08-16-2012
|
#4
|
Şengül Şirin
|
Cevap : Descartes Rene (1596-1650)-Fransız Düşünür Ve Bilim Adamı
Descartes,Tanrı"nın varlığını kanıtladıktan sonra,buna dayanarak artık dış dünyanın varlığını da kanıtlayabilirdi Zihnin maddi dünyanın varlığı yönünde taşıdığı içgüdüsel inanç bir yanılsama,bir düş olamazdı Çünkü insanın,varlığını borçlu olduğu yetkin varlığın,yani Tanrı"nın insanı yanıltmak gibi bir kusur taşıması düşünülemezdi Gerçekte her doğru,her kesinlik,Tanrı"nın varlığına bağlıydı "açık ve seçik kavradığımız her şeyin doğru olduğu kuralının tek güvencesi Tanrı"nın var olması,yetkin varlık olması ve insanda olan her şeyin Tanrı"dan kaynaklanmasıydı" Böylece insan bedeninin varlığı da tanıtlanmış oluyordu
Descartes"in apaçık doğruluk temeline dayandırdığı üç gerçeklikten Tanrı sonsuz ve yetkin tözdü buna karşılık ruh res cogitans ( düşünen varlık) madde ise ,res extensa"ydı ( yer kaplayan ,uzamı olan varlık ) Gerçekte,sözcüğün tam anlamıyla yalnızca Tanrı tözdü ( var olması başka hiçbir şeye bağlı olmayan varlık ) buna karşılık evreni oluşturan iki töz,ruh ve madde,Descartes"a göre " göreli" ve "sonlu" ( var olmak için yalnız Tanrı"ya muhtaç olma) tözlerdi Bunlardan maddi dünya,nesnel olarak,uzam ve harekete indirgenebilirdi Dolayısıyla dünyayı açıklamak,matematiğin mekanik bilimin konusuydu Ommia mathematice fiunt ( Her şey matematiğe göre işler) Descartes"a göre düşünce taşımayan hayvanlar da tam anlamıyla birer makine,içgüdüsel tepkelere bağımlı birer otamattı Buna karşılık,insan ruhu evrenin mekanik işleyişinin bütünüyle dışındaydı Maddeden temelden ayrı olan insan ruhu Tanrı"nın özel bir edimiyle yarıtılmış olmalıydı
Sonuç olarak,beden ve ruh birbirinin tam anlamıyla karşıtıydı ama gene de aralarında bir etkileşim vardı Descartes"a göre bu etkileşim beyindeki epifiz bezinde gerçekleşiyordu ruh buradaki diri ruhlar ( esprits animaux)aracılığıyla bütün beden üzerinde etkide bulunuyordu İnsan ruhundaki tutkuları doğuran diri ruhların bedendeki hareketiydi Ama ruh,kendi özgür iradesiyle bu hareketlerin yönünü değiştirebilecek güçteydi bu nedenle tutkularının ve eylemlerinin efendisiydi dolayısıyla da ahlaki sorumluluk taşıyordu
Yöntemli şüphenin başlangıcında bir "geçici ahlak" öngören Descartes"a göre,insan davranışının dayanacağı asıl ahlak kuralları bilginin sağlam temellere dayalı ilerleyişi içinde ortaya çıkmalıydı Bu yaklaşım ahlak kurallarını vahye dayandıran Hıristiyan düşüncesinden belirgin bir kopuş anlamına geliyor,yeniçağ boyunca ahlakı usa dayandırma yönünde gelişen düşüncenin de temellerini atıyordu Dercartes"ın Tanrı nın varlığının tanıtlanmasını yetkin ve sonsuz varlık kavramına dayandırması da ilk bakışta Tanrı"nın varlığını bu kavrama bağımlı kılar gibiydi "Tanrı vardır,çünkü zihnim onu tasarlıyor,çünkü Tanrı vardır" demek gerekirdi Tnarı inancının gerçek temeli ,insan zihninin tasavvuru değil sonsuzluk ve yetkinlik kavramıyla kendisini doğuştan insana kabul ettiren Tanrıydı Bununla birlikte Anselmus gibi Descartes"ın da Tanrı"nın varlığını us yoluyla tanıtlama çabası gene vahye dayalı Hıristiyan düşünce kalıplarından uzaklaşmanın bir belirtisiydi Descartes"ın Tanrı"nın varlığını insanın zihinsel bir işleminden çıkarsamasıyla da bir anlamda dinlerin Tanrı kavramı tersine çevriliyordu Bu bakış açısı sonraki dönemlerde dinsel dünya görüşünün terk edilmesinin önemli öğelerinden birini oluşturdu
Kaynak;AnaBritannica cilt 10 frmsinsi net için derlenmiştir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|
|