Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıda Medrese Sistemi/Mereseler Hakkında

Eski 08-16-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıda Medrese Sistemi/Mereseler Hakkında



MEDRESETÜ'L-EIMME VE'L-HUTEBÂ
Günümüzde, vazifesi hemen hemen mihrab ile minber arasina sikisip kalan mahalle imamlarinin selâhiyetleri, baslangiçta bu kadar kisitli degildi Osmanlilar'da imamlik, sorumluluk alani genis ve önemli bir vazife idi Bunun için, bu göreve atanacaklarin belli seviyede bir bilgi ve kültür birikimine sahip olmalari gerekiyordu Vazifeye tayinleri, Padisah berâti ile olan imamlar, 1245 (1829) senesinde muhtarlik teskilâti kurulana kadar mahallenin yöneticisi durumunda idiler Onlar, kadilarin temsilcileri olduklarindan, mahallenin düzeninden, halk arasindaki ahenk ve baristan sorumlu idiler Tabir caizse belirtilen dönemde mahalleyi onlar yönetiyor diyebiliriz Bu sebeple olacak ki bir arsiv belgesine göre resmen imamlik vazifesi ile görevlendirilmeyen kimselere imam degil, "Namazci" adi verilmektedir
Baslangiçta daha ziyade dâru'l-kurra mezunlari arasindan seçilen imamlar için sonralari yeni bir medrese açilir Iste bu medrese Imam ve Hatip yetistirmek için 1329 (1913) yilinda açilmisti Medrese iki bölümden olusmaktaydi Bunlardan biri Imam ve Hatip'lik bölümü, digeri de Ezan ve Ilâhî bölümü idi ki bir mânada müezzinlik bölümü diye isimlendirebiliriz
Medresetü'l-Vâizîn ile Medresetü'l-Eimme ve'l-Hutebânin birlestirilmesi ile meydana gelmis bir medresedir Bu medrese talebesinin yedirilip içirilmesi isi, Dâru'l-Hilâfe talebesininki gibidir Bu medreseyi bitirenler, zeyil mesihatlarina, kara ve deniz askerî kitalari imamliklarina, vilayet, liva ve kaza merkezlerindeki vaizliklere tayin olunurlardi Bundan böyle imam ve hatiplik sadece bu medrese mezunlarina verilirdi Bu medrese, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun nesrine kadar devam etti Adi geçen kanunla medreseler kapatildigi zaman bu medrese Imam-Hatip Okulu'na çevrildi
MEDRESETÜ'L-MÜTEHASSISÎN
Medreselerin ilk teskilât ve taksimatinda onlarin üstünde ihtisas medresesi olarak Dâru'l-Hadis, Dâru't-Tib gibi müesseseler vardi Fakat Fikih (Islâm Hukuku), Kelâm, Felsefe ve özellikle Kur'an'in tefsiri gibi konularda ihtisas veren bir medrese yoktu Nihayet 1908'deki medrese islahatinda bir de "Medresetü'l-Mütehassisîn" adiyla yeni bir medrese kurulmasina ihtiyaç hâsil olmustu Nihayet 1333 (1917) yilina gelindiginde Dâru'l-Hilafeti'l-Aliyye Medresesi programini tanzim ve islah etmek üzere toplanmis olan 38 kisilik komisyon, üç bölümü ihtiva eden Medresetü'l-Mütehassisîn'i kurmustu
Bütün bu medreselerden baska gerek saray erkâninin çocuklarini okutup egitmek, gerekse askerî egitimle ilgili medreseler de kurulmustu Biz, bilgi vermek bakimindan bunlardan da kisaca bahs etmek istiyoruz Bunlar: Saray ve Askerî mekteplerdir
Görüldügü gibi simdiye kadar genel egitim ve ögretime tahsis edilen medreselerin egitim ve ögretim faaliyetleri üzerinde durduk Halbuki bunlarin disinda da bazi medreseler bulunmaktadir Bunlar, daha ziyade ihtisasi gerektiren bir dalda agirlikli egitim ve ögretim yapilan medreselerdir Belli branslarda faaliyet gösteren bu medreseler, Osmanlilardan önceki Islâm dünyasinda olduklari gibi Osmanlilarda da ayni isimle varliklarini devam ettirmislerdir Klasik dönemde bunlari: Dâru'l-kurra, Dâru'l-hadis ve Dâru't-tib olmak üzere üç kisma ayirabiliriz Osmanli dönemi ihtisas medreseleri ile bunlarin fonksiyonlarini daha iyi anlayabilmek için biraz gerilere, yani Osmanli öncesine gitmemizde fayda mülahaza ettigimiz için, Osmanlilarin örnek aldigi bu medreselerin ilk kurulus yillarindan da kisaca bahs etmek icab etmektedir
SARAY MEKTEPLERI
Bu mektepler, saraydaki çocuklari okutmak, hünkârin hizmetinde bulunacak memur ve müstahdemleri yetistirmek üzere saray içinde açilan mekteplerdir Bunlar da:
1 Sehzâdegân Mektebi
Osmanli sehzâdelerinin okuduklari mekteptir Bu mektep, Topkapi Sarayi'nin Harem dairesinde Dâru's-saade Agasi'nin bulundugu binanin üst katindadir Mektebin âmiri, adi geçen agadir Tahsil derecesi, halka açik olan ve halk çocuklarinin devam ettikleri "Sibyân Mektebi" seviyesindedir Osmanli hanedanina mensub olanlarin bir kisminin ilimde ileri merhalede bulunmalari, onlarin söhretli ve devrin en bilgili hocalarinin nezaretinde yetismis olmalarindandir
Sibyan mekteplerinde oldugu gibi burada da okuma-yazma, Kur'an-i Kerim, dört islem gibi basit bilgiler verilirdi
Sehzâdelerin ilk defa derse basladiklari zaman ve onlar için yapilan tören Türk maarif tarihi bakimindan önemlidir Bu tören, sehirde halk tabakasi çocuklarinin mektebe ilk baslama zamaninda yapilan ve "Bed'-i Besmele" denilen törenden daha parlak ve muhtesem olurdu
2 Enderûn Mektebi
Ilk defa I Murad tarafindan tesis edildigi, II Murad döneminde müfredat programinin gelistirildigi veya Fâtih tarafindan kuruldugu belirtilen Enderûn mektebinin, devletin kudretini korumaya kabiliyetli bir (kapi-kulu) sinifi yetistirmek için çesitli odalarda, muhtelif kademelerde egitim ve ögretim faaliyeti yürüttügü ve Acemî oglanlar arasinda seçilen talebelerin (Gilmân) buralarda 7-8 yil tahsil gördügü anlasilmaktadir
Osmanli Devleti'nde Enderûn, özellikel XV yüzyil ortalarindan itibaren medrese disinda en önemli resmî egitim kurumu ünvanini tasimaktadir Daha çok mülkî ve askerî idarecilerin yetistirildigi bu mektep, Osmanli merkez ve tasra bürokrasisinde gerekli insan gücü kaynagini olusturmak için kurulmustur Bu vasfi ile resmî Osmanli ideolojisi veya zihniyetinin ögretilip gelistirildigi temel egitim birimini teskil ettigi gibi idarî ve siyasî hedeflerin tayininde, devletin ana kurumlarinin isleyisinde önemli bir yere sahip olmustur Biraz önce belirtildigi gibi kurulus tarihi hakkinda farkli görüsler bulunmakla beraber bunun II Murad zamaninda Edirne Sarayi'nda teskil edildigi, ancak gerçek ve olgun teskilatina Fâtih döneminde kavustugu söylenebilir Böyle bir kurumun teskilinde esas hedef, askerî temele dayanan Osmanli Devleti'ne yetenekli komutan yetistirmek ve devamli büyüyen ülkenin farkli din, dil ve kültürlere mensub kitleleri idare edecek saglam yönetici kadrolari temin etmekti
Enderun Mektebi, Topkapi Sarayi içinde idi Enderun tabiri de bunu göstermektedir Buraya devsirmeden gelen çocuklar alinirdi Bununla beraber bazan rehine olarak Istanbul'a getirilmis olan baska devlet hükümdarlarinin çocuklari da alinirdi
Mektebin teskilâti zamanla bir hayli degisiklige ugrayarak XVII asirda bilhassa acemi oglanlar mektebine son sekilleri verildigi sirada kat'î seklini almis ve yedi odaya, yani sinifa ayrilmisti Her odanin basinda bir aga bulunurdu Bu odalar sunlardir:
a Küçük oda: (Hâne-i sagir)
b Büyük oda: (Hâne-i kebir)
Bu iki odadakiler yalniz okuyup yazarlardi Bunlar Enderûn mektebinin ibtidai yahut hazirlik sinifi durumunda idiler "Dolama" denilen elbiseyi giydikleri için bunlara "Dolamali" da denirdi Bunlarin sayilari digerlerinden daha fazla idi Kapi agasinin maiyetinde bulunurlardi Anahtar, serbet ve peskir isleri büyük odalilara aitti
c Dogancilar odasi (Hâne-i bazban)
Hünkârin avda kullandigi doganlara bakan 40 kisilik bir sinifti Agalarina "doganci-basi" denirdi
d Seferli odasi
Bu odadakiler, hünkârin çamasirlarina bakar, sarik, seccade hizmeti gibi seyler bunlara aitti Câmide, hünkârin üzerinde namaz kilacagi seccadeyi bunlarin agasi serer ve padisahi tatmin etmek için evvela kendisi bu seccade üzerinde secde ederdi Sarayin mefrusat isi de bunlarin hizmet alanina girmekteydi
e Kiler odasi
Bunlar, sarayin yiyecek ve içecegi ile ugrasir, onlara bakarlardi Agalari kilerci-basi idi Bilhassa hünkârin yiyecegi yemegin tadina bakmak, onlarda zehirleyici bir maddenin olmadigina inandirmak için mutfakta hazirlanan yemek tablasini padisahin yemek odasina kadar götürüp bizzat sofraya koymak bunlarin baslica vazifelerindendi
f Hazine odasi
Agalari, hazinenin muhafazasi ile mesgul olurlardi
g Has oda
Bunlar, "zülüflü" denilen 40 agadan mütesekkildi Gece-gündüz hünkârin hizmetinde bulunurlardi Hirka-i serifte devamli olarak dua ederlerdi Bunlarin agasina "Odabasi" denirdi Hünkâri giydirip kusatmak bunlarin vazifeleri arasindadir Has odabasi, kapi agasindan sonra en yüksek rütbeli idi Bunun için mührü hümâyunlardan birini tasirdi
Enderûnlularin yalniz küçük ve büyük odadakiler degil, digerleri de bir san'at ve hüner sahibi olmaktan geri durmazlardi Dinî tahsil ve Kur'an-i Kerim tilaveti, en çok mesgul olduklari saha idi
1045 (1635) senesinde Evliya Çelebi'nin 20 yaslarinda iken Ayasofya'da müezzin mahfilinde okudugu Kur'an, Sultan IV Murad'in hosuna gittigi için saraya alinmasini istemistir Sarayda kendisine verilen kitaplardan anlasildigina göre buradaki tahsil, medreselerde oldugu gibi dinî egitime dayali ve hatta seviye itibari ile medreselerden daha yüksek bir mevkide görünmektedir Atâ tarihinde Enderûn'da okutulan ders ve takip edilen sistem hakkinda genis bilgi bulunmaktadir H XIII asra kadar bu mektepten pek çok devlet adami yetismistir Nitekim 79 sadrazam, 36 kaptan-i derya, 3 seyhülislâm isminin Atâ tarihinin ikinci cildinde verilmesi bunu göstermektedir
3 Meskhâne
Musikî, refah, servet ve medeniyetle birlikte yürüyen bir san'at olduguna göre Osmanlilar'da da ayni sekilde kendisini kabul ettirmistir Gerçekten, Osmanlilarin yükselislerine paralel olarak pek çok musikî âletinin bu dönemde meydana çiktigi bilinmektedir Kaynaklarimiz, II Murad'dan itibaren konu ile ilgili eserlerin Osmanli sultanlarina sunuldugunu kaydederler 1045 (1635) senesinde saraya alindigi zaman oradaki musikî hayatini anlatan E Çelebi, "Meskhanenin" has hamam yaninda bulundugunu nakleder O, burada gece-gündüz saz ve fasillar dinlendigini de anlatir (E Çelebi, I, 245) Burada musikî tahsil edildigi, devrin en iyi ustalarindan ders alindigi da kaynaklarda belirtilir Bugün, hâlâ mûsikimizin en ziyade muteber olan ilahî, semaî, beste, pesrev gibi eserleri, meskhaneden çikan üstadlarin eserleridir
ASKERI MEKTEPLER


Alıntı Yaparak Cevapla