem kazandı  (Bu arada, Homo erectus olarak tanımlanan fosillerin bir kısmının, bazı evrimciler tarafından Homo ergaster adlı ikinci bir sınıflamaya dahil edildiğini de belirtmek gerekir  Bu konuda aralarında anlaşmazlık vardır  Biz söz konusu fosillerin hepsini Homo erectus sınıflaması içinde ele alacağız  ) 
 
 Afrika'da bulunan Homo erectus örneklerinin en ünlüsü, Kenya'daki Turkana Gölü yakınlarında bulunan "Turkana Çocuğu" fosilidir
  Bu fosilin sahibinin 12 yaşında bir çocuk olduğu ve büyüdüğü zaman yaklaşık 1  83 boyunda olacağı saptanmıştır  Fosilin dik iskelet yapısı günümüz insanından farksızdır  Amerikalı paleoantropolog Alan Walker, "ortalama bir patoloğun bu fosilin iskeletiyle, bir günümüz insanı iskeletini birbirinden ayırmasının çok güç olduğunu" söyler  Walker kafatası için de, "bir Neandertal kafatasına aşırı derecede benzediğini" söylemektedir  159 Neandertaller biraz sonra inceleyeceğimiz gibi günümüz insanın bir ırkıdırlar  Dolayısıyla Homo erectus da yine günümüz insanın bir ırkıdır   
 
 Ekim 1967'de Avustralya Victoria'daki Kow Swamp gölü yakınında bulunan bu iki kafatasına Kow Swamp I ve Kow Swamp V adı verildi
  Fosilleri bulan Alan Thorne ve Philip Macumber, bunları birer Homo sapiens kafatası olarak yorumladılar   
 
 Oysa bu kafatasları çok büyük oranda Homo erectus özellikleri gösteriyorlardı
  Homo sapiens olarak tanımlanmalarının tek nedeni ise, 10 bin yıl olduğu hesaplanan yaşlarıydı  Evrimciler, günümüz insanından 500 bin yıl önce yaşamış ilkel bir "tür" olarak tanımladıkları Homo erectuslar'ın, bundan 10 bin sene önce yaşayan bir insan ırkı olduğu gerçeğini kabul etmek istememişlerdi  
 
 
 Nitekim evrimci paleoantropolog Richard Leakey bile Homo erectus'un günümüz insanı ile olan farklılığının ırksal farklılıktan öte bir anlam taşımadığını şöyle ifade eder:
 
 
 Herhangi bir kişi farklılıkları farkedebilir: Kafatasının biçimi, yüzün açısı, kaş çıkıntısının kabalığı vs
  Ancak bu farklılıklar bugün değişik coğrafyalarda yaşamakta olan insan ırklarının birbirleri arasındaki farklılıklardan daha fazla değildir  Böyle bir varyasyon, topluluklar birbirlerinden uzun zaman aralıklarında ayrı tutuldukları zaman ortaya çıkar  160 
 HOMO ERECRUS ve ABORİJİN
 
 
 Yandaki Turkana Çocuğu iskeleti, bugüne kadar bulunmuş en eksiksiz Homo erectus örneğidir
  İlginç olan 1  6 milyon yıllık bu fosilin iskeleti ile, günümüz insanı arasında hiçbir belirgin farklılığın olmayışıdır  Özellikle de üstteki Aborijin yerlisi fosili, Turkana Çocuğu'na çok benzemektedir  Bu durum, Homo erectus'un herhangi bir "ilkel" özelliği bulunmayan özgün bir insan ırkı olduğunu bir kez daha göstermektedir  
 
 
 Connecticut Üniversitesi'nden Prof
  William Laughlin, Eskimolar ve Aleut Adaları insanları üzerinde uzun yıllar anatomik incelemeler yapmış ve bu insanlar ile Homo erectus'un şaşırtıcı derecede birbirlerine benzediklerini görmüştür  Laughlin'in vardığı sonuç, tüm bu ırkların gerçekte Homo sapiens türüne (günümüz insanına) ait farklı ırklar olduğudur: 
 
 Hepsi Homo sapiens türüne ait olan Eskimolar ve Avustralya yerlileri gibi uzak gruplar arasındaki büyük farklılıkları dikkate aldığımızda, Homo erectus'un da kendi içinde farklılıklar taşıyan bu türe (Homo sapiens'e) ait olduğu sonucuna varmak çok mantıklı gözükmektedir
  161 
 Bir insan ırkı olan Homo erectus ile "insanın evrimi" senaryosunda kendisinden önce gelen maymunlar (Australopithecus, Homo habilis) arasında ise büyük bir uçurum vardır
  Yani fosil kayıtlarında beliren ilk insanlar, evrim süreci olmadan, aynı anda ve aniden ortaya çıkmışlardır   
 
 
 HOMO ERECTUS'UN DENİZCİLİK KÜLTÜRÜ
 
 
 "Antik denizciler: İlk insanlar sandığımızdan daha akıllıydılar" New Scientist dergisinde yayınlanan 14 Mart 1998 tarihli bu makaleye göre evrimcilerin Homo erectus ismini verdikleri insanlar, günümüzden 700 bin yıl önce gemicilik yapıyorlardı
  Gemi yapabilecek bilgi, teknoloji ve kültüre sahip insanların ilkel sayılmaları elbette ki mümkün değildir   
 Neandertaller, Anatomileri ve Kültürleri
 
 Neandertaller (Homo neanderthalensis) bundan 100 bin yıl önce Avrupa'da aniden ortaya çıkmış ve yaklaşık 35 bin yıl önce de yine hızlı ve sessiz bir biçimde yok olmuş -ya da diğer ırklarla karışarak asimile olmuş- insanlardır
  Günümüz insanından tek farkları, iskeletlerinin biraz daha güçlü ve kafatası ortalamalarının biraz daha yüksek olmasıdır   
 
 Neandertaller bir insan ırkıdır ve bugün artık bu gerçek hemen herkes tarafından kabul edilmektedir
  Bazı evrimci paleoantropologlar bu insanları çok uzun zaman "ilkel bir tür" olarak kabul etmiş, ama bulgular Neandertal insanının bugün sokakta yürüyen herhangi bir "yapılı" insandan daha farklı olmadığını göstermiştir  Bu konuda önde gelen bir otorite sayılan New Mexico Üniversitesi'nden paleoantropolog Erik Trinkaus şöyle yazar: 
 
 Neandertal kalıntıları ve günümüz insanı kemikleri arasında yapılan ayrıntılı karşılaştırmalar göstermektedir ki, Neandertaller'in anatomisinde, ya da hareket, alet kullanımı, zeka seviyesi veya konuşma kabiliyeti gibi özelliklerinde günümüz insanlarından aşağı sayılabilecek hiçbir şey yoktur
  162 
 Bu nedenle günümüzde birçok araştırmacı, Neandertal insanını günümüz insanının bir alt türü olarak tanımlayarak Homo sapiens neandertalensis demektedir
  
 
 Öte yandan fosil bulguları, Neandertallerin ileri bir kültüre de sahip olduklarını göstermektedir
  Bunun en ilginç örneklerinden biri, Neandertal insanları tarafından yapılmış olan fosilleşmiş bir flüttür  Bir ayının uyluk kemiğinden yapılmış olan söz konusu flüt, arkeolog Ivan Turk tarafından 1995 Temmuz'unda Kuzey Yugoslavya'daki bir mağarada bulunmuştur  Daha sonra da bir müzikolog olan Bob Fink, flütü analiz etmiştir  Fink, karbon testine göre yaşının 43  000 ile 67  000 yıl arasında olduğu düşünülen bu aletin, 4 nota çıkardığını, ve flütte yarım tonlar ve tam tonların da olduğunu tespit etmiştir  Bu keşif, neandertallerin Batı müziğinin temel formu olan yedi nota ölçüsünü kullandıklarını göstermektedir  Flütü inceleyen Fink, "eski flütün üzerindeki ikinci ve üçüncü delikler arasındaki mesafenin, üçüncü ve dördüncü delikler arasındaki mesafenin iki katı" olduğunu belirtmektedir  Bunun anlamı birinci mesafenin tam notayı, ona komşu olan mesafenin de yarım notayı temsil ettiğidir  "Bu üç nota inkar edilemez bir şekilde diatonik bir ölçekteki gibi ses çıkarır" diyen Fink, Neandertallerin müzik kulağı ve bilgisi olan insanlar olduğunu belirtmektedir  163 
 
 Diğer bazı fosil bulguları, Neandertallerin ölülerini gömdüklerini, hastalarına baktıklarını, kolye ve benzeri takı eşyaları kullandıklarını göstermektedir
  164 
 
 
 NEANDERTAL: BİR İNSAN IRKI
 
 
 Yukarıda sağda, İsrail'de bulunan Homo sapiens neanderthalensis, Amud 1 kafatası yer alıyor
  Fosilin sahibinin 1  80 m  boyunda olduğu tahmirn edilmektedir  Beyin hacmi ise bugüne kadar rastlanılanların en büyüğüdür: 1  740 cc  Ortada ise, Neandertal ırkına ait bir fosil iskelet ve yanında bu iskeletin sahibi tarafından kullanıldığı sanılan bir taş alet yer almaktadır  Elde edilen bu ve benzeri bulgular, Neandertallerin zaman içinde kaybolmuş özgün bir insanı ırkı olduklarını göstermektedir   
 Öte yandan fosil kazıları sırasında Neandertal insanları tarafından kullanıldığı tespit edilen 25 bin yıllık bir dikiş iğnesi de bulunmuştur
  Kemikten yapılmış olan bu iğne son derece düzgündür ve iplik geçirilmesi için açılmış bir deliğe sahiptir  165 Elbette dikiş iğnesine ihtiyaç duyacak bir giyim-kuşam kültürüne sahip olan insanlar "'ilkel" sayılamazlar   
 
 NEANDERTALLERİN DİKİŞ İĞNESİ
 
 
 
 NEANDERTALLERİN FLÜTÜ
 
 
 Neandertal insanına ait kemikten yapılmış flüt
  Bu flüt üzerinde yapılan hesaplamalar, deliklerin doğru notalarda ses verecek biçimde açıldığını, yani bunun son derece ustaca tasarlanmış bir enstrüman olduğunu göstermiştir  Üstte Bob Fink adlı araştırmacının flütle ilgili hasepları görülüyor  Bu gibi bulgular, evrimci propagandanın aksine, neandertal insanlarının ilkel mağara adamları değil, medeni bir insanı ırkı olduğunu göstermektedir  (The AAAS Science News Service, neandertals Lived Harmoniously, 3 Nisan 1997) 
 
 
 Neandertallerin alet yapma yetenekleri hakkında yapılan en iyi araştırma New Mexico Üniversitesi'nde antropoloji ve arkeoloji profesörü olan Steven L
  Kuhn ve Mary C  Stiner'a aittir  İki bilim adamı da evrim teorisini savunmalarına rağmen, yaptıkları arkeolojik araştırmalar ve analizler sonucu, İtalya'nın güneybatı sahilindeki mağaralarda binlerce yıl yaşamış olan Neandertallerin, günümüz insanı gibi kompleks bir düşünce yapısı gerektiren faaliyetlerde bulunduklarını ortaya koymuşlardır  166 
 
 Kuhn ve Stiner bu mağaralarda çeşitli aletler bulmuşlardır
  Buluntular, mızrak uçları da dahil olmak üzere kesici türden sivri uçludur ve dikkatli bir şekilde çakmaktaşının kenarlarındaki katmanların yontulmasıyla yapılmıştır  Böyle sivri uçlar meydana getirecek şekilde katmanları yontmak, kuşkusuz zeka ve beceri gerektiren bir işlemdir  Bu işlemdeki en önemli problemlerden biri kayaların ucundaki baskılar sonucu meydana gelen kırılmalardır  Bu yüzden işlemi yapan kişi, bir dahaki sefere uçları doğru muhafaza edebilmek için "ne kadar vurmalıyım" ya da eğri bir alet yapıyorsa "ne kadar eğriltmem gerekir" diye karar vermek ve kendi kendine ince bir hesap yapmak durumundadır 
 
 GERÇEĞE KARŞI PROPAGANDA
 
 
 Fosil bulguları Neandertal insanının bize göre hiçbir "ilkel" yönü bulunmayan bir insan ırkı olduğunu göstermesine rağmen, Neandertaller hakkında kurulmuş olan evrimci önyargılar değişmiyor
  Neandertal insanları, hala bazı evrimci müzelerde, yanda olduğu gibi" maymun adam" olarak resmediliyorlar  Bu, Darwinizm'in bilimsel bulgulara değil, önyargı ve propagandaya dayandığının bir göstergesidir  
 
 
 California Üniversitesi'nden Margaret Conkey neandertallerden önceki dönemlere ait olan aletlerin dahi ne yaptığının bilincinde olan zeki topluluklar tarafından yapıldığını şöyle anlatmaktadır:
 
 
 Arkaik insanların elleriyle yaptıkları nesnelere bakacak olursanız, hiç de acemi işi şeyler olmadıklarını görürsünüz
  Arkaik insanlar kullandıkları malzemenin nasıl bir şey olduğunu ve nasıl bir dünyada yaşadıklarının bilincindedirler  167 
 Kısacası, bilimsel bulgular, Neandertallerin zeka ve kültür düzeyi yönünden bizlerden farkı olmayan bir insan ırkı olduğunu göstermektedir
  Bu ırk, diğer ırklarla karışıp asimile olarak ya da bilinmeyen bir şekilde tükenerek tarih sahnesinden çekilmiştir  Ama hiçbir şekilde "ilkel", "yarı maymun" vs  değildir   
 
 Archaic Homo sapiens, Homo heidelbergensis ve Cro-Magnon
 
 Homo sapiens archaic, hayali evrim şemasının günümüz insanından bir önceki basamağını oluşturur
  Aslında bu insanlar hakkında evrimciler açısından söylenecek bir şey yoktur, zira bunlar günümüz insanından ancak çok küçük farklılıklarla ayrılırlar  Hatta bazı araştırmacılar, bu ırkın temsilcilerinin günümüzde hala yaşamakta olduklarını söyleyerek Avustralyalı Aborijin yerlilerini örnek gösterirler  Aborijin yerlileri de aynı bu ırk gibi kalın kaş çıkıntılarına, içeri doğru eğik bir çene yapısına ve biraz daha küçük bir beyin hacmine sahiptirler  Ayrıca çok yakın bir geçmişte Macaristan'da ve İtalya'nın bazı köylerinde bu insanların yaşamış olduklarına dair çok ciddi bulgular ele geçirilmiştir  
 
 Evrimci literatürde Homo heilderbergensis olarak tanımlanan sınıflandırma ise, aslında Homo sapiens archaic'le aynı şeydir
  Aynı insan ırkını tanımlamak için bu iki ayrı kavramın da kullanılmasının nedeni, evrimciler arasındaki görüş farklılıklarıdır  Homo heilderbergensis sınıflamasına dahil edilen tüm fosiller ise, anatomik olarak günümüz Avrupalı'larına çok benzeyen insanların günümüzden 500 bin, hatta 740 bin yıl önce İngiltere'de ve İspanya'da yaşadıklarını göstermektedir 
 
 magnon sınıflaması ise, 30
  000 yıl önceye kadar yaşadığı tahmin edilen bir ırktır  Kubbe şeklinde bir kafatasına, geniş bir alına sahiptir  1600 cc  'lik kafatası hacmi, günümüz insanının ortalamasından fazladır  Kafatasında kalın kaş çıkıntıları vardır ve arka kısımda, Neandertal adamının ve Homo erectus'un karakteristik özelliği olan kemiksi çıkıntı bulunmaktadır   
 
 Avrupalı bir ırk olarak kabul edilmesine karşın, Cro-magnon kafatasının yapısı ve hacmi, günümüzde Afrika ve tropik iklimlerde yaşayan bazı ırklara fazlasıyla benzemektedir
  Bu benzerliğe dayanarak, Cro-magnon'un Afrika kökenli eski bir ırk olduğu tahmin edilir  Diğer bazı paleoantropolojik bulgular, Cro-magnon ve Neandertal ırklarının birbirleri ile kaynaşarak, günümüzdeki bazı ırklara temel oluşturduklarını göstermektedir  Dahası günümüzde Cro-magnon ırkına benzer etnik grupların Afrika kıtasının farklı bölgelerinde ve Fransa'nın Salute ve Dordonya bölgelerinde hala yaşadığı kabul edilmektedir  Polonya ve Macaristan'da da aynı özelliklere sahip insanlara rastlanmıştır  
 
 Sonuç itibariyle, bu insanların hiçbiri "ilkel tür"ler değildir
  Tarih içinde yaşamış veya diğer ırklara karışıp asimile olarak ya da soyları tükenip yok olarak tarih sahnesinden çekilmiş farklı insan ırklarıdır  
 Soy Ağacının Çöküşü
 
 Şimdiye kadar incelediklerimiz bize açık bir tablo oluşturdu: "İnsanın evrimi" senaryosu tümüyle hayali bir kurgudur
  Çünkü böyle bir soy ağacının var olması için, maymunlardan insanlara aşamalı bir evrim yaşanmış ve bunun fosillerinin bulunmuş olması gerekir  Oysa maymunlarla insanlar arasında açık bir uçurum vardır  İskelet yapıları, kafatası hacimleri, dik ya da eğik yürüme kriterleri gibi özellikler, insan ile maymunun arasını açıkça ayırmaktadır  (En son olarak 1994 yılında iç kulaktaki denge kanalları üzerinde yapılan incelemelerin de Australopithecus ve Homo habilis'i maymun sınıfına, Homo erectus'u ise insan sınıfına ayırdığına değinmiştik  ) 
 
 Bu farklı türler arasında bir soy ağacı olamayacağını gösteren çok önemli bir başka bulgu ise, birbirlerinin atası olarak gösterilen türlerin aynı anda ve birarada yaşamış olmalarıdır! Eğer evrimcilerin iddia ettiği gibi Australopithecus zamanla Homo habilis'e, onlar da zamanla Homo erectus'a dönüşmüş olsalardı, bu türlerin yaşadıkları dönemlerin de birbirini izlemesi gerekirdi
  Oysa aksine, böyle bir kronolojik sıralama yoktur   
 
 Evrimcilerin kendi hesaplamalarına göre, Australopithecus 4 milyon yıl öncesinden 1 milyon yıl öncesine kadar yaşamıştır
  Homo habilis olarak sınıflandırılan canlıların ise 1,7-1,9 milyon yıl öncesinde yaşadıkları hesaplanmaktadır  Homo habilis'ten daha "ileri" olduğu söylenen Homo rudolfensis için biçilen yaş ise, 2  5-2  8 milyon yıl kadar eskidir! Yani Homo rudolfensis, "atası" olması gereken Homo habilis'ten neredeyse 1 milyon yıl daha yaşlıdır  Öte yandan Homo erectus'un yaşı 1  6-1  8 milyon yıl kadar geri gitmektedir  Yani Homo erectus örnekleri de, sözde ataları olan Homo habilis sınıflamasıyla yaklaşık aynı zaman diliminde ortaya çıkmışlardır   
 
 Alan Walker, "Doğu Afrika'da Australopithecus bireyleri ile Homo habilis ve Homo erectus türlerinin aynı anda yaşadıklarına dair kesin deliller vardır" diyerek bu gerçeği doğrular
  168 Louis Leakey, Olduvai Gorge bölgesindeki Bed II katmanında Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus fosillerini neredeyse yanyana bulmuştur  169 
 
 Elbette böyle bir soy ağacı olamaz
  Harvard Üniversitesi paleontologlarından Stephen Jay Gould, kendisi de evrim teorisini benimsemesine karşın, Darwinist teorinin içine girdiği bu çıkmazı şöyle açıklar: 
 
 Eğer birbiri ile paralel bir biçimde yaşayan üç farklı hominid (insanımsı) çizgisi varsa, o halde bizim soy ağacımıza ne oldu? Açıktır ki bunların biri diğerinden gelmiş olamaz
  Dahası, biri diğeriyle karşılaştırıldığında evrimsel bir gelişme trendi göstermemektedirler  170 
 Homo erectus'tan Homo sapiens'e doğru ilerlediğimizde de yine ortada bir soy ağacı olmadığını görürüz
  Homo erectus'un ve Homo sapiens archaic'in günümüzden 27  000 yıl öncesine, hatta 10  000 yıl öncesine kadar yaşamlarını sürdürmüş olduklarını gösteren bulgular vardır  Avustralya'da Kow Bataklığı'nda 13 bin yıllık Homo erectus kafatasları bulunmuştur  171 
 
 Bu konuda ortaya çıkan en şaşırtıcı bulgulardan biri de, 1996 yılında Java'da bulunan 30 bin yıllık Homo erectus, Neandertal ve Homo sapiens fosilleridir
  The New York Times gazetesi bu fosiller hakkında kapaktan verdiği haberinde "bir kaç onyıl öncesine kadar, bilim adamları insanın gelişimini, bir türden bir diğerine doğru giden doğrusal bir çizgi olarak görüyorlardı  Ve iki türün aynı dönemde ya da bölgede birlikte bulunmasının imkansız olduğu düşünülüyordu" diye yazmıştır  172 Söz konusu bulgu, insanın kökeni hakkında ortaya atılan "evrim ağacı"nın tutarsızlığını bir kez daha sergilemektedir  
 
 
 bu incelediklerimizin yanında, hayali evrim soy ağacını temelinden yıkan en önemli ve şaşırtıcı gerçek ise, Homo sapiens'in, yani günümüz insanının tarihinin hiç umulmadık kadar geriye gitmesidir
  Paleontolojik bulgular, bundan neredeyse bir milyon yıl öncesinde, bize tıpatıp benzeyen Homo sapiens insanlarının yaşadıklarını göstermektedir  
 
 Bu konudaki ilk bulgular, ünlü evrimci paleoantropolog Louis Leakey'e aitti
  Leakey, 1932 yılında Kenya'da Victoria gölü yakınlarındaki Kanjera bölgesinde anatomik olarak günümüz insanından farkı olmayan, Orta Pleistosen devrine ait birkaç tane fosil buldu  Ancak Orta Pleistosen devri, bundan bir milyon yıl öncesi demekti  173 Bu bulgular evrim soy ağacını tepetaklak ettiği için diğer bazı evrimci paleoantropologlar tarafından reddedildi  Ama Leakey, hesaplarının doğru olduğunu her zaman için savundu   
 
 Bu tartışma unutulmaya başlamıştı ki, 1995 yılında İspanya'da bulunan bir fosil, Homo sapiens'in tarihinin sanıldığından çok daha eski olduğunu çok çarpıcı bir biçimde ortaya çıkardı
  Söz konusu fosil, Madrid Üniversitesi'nden üç İspanyol paleoantropolog tarafından İspanya'daki Atapuerca adı verilen bölgedeki Gran Dolina mağarasında bulundu  Fosil, günümüz insanıyla tamamen aynı görünüme sahip 11 yaşındaki bir çocuğa ait bir insan yüzü parçasıydı  Ancak çocuk öleli tam 800 bin yıl olmuştu 
 fosil, Gran Dolina araştırma ekibinin başı Arsuaga Ferreras'ın bile insanın evrimi hakkındaki inançlarını sarsmıştı
  Ferreras, şöyle diyordu: 
 
 Büyük, geniş, şişkin, yani anlayacağınız ilkel bir şeyle karşılaşmayı umuyorduk
  800  000 yıl yaşındaki bir çocuktan beklentimiz, Turkana Çocuğu gibi bir şey olmasıydı  Ama bizim bulduğumuz bütünüyle modern bir yüzdü    Bunlar sizi sarsan türden şeyler: Fosil bulmak değil, tamam fosil bulmak da beklenmedik ve güzel bir olay  Fakat, en etkileyici olanı bugüne ait olduğunu düşündüğünüz birşeyi geçmişte bulmanız  Bu bir anlamda, Gran Dolina'da kasetçalar bulmak gibi birşey  Böyle birşey çok şaşırtıcı olurdu elbette  Alt Pleistosen tabakalarında teypler, kasetler bulmayı beklemiyoruz, ancak 800 bin yıllık "modern" bir yüz bulmak da bunun gibi bir şey  Onu gördüğümüzde çok şaşırmıştık  174Bu fosil, Homo sapiens'in tarihinin 800 bin yıl kadar geriye götürülmesi gerektiğine işaret ediyordu  Ama fosili bulan evrimciler, ilk şoku atlattıktan sonra, bu fosilin başka bir türe ait olduğuna karar verdiler  Çünkü evrim soy ağacına göre 800 bin yıl önce Homo sapiens'in yaşamamış olması gerekiyordu  Bu yüzden Homo antecessor adlı hayali bir tür oluşturdular ve Atapuerca kafatasını bu sıralamaya dahil ettiler  
 
 
 
 
 
 Kulübeler ve Ayak İzleri
 
 Şimdiye kadar ele geçen pek çok bulgu, Homo sapiens'in tarihinin 800 bin yıldan bile çok daha eski olduğunu gösteriyordu
  Bunlardan birisi, yine Louis Leakey'nin 1970'lerin başında Olduvai Gorge'daki bulgularıydı  Leakey buradaki Bed II katmanında Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus türlerinin aynı anda birarada yaşadıklarını tespit etmişti  Ancak bundan da ilginç olan, Leakey'in aynı katmanda (Bed II) bulduğu bir yapıydı  Leakey, burada, taştan yapılmış bir kulübenin kalıntılarını bulmuştu  Olayın en garip yönü ise, Afrika'nın bazı bölgelerinde hala kullanılan bu yapıların sadece Homo sapiensler tarafından yapılmış olabileceğiydi! Yani, Leakey'nin bulgularına göre, Australopithecus, Homo habilis, Homo erectus ve günümüz insanı, bundan yaklaşık 1  7 milyon yıl önce birarada yaşamış olmalıydılar  175 Bu gerçek, elbette, günümüz insanlarının Australopithecus olarak tanımlanan maymunlardan evrimleştiğini öne süren evrim teorisini kesin biçimde geçersiz kılıyordu   
 
 Aslında şimdiye dek günümüz insanlarının izlerini 1
  7 milyon yıldan bile daha geriye götüren bulgular ele geçti  Bu bulguların en önemlisi, Mary Leakey tarafından 1977 yılında Tanzanya'nın Laetoli bölgesinde bulunan ayak izleriydi  Bu izler, 3  6 milyon yıl yaşında olduğu hesaplanan bir tabakanın üzerindeydi ve en önemlisi, günümüz insanının bırakacağı ayak izlerinden tamamen farksızdı   
 
 Mary Leakey'in bulduğu bu ayak izleri daha sonra Don Johanson ve Tim White gibi ünlü paleoantropologlar tarafından da incelendi
  Varılan sonuçlar aynıydı  White şöyle yazıyordu: 
 
 Hiç kuşkunuz olmasın
    Bunlar günümüz insanının ayak izlerinden tamamen farksız  Eğer bu izler bugün bir California plajında olsalardı ve bir çocuğa bunların ne olduğu sorulsaydı, hiç tereddüt etmeden burada bir insanın yürüdüğünü söylerdi  Bunları, kumsalda yer alan diğer yüzlerce insan ayak izinden ayırt edemezdi  Dahası, siz de ayırt edemezdiniz  176 
 Kuzey California Üniversitesi'nden Louis Robins ise ayak izlerini inceledikten sonra şöyle diyordu:
 
 
 Ayağın kemeri yüksektir, ufak olan kişinin ayak kemeri benimkisinden bile daha yüksektir, yani parmaklar insan parmaklarıyla aynı şekilde yeri kavramaktadırlar
  Bunu başka hayvan formlarında göremezsiniz  177 
 Ayak izlerinin morfolojik yapısı üzerinde yapılan incelemeler, bunun bir insan, hem de günümüz insanı (Homo sapiens) izi olarak kabul edilmesi gerektiğini tekrar tekrar gösteriyordu
  İzleri inceleyen Russell Tuttle, şöyle yazıyordu: 
 
 Bu izler, çıplak ayaklı bir Homo sapiens tarafından bırakılmış olmalıdır
    Yapılan tüm morfolojik incelemeler, bu izleri bırakan canlının ayağının, günümüz insanlarınkinden farklı olmadığını göstermektedir  178 
 
 Tanzanya Laetoli'deki 3
  6 milyon yıllık insan ayak izleri 
 
 Tarafsız incelemeler, ayak izlerinin gerçek sahiplerini de tanımladı: Ortada, 10 yaşındaki bir insanın 20 tane ve daha küçük yaşta birinin de 27 tane fosilleşmiş ayak izi vardı
  Ve bunlar, kesinlikle, bizim gibi normal insanlardı  
 
 Bu durum, Laetoli izlerini on yıllar boyu tartışma konusu haline getirdi
  Evrimci paleoantropologlar, insanın 3  6 milyon yıl önce yeryüzünde yürüyebildiğini kabul edememenin sıkıntısı içinde, bir açıklama yapmaya çalıştılar  90'lı yıllarda bu "açıklama" şekillendi  Evrimciler bu izlerin bir Australopithecus tarafından bırakılmış olması gerektiğine karar verdiler; çünkü bundan 3  6 milyon yıl önce bir homo türünün yaşamış olması -teorilerine göre- mümkün değildi! Russell Tuttle, 1990 tarihli bir makalesinde şöyle yazıyordu: 
 
 Sonuçta, Laetoli G bölgesindeki 3
  5 milyon yıllık ayak izleri bugünkü günümüz insanlarının izlerine çok benzemektedir  Bulgu, bu izleri bırakan canlıların bizden daha kötü ya da farklı yürüyen bir canlı olduğunu göstermemektedir  Eğer bu izler bu kadar eski olmasalardı, bunların da bizim gibi bir homo türü tarafından bırakıldıklarını hiç tartışmasız kabul edebilirdik    Ama yaş sorunu nedeniyle, bu izlerin Lucy fosili ile aynı türe, yani Australopithecus afarensis türüne ait bir canlı tarafından bırakıldığı varsayımını kabul etmek durumundayız  179 
 Kısacası, 3
  6 milyon yıl yaşında olduğu söylenen bu ayak izlerinin Australopithecus'a ait olması imkansızdı  Ayak izlerinin Australopithecus tarafından yapıldığının düşünülmesinin nedeni ise sadece, fosillerin bulunduğu ve 3  6 milyon yıl yaş biçilen volkanik tabakaydı  Bu kadar eski bir tarihte insanların yaşamış olamayacağı düşünülerek, izler Australopithecus'a atfedilmişti  
 
 Laetoli izleri hakkında yapılan bu yorumlar, bizlere çok önemli bir gerçeği göstermektedir
  Evrimciler, teorilerini bilimsel bulgulara dayanarak değil, bilimsel bulgulara rağmen savunmaktadırlar! Ortada ne olursa olsun, körü körüne savunulan bir teori vardır ve ele geçirilen her aleyhte bulgu, bu teoriye uydurulmak için çarpıtılmakta ya da görmezden gelinmektedir   
 
 Kısacası, evrim teorisi bilim değildir
  Bilime rağmen yaşatılan bir dogmadır  
 
 Şimdiye kadar ele aldığımız tüm fosil kayıtlarının yanısıra, insanlarla maymunlar arasındaki aşılamaz anatomik uçurumlar da insanın evrimi masalını geçersiz kılar
  Bu uçurumların biri, yürüyüş şeklidir  
 
 İnsan iki ayağı üzerinde dik yürür
  Bu, başka hiçbir canlıda rastlanmayan, çok özel bir hareket şeklidir  Diğer bazı hayvanlar ise iki ayaklı olarak sınırlı bir hareket kabiliyetine sahiptirler  Ayı ve maymun gibi hayvanlar ender olarak (örneğin bir yiyeceğe ulaşmak istediklerinde) iki ayakları üzerinde kısa süreli hareket edebilirler  Normalde öne eğik bir iskelete sahiptirler ve dört ayakla yürürler  
 
 Peki acaba iki ayaklılık evrimcilerin iddia ettikleri gibi maymunların dört ayaklı yürüyüşünden mi evrimleşmiştir?
 
 
 Hayır… Araştırmalar göstermiştir ki, iki ayaklılığın evrimi hiçbir zaman gerçekleşmemiştir, gerçekleşmesi de mümkün değildir
  Öncelikle iki ayaklılık evrimsel bir avantaj değildir  Zira, maymunların hareket şekli insanın iki ayaklı yürüyüşünden daha kolay, hızlı ve verimlidir  İnsan ne bir şempanze gibi ağaçlar arasında daldan dala atlayarak ilerleyebilir, ne de bir çita gibi saatte 125 km  hızla koşabilir  Aksine insan, iki ayağı üzerinde yürüdüğü için, yerde çok daha yavaş bir biçimde hareket edebilir ve bu nedenle doğadaki canlıların en savunmasızlarından biridir  Dolayısıyla, evrimin kendi mantığına göre, maymunların iki ayaklı yürümeye yönelmelerinin hiçbir anlamı yoktur  Aksine, evrime göre insanlar dört ayaklı hale gelmelidirler   
 
 
 Maymunların el ve ayakları, ağaçlarda yaşamaya uygun bir biçimde kıvrıktır
   
 Evrimci iddianın bir diğer çıkmazı ise, iki ayaklılığın Darwinizm'in "aşama aşama gelişme" modeline kesinlikle uymamasıdır
  Evrimin temelini oluşturan bu model, evrimin bir aşamasında iki ayaklılıkla dört ayaklılık arasında "karma" bir yürüyüş olmasını zorunlu kılar  Oysa İngiliz paleoantropolog Robin Crompton, 1996 yılında bilgisayar yardımıyla yaptığı araştırmalarda bu çeşit bir "karma" yürüyüşün imkansız olduğunu göstermiştir  Crompton'un vardığı sonuç şudur: Bir canlı ya tam dik, ya da tam dört ayağı üzerinde yürüyebilir  180 Bu ikisinin arası bir yürüyüş biçimi, enerji kullanımının aşırı derecede artması nedeniyle mümkün olmamaktadır  Bu yüzden yarı-iki ayaklı bir canlı var olması mümkün değildir  
 
 İnsanla maymun arasındaki uçurum, sadece iki ayaklılıkla sınırlı değildir
  Beyin kapasitesi, konuşma yeteneği gibi diğer pek çok özellik de evrimciler tarafından asla açıklanamamaktadır  Evrimci paleoantropolog Elaine Morgan şu itirafta bulunur: 
 
 İnsanlarla (insanın evrimiyle) ilgili en önemli dört sır şunlardır: 1) Neden iki ayak üzerinde yürüdüler? 2) Neden vücutlarındaki yoğun kılları kaybettiler? 3) Neden bu denli büyük beyinler geliştirdiler? 4) Neden konuşmayı öğrendiler?
 
 
 Bu sorulara verilecek standart cevaplar şöyledir: 1) Henüz bilmiyoruz
  2) Henüz bilmiyoruz  3) Henüz bilmiyoruz  4) Henüz bilmiyoruz  Sorular çok daha artırılabilir, ama cevapların tekdüzeliği hiç değişmeyecektir  
 
 evet sonuc bu ve kesınlıkle bılımseldır  good byeeeeeeeeeeeeeeeeeeee
 
 |