Prof. Dr. Sinsi
|
Büyük Taarruz - Büyük Taarruz Hakkında...
Tâarruzun üçüncü günü düşmanın beş tümeninin izmir yönünde çekilmesi önlendi ve kuzeye doğru sürüldü Birinci ordunun takibi çok şiddetli oluyordu Dördüncü gün şiddetli çarpışmalar devam etti 4 kolorduya mensup tümenlerimiz Yunan tümenlerini iyice kuzeye sürdü 29 Ağustos akşamı beş Yunan tümeni (9 , 13 , 5 ve 4 düşman tümenleri) onları kovalayan tümenlerimiz tarafından yakalandı Şimdi düşman ordusu her taraftan sarılmış bulunuyordu
30 Ağustos'ta, her taraftan saldırıya geçerek kesin bir imha savaşına karar verildi Başkumandanlığın bu kararından sonra ordu kumandanlarına verilen yeni talimat ve emirlere göre, Çâlköy-Hamurköy bölgesinde toplanmış bulunan Yunan kuvvetleri, çember iyice daraltılarak imha edilecek, Dumlupınar mevkii süratle ele geçirilecekti Bundan sonra durmadan ve dinlenmeden izmir'e doğru ilerlenecek, kaçak düşman kuvvetleri yakalanıp imha edilecekti Süvari kolordumuz düşmanın tamamen yok edilmesinden sonra da, gece-gündüz demeden ilerlemeye devam edecekti Yazılı emrin verilmesinden sonra, Mustafa Kemal Paşa, birinci ordunun bulunduğu bölgeye, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, ikinci ordu ile süvari kolordusunun bulunduğu bölgeye geçtiler İsmet Paşa Afyon'da kaldı
"30 Ağustos günü, sabahın erken saatlerinde müthiş bir meydan savaşı başladı Sabahtan akşama kadar devam eden çarpışmalarda düşman ordusunun çok büyük kısmı imha edildi Mustafa Kemal, Fevzi ve İsmet paşalar düşman ordusunun imha edildiği Çalköy civarında, savaş meydanını kısa bir süre inceledikten sonra kaçabilen düşman kollannı takip etmek ve yakalamak için tedbir aldılar Artık düşman ordusu yoktu Mustafa Kemai Paşanın, daha önce söylediği gibi, düşman, vatanın harim-i ismetinde boğulmuştu Çalköy civarında 100 bin ölü, 20 bin esir, çok sayıda top, tüfek ve cephane bırakmıştı "
"ORDULAR, İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ'DİR İLERİ !"
1 Eylül'de, Başkumandan Mustafa Kemai Paşa Türk ordularına şu emri verdi:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularına!
Afyonkarahisar-Dumlupınar büyük meydan muharebesinde, zalim ve mağrur ordunun asıl unsurlarını inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ederek, büyük ve necîb milletimizin fedakârlıklarına lâyık olduğunuzu ispat ediyorsunuz Türk milleti istikbalinden emin olmakta haklıdır Savaş meydanındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından takip ediyorum Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine delalet etmek vazifemi mütemadiyen ve mütevaliyen (aralık vermeden) ifa edeceğim Başkumandanlığa tekliflerde bulunulmasını Garp Cephesi kumandanlığına emrettim Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da başka muharebeler vereceğimizi dikkate alarak ilerlemesini ve herkesin kuvvet-i akliyesini (akıl kuvvetini), kahramanlık ve hamiyetini yarışarak göstermeye devam eylemesini rica ederim Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!"
Başkumandan Mustafa Kemal Yunan başkumandanı esir alınıyor
Bu emri alan ordularımız batıya doğru hızla ilerlediler Yunan Başkumandanı General Trikopis ve General Diyenis, Murad Dağları'na çekilerek bir çıkış, bir kaçış yolu aradılar ama sonra kurmay heyetleriyle birlikte teslim olmaktan başka çare bulamadılar 4 Eylül'de bu esir generaller Uşak'ta Mustafa Kemal Paşa'nın huzuruna getirildi Savaşın başında Yunan Başkumandanı Hacı Anesti idi Daha sonra başkumandanlığa General Trikopis tâyin edilmiş, fakat Izmir-le haberleşme hatları kesilerek emir alıkonulmuş ve Trikopis'in bu tâyinden haberi olmamıştı Birinci kolordu kumandanı olarak görev yapıyordu
Mustafa Kemal huzuruna çıkarılan esir generallere şu şekilde hitap etti:
"Birkaç ay evvel başkumandanınız Hacı Anesti cepheyi teftiş edip dönerken, gazetecilere verdiği beyanatında, "Mustafa Kemal mi? Ben bu isimde bir kumandan tanımıyorum, cephede hiçbir yerde rastlamadım" demişti Şimdi ben bir haftadır muharebe meydanındayım, ama başkumandanınızı hiçbir yerde göremedim, nerededir?" Bundan sonra Mustafa Kemal Paşa, General Trikopis'in Hacı Anesti yerine başkumandan tâyin edildiğini bildiren ama onun eline geçmeyen emri Yunan generaline verdi
Düşman denize dökülüyor
Türk orduları bir sel gibi izmir'e doğru akıyordu 9 Eylül'de İzmir'e ulaşmış, düşmanı denize dökmüştü Türk süvarileri Üsküdar'a, Çanakkale'ye kadar geldiler 16 Eylül'de Anadolu'da bir tek düşman askeri kalmamıştı Türk kuvvetleri şimdi Trakya'ya doğru ilerliyordu Mehmetçik'in Selânik'e girmesini engelleyecek bir kuvvet yoktu Bu durumu gören İtilâf devletleri telâşa kapıldılar ve 23 Eylül'de bir nota vererek savaşın durdurulmasını, barış konferansının toplanmasını istediler
Yapılan temaslar sonunda 3 Ekim 1922 tarihinde, Mudanya'da görüşmeler başladı ve 11 Ekim'de 14 maddelik bir ateşkes imzalandı Buna göre Yunanistan'ın Trakya'daki birlikleri iki hafta içinde tamamen çekilecek ve Doğu Trakya bir ay sonra Türk memurlara teslim edilecekti Barış konferansına kadar Türkler Trakya'da 8 bin kişilik bir jandarma birliği bulunduracaklardı Boğazlar barış konferansına kadar Büyük Millet Meclisi'nin idaresine bırakılacak, işgalciler, antlaşmadan sonra İstanbul'dan ayrılacaklardı Mudanya'da imzalanan ateşkesten sonra, 24 Temmuz 1923'te, İsviçre'nin Lozan şehrinde imzalanan 'Lozan Barış Antlaşmasından sonra bağımsız bir Türkiye kurulmuş oldu Yurdumuzu parçalayan Sevr paçavrası yırtılıp atılmış, Millî Misak sınırları Mehmetçik'in süngüsü ile çizilmişti
|