Konu
:
Osmanlı Sarayları, Güzel Sanatlar, Osmanlı Saraylar Hakında
Yalnız Mesajı Göster
Osmanlı Sarayları, Güzel Sanatlar, Osmanlı Saraylar Hakında
08-16-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Osmanlı Sarayları, Güzel Sanatlar, Osmanlı Saraylar Hakında
Osmanlı Sarayları
T
ürklerin saray mimarisi alanında verdikleri erken örneklerden günümüze pek az kalıntı gelmiştir
Yine de bu kalıntılardan o yapılar hakkında bir fikir edinilebilir
Burada Anadolu’daki sarayların başlıcalarının tarihsel bir akış içinde tanıtmaya çalışacağız
Bu alanda bildiğimiz en erken örneklerden biri Konya’daki Selçuklu hükümdarlarına ait saraydır
Bu yapıdan yalnızca bir kule kalıntısı günümüze gelebilmiştir
Kulenin üzerinde konsollara dayanan bir balkonu olan kare planlı bu yapı 12
yüzyıl başında Selçuklu Sultanı II
Kılıçarslan tarafından yaptırılmıştır
Evliye Çelebi bu köşkün duvarlarının içte ve dışta tümüyle sırlı tuğla ve çini kaplı olduğunu yazmaktadır
Kesme taştan yapılmış olan kulenin cephesinde ise içinde aslan figürlerinin yer aldığı iki niş bulunuyordu
Bi
r başka Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad ise Alanya’da bir yazlık saray inşa ettirmişti
Ancak bu sarayın özellikleri hakkında ne yazık ki bir bilgimiz yok
Aynı sultan Kayseri yakınında 1224-26 yılları arasında Keykubadiye olarak bilinen sarayı yaptırmıştır
Keykubadiye Sarayı suni bir göl kenarında üç ayrı yapıdan oluşmaktadır
Bunlar arasında en büyüğü ise tekne tonozla örtülü olan üç nefli yapıdır
Bu yapının önündeki iskele buranın bir kayıkhane olduğunu ortaya koymaktadır
Bu yapı kompleksinde ayrıca dört kemer üzerine oturan bir de mescit bulunuyordu
Dikdörtgen planlı üçüncü yapının ise çinilerle süslü olduğu bilinmektedir
Sultan Alaeddin Keykubad’ın yaptırdığı ikinci saray ise Beyşehir Gölü kıyısındaki Kubad Abad’tır
Keykubadiye’den 12 yıl sonra 1236’da inşa edilmiş olan bu yapı daha büyük bir komplekstir
Kubad Abad Sarayı bir avlu çevresine dizilmiş odalardan oluşuyordu
Günümüze gelen örneklerden bu sarayın duvarlarının hayvan ve insan figürlü çinilerle kaplı olduğunu öğreniyoruz
Halkın kullanımına açık müesseselerdeki anıtsallığın ve düzenli planın bu saraylarda bulunmayışı ilgi çekici bir özelliktir
S
elçuklu sultanları daha sonra Osmanlılarda da izlenen bir tavırla saraylarının anıtsal olmasına önem vermemişlerdir
Antalya yakınındaki Aspendos Antik tiyatrosunun sahne binasını bile bazı değişiklikler yaparak ve çinilerle süsleyerek saray olarak kullanmakta bir sakınca görmemişlerdir
O
smanlı saraylarından en eski örnek ise Bursa’da Orhan Bey zamanında inşa edilen Bey Sarayı’dır
Günümüze hiçbir kalıntı gelmemiş olan bu saray daha o dönemde Osmanlı sultanlarına henüz “Bey” dendiği için bu adla anılmaktadır
Yine Bursa’da I
Murad’ın annesi Nilüfer Hatun’un yaptırdığı saray da günümüze gelememiş olan erken bir örnektir
Edirne I
Murad tarafından fethedildiğinde önce sur içinde Kavak meydanında bir saray yaptırılmıştı
Daha sonra 1450’de Tunca nehri kenarında bir yenisinin yapımına başlanmıştır
Bu sarayın yapımını ileride “Fatih” ünvanını alacak olan Sultan Mehmed sürdürmüştür
Edirne Sarayı daha sonra da çeşitli sultanlarca yaptırılan ek yapılarla genişletilmiştir
F
atih’le birlikte önemli bir gelişmeye tanık olunur
Bir kanun ile teşrifak kuralları saptanmış olduğundan sarayın planı da bu kuralların uygulanmasına elverişli bir biçimde düzenlenmiştir
Nitekim bu düzenlemenin bir benzeri daha sonra Topkapı Sarayı’nda da yinelenir
Öyle ki binalara bile aynı adlar verilmiştir
Birbiri ardına sıralanan avlulardan oluşan bu planda “Harem”de duvarlar arasında ayrı bir bölüm halindedir
Çoğu Osmanlı sultanının gidip kaldığı ve 19
yüzyıla kadar kullanılmış olan Edirne Sarayı’nda 117 oda 21 divanhane 18 hamam 8 mescit 17 büyük kapı 13 koğuş 4 kiler 5 mutfak ve 17 kasrın bulunduğu düşünülerse yapının büyüklüğü hakkında bir fikir edinilebilir
Ama bu büyüklük kompleksin yer aldığı arazi açısından düşünülmelidir
Çünkü Osmanlı saraylarında yapıların hiçbiri Avrupa saray mimarisinde olduğu gibi ölçüleri açısından anıtsal değildir
Yapılara insani ölçüler egemendir
Yalın bir mimari içinde oranlarla oluşturulan güzellik iç süslemeyi ve eşyaların inceliğini ezmez; tam tersine bu eşyalarla olgun bir uyum içindedir
Edirne Sarayı’nın yüksek duvarlarla çevrili iç kısmında Selçukluların Kılıçarslan Köşkü’ndeki gibi Türk saraylarına özgü bir “Kule-köşk” yer alır
Bu bir Adalet Kasrı’dır
Aynı birim daha sonra Topkapı Sarayı’nda da karışmıza çıkar
F
atih İstanbul’u aldığında yalnız kenti değil Bizans Sarayı’nı da yıkıntı halinde bulmuştu
Doğal olarak hemen bir saray yapımına başlandı
Bu saray bugün İstanbul Üniversitesi merkezinin bulunduğu alanda yüksek duvarlarla çevrili bir bahçe içinde birçok köşkten oluşuyordu
Yalnız bu sarayın da Edirne ve Topkapı saraylarındaki gibi teşrifat kurallarına uyacak biçimde bir avlular dizisi halinde olup olmadığını bilmiyoruz
Bu saray konusundaki tek kaynak 16
yüzyıl minyatür ustalarından Matrakçı Nasuh’un İstanbul’u gösteren resmidir
Bu İstanbul resminde saray Bayezid Camii’nin hemen önünde dikdörtgen duvarla çevrili bir bahçe içinde yer almaktadır
1617’de bir yangın geçirmiş ve yanan kısımları yeniden inşa edilmiş olan bu sarayın yerine Abdülaziz döneminde Bab-ı Seraskerî denilen Harbiye Nezareti yapılmıştır
Bu yapı Cumhuriyet’ten bu yana İstanbul Üniversitesi olarak kullanılmaktadır
F
atih Eski Saray’dan sonra Bizans Akropolünün bulunduğu yerde iki köşk yaptırmıştır
Bunlardan biri de bugün İstanbul Arkeoloji Müzeleri bahçesindeki Çinili Köşk’tür
O
smanlıların saray mimarisi alanındaki en önemli yapısı ise hiç kuşku yok ki Topkapı Sarayı’dır
1472-1478 yılları arasında yaptırılmış olan saray tahta geçen hemen her sultanın eklettiği binalarla gittikçe genişleyip büyümüştür
Topkapı Sarayı bu özelliğiyle Osmanlı mimarisi ve süslemesindeki üslup değişimlerini içeren bir kolleksiyon gibidir
Saray bir eksen üstüne sıralanmış büyük avular ve bunların çevresine yerleştirilmiş mekanlardan oluşmaktadır
Bab-ı Hümayun adlı ilk kapıdan sarayın birinci avlusuna Bab-ı Selam’dan da ikinci avlusuna girilir
Solda kubbealtı onun hemen arkasında da sultanın kubbealtı toplantılarını kafesli bir pencereden izlediği Adalet Kulesi vardır
Buna bitişik binada ise devlet hazinesi korunur
Avlunun sağında da kubbe ve bacalarıyla saray mutfakları yer alır
Avlunun solundaki meyilli yoldan ise Has Ahırlar’ın bulunduğu taşlığa inilir
B
ab-ı Selam’dan sonra gelen Bab-ı Saade ya da Akağalar Kapısı ise sarayın “Birun” denen dış kısmı ile “Enderun” denen iç kısmını birbirinden ayırır
Bu kapının önü çeşitli törenler için kullanılmıştır
Tahta çıkışı izleyen törenler bayramlarda sultanın tebrikleri kabulü serefe çıkıştan önce sultanın Sancak-ı şerif’i başkumandana teslimi hep bu kapının önünde yapılırdı
Akağalar Kapısı’ndan geçince karışmıza gelen Arz Odası’nda sultan yabancı devlet temsilcisi elçileri kabul ederdi
Elçi heyetinin getirdiği hediyeler de köşesinde lake bir taht bulunan Arz Odası’nın bir kapısından padişaha sunulur Öteki kapıdan çıkarılıp içeri alınırdı
Arz Odası’nın bulunduğu avluda Ağalar Camii sultanın özel hizmetinde olanların koğuşu ve III
Ahmet’in yaptırdığı kitaplık yer almaktadır
Bu avluda ayrıca sultanın özel hazinesinin bulunduğu bölüm ve Fatih döneminden kalma Has Oda bulunmaktadır
Has Oda’da günümüzde “Kutsal Emanetler” sergileniyor
Bundan başka Sarayburnu yönünde ise Bağdat Köşkü Revan Köşkü Mecidiye Köşkü Sofa Köşkü gibi yapılar bulunmaktadır
Öte yandan deniz kenarında bugün bulunmayan daha birçok köşk vardı
Bunlardan tam boğaza bakan bir tanesinde kapının iki yanında toplar asılı idi
“Toplu Kapı” denen bu yapının yerine III
Ahmet zamanında ahşap bir köık yapılmış adına da “Topkapı Sarayı” denmiştir
ılerleyen yıllarda da bu ad bütün saray için kullanılmaya başlanmıştır
A
dalet Kulesi’nin ardında kalan ve Haliç’e bakan meyilli arazi üzerinde ise Harem kısmı bulunmaktadır
Bu bölüm belirli bir plana uyulmadan birbirinin önüne yanına yapılmış ek ve binalardan oluşmaktadır
Öte yandan sarayın bu kısmında meyilli araziye uymak için çeşitli mimari çözümler de denenmiştir
Sevinçli görkemli ama bir o kadar da acı olayın yaşandığı Topkapı Sarayı hem devletin idare edildiği bir merkez hem sultanın evi hem de çeşitli törenlerin yapıldığı yer olarak çok değişik işlevler yüklenmiştir
Topkapı Sarayı içindeki birçok değerli eşya ve yapıtla birlikte 1924’te halkın ziyaretine açılmış ve bir “Müze-Saray” kimliği kazanmıştır
M
anisa III
Mehmed’e değin şahzadelerin hükümdarlığa hazırlandığı adeta staj yaptıkları yerlerden biriydi
şahzadeler Manisa Sarayı’nda devlet idaresinin küçük bir modelini yaşıyorlardı
Bundan dolayı da bu yapı merkez sarayın küçük bir örneği durumunda idi
Günümüze gelmemiş olan bu sarayın çift sayfa üzerine yapılmış minyatür bir resmi şehname-i Âl-i Osman adlı yapıtta yer almaktadır
III
Selim zamanında bugünkü Dolmabahçe Sarayı’nın yerinde Hatice Sultan için Melling’e bir saray yaptırılmıştı
Beşiktaş Sarayı denen bu yapı Sultan’ın Batı’daki ileri teknolojiye ve kültüre duyduğu hayranlığa dayanılarak yeni bir anlayış ile gerçekleştirkadar deniz kıyısında yer alan bu saray 1815’te yanmıştır
Dolmabahçe Sarayı’nda Batı mimari üsluplarının bir karışımı söz konusudur
Sarayın selamlık kısmı öteki saraylarda devlet işlerinin görüşüldüğü bölümleBunun üzerine Beşiktaş Sarayı Sultan II
Mahmud tarafından ahşap olarak yeniden inşa ettirilmiştir
Sultan Abdülmecid ise 1853’te bu yapıyı yıktırarak içi ahşap dışı kagir Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmıştır
Dıştan Avrupa saraylarına benzeyen
rin işlevini yüklenmiştir
Topkapı Sarayı’nda Bab-ı Saade önünde yapılan törenlerin çoğu ise burada “Muayede” salonunda yapılmakta idi
Çok gösterişli ve büyük olan bu salondan başka ramazanlarda teravih namazlarının kılındığı dini sohbetler ile padişahların kızkardeşleri ve kızlarının düğünlerinin yapıldığı padişahın harem halkının bayram tebriklerini kabul ettiği salonlar da vardır
Bu salonlar bir yanda harem bahçesine öte yanda da denize bakan pencerelere sahiptir
D
ışı her ne kadar Avrupa saraylarına benzese de Dolmabahçe Sarayı’nın içi Türk İslam yaşamına uygun bir biçimde düzenlenmiştir
Sarayda Minderli Oda Namaz Odası Ders Odası gibi geleneksel yaşantıya uygun mekanlar da bulunmaktadır
Yapının iç mekanı bu geleneksel birimleri kuşatacak biçimde düzenlenmiştir
Dolmabahçe Sarayı bütünüyle ele
ilmişti
Penceresinden balık tutulabilecek
alındığında Türk yalı ve ev mimarisinin Avrupa mimarisiyle olan ilginç birleşimini sergilemektedir
Saray devletin içinde bulunduğu sıkıntıyı unutturmak istercesine görkemli bir biçimde ele alınmış bu nedenle de çok büyük bir mali yük getirmiştir
Sarayın biri yol üstünde öteki kara tarafındaki iki kapısı büyüklükleri ve aşırı yüklü süslemeleriyle içerideki görkemi adeta dışarı yansıtmaktadırlar
İstanbul Boğazı’nın karış yakasında ise Beylerbeyi Sarayı yer almaktadır
Beylerbeyi Sarayı da ahşap yapının yerine 1865 yılında yaptırılmıştır
Beylerbeyi Sarayı Dolmabahçe’den daha küçük boyutta olmasına rağmen süslemesi ve içindeki eşya açısından son derece gösterişlidir
Bu gösteriş sarayın Mavi Sütunlu Salonu’nda açıkça gözler önüne serilir
Mermer taklidi süsleme bu gösterişi desteklemektedir
Sarayın yemek salonu ise o dönemde Osmanlıya artık iyice yerleşmiş olan Avrupa etkilerini yansıtır
Burada Batı biçimi yemek kurallarına uygun bir mekan söz konusudur
B
eşiktaş ile Ortaköy arasında Abdülmecid tarafından eski bir sarayın yerine inşaatına başlanan Çırağan sarayı ise Sultan’ın ölümü üzerine Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır
ıçindekilere mutlu günler yaşatamamış olan bu saray 1910’da yanarak günümüze ancak dört duvar halinde gelebilmiştir
Eski fotoğraflarının yanı sıra içinde yaşayanların da anlattığına göre Çırağan Sarayı iç süsleme açısından öteki son dönem saraylarının hepsinden daha güzel imiş
Bu güzelliğin bir örneği ise buradan alınarak şale Köşkü’ne götürülen ve bugün Arabesk Oda’yı süsleyen sedefli kapılardır
D
olmabahçe Beylerbeyi Çırağan saraylarının hepsi deniz kıyısındadır
Oysa Yıldız Sarayı denizden uzak bir tepede eski bir “Saray-Köşk”ün bulunduğu yerde kurulmuştur
Büyük Mabeyn Abdülaziz tarafından Beylerbeyi Sarayı’na benzer bir yapı olarak yaptırılmıştır
Sultan Abdülhamid ise kendini daha güvencede hissettiğinden buraya yerleşmiştir
Bundan sonra da saray birçok köıkün arka arkaya yapılması ile genişleyip Yıldız Parkı içine yayılmıştır
Yıldız Sarayı da Cumhuriyet’in ilanını izleyen yıllarda ulusun malı olmuştur
Günümüzde ise restorasyon çalışmalarına sahne olan Yıldız Sarayı yeniden değerlendirilerek kamuoyuna açılmaktadır
Bu büyük sarayların yanında Küçüksu Ihlamur Aynalıkavak gibi günlük kullanım için yapılmış olan küçük kasırlar da İstanbul’u süslemektedir
SUNUM : DURU
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul